• Sonuç bulunamadı

Avrupa’da ki mesirelerin en büyüğü olan “Hyde Parkı” mevsim addolunan nisandan temmuz-ı evâsıtına ve alafranga saat beç buçuktan yedi buçuğa kadar İngiltere erbab-ı asalet ve servetinin mevki-i içtima ve tenezzühüdür.

Bir haziran akşamı idi ki Londra’nın iklimi iktizasınca ekser zaman gibi park yine hafif bir sisle mestur idi. Sisler içinde ağaçların yalnız yeşil cihetleri görünür ve Hindistan’dan getirerek mesirenin bir cihetine diktikleri güllerin üstünde yine bu sisler bir kızın vücudundaki pembeliği büsbütün setredemeyen dantelâlı bir gömleğe benziyordu./ [s.69]

İngiltere’nin yakamoz, fakat tenvir eder şua-ı şemsi -zann ve şüphe arasında nazan-ı zihne nüzul eden bir fikr-i şairane gibi- sisleri güzâr ederek zemine ancak dokunabiliyor ve bundan reng-i âle mail bir akşam hâsıl oluyordu.

Hele parkın uzağından görünen cihetlerinde sisler ve dumanlar içinde peyda ve nihan olan güzellere baktıkça Londra’ya içi meleklerle dolu bir bulut imiş zannediyordum.

Parkın içindeki laktan geçerek mahal-i içtimaa gittim, suyunu Thames’tan icra ederek getirdikleri bu lakın tûlu Göksu Deresi’ne yakın, arzı Göksu Deresi’nden vâsi‘dir.

Bu mesireye nomrolu kira arabalarının duhulü polisin emriyle memnu olduğu cihetle bir tarafında dört beş bin mükemmel ev arabaları, diğer tarafında altı yedi bin amazon devr ü seyr ediyor. Amazon’ların gezdiği yer biraz aşağıya mail olduğundan dünyanın en güzel cinsinden atların üzerinde, hüsn-i teravette cihan içinde yekta olan birkaç bin İngiliz kızının dalgalana dalgalana geldiğini görmek, bir heva-yı nesim-i hüsn içinde teneffüs etmek neşesini gösteriyor.

Diğer cihetinde mükemmel arabalar… Yaya yollarında ki halk… Velhâsıl bu debdebe-i medeniyeti, marifet ve ticaret sayesinde hâsıl olan bu saltanat ve serveti, nazar, temaşadan bîtap kalıyor./ [s.70]

Yaya gezenlerin birçoğu takdis-i tabiat meziyet-i insaniyesiyle birtakım vahşi ellerin tasallutundan muhafaza edilen, yüzer48 yüz ellişer senelik ağaçların sâye-i letafetinde oturuyorlardı. Hatta parkın içinde bir ağaç kesileceği zaman bir iki gün

evvel gazetelerde ilanı görülür. Bir yaş ağaç kesmek, bir âdem idam etmek derecelerine yakın bir cinayet addolunur. Bu sâyededir ki İngiltere’nin her tarafı sıhhat-i umumiye için nafi olan ve bir memleketin teneffüs için ciğerleri mesabesinde sayılan büyük büyük ağaçlarla müzeyyen…

Yağmurların kesretinden olmalı -İngiltere’de gördüğüm yeşilliğin oranın teravet ve letafetini ne Avrupa’nın başka yerinde ve ne de kendi memleketimde gördüm.

Seksen, doksan kere bahar ile hazanı görmüş, üzerinde lâne-saz olan binlerce tuyûrun sabah ile akşam nâgamatına minber olmuş. Şairlere maziden haber vermiş, sayesine iltica eden âşık ve maşukların gizli gizli söyledikleri sözleri işitmiş bu, büyük ağaçları görüp de hayran olmamak mümkün müdür?

Orada dolaşan İngiliz kızlarının ise hemen ekseriyet üzre beyaz atlas gibi şeffaf olan tenleri üzerinde görülen pembelik, memlekette güneş az göründüğünden midir nedir, bu benâtü’lcezîreye mahsus mehâsin-i bedîadandır. Safiyet-i kalbe, ve gizli/ [s.71] bir ızdıraba delâlet eden o güzellerin karşısında hassas olan gönüllerin titrememesi kâbil değildir sanırım.

Mevzun, endam-ı dilrübaları ‘amûd-ı nuranîlere, koyu mai gözleri sema-yı hüsne teşbih olunsa mübalağa değildir.

Dünyanın birinci milleti olduklarına kanaat ve cüdaniyelerinden ve asırlardan beri cihan üzerine hâkimiyet-i siyasiyelerinden hâsıl olmuş gurur-ı milliyet; âlemin en güzel kadınları olduklarına dair aldıkları teminattan vücut bulmuş gurur-ı cemal; gurur-ı şebabet her hallerinden, her türlerinden meşhut olur. Bununla beraber mecmua-i ülfetlerinde gösterdikleri terbiye-i nezaket bazen bir âdemi taraftar-ı asalet etmeye kifayet eder.

Bu milletin erbab-ı şebâbı eski Rumeli’ler gibi, mekteplerinde, dârülfünunlarında terbiye-i zihniye ve kuvvet-i bedeniyelerini iktisap ederek çıktıkları cihetle diğer milletler içinde mümtaz oluyorlar. Bu terbiye-i zihine ve kuvvet-i bedeniyeye edilen itina-yı mahsus sayesinde İngiliz cinsi müstesna bir metanete mümtaz bir hüsne temellük ediyor.

Fransa’da sa‘y ve itina büsbütün istikmalât-ı zihniyeye masruf olduğundan mekteplerinden çıkan erbab-ı şebâb içinde gözlüksüz bir göze, renkli bir çehreye, kuvvetli bir vücuda tesadüf etmek pek kesretli değildir.

Mesireye revnak veren İngiliz erbab-ı şebâbının fevkalâde bir/ [s.72] hüsn-i tabiatla giyinişleri de nazar-ı medeniyetin takdirinden dûr olamaz.

Bu kadar izdiham içinde terbiye ve namusa mugayyer bir hareket görülmüyor. Halkın asayiş ve tenezzühünü ihlâlden muhafazaya çalışan polisler elleriyle ettikleri işaretler sayesinde o binlerce arabaları, amazonları durdurarak ahalinin ceryan-ı umumiyesini teehhürden vikaye ediyorlar.

Bu kadar izdiham içinde görülen terbiye ve adap intizam-ı fekalade halkın kanun-ı hürriyete olan itikatları sayesindedir.

“BİR ÇİÇEK DEMETİ” MUHARRİRİ MUSTAFA REŞİT BEY’E Çamlıca:

Beyefendi!

“Bir Çiçek Demeti” namıyla neşiredeceğiniz eserin kadınlara dair olacağını müellifinin rikkat-i hilkatiyle birde eserin namından istidlâl etmiş idim. Kitabın bir parçasını sonradan irâe buyurdunuz. Mütalâa mı yazacağım? Peki ama ben eminim ki kadınların nekais ve kemalâtı hakkında ne söylenmek lâzım ise siz bu kitabınızda yazmış/ [s.73] olacağınızdan benim mütalâatım ya nâkıs, yahut zait olur ki bu da bir noksan demektir.

Kadınlık ki insaniyetin validesidir, benim nazarımda vatan kadar mukaddes olduğunu bilirsiniz. Tabiatın sabah-ı evvelinden, kudretin ibtisâmından zuhur eden bu nuraniyet, zekâya benzer ki insanın kemalât-ı meksube ve mevhibesi onunla tenevvür ve taayyün eder.

Güzellik, o bir nurdur dil-nişin Kadınlık, o bir fikridir ateşin.

Bir kadın bir dahîyenin meş‘alesi olabilir bir nur-ı zî-hayattır.

-Bir bedîa-i zatü’s-sıfattır ki valide muhabbeti tevlid eder. Valide muhabbetinin fevkinde yalnız ulûhiyet görünür.

Kadınlık masumiyetin hemşiresidir, çocuklar birinci terbiyeyi kadınlardan iktibas eder. Gençler birinci fazilete onlardan mazhar olur. İhtiyarlar teselliyeti onlarda bulur.

Melekler, kadınların semavata inikâs eden güzelliği ise kadınlar da meleklerin küre-i arzda dolaşan hayalleridir.

Çiçekler, nebatın kadınlaşması Melekler, hayatın kadınlaşması.

En büyük şairin, en güzel şiiri kadındır. Kadınlar şairliğin esbâbıdırlar./ [s.74] İnsaniyetin kuvveti erkek, o kuvvetin müsebbibesi kadın demektir. Erkek merdânegi, kadın şefkattir.

Sözleri lisan-ı muhabbettir ki ruhu okşar, gülüşleri tulû-ı hakikattir ki kalbi tenvir eder, gözyaşlarının her tanesi bir inkılâb-ı fikriyi intaç edebilir.

Kadınlık, o ihtiyarlamayan güzellik insaniyetin ziynetidir. İnsaniyet, o fena bulmayan cemiyet kadınlara muhtaçtır. Bu iki cinsin yekdiğere olan ihtiyaç ve irtibatları ikisini yek-cins etmiş, bir mahlûk-ı mükemmel peyda olmuş, kadın kalp, erkek akıldır. Erkek beşeriyet, kadın melekiyettir. İnsaniyet-i hakikiye bunların içtimaından tevellüt eder.

Kadınlık; o ne büyük bir merhamet ki bir çocuk validesinin gazabından yine validesine iltica eder. Nasıl çocuk? Bir validenin kucağı en müthiş azab-ı vicdan içinde yaşayan bir katilin, en büyük dehşet-i hezimet halinde bulunan bir ordunun penahı olabilir. Mazlum bir mahkûm ile zalim bir hâkim o penaha bir yolda sığınır.

Kadınlık; o ne ruhanî tesliyettir ki bir bedbaht genç adam, olanca mesâib ve âlâmını maşukasının bir nazarında unutmaya başlar.

Mezarın tesellisi kadındır. Semanın, kâinatın bir şekl-i dilfiribe girmesi kadınlıktır. Pek çok belaya mesâibi bu âlemde kadın tard eder. Denilebilir ki kadın, ibkâ-yı hayat ile ifna-yı memata/ [s.75] müvekkiledir, ulvî bir atiyye-i ulûhiyettir ki hayatından nevmit olan bir genç yahut bir ihtiyar onun muâvenetiyle ümidinde, vazifesinde, hayatında payidar olur.

Bilirmisiniz ki mahafetullahı bilmeyenler ekseriya bir kadının mukabilinde hâiftir, bir kadın bazı kere bir dehşet-i zi-letaiftir.

Kadındır cihangir; mevcut iken, Kadında o nermi-i şiddet-şiken

Bir kadın bazı kere bir leşker-i galibi mağlup eder, bir milleti meydana çıkarır. Fakat bazı kere bir çocuğu idare edemez. Bu acz-i idarenin sebebi iktidar-ı tabiîsinin esbâb-ı istimalini dest-i tasarrufa almamasıdır. Kadın hilkaten muallimedir, fakat âlime olmalıdır ki çocuğunu talim etsin. O çocuk bir millet olabilir, o kadının evi bir vatan numunesidir.

Kadın mektebi bir mamure-i medeniyetin en âli binası addolunmaya sezadır. Ahiren cemiyetimizde görülen terakki, memleketimizde birkaç kadın mektebi vücuda geldiğinden münhasıran onun semeresidir. Maarif bu suretle ta‘mîm olundukça bir zaman gelecektir ki kadınlarımız siyasette, ticarette her türlü hukuk ve hidmât-ı

devlette, türlü vesaid-i maişette bizimle refakat edeceklerdir. Kadınlar ricale refik / [s.76] olmak için yaratılmış oldukları halde hiçbir yolda bizden ayrılmamaları lüzumu bilinecektir.

Amerika’da kadınlar yalnız askerlik etmiyorlar, İngiltere’de hükümdar bir kadındır. Rusya’yı Rusya eden bir kadın idi.

Avrupa’nın hemen her tarafında sahib-i hane kadın, sahib-i dükkân kadın, mürebbi-i sübyan kadındır. Gençleri mana-yı umumiyesiyle edebiyata kadınlar teşvik eder, teksiye-i ahlâka, muhafaza-i âdâba kadınlar sebep olur.

Kadınların hazır olmadığı cemiyet hâlîdir, cemiyet eytama benzer ki sezâ-vâr- ı merhamettir.

Kadınların maarifsiz kaldığı bir millet yarım âdeme şebihtir. Erkeksiz kadın, kadınsız erkek olmaz. Medeniyetin bir hatvesi kadın, bir hatvesi erkektir. Terakki kadınsız yürüyemez.

Tabiatın en büyük şaşası kadınlar iken onları zulmet-i nisyan içinde bırakmak ihsan-ı kudrete küfrandır.

Bu zevâidi size niçin yazıyorum bilmem. Şu sözle bitirmek isterim ki kadınlık güzelliktir. Lâkin bu güzellik maarifle artar, siz bunu Bir Çiçek Demeti’yle ispat ediyorsunuz.

Edillenizin ne kadar nazik, fakat ne kadar kuvvetli olduğunu takdir/ [s.77] ederim. Sa‘yinizi meşkûr görürüm, eserinizi tebrik ederim. Baki-i müveddet.

ABDÜLHAK HAMİD BEYEFENDİ HAZRETLERİ’NİN BİR