• Sonuç bulunamadı

İran’da toprak mülkiyeti feodal bir yapıya sahipti. Uzun yıllar büyük toprak mülkiyetinin hüküm sürmesi ülkemize benzer bir görüntünün oluşumunda etkili olmuştur. İran’da krallara, vakıflara ve özel şahıslara ait büyük arazilerin toplamı ekili sahanın ve bağ bahçe arazisinin 4/5 ini oluşturmakta idi (Planck ve Ayyıldız, 1976). İran’da büyük arazi sahipleri ve ağalar, anayasa adına, milyonlarca köylünün sırtından geçinmiş ve onları sömürmüşlerdir. Bir tek söz bile söyleyemeyen bu köylüler, seçim sandıkları başına götürülür veya onların adına oy pusulaları sandıklara doldurulur ve nihayet ağalar ve toprak sahipleri meclise doluverirlerdi. Memleketin gelirinin % 90’ı, nüfusun % 3’ünü teşkil eden bu ailelerin cebine giriyordu. Öte yandan nüfusun % 97’si, gelirin % 10’undan daha az miktarı ile geçinmek zorunda kalıyordu (Arsancani 1962).

Türkiye’deki feodal tarım mülkiyeti yapısına benzeyen mülkiyet dağılımında bir köyün tamamı ya da belli bir kısmı bir şâhısa aitti. Büyük toprak sahiplerinin hemen hemen hepsi şehirlerde yaşamakta iken köylerde topraklarının kontrolünü yerlerine belirledikleri kâhyalar sayesinde kısmen ortakçılık kısmen de kendi işçilerini çalıştırmak suretiyle yapmaktaydılar. Büyük toprak sahipleri sadece bölgelerinde bir işveren olarak değil aynı zamanda siyasi anlamda etkin yönleriyle politik bir güce de sahiplerdi.

İran’daki toprak reformunda asıl amaç nüfusun % 75’ini oluşturan köylünün hayat seviyesinin yükseltilip köylünün çalıştığı toprağın sahibi olmasını sağlamaktır. Diğer bir önemli amacı ise ağalık sistemini yıkmak, orta sınıfı daha iyi duruma getirerek memleket nüfusunun % 97’sini, bu nüfusun % 3’ü olan mutlu azınlığın hâkimiyetinden kurtarmak, köylüye iktisadi güvenlik ve siyasi hürriyet tanıyarak bu ülkede demokrasiyi kurmaktır. Fakat reform öncesi köylü bu topraklarda bir işçi gibi

çalışmakta ve ağalar onları her nevi refah ve en düşük seviyeli bir hayat yaşamaya mecbur tutmaktadır. Toprak reformunun ikinci gayesi ise milli zirai gelirin artışı konusudur. Bir çiftçi kendine ait tarla üzerinde çalışırsa tabii olarak gelirinin daha fazla olması için daha çok çalışacaktır. Bu nedenle çiftçilerin kooperatifler gibi teşkilatlar tarafından yardım görmeleri gerekmektedir (Arsancani 1962).

İran’da 1951 yılında hazırlanan kararnameye göre ilk toprak reformu, Şaha ait toprakların dağıtımını öngörmekteydi. Bu dağıtım ekonomik yönden hayatını devam ettirebilecek derecede yeterli bir yüzölçümüne sahip ayrılma ve sonra, bunları fiilen işleyen köylülere verilme şeklinde oluyordu. 1960 tarihli toprak reformu kanunu, işletmelerin yüzölçümünü sulak topraklarda 400 hektar ve diğerlerinde 800 hektar olarak sınırlandırılmıştır. Bundan sonra 1962 Ocak ayında yapılan bir değişiklik ile toprak mülkiyetini en çok bir köy ile sınırlandırmıştır. Arta kalan topraklar, sahibinden bir tazminat karşılığında alınmış ve ödeme kolaylıklarından yararlanan köylülere satılmıştır (Pastanoğlu 1972).

İran köylerinde üç sosyal grup bulunmaktadır. Bunlar :

1. Bu gruba ağaların kahyaları, büyük sayıda hayvan sürülerine sahip kimselerin temsilcileri ve tarımsal ürün ticaretini yapan tüccarların yardımcıları dahil edilmektedir.

2. Ortakçılık yapan köylülerin oluşturduğu orta kademe.

3. Çoban, yevmiyeli olarak vs. çalışan alt tabaka (Planck ve Ayyıldız 1976).

İran’da bu mülkiyet yapısının değişmesi ve düzeltilebilmesi için çok katı ve kesin tedbirlerin alınması gerekmekteydi.

İran’da 1930 lu yıllardan 1960 lı yıllara kadar Şahlık, hükümet ve diğer kanun yapıcı kurumlar büyük arazi sahipleri ile çok uğraşmışlardır. Özellikle Chussistan ve Sistan bölgelerinde yapılan toprak reformları (1927 - 1939) tamamen başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1950 yılında Şah kendi özel mülkiyetinde bulunan 2000 den fazla köy ve şahlık arazilerini dağıtmak durumunda kalmıştır. 1958 yılının ortalarına kadar kraliyetin malı olan 200.000 hektar tarla arazi 25.000 köylüye dağıtılmıştır. Şahın kendisine ait arazilerini dağıtmaktaki en büyük amacı; halk arasında popülaritesini

artırmak, muhalefetin tesirini azaltmak ve diğer büyük arazi sahiplerinin kendisini örnek almasını sağlayıp feodal yapıyı kaldırmaktır. Bu nedenlerden dolayı Şah 1962 yılında çıkan toprak reformu kanununun uygulanmasını zorlamıştır. Kanuna göre bir toprak ağası sadece bir köye sahip olabilecekti. Kamulaştırılan araziler zamanla değerlerinin 10 katı tutarında alınacak ve bu ödemelerde de kolaylık sağlamak amacıyla uzun dönemli kredilendirmeler sağlanacaktır.

Toprak reformundan sonra dağıtılmış topraklar üzerinde her türlü spekülasyon yasaklanmıştır. Kanun yapıcılar her türlü olanağı kullanarak yeni kurulmuş köylü işletmelerinin parçalanmasını önlemek amacıyla, arazilerin alım ve satımlarında ve veraset yoluyla intikali hakkında sert hükümler koydular.

Arazi mülkiyetinde tavan sınırı ekim şartlarına göre değişiklikler göstermekteydi. Verimli toprakları olan Kuzey eyaleti Gilan’da bu tavan sınır 30 ha. iken Tahran eyaletinde 100 ha. ve Kerman eyaletinde ise, 200 ha. olarak tespit edilmiştir. Sadece toprak reformundan önce makinalı ziraat yapanlar arazilerinin 500 ha.’a kadar olan kısmını ellerinde tutabileceklerdi. Toprak reformunun uygulanması sırasında ilk yıllarda kanlı hadiseler çıkmasına rağmen 1966 yılında reformun ilk ayağı tamamlanmıştır (Planck ve Ayyıldız 1976).

Bu zamana kadar 14266 köy istimlâk edilmiş ve tarıma elverişli arazinin % 18’ini teşkil eden bu saha kırsal nüfusun % 22’sine dağıtılmıştır. Toprak reformu sonucunda feodal yapının kırılması ve bunların yerine bağımsız köylülerin ortaya çıkması amacıyla, toprak reformu ile ilgili daireler, kredilerin ve işletme vasıtalarının tevzii, pazarlama ve sulama sisteminin organize edilmesi için gerekli personeli de temin etmektedirler. İran’da toprak reformunun son safhasında tarımda mekanizasyonu öngörülmektir. Böylece toprağın verimi artırılmış olacak ve köylerde hayat seviyesini yükseltmeye olanak sağlanmaya çalışılacaktır.