• Sonuç bulunamadı

İsrafın Olmadığı Bir Toplum

Belgede Kur'an'ın önerdiği vasat ümmet (sayfa 157-161)

3. Kur'an'da Önerilen Vasat Ümmetin Nitelikleri

5.7. İsrafın Olmadığı Bir Toplum

İsraf, insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz yere ve aşırıya kaçarak tüketmesi olarak tanımlanabilir. Bu tür bir davranış, Allah tarafından uygun görülmemiş ve insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda belirli bir denge içerisinde kalması istenmiştir.

İsrâf kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam 23 yerde geçmektedir. Savurganlık, saçıp savurma anlamındaki “tebzîr” kelimesi ve türevleri ise toplam 3 yerde zikredilir. Kur’an, israf kavramını iki anlamda kullanmaktadır.

Birincisi; ‘haddi ve ölçüyü aşmak’ anlamındadır ki, bu aynı zamanda inkârcıların bir

sıfatıdır. Çünkü onlar, Allah’tan gelen helâl ve haram ölçülerini tanımazlar. O ölçüleri işlerine geldiği gibi değiştirmeye kalkışırlar. Onlar, insan olarak kulluk yapmaları gerekirken, Allah’ın ölçülerini çiğneyip geçerler. İnsan ile Rab arasında olması gereken dengeyi korumazlar. Davranışlarında normal sınırı gözetmezler ve konulan ölçünün ötesine geçerler, aşırıya giderler. “(Sâlih onlara dedi ki) Allah’tan korkun ve bana itaat edin. O

müsriflerin (israf edenlerin) emrine uymayın. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ve ıslah etmezler.”630

Görüldüğü gibi Kur’an, Sâlih peygamberi dinlemeyen ve inanmamaya devam eden inkârcılara, müsrifler (israf edenler) demektedir. Kendilerini uyarmak üzere gelen elçilere karşı, bir şehir (Antakya) halkının tavrı da ibret verici bir ‘israf’ örneğidir. Allah’ın elçileri o şehir halkını doğru yola çağırdıkları zaman; onlar elçilerin davetine uyacakları yerde, onları uğursuzlukla suçladılar. Bunun üzerine elçiler şöyle dediler: “...Uğursuzluğunuz

sizin kendinizdedir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz müsrif (aşırı giden) bir kavimsiniz.”631

630 eş-Şuarâ 26/150-152 631 Yâsin 36/ 19

Günlük yaşayışında ellerindeki malı, serveti, imkanları veya parayı gereksiz yere harcayanlar da bir çeşit sınırı aşanlar, aşırı gidip dengeyi bozanlardır. “Ey Âdemoğulları!

Her mescide (gidişinizde) ziynetlerinizi alın (uygun elbise giyin). Yiyiniz içiniz fakat ‘israf’ etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”632 Buradaki ‘israf’ hem yiyecek ve eşya kullanımında aşırılık, hem de Allah’ın koyduğu helâl ve haram ölçüsüne uymamak anlamındadır.

Câhiliyye Arapları, ‘günah işlediğimiz elbiselerle Kabe’yi tavaf edemeyiz’ diyerek, Kabe’yi çıplak olarak ziyaret ederler ve kendi anlayışlarına göre ibâdet ettiklerini sanırlardı. Bu âyet ile, hem bu yanlış anlayış kaldırıldı hem de elbise, yeme-içme, eşyayı kullanma, Allah’ın hükümleri konularında bir ölçü ve denge getirildi. 633 Kendini açlığa ve çıplaklığa alıştırarak veya helâl olan şeyleri kendine haram kılarak Allah’ı memnun edeceğini sananlar, önemli bir aldanış içindedirler. Allah, böyle haramı helâl, helâlı haram yapan müsrifleri (sınırı aşanları) sevmez. Öyleyse insanlar, Allah’ın nasip ettiği helâl yiyecekleri ve eşyaları kullanacaklar, güzel ve süslü elbiseler giyecekler; ama israf etmeyecekler, aşırıya kaçmayacaklardır. Allah’ın ölçüsüne göre, süslü elbise giymek günah değil, aksine helâlı haram, haramı helâl saymak günahtır.

İsrafın ikinci anlamı savurganlıktır. Dünya nimetlerini Allah insanlar ve canlılar için yaratmaktadır. Bu nimetleri kullanma ve yeme arzusunu da insanın içerisine koyan yine Allah’tır. Bunları yemek, içmek veya kullanmak insanın hem hakkıdır, hem de şükrünün bir gereğidir. İnsan nimetleri yiyecek, ama nimeti vereni de bilecek. Savurganlık anlamındaki ‘israf yasağı’ çok güzel bir ‘ekonomik denge’dir. İsraf, bu dengeyi bozar. Birisi çok harcarsa, diğerinin hakkına el atmış olur. Herkes gücüne, çalışmasına ve şartlarına göre nimetlerden yararlanır. Ancak israf edenler bu nimet dengesini bozarlar. Kur’an, hem aşırı harcamayı, hem de aşırı kısmayı, yani cimriliği hoş görmemekte, ikisi arasında orta bir tutum tavsiye etmektedir. “Elini bağlı olarak boynuna asma (cimri

olma). Onu büsbütün de açıp savurma (israf etme). Sonra kınanmış bir halde oturup kalırsın.” 634

632 el-A’râf 7/31 633 Beydâvî,Tefsir,II,336 634 el-İsrâ 17/29

Peygamberimiz de buyuruyor ki: “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak

kibirlenmeyin ve israf etmeyiniz. Şüphesiz Allah nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.”635

İnsana emânet olarak verilen malı saçıp-savurmak, gerekli yerlere harcamamak, insanlar arasındaki ekonomik dengeyi bozar, kişiler arasındaki kıskançlığı artırır. Cimrilik ise, yardım düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı engeller. İnfak ve sadaka ahlâkını köreltir. Halbuki infak kurumu, yakın akrabanın ihtiyaçlarını karşılamayı temin eder, sadaka kurumu ise insanlardan muhtaç olanları sıkıntıdan kurtarmayı sağlar. Kur’an, israf kelimesinin yanında bir de ‘bezr’ kavramını kullanılmaktadır. ‘Bezr’ de israf gibi malı saçıp savurmaktır. ‘Bezr’ sözlükte tohum ekmek, ölçüsüz dağıtmak demektir. Buradan hareketle ‘tezbir’ masdarına; tohumu gereken yere atmamak, böylece onun kaybolmasına sebep olmak, karşılığında bir şey alamamak mânâsı verilmiştir. Hatta günümüzde tarlaya tohum eken makineye de (aynı kökten türeyen ism-i alet olarak) “mibzer” denmektedir.

‘Bezr’, malı saçıp-savurmak, gerektiği yerlere sarfetmemek, yerli yerinde değil de yok olup gideceği yerlerde harcamak demektir ki, israfla yakın anlama gelmektedir. Malı lüzumsuz yere, ihtiyaç olmayan yerlere harcamak, infak edilmesi gereken kimselere infak etmemek, malı hayır yollarında harcamamak eldeki serveti Allah isyan yollarında harcamak da ‘bezr’dir.

Mülk aslında Allah’a aittir. İnsana emanet olarak ve geçici bir süre için verilir. Malı ve geçimlikleri helâl yoldan kazanıp helâl yola harcayanlar, Allah yolunda infak edip hak sahiplerinin haklarını verenler, yani ‘bezr’ etmeyenler, mal konusundaki imtihanı kazanırlar. Çünkü Allah Kur’an’da buyuruyor ki: “Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda

kalmışa da. Bezr ederek saçıp-savurma. Çünkü bezr (israf) edenler şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” 636

İsraf ile cömertlik ayrı şeylerdir. Cömertlik, Allah’ın verdiği nimetleri Allah yolunda kullanmak için, nefsin hevâsının emrettiği cimriliğin önüne geçmek, âhirete yatırım yapmaktır. Cömertliğin göstergesi olan "infak" kavramı, Kur'an’da türevleriyle birlikte 73 ayette geçmektedir. Cömertlik vasfının elde edilebilmesi için; yardımın gönüllü olarak yapılması637; karşılığında hizmet, övgü, mükâfat beklenilmemesi638; yardım edileni

635 Buhârî, “Libas” 1 636 el-İsrâ 17/26-27

rencide edebilecek davranışlardan kaçınılması639; yapılan yardımın sahibi katında üstün bir değeri olması640 şarttır.

Cimrilik, meşru bir şeyden faydalanmaktan nefsi mahrum bırakmaktır. İslâm ise, meşru sınırlar içerisinde kişiyi faydalanmakla mükellef tutar, haram kılınmamış bir şeyi insanların haram olarak kabul etmelerinden hoşlanmaz. Çünkü hayatın güzelleştirilmesi, çirkinliğe ve israfa kaçmaksızın gerçekleştirilmelidir. İsraf hem fert ve hem de toplum için bir bozuluştur. İsraf, İslâm'ın ileri derecede hoş görmediği lüks hayattan kaynaklanmaktadır. Servetin büyüyüp lüks uğruna harcanması sonucuna gitmemesi için malın zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olması İslâm tarafından reddedilmiştir.641Bu yüzden lüks, bir toplum için "şer" kabul edilmiştir. Lüksün hoş görülmediği ve haram kılındığı konusunda çeşitli nasslar bulunmaktadır.

Ancak buradaki lüksü ileri teknoloji ürünü aletleri evimize sokma şeklinde anlamak yanlıştır. Burada lüksten içki, kumar, fuhuş, aşırı giyim, gücünün üzerinde gereksiz harcamalar, gurur-kibir, şan ve şöhret için ziyafet düzenleme gibi harcamalar kastedilir.

İsraf, ferdin olduğu kadar İslâm toplumuna yön verecek otoritelerin de dikkat etmesi gereken bir husustur. Tüketici, gerekli ihtiyaç maddelerinden kabul edilen malları harcarken de, gereğinden fazla harcamamaya dikkat etmek durumundadır. Kişinin iyi bir hayat sürmesi için yapacağı harcamalara hiçbir şekilde sınırlama getirilemez. İsraf fikrinin olmadığı İslâm toplumunda, kaynaklar verimli olarak kullanılır. Yine İslâm toplumunda ihtiyaçları öncelikle zaruretler tayin eder. İslâm, kaynaklarla ihtiyaçlar arasındaki ilişkide esas, israfın bertaraf edilmesidir. İsraf yasağı temeli üzerinde oluşan İslâmî üretim tarzı, Müslümanların beslenme, barınma, giyinme, ulaşım ihtiyaçlarını yeterli olarak karşılamak hedefine yöneliktir. Bu üretim tarzında ihtiyaç dolayısıyla tüketim, ilk sevkedici güçtür. Çağdaş kapitalist sistemde ise tüketimin sevkedicisi üretimdir. Üretim yapıldığı için insanlar tüketmek durumundadırlar. Tüketim sınırsız arzular oldukça cazip pazarlama ve reklâm faaliyetleriyle sürekli olarak kamçılanır.

Kapitalizmin tüketim hırsı, sınır tanımaz bir insan tipi meydana getirmiştir. İslâm'da, gerçekleştirilen üretimin hedefi, insandaki maddi tatmini manevî sahaya aktarmaktır. Bir müslümanın tüketim sahasında göz önünde tutacağı başlıca esaslar, haramdan kaçınma,

638 el-İnsan 76/8-l0 639 el-Bakara 2/263-264 640 Âl-i İmrân 3/92 641 Bk. el-Haşr 59/7

helâlinden tüketme, temizlik, aşırılıklardan kaçınma, sağlığını tehlikeye düşürmeme ve çevredekileri de hesaba katma, şeklinde sıralanabilir.

İslâm, israf yasağı ile özel mülkiyet hakkına bir sınır getirmiş ve servet kimin olursa olsun, onda toplumun hakkı bulunduğu ilkesini benimseyerek, israfla bu hakkın yok edilmesine engel olmak istemiştir. İslâm'ın yasak ettiği her türlü harcama, -içki, kumar, uyuşturucu maddeler gibi- kişiye ve topluma hiçbir yararı olmayan ve insanı başkalarına muhtaç hale getirecek kadar ölçüsüz yapılan bağış ve harcamalar israf sayılmıştır. Yalnız israf kavramını daha geniş tutmak ve maddî-manevî her türlü servet ve imkânın boşu boşuna harcanmasını israf olarak değerlendirmek mümkündür.

Sağlık, Allah'ın bize bir lütfu, bir nimetidir. Zaman yine bir nimettir. Sağlığımıza dikkat etmemek, zamanımızı boşa harcamak israftır ve bunun hesabı bizden sorulacaktır. Gereksiz olarak musluktan akıtılan su, yakılan elektrik israftır. Bütün ümmete ait olan nimetlerin boşa harcanmasıdır.642

İslâmiyet, yeme, içme, giyim, kuşam, eşya kullanımı gibi her hususla aşırılıktan kaçınmayı, orta yolu tutmayı emretmiştir. Savurganlık ve cimriliği yasaklamıştır. İslâm, insan hayatına her konuda bir denge getiriyor. İnançta, amellerde, ahlâkta, mal kazanma ve harcamada, duygularda, nefret ve sevmede hep orta yolu tavsiye ediyor. Ne aşırılık, ne de tembellik veya gevşeklik. Ne ifrat, ne de tefrit. İslâm ümmeti, ‘vasat bir ümmettir’ Yani orta yolu izleyen, dengeli ve hayır yolları üzerinde olan bir ümmettir. Bu ümmetin mal konusundaki tutumu da dengelidir, harcamaları da ölçülüdür.

Belgede Kur'an'ın önerdiği vasat ümmet (sayfa 157-161)