• Sonuç bulunamadı

4.2. Yapı boyutuna ilişkin bulgular

4.2.3. İstenmeyen pozisyon: Yöneticilik

Yükseköğretim kurumlarında yöneticilik pozisyonlarının önemi üzerine katılımcıların görüşleri alınmıştır. Bu çerçevede Amerika deneyimi olan katılımcılar yöneticiliğin istenmediği, bu işin yük olarak görüldüğü, yıpratıcı bir süreç olduğu ve en önemlisi de araştırma yapmalarına engel olduğu yönünde görüş belirtmişlerdir. İngiltere deneyimi olan katılımcılar da Amerika’dakine benzer şekilde, yöneticiliğin istenmediğini, angarya olarak görüldüğünü ve yayın yapmaya vakit ayıramamaya sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Türkiye’de ise iki ülkenin aksine yönetici olmaya meraklı olunduğunu, koltuk merakının olduğunu, yöneticiliğin statü olarak görüldüğünü ve üstlere yakın olma isteği içerisinde olunduğunu belirtmişlerdir. Katılımcıların ifadeleri aşağıda verilmiştir.

(E,1ABD,15TR): “Arada çok büyük bir fark var güç mesafesi, hiyerarşi, yönetim tarzı açısından mesela genelde oralardaki üniversitelerde yöneticilik istenmez orası bir araştırma üniversitesi ise. Pek çok araştırma üniversitesinde mantık şöyledir; yöneticilik, araştırma yapmak isteyen bir akademisyen için kabustur. Hiç kimse yöneticilik yapmak istemez. Anabilim dalı başkanlığı, bölüm başkanlığı, dekanlık, rektörlük bu tip işler araştırma yapmak isteyen bir akademisyenin sürekli uzak durmak istediği işlerdir. Çünkü vakit alan işlerdir, yıpratıcı işlerdir. İnsanlarla uğraşmanız lazım. Öyle olduğu için de genelde aslında en iyi akademisyenler yönetici olmazlar. En çok yayın yapan akademisyenler yönetici olmazlar. Daha çok bu iş ya sırayla yapmamız lazım, ona dönüştürülür ufak yerlerde ya da büyük yerlerde sırf bu iş için birileri bulunur. İşe alım süreçlerinde sen araştırma işine değil de sen yönetimde beceriklisin. Çünkü oralarda yöneticilik sorun çözmekle alakalı bir şeydir. Yöneticinin görevi o fakültede bulunan öğretim üyeleri için idari personel için hayatı yaşanabilir kılmaktır (…) Türkiye ile karşılaştırırsak Türkiye'de genelde idarecilik rektöre yakınlık, dekana yakınlık, bölüm başkanına yakınlık, bir takım kişilere yakınlık açısından değerlendiriliyor. Bu yakınlık

ideolojik yakınlık olabilir, bilim dalı ile ilgili bir yakınlık olabilir, hemşerilikle ilgili olabilir. Türk tipi bir takım bağlantılarla seçiliyor sonuçta. Nitelikten daha ziyade bir şekilde o insan için ne ifade ettiğiniz, sağladığınız güven gibi bu açılardan seçiliyor. Bu açılardan seçildiği için de buradaki güç mesafesi biraz daha fazla. ”

(E,11ABD,3TR): “Benim bulunduğum zamanda bölüm başkanı değişmişti 1- 2 kere. Aralarında konuşarak karar veriyorlardı. Zaten bölüm başkanlığı çok külfetli bir görev. O yüzden herkes bölüm başkanı olmak çok fazla istemiyor. Sabahtan akşama kadar orada olmak zorundasınız. Yazın bile orada bulunmak zorundasınız. Kimsenin talep ettiği bir görev değildi. Genelde zorlamayla oluyor biraz. O yüzden de kime karar verirlerse, kim kabul ederse öyle devam ediyordu.”

(K,12ABD,4TR): “Bölüm başkanlığını genelde kimse istemez Amerika'da. Çünkü idare etme yüktür, sizin zamanınızı alır. Araştırmanızdan vakit çalar, öğretiminizden vakit çalar. Dolayısıyla kimse istemez. Bunu bir yükü olarak görür. Böyle görüldüğü için de dönüşümlü olarak yapılır. Herkes sorumluluğunu yerine getirsin şeklinde yapılıyor. İki senede bir ya da senede bir değişiyor bölüm başkanlığı. Hiç öyle bir hiyerarşisi de yok. Mesela Türkiye'yle çok büyük bir farktır bu. Türkiye'de herkes bölüm başkanı olmaya çok meraklıdır. Bir kere bölüm başkanı olduğu zaman bir daha oradan ayırmaya imkan yoktur. Burada biraz daha enteresan.”

(K,6İNG,16TR): “Dekan ve bölüm başkanlıkları zaten öğretim üyelerinin seçimleriyle olan ama onu da insanların çok fazla isteyerek elde etmedikleri bir şey. Kesinlikle tercih edilen bir pozisyon değil. Ben Almanya'yı da biliyorum mesela Almanya'da bir üniversite sıraya koymuştu. Üç yıl sonra bölüm başkanlığını devreder. Çünkü hiç kimse istemiyor. Öğrencisine uzak kaldığı için, angaryası olduğu için, yayınlarına yeterince vakit ayıramadığı için böyle bir şeyi tercih etmiyor. Ama bizde yönetime olan merak ve koltuk merakı olduğu için bizde bu tür şeyler çok istek uyandırır.”

(E,7İNG,1TR): “İnsanlar genellikle bölüm başkanı olmak istemezler. Arada birinin işleri koordine etmesi gerekir diye aramızda paylaşalım şeklindedir. İki sene sen yap, iki sene ben yapıyım gibi istenen bir pozisyon değildir. Çünkü araştırma performansını azaltır, bir sürü idari işlerle, bürokratik işlerle uğraşmak zorunda kalırsın. Genellikle batıda akademisyenler yapmak istemezler. Türkiye'de önemli bir statüdür. Şimdi şöyle düşünelim aslında farklı bir analizde buradan çıkarabiliriz yani bölüm başkanı ve dekan olmak için o kadar gayret sarf ediyor ki insanlar Türkiye'de. Bölüm başkanı ve dekan oldukları zamanda bunu etraflarına hissettirmek istiyorlar. Ama batıda adamlar bunu zaten zorla kabul ettikleri için çok sıradan bir iş olarak

görüyorlar. Maaş artıyor tabii ki, yine derse girmemeye başlıyor gibi avantajlar oluyor ama benim gördüğüm kadarıyla bir bölüm başkanlığı tartışması olduğunda genelde herkes uzak durmak ister. Araştırma projem var, yayınlarım var, ben bir de bununla uğraşamam derler. Yine de akademisyenlerin birini zorla ikna etmeye çalışıyorlar. O yüzden o kişide pozisyona geldiği zaman hiyerarşi kurma gereği hissetmiyor.”