• Sonuç bulunamadı

İnsan bir nesne hâline getirilemez. O, hakları ve yükümlülükleri olan bir hukuk öznesidir.

‘İnsan devlet içindir’ şeklindeki totaliter bir düşünce şekli insanı ruhsuz, içi boş bir şey, sanki bir yaratık hâline getirir. Ancak belli hak ve özgürlüklere sahip olan kişi çevresini şekillendirebilir; bir kişilik kazanabilir. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam özellikle bir ruh ve düşünce özgürlüğünü zorunlu kılar. İşte bu nedenle insan onuru, özgürlükçü demok-rasilerin, hukuk devletinin işlevini sağlayabilmesi için vazgeçilmez bir koşuldur. Fakat bu bağlamda insan onurundan da ancak bir hukuk devletinde söz edilebileceği unutulmama-lıdır. Bu nedenle hukuk devletinin insan onurunun koruyucusu olduğu söylenmektedir.

İnsanın hem maddi hem de manevi açıdan kendine özgü bir değer taşıması ve taşıdığı bu değerden vazgeçmenin mümkün olmaması, her türlü toplumsal, hukuksal ve siyasal müdahaleye karşı mutlak olarak öne sürülebilmesi insan onurunun temel özelliklerini oluşturmaktadır. Onur kavramı sadece insanın özgürlüğünü ve eşitliğini değil bağımsız kişiliğini de ifade eder. Hukuk düzeninde bireye sadece kendisinin egemen olacağı, dışar dan müdahalelerde bulunulamayacak özgür bir alan sağlanmadıkça insan onurunun ger-çekleştirilemeyeceği söylenebilir.

Anayasa Mahkemesi de hukuk devleti kavramını verdiği bir kararında şöyle tanımlamıştır:

“Hukuk Devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan ve faaliyetlerinde hukuka ve anayasaya uygun, bütün işlemleri yargı denetimine bağlı olan, yasaların üstünde yasa koyucunun bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bi-len Devlettir (Anayasa Mahkemesi, 11.06.2003, E: 2001/375–K: 2003/ 61).”

“Her tutuklu, alınan tedbirlerin infaz edilme usul ve yöntemlerinin kendisini, tutukluluğun doğasında varolan kaçınılmaz ıstırap düzeyini aşacak şiddette bir sıkıntı veya zorluğa maruz bırakmamasını temin edecek şekilde, insan onuruyla bağdaşır tutukluluk koşullarına tabi olma hakkına sahip olduğundan, hapsetmenin uygulamaya ilişkin gereklilikleri gözönünde bulundurulduğunda, tutuklunun sağlığının yanı sıra esenliği de yeterli bir şekilde sağlanma-lıdır (Gencay/Türkiye Kararı, AİHM)”.

Bu yönüyle devlet insan onuruna dokunmamak biçiminde sadece pasif bir davranış-la yetinemez; onu aktif bir şekilde korumalıdır. Devlet, insan onuruna yönelik tehditleri hemen orada önlemeli, bunun için gerekli olan tedbirleri almalıdır. Bu önleme, güncel tehditler yanında, geleceğe yönelik potansiyel tehditleri de içerir.

1982 Anayasası, Başlangıç bölümünün 6. paragrafında, “her Türk vatandaşının (...) onurlu bir hayat sürdürme hak ve yetkisinin bulunduğunu” belirtmiştir. Yine Anayasa devletin temel amaç ve görevleri arasında, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmayı ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmayı da say-mıştır (Anayasa m.5). Öte yandan, kimsenin insan onuruyla bağdaşmayan bir ceza ve mu-ameleye de tabi tutulamayacağını (Anayasa m.17/3) belirterek, bir yandan insan onuruna verdiği önemi ifade etmiş, diğer yandan onun hukuk devleti ile olan ilişkisini de ortaya koymuştur. Yine CMK m.148/3’te insan onuruna aykırı bir işleme ve böylece elde edilecek delillerin muhakemede kullanılmasına gösterilecek rıza kabul edilmemekte; TCK’da de insan onurunu ihlal eden işkence (m.94) ve hakaret (m.125) bir suç olarak düzenlenmek-tedir. Bu nedenle ilk bakışta ahlaki bir değer gibi görünen insan haysiyetinin hukuki bir değere de sahip olduğu söylenmelidir.

İnsan onuru sınırsız değildir; bu sınır hukuk devletidir. Hukuk devletinde yaşayan birey kanunla getirilmiş yükümlülüklere uyacaktır.

CGTİHK m.2/2’de “ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz” denmek suretiyle ilke ifade edil-miştir. Böylece infaz hukukunun amaçlarından, hükümlünün yeniden topluma kazan-dırılması da sağlanmış olacaktır. Gerçekten diğer hükümlüler tarafından şiddete maruz bırakılma, cinsel sömürü ve saldırıya uğrama, sağlık durumunun giderek kötüleşmesi, personel tarafından uygulanan keyfi ya da insanlık dışı davranışlar hapsetme işlemin-den kaynaklanan ve insan haysiyetinin dokunulmazlığı ilkesi bakımından da önem taşı-yan risklerdendir. Bu yönüyle infaz kurumu içinde hükümlü ve infaz personeli arasında düzenli ve güvenli bir birlikte yaşam ile hükümlülerin fiziksel ve psikolojik rahatlığı temin edilmeli; adil muamele yapılarak, keyfi davranışlar önlenmeli, etkin şikâyet ola-nakları verilerek, personel tarafından verilen ve uygulanan kararların gerekçelendiril-mesi sağlanmalıdır.

Eşitlik İlkesi

Ceza hukuku çerçevesinde özgürlüğü kısıtlanan hiç kimse bundan dolayı ayrımcılığa tabi tutulamaz.

Eşitliğin sağlanması adaletin bir gereğidir. Gerçekten ceza adaleti değişik türdeki ada-let kavramlarının bir bileşkesi şeklinde ortaya çıkmalıdır. Herkese eşit olanın verilmesi denkleştirici adaleti ifade etmektedir ki burada hiçbir ayrım gözetilmeksizin herkes eşit

• Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Madde 10:

Özgürlüğü elinden alınmış bütün kimselere insani bir şekilde ve insan olarak sahip ol-dukları saygıdeğerlik göz önüne alınarak muamele edilecektir.

Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Temel İlkeler, İlke 1:

Bütün mahkumlara insan olarak sahip oldukları saygıdeğerlik ve değer göz önüne alına-rak muamele edilecektir.

Herhangi Bir Şekilde Tutuklu ya da Hapiste Olan Bütün Kimselerin Korunmasına İlişkin İlkeler Demeti, İlke 1:

Herhangi bir şekilde tutuklu ya da hapiste olan bütün kimselere insani bir şekilde ve insa-ne olarak sahip oldukları saygıdeğerlik göz önüinsa-ne alınarak muamele edilecektir.

işleme tabi tutulur. Buna göre genç-yaşlı, zengin-fakir, zenci-beyaz, Türk-Alman herkes aynı ceza hukuku kuralına tabidir; bu objektif adalettir.

Anayasa m.10’da “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mez-hep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlem-lerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” denmek suretiyle bu husus dile getirilmiştir.

CGTİHK m.2/1’de eşitlik ilkesi, “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplum-sal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır” şeklinde ifade edilmiştir.

Bununla birlikte hükme esas suç tipine dayalı bir infaz rejiminin benimsenmiş olma-sının eşitlik ilkesiyle bağdaşabilirliği tartışmalıdır. Getirilen farklılık yaratan hükümler geçici olmalı, ceza ile iç içe olan üzüntü ve kederin etkisini artırmamalıdır.

Öte yandan CGTİHK m.110’un bazı özel infaz şekillerini yetişkin olmakla birlikte sadece kadın ve yaşlı hükümlüler bakımından kabul etmiş bulunmasının eşitlik ilkesine uygun olup olmadığı tartışılabilir.û

Sosyal Devlet İlkesi

1982 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal bir devlet” olduğunu ifade etmektedir.

Sosyal devlet olmak, devlete görev ve ödevler verir. Bu da sosyal adalet ve sosyal güvenli- ğin sağlanması olarak karşımıza çıkar. Sosyal adalet, kişiler arasında sosyal eşitliğin sağ-lanması iken sosyal güvenlik, herkesi sosyal ve ekonomik baskılardan korumak ve/veya kurtarmak şeklinde karşımıza çıkar. Nitekim Anayasa Mahkemesine göre; sosyal adalet,

“insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat seviyesi”, “insanca yaşama”dır. Bu bağlamda, sosyal devlet özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi ve manevi olanakları kendi güvencesine alan devlettir. Anayasa’ nın deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin “temel amaç ve gö-revleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaş-mayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” (Anayasa m.5).

Öte yandan, yine Anayasa, sosyal devlet olmanın diğer bir gereğini düzenlemektedir:

“Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alır...”

(Anayasa m.60).

Toplumsal düzenin sağlanması için devlet otoritesinin (gücünün) kullanımı, sosyal adalet anlamında mümkün olabilir. Sosyal adalet, toplumun tüm bireyleri için ihtilaf halindeki menfaatlerin ortadan kaldırılması ve katlanılır yaşam koşullarının sağlanması vasıtasıyla gerçekleştirilir. Bu ise, sosyal hukuk devleti içinde devletin alacağı tedbirlerle

• Mahpusların İyileştirilmesi İçin Birleşmiş Milletler Minimum Standart Kurallar, Bölüm 1/Temel İlke-6.1:

Aşağıdaki kurallar tarafsız olarak uygulanır. Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir düşünce ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum ya da başka statü gerekçesiyle ayrım gözetilemez.

• Avrupa Konseyi Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkum Olanların Cezaevi İdaresince Yönetimi Hakkında R (2003) 23 Sayılı Tavsiye Kararı, Madde 7:

Ömür boyu hapis ve uzun süreli mahkûmlar arasında yalnıza cezaları nedeniyle ayrım yapılmamalıdır.

özelikle yasa koyucu, yani aynı zamanda ceza kanun koyucusu tarafından gerçekleştiril-melidir. Bu bağlamda, devlete ait ceza vermek yetkisinin kullanılması nedeniyle hüküm-lünün infaz sırasında yasal taleplerinin yerine getirilmesi esnasında karşılaşabileceği olası engelleri kaldırmak, hiçbir engelle karşılaşmaması için gereken hukuksal koşulları yarat-mak ve garanti altına alyarat-mak yasa koyucuya ait bir görev olmalıdır. Yine bu anlamda, eşitlik ilkesi, hükümlünün talepleri bakımından da geçerlidir.

Ceza hukukunun amaçlarının, devletin yönetim şekline de paralel olduğu unutulma-malıdır. Bir hukuk devletinde, öç alma amacından söz edilemez. Devlet anlayışı, otoriter olmaktan ne denli uzaklaşmışsa devletin cezalandırma anlayışı da o derece insancıl ol-muştur. Anayasamızda da belirtildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti sadece bir hukuk devle-ti, sadece sosyal hukuk devleti değil demokratik sosyal hukuk devletidir. İşte demokrasi, devletleşme kademesindeki son aşamayı belirtir. Bu demokrasi, özgürlükçü demokrasidir.

Böyle bir devlette, devlet otorite ve ağırlık merkezi olma özelliğini yitirmiş, özgürlük ve güvenlik arasında arabulucu olmuştur. Bu devletin infaz hukuku için de böyledir.

Nihayet sosyal devlet, cezaevindeki hükümlüye kendi özel bakımını mümkün kılacak yardımı, sosyal bakım ve özeni garanti etmelidir. Bu anlamda sosyal hukuk devleti gücü ölçüsünde hükümlüye insan onuruna yaraşır olanakları sağlamalıdır.

İnfaz hukukunu belirleyen temel ilkeleri sayınız.