• Sonuç bulunamadı

kocaman bir salonu

var, Boşnak evlerinin

salonları her zaman

büyük olur çünkü

kalabalık olmayı ve

bir arada oturmayı

severler. İki kocaman

yan yana el yapımı

boşnak halısı, dikkat

çekici desenleriyle el

emeğini sergiliyor.

“Bahçedeymiş gelirmiş birazdan. “

Hemen fotoğraf makinemi çantamdan çıkardım ve ayar-larını kontrol ettim. Odanın en sonunda bulunan sporet (soba) dikkatimi çekmişti. Boşnakların evlerinde eksik olmayan bu sobalarda yemeklerini, böreklerini yaparlar-dı. Pencereden dışarıyı seyretmeye başladım. Kocaman yemyeşil çimenlik ve ortasında bulunan traktör harika görünüyordu. Bu boş alana harmanlık denir, köy halkı topladıkları fındıkları bu harmanlarda kurutur. Dedenin geldiğini gördüm ve hemen odaya doğru kafamı çevir-dim. Bastonuyla kapıyı iterek açtı.

“Dobra dosliu!” (Hoş geldiniz)

Babam elini öptü, sıra bendeydi, biraz korkuyordum

tersler diye. Hacı Rizo dede tam bir Boşnak’tır. Bembe-yaz saçları sakalları ve deniz mavisi gözleriyle boşnak olduğunu belli ediyordu. Babamı uzun zamandan beri görmeyen dede biraz sitemliydi ama kızgın suratı hemen yumuşadı. Rizo dedenin yaşlılığın getirmiş olduğu ellerin titremesi dikkatimi çekmişti. Rizo dede köyün bütün ev-lerini yapan koca bir ustaydı. Dede bana bana bakarak: “Dodi vamo” (Gel buraya )

Hemen dizinin dibine çömeldim ve başladı Boşnakça anlatmaya fakat Boşnakça tam anlamıyordum. Arkadan durumu fark eden babam:

“Aco (amca) sen konuş Boşnakça, ablam çevirir!” Rizo dede masmavi gözleriyle gözümün içine bakarak;

191

“Rıza dedenin Sırplardan kaçış hikayesi”

“Ey gidi kızım eyy ! Ben bu köydeki bütün evleri yaptım, babanın dedesiyle. Küçüktü benden ama çok severdim. Biz amca çocuklarıydık. Burada yaşayan bütün Boş-naklar Bosna’yı özler. Biz Bosna’da Yeni Pazar’da yaşı-yorduk. Sırplar acımadan buldukları her yerde Müslü-manları ‘taaak’ diye vuruyorlardı. Bizi bir Sırp evine aldı ve odasının altında bulunan sığınakta sakladı. Üç gün orada bize yemek verdi. Bir gün sabah sığınağın kapısı açıldı. Hepimiz korkak bir şekilde bakınıyorduk etrafa, çünkü Sırplar evleri basarak Müslümanları öldürüyor-du. Evin sahibi bize çıkın dedi çıktık ve limana götürdü, hava kapkaranlıktı. Bizi bir gemiye bindirdi ve doğ-ru Türkiye’ye Zonguldak’a geldik. Benim akrabalarım Sakarya’ya gelmişti. Bende üç sene sonra Sakarya ‘ya geldim. Aktaş’a geldiğimizde burada Yunanlılar kalıyor-du. Köyün merkezinde birkaç tane Hıristiyan evi bulu-nuyordu ama yaktık onları. Köy tamamen bizimdi artık, Bosna’da öğrendiğimiz ahşap evleri yapmaya başladık. Babamlara yardım ederek kısa sürede Aktaş köyünü oluşturduk. Aktaş adını koymamızın sebebi köyün çok taşlı olması ve savaşarak alınmasından dolayı ak yani beyazlık anlamına gelsin diye Aktaş köyü oldu. 92 ya-şındayım ve çok zorluklar çektik buraya gelene kadar, eyyy gidii eyyyy kızımmm.”

Dedenin gözleri dolmuştu ağlayacak gibiydi, oğlu Harun amca;

“Otac bosanski reci pjesmu” (Baba Boşnakça türkü söyle)

Dede gülerek sağına soluna bakınıyordu. Halam da de-denin türkü söylemesi için ikna ediyordu, ama dede be-nim gözümün için baktıkça gülüyordu.

“Bir Boşnak bir Dünya’ya bedeldir!”

Boşnaklar örf ve adetlerine düşkünlerdir. Boşnaklarda kan bağı, akraba ilişkileri çok kuvvetli ve akraba evlili-ğine kesinlikle karşıdırlar. Boşnak inadı tuttumu, göz-leri hiçbir şeyi görmez. Boşnak kızları güzelliğiyle nam salmıştır. Sapsarı, masmavi gözleriyle dikkat çekici ve tertiplidirler. Boşnakların sabah kahveleri meşhurdur. Kahvelerini kıtlama ve lokumla içerler. Rıza dedenin pa-muk gibi teni ve deniz mavisi gözleri var, yakışıklılığın-dan dolayı köyde herkes onu kıskanır...

“Bak bu evi ben yaptım dokuz metre ağaç var burada, tek başıma dağdan taşıdım. Babanın dedesi Habip ko-vardı beni hep ahhh Habip ahhh. Rıza sen bembeyazsın, mavi gözlüsün bütün kızlar sana bakıyor köyden git, ben karayım kimse bana bakmıyor sen varken derdi beni ko-vardı.”

onu hüzünlendirdi. Evin gelini sofrayı kurmuştu; “Hajde tablika” (Haydi sofraya)

Boşnaklar öğlen yemeklerinde hafif yemekleri tercih ederler. Boşnaklara özgü benim de çok sevdiğim sokayı sofrada görünce çok sevindim. Sokayı mısır ekmeğiyle karıştırarak yemek harika bir tat. Boşnaklar boğazlarına düşkün insanlardır. Sofralarından kuru eti eksik etmezler ve kuru fasulyeyi kuru etli yaparlar. Öğlen yemeğini ye-dikten sonra rıza dede beni alarak bahçeye çıkardı. “Bak kızım bak buralar hep benim taşını bile ben taşıdım bu köyün nasıl bırakıp giderim buralardan “

“Allah uzun ömür versin Rizo dede. Bosna’yı özlüyor mu-sun?”

“Âmin kızım. Bosna burnumda tütüyor, insan doğduğu yeri özlemez mi hiç!”

Dedeye Bosna deyince gözleri buğulu buğulu bakmaya başlıyor. Fındık ağaçlarıyla sarılı köy yemyeşil ve tertemiz havasıyla insanın nefesini açıyor.

Kocaman armut ağaçları gökyüzünü kucaklıyor sanki, in-san kolları gibi açmış. Boşnaklar akşam yemeğine Boşnak böreği olmadan oturmazlar.

Rizo dede

‘kızım; pita (Boşnak böreği) yapmayı biliyor musun?” “Biliyorum ama tam anlamıyla değil.”

“Boşnak böreği bilmeyen Boşnak olamaz!”

“Haydi, kalk bakalım. Hisnahooo (gelin) Boşnak böreği öğret kıza! Boşnak böreği bilmeyen birisi Boşnak ola-maz!”

Evin gelini börek için hamuru yoğurdu ve pazılara ayırdı. Hamurları dinlendirdikten sonra;

“Hadi tut bakalım! “

Pazıyı eline alarak havada açmaya başladı. O küçük ha-mur kocaman yufka haline geldi. Yırtmamak için yufka-yı elimden geleni yapıyordum. Yerde serili olan örtüye havada açtığımız bohçayı koyarak açmaya devam et-tik. Malzemesini dökerek katlamaya başladık. Tepsiye dizdikten sonra sporet’e (sobaya) attık. Boşnaklar hiç