• Sonuç bulunamadı

B

u koca şehrin ne çok yüzü vardır. O yüzlerden biri bir kuştur, martıdır. O yüzlerden biri balıklardır. O

yüz-lerden biri Evliya Çelebi’yi seyyah yapan meşhur rüyasını gördüğü camidir. O yüzyüz-lerden biri eşsiz İstanbul Boğazı’dır. O yüzlerden biri dünyanın en büyük kapalıçarşısıdır. O yüzlerden biri sokaktaki zerzavatçıdır. O yüzlerden biri Anadolu, Ege uygarlıklarının sergilendiği bir müzedir. Yüzlerden biri ne ararsanız bulacağınız pazar-larıdır, bir eski daracık sokağıdır, bir eski mahallesidir, vapurudur, vapurun düdüğüdür, bol soğanlı balık ekmeğidir. Çocuğudur, yaşlısıdır, mezarlığıdır…

İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki fotoğraf derslerimizde, fotoğrafı hep araç olarak kullandık. Hayatı size, bize anlatmaya duran bir araç olarak kullandık fotoğrafı. Öğrencilerin çektikleri fotoğraflarda işte İstanbul’un o çeşitli yüzleriyle karşılaştık; hepsi bir araya geldiklerinde İstanbul’un küçük bir özeti karşımıza çıktı.

K.Güven

Ahmet Altıparmak

Balıksız bir İstanbul düşünülebilir mi? Koca şehir kurulalı beri bir balık şehri olmuştur. Ne çok emekçi ekmeğini balıktan kazanır. İstanbullu her balığın zamanını bilir; hamsi, palamut, lüfer, kefal İstanbul’u belirli zamanlarda ziyaret eder ve balıkçı tablalarını süsler. Kimi semtlerde yürürken balık kokusu eşlik eder size.

159

Büşra Avcılar

İstanbul’un bir özelliği de hububatın, zerzavatın, balığın evinizin önüne kadar getirilmesidir. Her satıcı kendine özgü bir ses tonuyla geldiğini mahalleliye haberdar eder. Satıcının arkasında ise mahallenin kedileri eksik değildir. Büyük mağazaların açılmasıyla İstanbul’un bu yüzü değişecek gibidir ama.

Coşkun Topal Motorlu taşıtlardan sıkıldıysanız İstanbul’un adaları Burgaz’a, Heybeli’ye, Büyükada’ya gidin, bir nefes alın. Burada ulaşım faytonlarla sağlanır. Doğallıkla nalbantlık mesleği de sürer gider buralarda.

Didem Sarıoğlu

İstanbullular sokak-taki kedileri, köpekleri, martıları, güvercin-leri beslemekten pek hoşlanırlar. Kimi zaman nereden geldikleri belli olmayan ördekler de bu hayata katılmışlardır.

Didem Sarıoğlu

Martısız bir İstanbul düşünebilir misiniz? Onlar her vapurun arkasından bıkmadan sıkılmadan koşturup dururlar. Çığlıklarıyla tepenizdedi-rler, ailenin yaramaz çocukları gibi. Hatta bir ara onlar için Deniz Yolları tarafından tutulmuş eğlendirme memurları deniliyordu.

161

Elif Nalbani

İstanbul çok kültürlü bir şehirdir. Bir taraf-tan yanık bir uzun hava yükselirken, öte taraftan bir caz grubu önünüzde pek bilindik bir parçayı icra eder.

Esra Münevver Kâhya

İstiklal Caddesi’ndeki Sent Antuan Kilisesi de her görüşten insanın sevdiği, ziyaret ettiği mekânlardandır.

Avlusunda Türklerin dostu olarak bilinen Papa XXIII. Jean’ın heykeli geleni gideni selamlar.

Gizem Kuşçu

İstanbul dünyaca ünlü sanatçıları görkemli müzelerinde ağırlar. Kimi şanslı çocuklar da sanat öğretmenleriyle sergile-nen yapıtları tartışırlar.

Esra Münevver Kâhya

Bir zamanlar İstanbulluları taşımış olan tarihi tramvaylardan ikisi hizmetlerini hâlâ İstiklal Caddesi’nde sürdürür. Karşılıklı olarak biri Taksim meydanından, öteki Tünel

meydanından hareket eder, sonra Galatasaray Meydanı’nda karşılaşır ve yollarına devam ederler.

163

Gizem Kuşçu

Onların farkı sadece yürüyememeleri. Bir özeleştiri olarak İstanbul’daki engellilerin yaşamlarını tam

kolaylaştırdığımızı söyleyemeyiz ne yazık ki.

Gökhan Özkaya İstanbullular aynı zamanda kendi çaplarında birer “feylozofturlar”, herkesin kendine göre bir dünya görüşü vardır, bunu duvarlarda, otoların arkalarında, hatta evlerinin kapılarında dile getirirler. İşte bakın evin kapısında ne yazıyor: “Okumuş cahil, kara cahilden daha zararlıdır.”

İlkay Çoban

İstanbul Boğazı’nın süslerinden biri de Dol-mabahçe Sarayı’dır. Ama fotoğrafta gördüğünüz saray, Haliç sahilinde Türkiye’nin tarihi varlıklarının minyatür-lerinin sergilendiği Miniatürk’tür. Hamza Kuzgun İstanbul’un yüzlerinden biri de Yıldız Sarayı’dır. Bir özeleştiri yaparsak: Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahip sarayı kaçımız gezmiştir?

165

İlkay Mert

Başınızı yukarı kaldırın, İstanbul’un üstünde ne çok kuş sağa, sola koşturur durur. Martılar, karabataklar, güvercinler, kargalar, kumrular, serçeler, sığırcıklar…Göç zamanı leylekler, kırlangıçlar İstanbul semalarını şenlendirirler. Kübra Sakman İstanbul’da tahmin edemeyeceğiniz kadar güvercin meraklısı vardır. Bu meraklılar kuş pazarlarından eksik olmazlar. Kimi zaman güvercinler yarıştırılır, araçlarla diyelim Anadolu’nun uzak bir köşesine taşınır ve oradan salınırlar. Yarışmayı İstanbul’a ilk gelen kuş kazanır.

Selda Uysal

Göksu, hemen Anadolu Kavağı’nın dibinden İstanbul Boğazı’na açılır. Anı kitaplarında Göksu’nun esaslı bir me-sire yeri olduğu yazılır.

Laçin Afşin Çağlar

Canınız sıkıldı, koca şehir sizi üzdü diye-lim. Gelin bir sahile ve karşınıza denize alın, deniz sizi sakinleştirecektir.

167

Semra Dursun

Kapalıçarşı’nın, yani dünyanın en büyük kapalıçarşısının için-den geçeriz hep. Bu kez size Kapalıçarşı’yı yukarıdan gösteri-yoruz.

Tuna Furkan Özkan

İstanbul daha çok Müslümanların yaşadığı bir şehirdir. Önemli dini günlerde Süley-maniyesi, Sultanahmeti, Nuruosmaniyesi, Fatihi, daha ne çok camisi İstanbullularla dolar taşar.

Tolgahan Zere

Karganın İstanbul’da karşınıza çıkmayacağı yer yoktur. Her yere konarlar ve güzel sesleriyle (!) bağıra çağıra sohbet ederler.

169

Yağmur Saydı

Bir gramofon haberi yapacaksanız, onu gidip Kapalıçarşı’da bulursunuz. Aksi biridir. Der ki, “Şu dükkânı kapatsam 6 ay yaşarım, 7 ay sürmez herhalde. Bugünkü teknoloji sesin kusurlarını kapatıyor, ama gramofon sesi öyle değil ki!”

Zehra Kamacı

Bu şehir her kül-türe açıktır. Zamanı geldiğinde binlerce yıldır biriken her kültür kendisini göstermek, dile getirmek kabulle-nilmek ister.

Yazı l Dilek Özmet (İAHA)

İ

stiklal Caddesi’nden Galata’ya yürüyorum, etraf kala-balık, cadde renkli. Göz yoruluyor bunca karmaşada. Sonra bir an her şeyin simsiyah olduğunu hayal eyorum, sadece sesler var, ama görmeden olmaz ki di-yorum kendi kendime ve bir kez daha şükür edidi-yorum, görmek ne büyük nimet…

Galata’da, ara sokaklardan birinde “Karanlık İşler” dö-nüyor. “Karanlıkta Yemek” de karanlık işlerden biri. Zifi-ri karanlıkta görme engelli garsonların servisiyle ve yine görme engelli müzisyenler eşliğinde yenen bir yemek. “Karanlıkta Yemek” projesinin koordinatörü Nuri Kaya bu sıra dışı projesinin ayrıntılarını bizlerle paylaşıyor. Nuri Kaya, Marmara Üniversitesi’nde siyaset bilimi oku-duktan sonra bu mesleğin berbat bir meslek olduğuna karar verip kavramsal sanatla ilgilenmeye başlıyor. Bu projeyi de kesinlikle sosyal sorumluluk projesi olarak tanımlamazken, “Bu proje bir sanat projesi, aslında görme biçimleri üzerine bir kavramsal sanat projesi,” şeklinde ifade ediyor. Kaya, farklı organizasyonlarının yanında 2003 yılından beri bu organizasyonu gerçek-leştiriyor.

Karanlıkta Yemek

Karanlıkta yemek yiyebilmek için önce rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Telefon ya da e-posta yoluyla rezervasyon yaptıran müşterilere bir e-posta yollanı-yor, bu e-postada yemekle alakalı kurallar yer alıyor ve

kişisel bazı sorular soruluyor. Örneğin, alerjiniz olan bir yiyecek var mı gibi… Daha sonra belirtilen gün ve saat-te mekâna geliyorsunuz, cep saat-telefonunuzu, çakmağını-zı üzerinizde ışık saçabilen ne varsa görevlilere teslim ediyorsunuz.

Tek sıra halinde, sağ elinizi önünüzdeki diğer müşteri-nin sağ omuzuna koyarak mekâna alınıyorsunuz. Ne-rede, kiminle, neler yiyeceğinizi bilmeden giriveriyor-sunuz zifiri karanlığa. Dört kişiye bir garson düşüyor, daha önce tanıştığınız garson yemek boyunca sizinle ilgileniyor. Oturma düzeni sağlandıktan sonra müzik eşliğinde yemek servisiniz başlıyor.

Anonslarla masada neyin nerede olduğu hakkında bil-gi veriliyor. Tedirbil-gin başlıyorsunuz her şeye ama kolay alışılıyor karanlığa. Nuri Bey, “Görme engellilerle ara-mızda bir kapıyı araladık, engelsizler o kapıdan içeri girerken engelli arkadaşlar da dışarı çıkıyor karşılıklı bir alışveriş yapıyoruz,” sözleriyle anlatıyor bu süreyi. Kısacası yardım ilişkisi tersine dönüyor. Eğlenceli ve farklı bir yemek deneyimiyle baş başa kalıyorsunuz.

Dünyada eşi yok benzeri var

Nuri Kaya bu organizasyonun, bu şekliyle başka hiçbir yerde yapılmadığını söylüyor. Dünyanın birkaç yerinde karanlıkta yemek servisi yapılıyor ancak bu kuru bir ye-mek servisinden ibaret, oysa burada size iki buçuk saat süren bir tecrübe kazandırılıyor.