• Sonuç bulunamadı

Kavram

Özgürlüğü bağlayıcı cezanın, koşulları ne olursa olsun, kişide, bir yerde kapalı olmanın doğurduğu çeşitli psikolojik sorunlara yol açacağı tartışmasızdır. Yeniden topluma kazan-dırma yönündeki tüm çabalara karşın cezaevinin kişiyi tam olarak ıslah etmediği, uzun süre cezaevinde kalmanın sosyal yaşama yeniden uyum sağlamada önemli sorunlara yol açacağı da bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Öte yandan, cezaevleri hükümlülerin birbirlerine suç deneyimlerini ya da yeni suç tekniklerini öğreterek ilgili değerleri benimsettiği, böylece topluma yabancılaşmayı kö-rükleyen bir yapıya da sahiptir. Bunun yanında cezaevi kurallarına uyma eğilimi, cezae-vinde kalma süresi uzadıkça geriye dönüş eğilimi gösterir. Gerçekten bu kurallara uyma isteği başlangıçta güçlü iken zamanla zayıflar; tahliye yaklaştıkça tekrar güçlenir. O hâlde hükümlülük sürelerinin ortaları bu kurallara uymamanın en yoğun olduğu dönemdir.

Bastırılan duygular zamanla dışa yansır ve depresif davranışlara sebebiyet verir: Homo-seksüel eğilimler, saldırganlık, kendine zarar verme ya da intihar girişimleri gibi. Dolayısıy-la cezaevi yaşamıyDolayısıy-la özgür hayattaki yaşam arasındaki farkDolayısıy-lar dengeli olmalı, hükümlünün insanca yaşamasını sağlamak için söz konusu farklar mümkün olduğunca azaltılmalıdır.

Bu yönüyle cezaevleri hükümlünün hiçbir olanağa sahip olmadığı sadece kilit altında bu-lunduğu, izole ve terk edildikleri hissini uyandıran bir yer olmaktan çıkarılmalıdır.

Cezaevine girmenin diğer bir sonucu, hükümlünün sosyal statüsünü ve çevresini kay-betmesidir. Gerçekten hükümlü cezaevine girmekle özgür yaşamından tümüyle farklı, ka-palı bir topluma dahil olur. Cezaevinde yaşamak sosyal açıdan alçaltılmışlık duygusunu da beraberinde getirir. Hükümlü “ikinci sınıf vatandaş”tır ve tüm kurallara rağmen bu şekilde muamele görür. Nitekim “içeriye girmek”bir prosedürü de beraberinde getirir:

Kıyafet değişikliği, artık zamanla kalktığı söylenen “hoş geldin dayağı”gibi. Cezaevine gir-mekle kişinin yaşam alanı ve hareket özgürlüğü büyük ölçüde daralır. Özel yaşam alanı yok olur. Aşk ve sevgiden yoksunluk aslında yalnızlığın bir görünüşüdür. Hükümlünün yakınlarından kopması zamanla hükümlüyle birlikte yakınlarının da cezalandırılması ve böylece cezanın yer değiştirmesine de sebebiyet verir. Tüm bunların hükümlüyü umut-suzluğa sevk edeceği söylenmelidir.

En mükemmel ve bütün gereksinimleri karşılayan bir infaz kurumunda yaşasa bile psikolojik durumu ile ilgilenilmez ise hükümlü infaz kurumuna girdiğinden farksız hatta psikolojik olarak daha bozulmuş bir şekilde çıkar. Suçluyu yeniden topluma kazandırmak ancak onun psikolojini tanımakla olanaklı olabilir. Bu, infazın bireyselleştirilmesi bakı-mından da önemlidir.

İnfaz kurumunda geçen ilk günler çevreye uyma, hükümlünün kendini dinlemesi, vic-dan azabı, pişmanlık, geçici de olsa topluma karşı kin besleme ve düşmanlık duygusu ile geçer. Zamanla bunlara dışarıyla haberleşememe, ziyaretçinin gelememesi ya da mesleki kaygılar da eklenir. Dolayısıyla infazdan beklenen amaca ulaşabilmek için bu konuda da incelemeler yapılması zorunludur.

İfade edilmelidir ki infaz kurumlarının fiziki koşullarının hükümlünün sağlık, özellik-le de ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiözellik-lerde bulunduğu unutulmamalıdır. Her hükümlü-nün yaşaması için ne kadar alan tanınacağı kararlaştırılırken göz öhükümlü-nüne alınması gereken önemli bir konu mahkûmun 24 saatlik dönem içinde söz konusu alanda ne kadar zaman geçireceğidir. Mekânın uzun süre değişmemesi ya/ya da aynı kişilerle paylaşılmasının da o mekanın alanının algılanmasında yanılsamalara yol açacak boyuta ulaşabileceği söylen-mektedir. Bu anlamda izolasyon;

• bedensel hastalıklarda ağırlaşmalara,

• baş ve boyun ağrılarına,

• omuz ağrılarına,

• mide ağrılarına,

• depresyona,

• anksiyeteye yol açmaktadır.

İnfaz kurumlarında psikolojik destek yeniden topluma kazandırma amacı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu noktada adli psikiyatri ve infaz kurumlarında oluşturu-lacak bu amaca yönelik merkezler önem kazanmaktadır. Söz konusu merkezlerin sağlıklı işlemesini sağlayan temel kurallar şu şekilde ifade edilebilir:

• Ruhsal rahatsızlıkları olan hükümlüler sistematik bir gözlem ve takip altında tutul-malı ve bu suretle ayrıntılı bir şekilde tanınRuhsal rahatsızlıkları olan hükümlüler sistematik bir gözlem ve takip altında tutul-malıdır.

• Hükümlüyü tecrit etmek yerine tedavi etmek öncelikli hedef olmalıdır.

• Müdahale, standardize tarama araçlarını iyi kullanabilen ve akıl sağlığı yerinde ol-mayan bireyleri ne şekilde yönlendirebileceğini bilen uzman bir ruhsağlığı perso-neli tarafından yürütülmelidir.

• Kayıtlar tam, doğru ve gizli tutulmalı, hastaların güvenliği sağlanmalı, intihar ön-leme programları geliştirilmelidir.

İnfaz kurumunda gerçekleştirilecek başarılı bir gözlemin ardından önem kazanan bir başka konu bu kişilerin takip edilmesidir. Takip edecek kişilerin bu konuda yeterli bilgi ve deneyime sahip olması gerekmektedir. Takip süresi boyunca kişilerin ihtiyaçlarına ge-rekli olduğunda ve yeterince cevap vermek gerekir. Ancak bu hiç de kolay değildir. Zira infaz kurumların baskının yoğun olduğu ortamlardır. Kalabalık, saldırıya maruz kalma korkusu, bulunulan ortamın yarattığı diğer koşullar hükümlüler üzerinde yoğun bir stres yaratmaktadır. Bu süreç içinde aile bireyleri ile de yaşanan gerginlikler de eklendiğinde hükümlülerde beklenmedik ve abartılı tepkiler ortaya çıkmaktadır.

İnfazın amacına ulaştığı düşüncesiyle salıverilen hükümlünün bir süre daha izlenmesi, ha-reketlerinin ve özgür yaşama gösterdiği tepkilerin incelenmesi de gerekir. Bu noktada karşı-mıza koşullu salıverme ve denetimli serbestlik kurumları çıkmaktadır.

Uzun Süreli Hükümlülük

Uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya hükümlü olanların ne diğer hükümlüler için ne de personel için “tehlikeli” olarak nitelendirilmesi doğru bulunmamaktadır. Aslında bu hükümlülerin infaz kurumunun barış ve huzur içinde olmasından çıkarı bulunduğun-dan, tam tersine bu kişiler çoğunlukla kurumun düzeninin bozulmamasına yardımcı olur.

• Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar

61 Mahpusların uygulanan ıslah rejimi, kendilerini toplumdan dışlamaya değil fakat top-lumun bir parçası olmaya devam etmelerini sağlamaya çalışır. Bu nedenle mahpusların topluma kazandırılma amacında kurum görevlilerine yardım etmeleri mümkün olduğu takdirde, toplumsal kuruluşlar da göreve çağrılır. Mahpusun ailesiyle mümkün olan her türlü ilişkisini sağlamak ve geliştirmekle yükümlü olan kurumun sosyal hizmet uzman-ları ile ciddi toplumsal kuruluşlar arasında ilişkiler kurulur. Yasaya ve hapis cezasına uygun düştüğü ölçüde, mahpusların kişisel menfaatleri, sosyal güvenlik hakları ve diğer toplumsal menfaatleriyle ilgili haklarını korumak için tedbirler alınır.

62 Kurumdaki sağlık hizmetleri, mahpusun rehabilitasyonunu engelleyen herhangi bir fi-ziksel veya ruhsal hastalığı veya problemi teşhis ve tedavi etmeye çalışır. Bu amaç için her türlü sıhhi, tıbbi ve psikiyatrik hizmet sağlanır.

Kuşkusuz mahkumiyetin neden olduğu yoksunluklar, özgürlük kaybının zarar verici so-nuçları, hükümlülüğün devam etmesiyle oluşan yıpranma mekanizmasıyla kendini tüm şiddetiyle gösterir. Bu nedenle cezaevi idaresinin uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm edilmiş olan hükümlülere özel bir özen göstermesi gerektiği ifade edilmektedir.

Gerçekten uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum edilmiş olan hükümlü za-manla ziyaretçi gelmesini istemez. Zira bu ziyaretler belki onun dış dünya ile bağlantısını sağlamaktadır. Ancak aynı zamanda onun hangi hak ve özgürlüklerden yoksun olduğuyla yüzleşmesine de neden olur. Bunun yüklediği stres hükümlünün akrabalarıyla ilişkisini kesmesine ve tümüyle cezaevi ilişkilerine yönlendirir. Bu, başlangıçta hükümlünün ceza-evi ile uyumunu kolaylaştırsa da bu defa infaz sonrası toplumla olan ilişkileri bakımından zorluk sebebi hâlinde dönüşür. Bu da bu kişiler arasındaki tekerrür oranını yükseltir.

Uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezanın olumsuz sonuçlarının azaltılması için infaz rejimi hükümlülük sırasında ve sonrasında temel gereksinimlerin mümkün olduğunca karşılanması şeklinde düzenlenmelidir. Bu çerçevede beslenme, kalacak yer, tıbbi hizmet-lerden yararlanmak, bedeni zararlardan korunmak gibi hususları ifade eden temel bakım, hükümlüye de seçme imkânı vermek suretiyle birlikte etkileme, yaşama anlam katan ve her insanın gereksinimi olan duyguya değer verme öne çıkmaktadır. Bu gereksinimler karşılanmadığı sürece hükümlü bunları “cezaevi alt kültürü”nde arayacaktır.

Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Cezalara Mahkum Olanların Cezaevi İda-resince Yönetimi Hakkında R (2003) 23 Sayılı Tavsiye Kararı

Ömür Boyu Hapis ve Diğer Uzun Süreli Mahkûmiyetin Zarar Verici Etkileriyle Başa Çıkma

21. Ömür boyu hapis ve uzun süreli cezaların zarar verici etkilerini önlemek ve bunlarla başa çıkabilmek için cezaevi idarecileri,

• mahkûmlara cezaevinin kuralları, rutin işleyişi ve mahkûmların hak ve ödevleri hakkında bilgilendirmek için uygun koşulları oluşturmayı cezanın başlangıcında veya gereğinde daha sonrasında sağlamaya,

• mahkûmların mümkün olduğunca cezaevindeki günlük yaşam hakkında kişisel tercih yapmalarını sağlayacak fırsatlar yaratmaya,

fiziksel, zihinsel ve duygusal uyarım için yeterli maddi koşullar ve olanaklar sun-maya,

Cezaevindeki binaların, eşyaların ve dekorasyonun hoşa gidecek ve kullanıcıya ra-hatlık sağlayacak şekilde tasarlanmasını sağlamaya çalışmalıdırlar.

22. Aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir. Bu amaçla

mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine ve yakın akrabalarına en yakın cezaev-lerine yerleştirilmelidir.

• mektuplaşma, telefon görüşmeleri ve ziyaretlerin mümkün olduğu ölçüde azami sıklıkta ve gizlilik içinde yürütülmesi sağlanmalıdır. Bu tür bir düzenleme güven-liği tehlikeye atıyorsa veya risk değerlendirmesiyle riskli olduğu tespit edilmişse söz konusu haberleşmeler, mektupların izlenmesi ve ziyaret öncesi ve sonrasında aramalar gibi makul güvenlik tedbirleri eşliğinde yürütülebilir.

23. a. Gazete, radyo ve televizyon ile dışarıdan gelen ziyaretçilere erişim gibi bir dış dünya ile olan diğer temasların geliştirilmesi teşvik edilmelidir.

b. Cezaevi iznine dair R(82) Sayılı Tavsiye Kararın’nda belirtilen ilkeler göz önünde tutularak gerekirse refakat altında çeşitli cezaevi izinlerinin verilmesi için özel çaba harcanmalıdır.

Burada karşımıza çıkan diğer bir husus müebbet (ömür boyu) hapis cezalarıdır. Öz-gürlüğün, hükümlünün tüm yaşamı boyunca elinden alınması, onun yaşarken ölmesi anlamına gelir. Bu ise ölüm cezasından daha kötüdür. Bu nedenle müebbet hapis cezası ile cezalandırılmış bir hükümlüye koşullu salıverme olanağı tanınmalıdır. Nitekim 5275 sayılı CGTİHK m.107/2’ye göre “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört yılını, ... in-faz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler”. Öte yandan

“Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz altı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, ... infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler”.

Bununla birlikte, “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım,

“Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölüm, “Anayasal Düzene ve Bu Dü-zenin İşleyişine Karşı Suçlar”başlıklı Beşinci Bölüm, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar”başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz” (m.107/16) ve “14.7.2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile değişik 3.8.2002 tarihli ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla; ölüm cezaları, müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen veya ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan terör suçluları, koşullu salıverilme hükümlerin-den yararlanamaz. Bunlar hakkında, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası, hayatı bo-yunca devam eder” (Geçici m.2) şeklindeki düzenlemelerin yerindeliği tartışmalıdır. Bu konuda AİHM Mart 2014 tarihli Öcalan kararı dikkat çekicidir.

Uzun süreli hükümlülüğün, hükümlü üzerindeki olumsuz etkilerinizi belirtiniz.

Beslenme, Muayene ve Tedavinin Reddi Beslenmenin Reddi

Beslenmenin reddi, açlık grevi şeklinde olabileceği gibi intihar ya da akıl hastalığı neden-lerinden biri ile de gerçekleşmiş olabilir. Bunu göz önünde bulunduran yasa koyucu 5275 sayılı CGTİHK m.82’de üst bir terim olarak “hükümlünün kendisine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmesi” terimini kullanmış olup bunu “beslenmenin reddi” şeklinde ifade etmek de mümkündür. Ancak beslenmenin reddi nedenlerinden çoğunluğunu açlık grev-lerinin oluşturduğu söylenmelidir.

Açlık ve Beslenme Kavramları ve Açlık Grevi

Açlık, günlük faaliyetler, büyüme ve yara iyileşmesi için yeterli olmayan kalori, protein ve vitamin alımı şeklinde tanımlanabilir. O hâlde açlık günlük faaliyetleri etkileyen, büyü-meyi ya da yara iyileşmesini engelleyen bir niteliğe sahiptir.

24. Mahkûmların,

• suçlarını ve mağdurlara verdikleri zararı kabullenmeleri ve herhangi bir suçluluk duygusuyla başa çıkabilmeleri,

• özellikle hemen mahkûmiyet sonrasında intihar riskinin azaltılması,

• kurumsallaşma, pasiflik, öz saygının azalması ve depresyon gibi uzun süreli hapsin zararlı etkilerine karşı koyabilmelerinin sağlanması amacıyla uygun danışmanlık, yardım ve desteğe erişimleri sağlanmalıdır.

2

Öte yandan açlık, besinden yoksun kalmış olan insan ya da hayvanı yiyecek aramaya yönelten ve besin aldıktan sonra yok olan bir dürtü olarak da tanımlanabilir.

Açlık kavramı ile yetersiz ve dengesiz beslenme kavramları karıştırmamalıdır.

Açlık, tam ve kısmi açlık olarak ikiye ayrılmaktadır:

Tam açlık vücut için gerekli olan besinlerin hiç alınmamasıdır. Bu durum canlının kendi bünyesinden beslenmesine yol açar ve 45 gün kadar sürebilir. Tam açlık vücut sı-caklığının düşmesine, güç kaybına, sinir bozukluklarına, baş dönmelerine, sanrı ve zekâ bozukluklarına yol açar.

Kısmi açlık ise vücut için gerekli olan bazı besin maddelerinin ya tümüyle ya da kıs-men alınmaması şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Beslenme, ortam şartları içinde, günlük faaliyetler, büyüme ve yara iyileşmesi için ge-rekli olan kalori, protein, makro ve mikro element ile vitamin alımı şeklinde tanımlan-maktadır. Beslenme de iradi beslenme, zorla beslenme, yetersiz ve kötü beslenme olarak dört başlık altında incelenebilir.

İradi beslenme, yukarıda tanımı verilen beslenmenin kişinin özgür iradesi ve isteği ile gerçekleşmesi hâlidir.

Zorla beslenme ise söz konusu beslenmenin kişinin özgür iradesinin herhangi bir şe-kilde ortadan kaldırılarak gerçekleştirilmesidir. Bu işkence, kötü muamele, cebir-şiddet kullanma gibi bir sebeple olabilir. Zorla beslenmenin herkes tarafından yapılabilir olması, bu eylemi tıbbi müdahaleden ayırır.

Yetersiz beslenme, besinlerle günlük enerji gereksinimi olan 2600 kaloriden az mik-tarda enerji alınması durumudur. Yetersiz beslenmeyi kötü beslenmeden ayıran, kalorinin azlığıdır.

Besinlerden alınan enerji miktarı yeterli fakat vitamin, protein vb. unsurlar açısından fakirse kötü beslenme vardır.

Açlık grevi; belirli bir hedefe ulaşmak, bir hareketi protesto etmek ya da bir görüşe taraftar bulmak için kamuoyu yaratmak düşüncesi ile kişinin tek başına veya bir grup şeklinde yemek yemeyi durdurarak ve/veya sıvı almayarak aç kalma eylemidir.

Açlık grevine başvuran kişi ise zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişidir.

Diğer bir deyişle “açlık grevcisi”dir.

Açlık grevi bir tür protesto yöntemidir. Bu yönüyle sorun doğuran husus, açlık grevine ona başvuranın rızası hilafına tıbbi muayene ya da zorla besleme yoluyla müdahalenin adil olup olmayacağı hususudur. Görüldüğü üzere açlık grevi belli bir amacın gerçekleşti-rilmesine yöneliktir.

Açlık grevlerinde amaç ölüm olmamakla birlikte, uzun süreli olması ölüm tehlikesini her zaman olası kılmaktadır. İnsan bedeninin açlığa dayanma sınırı yaklaşık 70 gün olarak ifade edilmektedir.

Açlık grevi özellikle siyasi hükümlülerin sıklıkla başvurduğu ve baskı aracı olarak kul-landığı bir yöntemdir. Gerçekten açlık grevine başvuran hükümlü aslında ölmek istemez;

hukuka uygun olmasa dahi isteklerini kabul ettirmeye çalışır. Siyasi amaçla yapılan açlık grevleri bir insanın ölümüne seyirci kalmak istemeyen yetkililer ve kamuoyu üzerinde etki bırakmakta ve çoğu zaman isteklerinin yerine getirilmesiyle sonuçlamaktadır.

Dünya Tabipler Birliğinin Açlık Grevleri Konusunda Malta Bildirgesi

Madde 1- Tanım: Açlık grevcisi zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişidir.

Yakın zamanda ülkemizde de sıklıkla başvurulmuş olan açlık grevlerinde asıl sorun, açlık grevi yapan hükümlülere tıbbi müdahalede bulunulabilip bulunulamayacağı nokta-sında yer almaktadır. Çeşitli İl Tabipler Odaları, iradeye rağmen müdahale edilmeyeceğini kabul eden Malta Bildirgesi’ne dayanarak, açlık grevi yapanlara müdahale edilemeyeceği-ni ifade etmişlerdir.

Ceza hukuku bakımından açlık grevi ve açlık grevine müdahalenin temel esasları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özlem Yenerer Çakmut, Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku Ba-kımından İncelenmesi, İstanbul 2003.

Bugün açlık grevi şeklinde ortaya çıkan protestonun belli bir noktadan sonra gayrı meşru ya da hukuka aykırı olduğu kabul edilmekte, örneğin, ölümle ya da sakat kalmakla sonuçlanabilecek isteklerin kabulüne kadar sürdürülen açlık grevinin artık protesto değil, eylem ve mücadele niteliğini kazanacağı ifade edilmektedir. Gerçekten bu durumda grev-ci, yandaşlarınca ölümü göze almış direnişçi ve savaşçı olarak kabul edilir.

Açlık grevi, yemek boykotu, süreli açlık grevi, süresiz açlık grevi, dönüşümlü aç-lık grevi, destek amaçlı açaç-lık grevi ve ölüm hedefli açaç-lık grevi şeklinde gruplandırıl-maktadır.

Uluslararası Ceza Reformu, Dünya Sağlık Birliğinin Tokyo ve Malta Bildirilerinde mü-dahale etme konusundaki son kararın bireysel olarak doktora ait olduğu esasında hareket-le şu sonuçlara ulaşmıştır:

• Doktorlar ya da diğer sağlık bakım personeli açlık grevcisine grevi ertelemek için herhangi bir şekilde yersiz baskı yapmamalıdır.

• Açlık grevcisi, açlık grevinin klinik sonuçları üzerine bir doktor tarafından bilimsel olarak bilgilendirilmelidir.

• Hastaya uygulanacak herhangi bir tedavi onun onayı alınarak yapılmalıdır.

• Doktor, günaşırı hastanın açlık grevini devam ettirmeyi isteyip istemediğini araş-tırmalıdır.

Beslenmenin Reddi Hâlleri

Ret, bir şeyin bilinerek ve istenerek kabul edilmemesi olup iradi bir davranışı ifade etmek-tedir. Beslenmenin iradi olarak reddi ise iki sebebe dayanır: Protesto ve İntihar.

Protesto; bir davranışı, düşünceyi ya da uygulamayı haksız, yersiz ve/veya gereksiz bularak karşı çıkma ve reddetmedir. O hâlde açlık grevi bu amaçla da başvurulabilen bir protesto yöntemidir.

• Cezaevinde Tıbbi Bakımından Ahlaki ve Kurumsal Yönleri İle İgili R (98) 7 Sayılı Tavsiye Kararına Ek

Madde 61.- Açlık grevinde olan kişinin herhangi bir psikiyatri servisine transfer edilme-si gerektirir ciddi mahiyette bir akli dengeedilme-sizliği olmadığı sürece, klinik değerlendirme-leri kendisinin sözlü izniyle yerine getirilmelidir.

Madde 62.- Açlık grevindekiler, yapmakta oldukları hareketin kendi fiziki durumları üzerinde yol açacağı zararlı etkiler konusunda tarafsız bir anlatımla bilgilendirilmeli, bu suretle sürdürdükleri açlık grevinin tehlikesi anlatılmalıdır.

Madde 63.- Eğer doktora göre açlık grevcinin durumunda gözle görünür bir kötüleşme meydana geliyorsa esas itibariyle bu durumu ilgili makamlara rapor edecek ve bu konu-daki ulusal düzenlemeye göre hareket edecektir (Mesleki standartlar da dahil).

5237 sayılı TCK m.298 açlık grevine başvuranı değil fakat hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenleri, hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmelerini ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesini cezalandır-maktadır. Öte yandan beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama suçunun ne-ticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden biri veya ölüm meydana gelmiş ise ayrıca kasten yaralama veya kasten öldürme suçlarına ilişkin hükümlere göre cezaya hükmolunur (TCK m.298/3).

Benzer bir düzenleme 5275 sayılı CGTİHK’nında da bulunmaktadır. Buna göre, aç-lık grevi yapmak (m.40/2-g), hükümlü ve tutukluların beslenmelerini engellemek, açaç-lık grevine ve ölüm orucuna teşvik veya ikna etmek ve bu yolda talimat vermek (44/2-m) disiplin cezasını gerektiren fiiller olarak kabul edilmektedir.

TCK ve CGTİHK hükümleri arasındaki ortak özellik her iki yasanın da açlık

TCK ve CGTİHK hükümleri arasındaki ortak özellik her iki yasanın da açlık