• Sonuç bulunamadı

Epidemiyolojik ve deneysel kanıtlar, çeşitli organların gelişiminin ve ilerleyen dönemde fonksiyonunun, İUBG’ ye neden olabilen, prenatal dönemdeki sorunlardan etkilenebileceğini göstermektedir. Bu organların, süreklilik gösteren ve yaşamın ileriki dönemlerinde sağlığı etkileyebilecek olan, erken gelişimsel defektlerin etkisinden sıyrılıp iyileşme kapasiteleri oldukça sınırlıdır (108). Güncel veriler, akciğerin erken gelişim dönemindeki olumsuz durumlardan kötü yönde etkilenip, postnatal hayatta akciğer yapısında kalıcı değişikliklere ve bozulmuş akciğer fonksiyonlarına neden olabileceğini öne sürmektedir (173).

İntrauterin büyüme geriliği olan term yenidoğanların, RDS ve ölüm açısından yüksek riske sahip oldukları gösterilmiştir (95, 174, 175). Bu da yaygın olarak kabul gören İUBG’nin doğumda akciğer matürasyonunu ve pulmoner sürfaktan sekresyonunu artırarak daha iyi solunumsal sonuçlar sağladığı görüşüyle çelişir (176). Dahası, solunumsal sorunlar postnatal gelişim dönemi boyunca da, bozulmuş hava yolu fonksiyonlarına sahip İUBG olan çocuklarda olduğu gibi devam edebilir (177-180). Düşük doğum ağırlıklı, yani çoğunlukla İUBG öyküsü olan yetişkinlerin sigara ve sosyal sınıftan bağımsız olarak azalmış akciğer fonksiyonlar ve solunumsal morbidite ve mortalite açısından yüksek riske sahip oldukları bildirilmiştir (108, 181-183).

Fetal orijin hipotezi, İUBG’ ye neden olan olumsuz intrauterin çevrenin hava yolu gelişimini ve periferal akciğer gelişimini kısıtlayıp, yetişkin hayatta kronik obstrüktif akciğer hastalığına yatkın hale getirebileceğini öne sürmektedir (108). Bu konuda yapılan birçok epidemiyolojik çalışmada; azalmış akciğer fonksiyonu, solunumsal hastalık ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının, gestasyonal yaş ve doğumdaki solunumsal komplikasyonlardan bağımsız olarak, düşük doğum ağırlığıyla ilişkili olduğu gösterilmiştir (108, 177, 179-183). Fetal yetersiz beslenmenin, akciğerde belirgin yapısal ve fonksiyonel değişikliklere neden olduğu hipotezi, hayvan deneyleri verileriyle de desteklenmiştir (173, 184, 185).

Artan epidemiyolojik verilere göre İUBG; süt çocukluğu (95, 174, 175), çocukluk (177- 180) ve yetişkinlik (108, 181-183) dönemlerinde akciğer fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceği gösterilmiştir. Daha önceleri İUBG olan fetusların, aynı gestasyon yaşında uygun büyümüş olanlara göre akciğer matürasyonlarının artmış olduğu düşünülmekte idi (184). Bu görüş, insan İUBG olan fetusların amniyotik sıvılarında fetal akciğer matüritesinin biyokimyasal belirteçlerinin artmış olarak bulunması (186), plasental yetmezliğin kronik intrauterin stres ortamı yaratarak pulmoner gelişimi hızlandırdığı şeklinde yorumlanarak, desteklenmişti.

Bu görüş, preterm ve term İUBG olan yenidoğanlarda; aynı gestasyon yaşında, cinsiyette ve ırkta ancak uygun büyüyen yenidoğanlara göre asfiktik olaylar, RDS, solunum yetmezliği veya ölüm riskinin daha yüksek olduğunu gösteren güncel çalışmalar ile çelişmektedir (95, 174, 175). Ek olarak RDS’nin anormal prenatal Doppler akımları saptanan yenidoğanlarda daha yüksek insidansta olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmalar etkilenmenin İUBG olan yenidoğanlarda, nedeni henüz tanımlanamamış olan, pulmoner gaz değişiminde bozulma ile kendini gösterdiği öne sürülmektedir (174, 175).

Öte yandan Tyson ve ark. (174), preterm İUBG’lerin RDS konusunda normal yenidoğanlara göre benzer riske sahip olduklarını öne sürmektedir. Ek olarak insan çalışmalarından elde edilen bulgular çelişkili olup, preterm İUBG olanlarda kronik akciğer hastalığı insidansının hem arttığını (187) hem de azalttığını (188) gösteren veriler mevcuttur. Bu nedenle, insan klinik çalışmalarında İUBG yenidoğanlarda fetal akciğer matürasyonunda artış olup olmadığı konusu halen tartışma konusudur.

Süt çocukları ve çocuklarda akciğer fonksiyonu ile İUBG arasındaki ilişkiyi araştıran henüz daha yeterli sayıda çalışma yoktur. Her ikisi de farklı yollarla da olsa akciğer fonksiyonlarını etkileyen, İUBG ve prematürite ayrımının eksikliğine bağlı olarak, yorumlamalar genellikle kafa karıştırıcıdır (189).

Normal doğum ağırlıklı süt çocukları ile karşılaştırıldıklarında, düşük doğum ağırlıklı olanların akciğer fonksiyonlarının daha düşük olduğu rapor edilmiştir (190). Rona ve ark. (177), çocuklarda akciğer fonksiyon ölçümlerinin doğum ağırlığıyla pozitif ilişkisi olduğunu, ancak solunum semptomlarının ise prematürite ile ilişkili olduğunu bildirmiştir. İUBG doğan 5-14 yaşları arasındaki çocuklar ile oluşturulan bir grupta, total akciğer kapasitesi ve zirve respiratuvar akım değerlerinin düşük olduğu, beraberinde bronşiyal reaktivitenin arttığı ve astım insidansının yüksek olduğu gösterilmiştir (178). Uygun intrauterin gelişimin akciğer hava yolları üzerine kritik etkisi olduğunu doğrulayacak şekilde, 7-15 yaşları arasındaki ikiz çiftleri ile yapılan bir çalışma, İUBG’nin hava yolu gelişimi üzerinde en aşikâr etkiye sahip olduğunu ve akciğer hacimleri üzerine saptanabilen bir etkileri olmadığını rapor etmiştir (179).

Yapılan son çalışmalarda fetal gelişim ile çocuklukta solunum fonksiyonları arasındaki ilişki incelenmiştir (180, 191, 192). Bu konuda bildirilen veriler, kontrol grubuna kıyasla İUBG’li term çocuklarda, tüm spirometrik ölçümlerde anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir (180). Ancak bu farkın, büyük hava yolu reaktivitesi, astım insidansında artış veya diğer solunum yolu hastalıkları vb. gibi, kliniğe yansıdığı gösterilememiştir. Benzer olarak, gebeliğin ikinci ve üçüncü trimesteri sırasında hem kısıtlanmış hem de hızlanmış fetal gelişimin, 4 yaşına kadar astım semptomları ile ilişkisiz olduğu gösterilmiştir (191). İlginç olarak bir diğer çalışmada ise, hamileliğin ilk trimesterinden itibaren fetus boyutundaki düşüklük ile çocukluk çağında akciğer fonksiyonlarında obstrüksiyon ve yüksek astım riski arasındaki ilişki gösterilmiştir (193). Benzer olarak Pike ve ark. (192), erken dönemde yetersiz fetal gelişim eğiliminin, muhtemelen erken dönem İUBG ile küçük hava yolları arasındaki bağlantıyı yansıtan, non-atopik hışıltı ile ilişkili olduğunu belgelemişlerdir.

Yüksek doğum ağırlığının da, çocuklukta yüksek astım gelişim riskiyle ilişkili olduğunu öne süren kanıtlar mevcuttur (194, 195). Birlikte değerlendirildiğinde, astımın hem yüksek hem de düşük doğum ağırlığı ile ilgili olduğu ve altta yatan kompleks bir mekanizmanın var olduğu bilinmelidir.

Yetişkinlerde yapılan çeşitli çalışmalarda, düşük doğum ağırlığı ile pulmoner fonksiyonlarda bozulma arasındaki ilişki araştırılmış ve hepsi olmasa da (196, 197), bazı çalışmalarda (108, 181-183), pozitif ilişki olduğu gösterilmiştir. Bu yüzden kaynaklar, yetişkinlerdeki akciğer fonksiyonlarının belirleyicisi olabilen düşük doğum ağırlığının etkileriyle ilgili olarak yönlendirici olsa da tam olarak tutarlı değillerdir.

Bu konuda 1991 yılında Barker ve ark. (108)‘ın, yayınlamış olduğu İngiltere epidemiyolojik verilerinde; baskılanmış intrauterin gelişimin, yetişkinlikte düşük akciğer fonksiyonlarına neden olduğu ve KOAH’ tan ölüm oranlarını artırdığı öne sürülmüştür. Benzer bir şekilde 1944-1945’ te Hollanda’daki kıtlık sırasında doğan kişiler ile yapılan bir çalışmada, gebelik sırasında kıtlığa maruziyetle yetişkinlikte KOAH gelişimi arasında ilişki gösterilmiştir (181). Gebelik sırasında kıtlığa prenatal maruziyetin, hayat boyu devam edecek olan epigenetik değişikliklere neden olabileceği güncel çalışmalarda raporlanmıştır (198, 199). Gebelik sırasında olumsuz çevresel etkilerin neden olduğu bu epigenetik değişiklikler, erken gelişim ve geç dönem hastalıkların (muhtemelen solunum sistemi hastalıkları) ilişkisi altında yatan makul moleküler mekanizmayı açıklamaktadır (200).

Ayrıca yapılan birçok çalışmada, doğum ağırlığı ile yetişkinlerdeki olumsuz solunumsal sonuçlar ters orantılı olarak ilişkilendirilmiştir. Bu durum gestasyonel yaştan, annenin hamilelik döneminde sigara kullanımından, çocuk çağında geçirilen solunum yolu enfeksiyonlarından ve aynı zamanda yetişkin dönemde sigara kullanımından, fiziksel aktiviteden, sosyal sınıftan bağımsızdır (181). Öte yandan 8 çalışmadan oluşan bir meta analizde, doğum ağırlığıyla, yetişkinlerde yaş, sigara ve boya göre düzeltilmiş akciğer fonksiyonu arasında pozitif ilişki olduğu bildirilmiştir (183). Bu ilişki zayıf olsa da intrauterin faktörlerin akciğer büyüme ve gelişiminde bir rolü olduğu sonucuna varılabileceğini belirtilmiştir. Öte yandan diğer bazı çalışmalar yetersiz fetal beslenme ile adölesan ve yetişkin dönemde akciğer disfonksiyonu arasında belirgin bir ilişki bulamamışlardır (196, 197).