• Sonuç bulunamadı

Aile ve Yakın Akrabalarla İlişkileri İyi Olan Bir Toplum

Belgede Kur'an'ın önerdiği vasat ümmet (sayfa 127-132)

3. Kur'an'da Önerilen Vasat Ümmetin Nitelikleri

3.2. Aile ve Yakın Akrabalarla İlişkileri İyi Olan Bir Toplum

İslâm, ailenin sağlam bir şekilde kurulup devam ettirilmesine son derece önem vermiştir. İslâm’ın ilk tebliğ yılarından itibaren, inanç ve ibadetle ilgili hükümlerin yanı sıra, aile ile ilgili çok sayıda âyet nazil olmuş, Hz. Peygamber de ailevi ilişkileri düzenleme bakımından, bugün pek çoğu hadis kitaplarında yer alan kavli ve fiili girişimlerde bulunmuştur. İslâm’ın gelmesiyle her konuda olduğu gibi aile kurumunda da ciddi değişiklikler olmuş, belli ölçüler ve kurallar getirilerek aile bir düzene sokulmuştur.

İslâm, evlilik ve aile yapısı üzerinde esaslı değişiklikler yapmıştır. Hicretin üçüncü yılında nazil olan Nisa Sûresinde, bu konuda bir dizi düzenleme getirilmiştir. Örneğin, Adaletin sağlanabilmesi için tek evliliğin tavsiyesi, evlenirken kadınlara verilen mehirlere dikkat edilmesi, 524 belli yakınlıkta olan kadınların nikâhlanmalarının yasaklanması,525 hür

519 en-Nisa 4/116 520el-Beyyine 98/6

521 Turgay, Nureddin, “Şirk”, ŞAİA, VII,311 522 el-Kehf 18/110

523 Beydavî, Tefsir,III,276 524 en-Nisa 4/3-4

kadın almaya gücü yetmeyenlerin cariye ile evlenmelerinin uygun olduğu526gibi noktalar üzerinde durulmuştur. Ayrıca uyum için inanç birliğinin gerekliliği,527 ahlâki çerçevenin korunabilmesi için de eşlerin zinaya bulaşmamış olmaları hususu528 vurgulanmıştır.

İslâm’da dini-sosyal hayatın sağlıklı yürümesi açısından aile kurumuna büyük önem verilmiş, eşlerin birbirlerinin hukukuna riayet edemeyeceği fevkalade durumların dışında evlilik bir vecibe sayılmıştır. Bu önemli olgunun gerçekleşme şartı ise nikâh tır. Nikâh, kadın ve erkeğin isteyerek şahitler huzurunda ortak bir hayat için yaptıkları süresiz sözleşmedir.

Nikâhta verilen mehir de önemlidir ve temeli İslâm öncesine dayanır. Mehirden amaç, kadına belli bir mal veya meta’ vermekten çok, nikâha bir ciddiyet katmaktır. İslâm öncesi var olan “sığar” adı verilen nikâh türünde, iki aile kızlarını takas ederek evlendiriyorlardı. Bu davranış, kadını aşağılayan ve bir mal gibi gören anlayışın ürünüdür. Buna benzer bir uygulama olan başlık parası da, kızın babası veya ailesi tarafından belli bir para karşılığı satılması, gibi yanlış bir davranıştır. İslâm, mehiri kadına vererek ona gereken değeri vermiş ve mehirini istediği gibi harcama hakkı tanımıştır. 529

Aile; karı-koca ve çocuklarla birlikte günlük hayatın stresinden uzak, sevgi, şefkat, merhamet, huzur, ilgi ve mutluluk gibi psikolojik olguların yaşandığı bir mekandır. Kur'an ailenin bu ruhsal boyutuna temas etmiştir: “Size nefislerinizden, kendilerine ısınasınız diye,

zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da O’nun ayetlerindendir.”530 Bu durumda aile, psikolojik tatminlerin gerçekleştiği bir yuva olmakla birlikte, mensuplarının korunduğu ve esirgendiği, fiziki barınak sağlayan bir kurumdur.531

İslâm, aile düzeni üzerinde dururken, eşler arası ilişkilerde saygı ve sevgiyi ön planda tutmayı, aynı zamanda bu saygı ve sevginin oluşması için akrabalık ilişkilerine önem verilmesini de emretmiştir. Bu konuda, Kur'ani bir kavram olan “sıla-i rahim” gündeme gelmektedir.

“Sıla”, kelime anlamı olarak bir şeye varmak, ulaşmak, kavuşmak demektir. “Rahim”, 'rahmet'ten gelir ve acımak, şefkat etmek, merhamet etmek, korumak

525 en-Nisa 4/23 526 en-Nisa 4/25 527 el-Bakara 2/ 221 528 en-Nûr 24/3,26,32

529 Aydın , Mustafa, İlk Dönem İslâm Toplumunun Şekillenişi, Pınar, İstanbul, 1991, s.205 530 er-Rum 30/21

531Doğan, Metin, “Kur'an, Peygamber ve Toplum”, Kur'an Sosyolojisi Üzerine Denemeler, Yediveren, Konya ,

anlamlarına gelir. Rahim, rahmet edilmesi gereken kimseye, bağışta ve lütufta bulunan, ona karşı kalbi yumuşak olan 'rahmet' sahibi demektir.Yine annelerin döl yatağına da 'ana rahmi' denilmektedir. Bu isim, çocuğun şekillenmesinde, büyümesinde, korunmasında ve bir bebek olarak doğmasında, döl yatağının merhametini ve koruyuculuğunu ortaya koyar.

'Sıla-i rahim', bir anlamda merhamet bağıdır. Yakınlara karşı gösterilmesi gereken şefkat ve ilgidir. Bir diğer deyişle 'sıla-i rahim', aynı rahimden gelenler veya aynı rahme yakın olanlar arasındaki kuvvetli bağdır.

Yakın akrabanın sınırını çizmekte güçlük varsa da, 'rahim' kelimesi bize bir ipucu vermektedir. Akrabalar, aynı rahme yakın olan kimselerdir. Bunlardan sağ olanlara ilgi göstermek dinimizin emridir.

Sıla-i rahim, ziyareti, selâm vermeyi, hal hatır sormayı, güler yüzlü olmayı, büyüklere saygılı davranmayı, haklarında iyi düşünmeyi ve hayır dileğinde bulunmayı kapsar. Bunlar, sıla-i rahmin üçüncü derecesidir. Akrabalara bedenî olarak yardımda bulunmak, ziyaretlerine gitmek, sıla-i rahmin ikinci derecesidir.

Birincisi ve en önemlisi ise, maddî olarak yardımda bulunmak, her açıdan destek olmak, ihtiyaçlarını güç ölçüsünde gidermektir.

Akrabalar birbirlerine yakın yaşıyorlarsa sıla-i rahim kolay olur. Uzakta bulunuyorlarsa, seyrek de olsa birbirlerini ziyaret etmeli, telefon, mektup ve diğer araçlarla hal ve hatır sormalı, gerekiyorsa yardım etmeli, hediyeler göndermeli veya vermeli.

'Sıla-i rahim'in temeli, karşılıklı sevgi, saygı ve yardımlaşma anlayışıdır. Yakın akrabaların birbirlerine bağlılığı şüphesiz ki aile ve toplum açısından son derece önemlidir. Sağlıklı toplumların sağlıklı ailelerden meydana geldiği düşünülürse, yakınlara ilgi göstermenin, aileyi güçlendirmesi açısından değeri daha iyi anlaşılır.

Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî) hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e gelerek: "-Yâ Rasûlallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?" dedi... Rasûlüllah şu cevabı verdi:

"Allah'a ibadet eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir

ve sıla-i rahm edersin"532

Peygamber Efendimizin bu kadar önemle üzerinde durduğu ve yapıldığı zaman Müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını haber verdiği sıla-i rahim; her türlü

hayır işlerinde akraba ve yakınların görülüp gözetilmesidir. Gerek âyetlerde, gerek hadislerde, bunun, namaz, zekât gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâm’daki önemini göstermektedir. Alimler sıla-i rahimde bulunmanın vacip olduğu görüşündedirler. Bunun, terk edilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük günâh sayılmıştır. Çünkü bu konuda Allah şöyle buyuruyor:

"Allah'tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının"533

"Onlar ki Allah'ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler (akrabalık bağlarını devam

ettirirler ve iyilikte bulunurlar); Rablerine saygı beslerler ve kötü hesaptan korkarlar...;...Fakat Allah'ın tevhit akidesini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah'ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler var ya; işte bunlar, lânet onlara ve yurdun kötüsü Cehennem de onlara"534

Ayet ve hadislerde geçen "rahim" (akraba) sözünün hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar; bazılarına göre vârisler akraba sayılır. Bazı âlimler de, mahrem olsun olmasın, kişinin bütün yakınları akraba (rahim) dır demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma bakımından daha kapsamlıdır.

Allah ve Peygamberi (s.a.v.), akrabanın görülüp gözetilmesini emrettiklerine göre, bunun nasıl yapılacağını iyi bilmek gerekir.

Sıla-i rahmin birkaç derecesi vardır. En aşağı derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak; karşılaştığımızda selâmlaşmayı, hal hâtır sormayı ihmâl etmemek; dâima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derece de ziyâretlerine gitmek ve çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedenî hizmetlerdir. Özellikle yaşlıları zaman zaman yoklayarak, yapılacak işleri varsa onları takip etmek kendilerini sevindirecektir. Sıla-i rahmin üçüncü ve en önemli derecesi akrabalara malî yardım ve destek sağlamaktır.

Bu yardımlar herkesten beklenemez. Hasta ve yatalak bir kişiden akrabasını ziyâret etmesini istemek anlamsızdır. Fakir birisinden de başkalarına mâlî yardımda bulunmasını beklemek de yanlıştır. Yalnız zengin, hali vakti yerinde bir müslümanın, sadece ziyâret ve hal, hatır sormakla bu görevi yerine getirebileceği de söylenemez. Böyle zengin birisi için sıla-i rahim, yoksul akrabalarına elinden geldiğince malî destekte bulunmaktır. Bu destek

533 en-Nisa 4/1 534 er-Ra’d 13/21,25

ödünç para vermekle olabileceği gibi; karşılıksız mâlî yardımlar şeklinde de olabilir. Şu halde, yakınları görüp gözetmek deyince, yukarıda belirtilen üç derecedeki yardımdan hangisine güç yetiniyorsa, onun yapılması anlaşılmalıdır. Yapabileceği görevi yapmamak müslümanı bu konuda sorumlu kılar. Yukarıdaki âyet-i kerimede, Allah Teâlâ'nın bu görevi yerine getirmeyenlere yönelttiği lânet unutulmamalıdır.

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

" Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin"535

"Akrabalık, Arş'ta asılıdır. Der ki: "-Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah

terk etsin”536

“Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez”537

Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir. Dargınlıkları sona erdirir. Sevinç ve üzüntülerin karşılıklı paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına vesîle olur. Özellikle yaşlılar toplumda yalnız kalmadıkları, çevrelerinde kendilerini seven, arayıp soran insanların bulunduğu inancı ile son yıllarını huzur ve mutluluk içinde geçirirler.

Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlârdan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir”538

İyilik her durumda düşünülmeli ve yapılmalıdır. Yoksul ve güçsüz iken iyilik ve yardımdan söz edip, zengin ve güçlü duruma yükselince başka türlü davranmak, fesâd ve ahlâksızlıktan başka bir şey değildir.539 Bu konuda Allah Kur'an'da şöyle buyurmaktadır:

“Demek idâreyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yer yüzünde fesad çıkaracak,

akrabalık bağlarını bile parçalayıp keseceksiniz öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lanetlediği, bu yüzden kendilerini sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir.”540

535Buharî, “ İlim”, 37; Müslim, “İman”, 74-77 536 Müslim, “ Birr ve Sıla”, 17

537 Buhari, “ Edeb”, 11 538 Buharî, “ Edeb”, 15

Sonuç itibariyle İslâm, aile ve yakın akraba ilişkilerinin iyi olduğu, birbirlerine karşı sevgi ve saygı sınırları içerisinde hareket eden fertlerin oluşturduğu vasat bir toplum modelini öngörmektedir. Böyle bir toplumun oluşması için, bireylerin aşırlıklardan uzak, zor zamanlarında birbirlerini koruyup gözeten ve birbirlerine karşı hoşgörülü olmaları gerekir.

Belgede Kur'an'ın önerdiği vasat ümmet (sayfa 127-132)