• Sonuç bulunamadı

İnsani Sistemin Başlangıcından Birinci Dünya Savaşı’na Kadar

1.5 İnsani Yardım Sistemine Tarihsel Bir Bakış

1.5.1 İnsani Sistemin Başlangıcından Birinci Dünya Savaşı’na Kadar

Geniş kültürel, siyasi, felsefi ve pratik anlamda “insani eylem” tarihinin izleri yüzyıllar boyunca dünya çapında gözlemlenebilir. İslam dininde özellikle zekât geleneği İslami bir görev olarak çeşitli yollardan hayırsever hareketleri ile önemli olmuştur (Bellion ve Benthall, 2003). Diğer dinlerde de başkalarına yardım teşvik edilmiştir. Örneğin Hristiyan fikirlerine göre, özellikle sadaka, Avrupa ve Kuzey Amerika’da önemli olmuştur. Savaş ya da savaşlarda kabul edilebilir davranışların sınırları yasal olarak Eski Yunan ve Roma’da kabul edilmiştir. Çin’de savaşan devletlerarasında Sun Tzu tarafından, Ortadoğu’da Selahaddin tarafından 1100’lü; İsviçreli askerlerin eğitilmesi için Gustavus Adolphus tarafından 1600’lü yıllarda Hinduizm, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik dinlerine dayalı prensipler tanımlanmıştır (Cockayne, 2002; Sinha, 2005).

Bu emsal durumlara rağmen, modern insani sistemin kavramsal, operasyonel ve kurumsal kökleri 19.yüzyılda tanımlanmıştır. İnsani girişimlerin gelişiminde en önemli adımlardan birisi 1863 yılında Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin (ICRC) kurulması olmuştur.

19.yüzyıl boyunca Askeri tıpta triyaj uygulaması gibi bir dizi yenilikler gerçekleştirildi. Baron Dominique Jean Larrey (1803-1815) tarafından Napolyon

22

Savaşlarında ve Amerika İç Savaşı sırasında tıbbi nakil, tahliye ve arıtma dâhil olmak üzere tesisler kurulmaya başlandı (1861–1865). Kırım Savaşı (1854-1865) sırasında Florence Nightingale ve onun hemşirelik ekibi İngiliz askerlerinin ölüm oranını büyük ölçüde azaltmak için çalıştılar. 1887 yılında St. John Ambulance Derneği 19.yüzyılda insani fikirlerin bir parçası haline geldi. Bu girişimler yerel ve ulusal anlamda, ülkelerin kendi vatandaşlarının yanı sıra aynı zamanda diğer ülke vatandaşları için de eyleme geçmeye yönelik bir çerçeve sağlanmıştır. Uluslararası sözleşmeler sayesinde Kızıl Ay ve Kızıl Haç hareketleri ayrıcalıklı bir statüye kavuşmuştur. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi, savaş alanında yaralıların durumunu iyileştirmek amacıyla ortaya çıkan Cenevre Sözleşmesi’nin (1864) doğuşunda doğrudan etkili olmuştu. Aynı şekilde Lahey Sözleşmeleri (1899 ve 1907) savaşın etkisini en aza indirmek ve savaşan tarafların davranış kurallarını ortaya koymak amacıyla tasarlanmıştı.

İnsani eylem tarihi ile ilgili uluslararası işbirliği diğer alanlarda da kurumsal şeklini aldı. İlk Uluslararası Sıhhiye Konferansları 1850’lerde yapıldı ve uluslararası konferanslar düzenli bir takvime bağlandı. 1881 yılında İskenderiye’de kurulan Uluslararası Sağlık, Denizcilik ve Karantina Kurulu, daha sonra Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Doğu Akdeniz Bölge Ofisi (EMRO) haline geldi (Roemer, 1994, s. 406-408). Doğal afetlerle mücadele on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarında, yerel ve uluslararası çabaların bir parçası oldu. 1800’lerin ortalarında, yardım uygulaması ile ilgili yönetmelikler ve acil iletişim için yasalar düzenlendi (IFRC, 2007, s. 25). Amerika Birleşik Devletleri’nde Sivil Savaş’ın sonunda kurulan (1861- 65) Amerikan Kızıl Hac’ı (ARC), 1889 ve 1900 yıllarında doğal afetler de dâhil olmak üzere bir dizi afete karşı faaliyette bulunmak için harekete geçti. Büyük bir deprem 18 Nisan 1906’da San Francisco’yu vurunca 28 binden fazla bina yıkılmış, 36.000’den fazla insan evsiz kalmıştır (Hutchinson, 2000, s. 10). Bir yıl sonra Jamaika’nın başkenti Kingston’da büyük bir deprem yaşanmış ve depremi izleyen yangın neredeyse şehrin tamamını harap haline getirmiş, birkaç bin kişinin ölümüne ve 1,6 milyon sterlin değerinde zarara neden olmuştur. 1908 yılında, İtalya’da bir deprem daha yaşanmış, bu sefer 75,000’den fazla kişi ölmüş ve yaklaşık yarım milyon kişi evsiz kalmıştır. Her üç durumda da uluslararası yardım önemli yer tutmuştur. Örneğin Kingston depremi sonrasında İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinde acil yardım ve tıbbi bakım sağlanmıştır. Bu felaketler sonrasında, acil

23

yardımlara ilişkin ilk uluslararası kongre 1908 yılında Frankfurt’ta yapıldı. Sömürgeciliğin yaygınlaşması kolonilerde epidemiyoloji, bayındırlık ve diğer alanlarda acıları azaltma yönündeki çabalar için bir bağlam yaratmıştır. Toprak fethi 16. yüzyılda başlamış olsa da emperyalist hırs tartışmasız olarak 19. yüzyılda doruk noktasına ulaştı. Kolonileşmenin ortadan kaldırılmasına rağmen sömürge yapılarının yükselişi yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etti. Sömürge uygulamaları, insani eylemin laik ve dini sürümlerinin kesiştiği bir noktada yer alıyordu. Sömürge projesinin ayrılmaz bir parçası olan misyonerler, sömürge politikaları ile her zaman mükemmel şekilde hizalanmıştır (Barnett, 2008, s. 22).

Sömürge bölgeleri insani eylem teknikleri, yiyecek yardımı, muhtaçlara yardım, nakit yardımı, tıp ve sağlık hizmetleri için yardımların sağlanması da dâhil olmak üzere bir laboratuvar görevi gördü. Avrupa topraklarında olduğu gibi, kolonilerde de tıbbi hizmetlerden ilk yararlananlar Avrupalılar oldu. 1860-1917 yılları arasında, Orta Afrika Üniversiteler Misyonu (UCMA) üyelerinin %17,5’i öldü ve %13,9’u hastalık nedeniyle ülkelerine transfer oldu (Jennings, 2008, s. 42). Daha sonra yerli nüfuslara tedavi yardımları yapılmaya başlandı. Yerli halk için sağlık hizmetleri sağlanması sömürgecilerin iş güçlerini hastalıktan korumaları için gerekliydi. Sağlık sömürgesi ve iş sömürgesi arasındaki ilişki hakkında Güney Afrika Tıbbi Araştırma Enstitüsü (SAİMR) 1913 yılında Maden Odası tarafından kurulmuştu ve aynı zamanda finanse edildi, maden işçilerini etkileyen hastalıklar üzerinde araştırma yaptı (Farley, 1998, s. 194).

Sömürge uygulamaları ve insani eylemler arasında önemli ve aynı şekilde karmaşık bir ilişki vardır. Hindistan’da, Kıtlık Kodları sömürgeci devlet tarafından tanımlandı ve buna karşı ölçme yolları ortaya konuldu. Bu Kod birçok yıkıcı krizden sonra gelişti, Victoria’nın “Fakir Olmayı Hak Eden” fikrîden etkilendi, yardımlar “Gerçekten Yoksul” olanlarla sınırlı bir şekilde, ayrıca ahlaki olarak da gerçekten muhtaç olanlara sağlandı (Kalpagam, 2000, s. 433). Sömürgelerde yaşayanlarla evde yaşayan ihtiyaç sahiplerine karşı tutumlar arasında farklılıklar vardı. ‘İngilizler İngiltere’de nitelikli bakımı taahhüt ederken, Hindistan’da hükümet yerine özel hayırsever kurumları ve halk yöntemi ile yönetilen kuruluşlara güvenmeyi tercih ettiler’ (Brennan, 1984, s. 93). Kıtlık Kod ’unda gıda ve nakit yardımı işgücüne göre %75 olarak belirlenmişti, böylece iş bulabilen kişilere engel olmamıştı. Bu acil

24

yardımlar planlı ve sistemli bir şekilde yapılmıştı, ancak genel ve kamu yardımı olarak kabul edilmemişti. Hint Kıtlık Kodları ve İngiliz sömürge ilkeleri İmparatorluğun diğer bölgelerinde, Sudan da dâhil olmak üzere, etkili olmuştur ve yıllar boyu uygulanmıştır (Waal, 1989).

20. yüzyıla girildiğinde insani faaliyetler geniş bir yelpazede bulunmaktaydı. Genellikle giderek milliyetçi gerginlikleri azaltmak için, 1914 Savaşından önce insan etkileri ön planda olmuştu. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışında, 1868 yılında kurulan Osmanlı Kızılay’ı ve 1877 yılında kurulan Japon Ulusal Toplumu gibi örgütlerle birlikte Kızılhaç ve Kızılay Hareketi uluslararası insani işbirliği için önde gelen bir aktör haline gelmişti. 19.yüzyıllın son döneminde Fransa-Prusya Savaşı sırasında (1870-71), Rus- Osmanlı savaşında (1877-78) ve Rus-Japon (1904-05) savaşında önemli yardımlar sağladı (Checkland, 1994).

İnsani yardımlardaki bu tecrübelere rağmen, Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı insani sorunlar neredeyse tamamen beklenmedik bir şeydi. Savaşın başında ICRC 1914 ve 1918 arasında savaş esirlerine büyük miktarlarda yardım yapmıştır.

Savaşın başında Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’ne sunulan kişisel ve maddi kaynaklar, 1914-1918 yılları arasında savaş sırasında tutulan savaş esirlerine (POWs) yardımcı olmak için sağlanmıştı ve gerçekleştirdiği işin büyüklüğüyle hiçbir şekilde ilişkili değildi. Savaşın zirvesinde, Komite sadece 41 delege görevlendirdi (Forsythe, 2005). Buna rağmen İCRC hiç bir zaman bakım görevini yerine getirmemesi için harekete geçmedi savaş esirleri ile aileleri arasında ilişkide olmalarını destekledi, ağır yaralanan ya da hasta askerlerin ülkeye geri gönderilmesi için kampanya başlattı, aileleri birleştirdi ve Ulusal Toplulukların çalışmalarını kolaylaştırdı. Aynı şekilde, Cenevre Sözleşmesi ve savaş yasalarını gözlemlemek için asla resmi olarak gözlemci olarak atanmadığı halde, bu durum hızla Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin savaş zamanı rolünde yer aldı (Moorehead, 1998).

Uluslararası Kızıl Haç Komitesi tutuklulara yardım sağlamak için hem Katolik ve Protestan kiliseleriyle hem de Yahudi ve Müslüman dernekleri ile işbirliği yaptı. İsveç Katolik Misyonu gibi tarafsız ülkelerden temsilciler Kiliselerin kamplara yaptıkları yardımları denetlemişlerdir. Buna ek olarak, Kızıl Haç Sibirya’daki esir kamplarına yardım sağlamış ve savaştan sonra mahkûmların Rusya’dan geri dönüşlerini destekleyen topluluklar oluşturmuştur. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi,

25

1918 yılındaki Fin İç Savaşı ve 1919 yılında Béla Kun önderliğindeki Macar Devrimi de dâhil olmak üzere, uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda da erişim hakkı almayı başarmıştır (Freymond, 1969).