• Sonuç bulunamadı

İslamiyet’te Kan Bağı ve Evlilik Dışı Akrabalık İlişkileri

5. Kan Bağı Ve Evlilik Dışı Akrabalık İlişkileri Üzerine Yapılan Çalışmalar

1.3. İnanç Sistemlerinin (Dinlerin) Kan Bağı ve Evlilik Dışı Akrabalık İlişkilerinin

1.3.2. Tek Tanrılı Dinler

1.3.2.3. İslamiyet’te Kan Bağı ve Evlilik Dışı Akrabalık İlişkileri

İslam öncesi Arap toplumu, çöl hayatının ortaya çıkardığı bir sosyal model olan kabile sistemi üzerine kurulmuştur. Arabistan bozkırlarında bir erkek, bir kadın ve birkaç çocuktan müteşekkil basit bir aile hayatı sürdürmek mümkün olmadığı için küçük aileler bir araya gelmek zorunda kalmışlar, bunu da ancak kan bağına dayalı kabile veya aşiret denilebilecek birlikler meydana getirerek sağlayabilmişlerdir (Apaka, 2004, 3).

İslamiyet din kardeşliği temeline bağlı olarak kabileleri birleştirmiş ve onları bir devlet çatısı altında toplamaya çalışmıştır. Kabile hayatından devlet hayatına geçişte asabiyet kavramı önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.

Asabiyetle ilgili özgün bir tanım ortaya koyan ve asabiyeti toplumun maddi manevi tüm dinamiklerinin temeli kabul eden İbn Haldun, ünlü eseri Mukaddime’de dayanışma ruhu, cemaat ruhu, grup duygusu, kabilecilik, kan bağı terimlerinden bir veya birkaçını asabiyet karşılığında kullanmaktadır. Terim, Batı dillerine bu farklılığı yansıtan bir biçimde farklı karşılıklarla çevrilmiştir. Bazıları onu “grup duygusu” olarak karşılamışlardır. Bazılarına göre ise asabiyetin “toplumsal dayanışma duygusu, bilinci” olarak anlaşılması ve böylece çevrilmesi gerekir. Hatta ondan “vatanperverlik, milli duygu, milliyetçilik” kavramlarının anlaşılmasının mümkün olduğunu ileri sürenler dahi olmuştur (Arslan, 2009, 94). Asabiye, tarihsel sürecin anahtarı olan sihirli bir unsurdur. “Grup dayanışması, kişiye kendisini savunma, koruma, karşı çıkma ve taleplerinde ısrarlı olma yetisini kazandırır. Kişi bu duyguyla fetihler yapabilir; bu duygu olmadığında ise çökmeye mahkûmdur. Bu duygu şehirde aşınır, ancak taşrada, bedevilerde ise güçlü bir duygudur” (Lindholm, 2004, 103).

Asabiyet, hakikatte nesepleri bir olsun veya olmasın nesep cetvellerindeki kabile ilişkilendirmeleri ister doğru ister yanlış veya eksik olsun, kabile üyelerinin

70

kendilerinin bir asılda birleştirildiklerine inanmaları sonucunda, onların her şartta birbirlerine destek olmalarını sağlayan manevi güç ve dayanışma duygusudur. Dolayısıyla asabiyette aslolan kriter, biyolojik değil psikolojiktir. Yani yakınlık gerçek akrabalık yerine akraba olduğuna inanmayla gerçekleşmektedir (Apak, 2004, 21).

İslamiyet, Arap toplumu içerisinde yalnızca yeni bir inanç sistemi olmamıştır. Kabile hayatından devlet yapısına geçişte de önemli rol oynamıştır. Arap toplumu içerisinde yer alan asabiyet anlayışı neseplere dayalıydı olduğundan çoğunlukla düşmanlığa yol açmaktaydı. Hz. Muhammed, asabiyet kavramını dar çerçevesinden çıkararak “İslam/ümmet kardeşliği” üzerinde yoğunlaştırarak hem Arap toplumunun kabileden devlet yapısına geçmesini sağlamış hem de İslamiyet’in yayılması yolunda önemli bir adım atmıştır.

İbn Haldun, asabiyenin toplumsallık faktörünün olması kadar ondan daha önemli ikinci bir işlevini ise “egemenliğin ve mülk’ün sağlayıcı ilkesi” olarak belirtmektedir. İbn Haldun’a göre insan için toplum, toplum için ise egemenlik zorunludur. Egemenliğin en yüksek seviyeden bir ifadesi olan mülk veya devlet için de asabiye zorunludur. Asabiye, en genel şekliyle her türlü toplumsal örgütlenmede egemenliğin kaynağında bulunur; daha özel olarak da onun en mükemmel biçimi olan devlete ve onunla özdeş olan şehir uygarlığına geçişi mümkün kılar (Arslan, 2009, 100).

Hz. Muhammed, ilk önce kendi soyu Hâşimîler’e yaptığı çağrının ardından Mekke’de yaşayan Kureyş kabilelerini birleştirmeyi hedeflemiş, şayet tebliğe destek olurlarsa bütün Arapların kendilerine itaat edeceklerini ifade ederek onları Kureyş merkezli bir bütünleşmeye çağırmıştır. İbn Haldun, devletin kurulması ve korunması kadar, dini davetin yapılabilmesi için de asabiyete ihtiyaç duyulacağını ifade etmiştir. (Mukaddime, II, 528). Hz. Muhammed dinin yayılabilmesi için aynı soydan gelenleri birleştirmeyi amaçlamıştır. İslam tebliğinin esas amacı evrensel boyutta bir din kardeşliği ve ümmet birliği oluşturmaktır. Kuran’da insanların doğuştan ya da soylarından gelen bir ayrıcalığın, üstünlüğün olmadığı Hucurat 49:10, Bakara 2:200, Enfal 8:69, Saff 61:4 ayetlerinde açıkça belirtilmiştir.

Hz. Peygamberin kurduğu yeni sistemde savaş artık rakip kabilelere saldırı konusu olmaktan çıkarılarak sistemli askeri mahiyet kazanmıştır. Başka bir topluluk

71

veya Müslüman olmayan Arap kabileler ile yapılan savaş (cihad), bütün müminlere mal edilmiştir (Apak, 2004, 82).

Enfal 8:69

“Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

Saff 61:4

“Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.”

İslam’da öne çıkan bir diğer unsur ise sıla-i rahim düşüncesidir. Bu anlayışta akrabalık bağının sürdürülmesine yapılan vurgu, soyun üstün tutulması düşüncesinden değil, toplum düzeninin sağlanması ve yardımlaşma duygusunun geliştirilmesi hedefinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle İslam dini sıla-i rahmi teşvik etmiş, soyları ile bağını kesenleri yermiştir.

Nisa 4:1

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”

Hz. Muhammed’in yaygınlaştırdığı yeni uygulama ile din kardeşliği, kan ve nesep kardeşliğinin önüne geçmiştir. Hz. Muhammed, 610 yılında Mekke’den Medine’ye hicreti sonucunda yeni bir toplum oluşturmak için çeşitli adımlar atmıştır. Hz. Muhammed’in buradaki önemli uygulamalarından biri de hicret eden muhacirler ile onlara kucak açan Ensar arasında kardeşlik oluşturmasıdır. Her iki taraftan birer kişiyi karşılıklı kardeş yaparak her iki tarafa da sorumluluk yüklemiştir. Alevilikte hicret sırasında meydana gelen bu olay temel gösterilerek musahip olma uygulaması halen devam etmektedir ki bu kısım ayrıca incelenecektir. Kur’an, bu kardeşlikle ilgili olarak Al-i İmran suresinin 103. ayetinde şöyle demektedir.

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler

72

olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”

İslam’ın “kardeşlik” düşüncesine vurgu yapması, onların birbirlerinin eşiti olduklarının ve kıdeme göre mertebelendirilmediklerinin göstergesidir. Ümmet kardeşliği düşüncesinde ümmet üyeleri ne sahte akrabalık bağları vasıtasıyla ne ortak bir atayla ne de hamilerle birleşmişlerdir. Onları birleştiren tek şey, tek bir Tanrı’ya ortak ve mutlak bir şekilde boyun eğilmesiydi ki bu da soy bağının üstüne çıkabilen tek bağdı. Akrabalık gibi, bu da koparılması olanaksız bir bağdı; bu bağı inkâr etmek, kişinin kendi kimliğini inkâr etmesi anlamına gelirdi ki bu da suçların en büyüğüydü (Lindholm, 2004, 137).

Kuran’da kardeşlik, birlik, beraberlik, akrabalıkla ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. Kuran’da kan bağı ve evlilik dışı akrabalık ilişkilerinden biri olan sütkardeşliği ve anneliği hakkında da ayetler bulunmaktadır. Burada konuyla ilgili ayrıntılı bilgi verilmeyecek ilgili bölümde bahsedilecektir.

73

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK DÜNYASINDA KAN BAĞI ve EVLİLİK DIŞI AKRABALIK İLİŞKİLERİ

Türk dünyasında kan bağı ve evlilik dışı akrabalık ilişkileri, hayatın geçiş aşamaları olan doğum, ergenliğe geçiş ve evlilik başlıkları altında incelenecektir. Buradaki amaç Türk dünyasında yer alan kan bağı ve evlilik dışı akrabalık ilişkileriyle ilgili inanış ve uygulamaları genel bir bakış açısıyla değerlendirmek, Balıkesir yöresi merkezli uygulamalarla Türk dünyasındaki uygulamaların ilişkisini ortaya koymaktır.