• Sonuç bulunamadı

XII, 109

E'azım-ı ricâl-i Devlet-i Aliyyeden Cânib Efendi denmekle ma'ruf olan Nişancı Mehmed Salih Besim Efendi işbu kırk senesi muharreminin evâhirinde tayy-i tûmâr-ı hayat etmekle nişancılık mansıbı Defterdâr-ı esbak el-Hac Sa'id Efendi’ye tevcih olundu. Cânib Efendi’nin ulûm-i Arabîyede yed-i tûlâsı olduğu gibi Fransızcada dahi mahâret ve melekesi var idi. Pek çok mesâ’il-i mühimmede Hâlet Efendi’ye mu'ârız olmağla Halet Efendi anın hasm-ı canı (110) olduğu hâlde nezd-i hümâyunda mü’temen olduğu cihetle Halet Efendi bir çaresini bulupta anı bir tarafa atamadı. Halet Efendi bunca müddet devleti avucunun içine alup istediği gibi idare etti. Nice e'azım-ı ricâl-i devleti birer tarafa attı ve bunca işe yarar zevât-ı kirâmı birer belâya uğrattı. Öyle bir muhâtaralı devirde Canib Efendi ana karşu merkez-i istikamette sebât edüp durdu.

Şânî-zâde, Halet Efendi’nin seyyiâtinden bahs edegeldiği halde Canib Efendi’nin ashâb-ı fazilet ve hamiyetten bir zât olduğunu ve Halet Efendi’nin agrâz-ı nefsâniyesine muvafakat eylemediğini beyân ile medh ü senâsında ıtrâ’ eyler.

Sefînetü’r-rüesâ sahibi Faik Efendi ise Halet Efendi’yi kerîmü’l-hisâl ve mecâlis-i âlîyede mü’temen ü müsteşar ve ekser-i umûrda hüsn-i tedbir ü harekâtı âşkâr bir zât-ı sütûde-şiâr idi deyü tavsif ve Canib Efendi’yi pek çirkin tabirât ile tezyif eder.

Vak'a-nüvis Es'ad Efendi dahi Canib Efendi’nin tercüme-i hâlinde ikisi ortası ve bir lisan kullanup fezlekesinde der ki ekser-i ulûm ve ma'arife ittilâ'ı bî-reyb ü şekk ve inşâ vü kitâbette melekesi kadr-i müşterek vesvese-i müfritaya bi’l-ibtilâ herkese sû’-i zanna mâ’il ve sarfı taktîr derecesine vâsıl olmağla, ebnâ’-i tarîki miyânında hısset-i vahdet ile medhûl ü menfûr, tecemmül ü tezeyyünden sade ve tenâsüb-i a' zâ ve mehâsin-i hılkatden âzâde, hubb-i câhı galib ve temeddüha râgib, ma' mâ fîh sâdık-ı devlet ve hayr-hâh-ı saltanat bir zât-ı gayûr idi. ^ Ijîe

Bunların üçü de ol asrın ricâlindendir. Şimdi kangısının sözünü i'timâd edelim?

Hiç birinin sözüne i'timâd etmeyelim hemen vekayi-i mevâzîne ve muhâkeme ederek eserden müessere intikal yani Halet Efendi ile Canib Efendi’nin eserleriyle meziyetlerine istidlâl edelim.

Çünki müverrihler mu'asırlarının çoğundan a'le’l-husus ser-kârda bulunanlarından ekseriyâ bazı esbâba mebni ya müteşekkir veya müteneffir bulunur ve bu cihetle zihinleri bi’t-tabi' bir tarafa mütemâil olur ve ana göre lisân kullanur. Binaen­

aleyh mu'asırlarının tercüme-i hâllerini beyân makamında ifrât u tefritten hâlî kalmazlar ama vukua'tının muhâkemesiyle hakikat-i hâl meydana çıkar.

Şânî-zâde, Halet Efendi hakkında nihâb u vehhâb diyor Faik Efendi ise ânı kerîmü’l-hısâl deyü senâ ediyor. Halbuki bâlâda mevâki'-i kesîrede beyân olunan vuku'ât ve ol vakte yetişmiş olan âdemlerden alınan ma'lumât ile sabit oluyor ki Halet

(111) Efendi, her taraftan çalup çırparak ve a'le’l-husus Eflak ve Boğdan beğlerini soyarak hâsıl ettiği emvâl-i lâ-tuhsâyı61 arkası olan Yeniçeri kokonoslarına bahş-i kalenden yolunda bezl ederek ve birazda söz söyleyebilecek ağzı çelikli âdemlere serpiştirir imiş. Bu maküle sefihlere fi’l-vâki' nihâb u vehhâb ta'bir-i meşhûru yakışır.

Hakikat-i hâlde kerim ancak hilâl-i malında sûret-i meşru'ada müstahakına ihsan eden kimsedir. Halet Efendi gibi bir sefih hakkında Faik Efendi’nin kerimü’l-hısâl ta birini kullanması nâ-be-câ olduğu sabit olur.

Yine Faik Efendi, Halet Efendi’nin mecâlis-i âlîyede mu'temed olduğundan ve hüsn-i tedâbir ü harekâtından bahş ediyor. Halbuki Şânî-zâde’nin şehâdetine ve vuku'atının delâletine göre Halet Efendi’nin ehl-i re’y ü tedbîri istiskal ile mecâlis-i âlîyeye ekseriyâ mehamm-ı umûrun rû’uyetinden âciz ve kendisine etba'a mecbur olanları toplar imiş. Oldukça aklı erenler dahi ânın şerrinden havf ile mümâşâta mecbur olur imiş. Fakat Canib Efendi, son derece kadr-i maslahatı iltizâm ile ana muhalefette sebât eylemiştir. Halet Efendi’nin fi’l-vâki' Bağdad’a me’muriyetinde hüsn-i tedbir ü harekâtı görülmüşdü. Lakin sonra eyyâm-ı ikbâlindeki seyyiâti cümle-i muhasenâtını imhâ etmiştir. Ez-cümle vuku'atını beyan sadedinde bulunduğumuz Rum fetreti ânın eser-i su-i tedbir ü harekâtıdır. Halet Efendi’nin tercüme-i hâli yılan hikâyesidir.

Yukarılarda ânın ahvâlinden uzun uzadıya bahs olundu. Ve cild-i hâdî âşirin mukaddimesinde icmâl-i ahvâli beyan kılındı, şimdi tekrar ândan bahsa hâcet yokdur.

Bu arada ancak Canib Efendi’nin tercüme-i hâlini yazalım ve Faik Efendi’nin ifadâtını hâdde-i tedkikden geçirelim.

Canib Efendi Enderûn-ı hümâyundan tersane cânibdârlığı hıdmetiyle çerâğ olan bir maârif-mendin oğludur. Kendü ifadesine göre pederinin tarih-i velâdeti “doğduk”62 kelimesinin aded-i hurûfî olan 1119 senesi olduğu gibi kendisinin tarih-i velâdeti dahi

“oğlum Mehmed”63 ibâresinin aded-i hurûfî olan 1169 senesi imiş. Evâ’il-i hâlinde pederinin himmetiyle tahsil-i ulûm u ma'arif etmekte olduğu hâlde pederinin ma'iyetinde câniblik me’muriyetinin tahrirâtıyla hayli müddet meşgul olmuş idi. Ve Gazi Hasan Paşa’nın kapudanlığında pederi alîl ü ihtiyâr ve hıdmetini idareye adîmü’l- iktidâr olmağla canibliği kendisine kasr-ı yed edildiğinden müddet-i medîde bu hıdmette bulunarak Canib Efendi deyü şöhret bulmuş idi. Moralı Osman Efendi’nin defterdârlığında kese-dâr ve mektubcu ve ba'dehû bir aralık mâliye tekirecisi olup bade’l-azl yine câniblik hıdmetini idare içün tersaneye devam etmekte iken 1212 senesinde inşâsı emr olunan birinci havuzun (112) binâ emanetine ta'yin ve Baş- muhasebe pâyesiyle kâm-bîn kılınup havuzun hitâmında hıdmeti makbul olmağla mükâfâten on altı ramazanında Şerif Paşa yerine rikâb-ı hümâyun Defterdârı oldu. İşte o zaman Surûrî “oldu Salif Efendi Defterdâr” tarih-i ra'nâ söylemiştir. Ma'iyeti me’murları andan hoş-nûd olmayup “Canib hakkında belâdır bu gidi kâtiplere”

mısra'ıyla anı teşhir eyledikleri zeyl-i sefînede muharrerdir. Lakin anı bu vecihle teşhir edenler iş eri64 âdemler miydi yoksa işe yaramaz gürûh battalından mıdırlar, burası bizce mechuldür. Her ne hâl ise Canib Efendi tas'îb-i umûr ediyor deyü nasbından yetmiş gün mürûrunda makam-i istifadan azl olundu. Lakin hem inşa-yı kelâma kafir hem fransızca bilür bir zât-ı fazâ’il-semât olduğundan ârası çok geçmeyüp Atıf Efendi

6 2 j j â j k

6 3 6 4

nâ-mizac oldukta yerine rikâb-ı hümâyun reisi oldu. Üç ay sonra riyasetten dahi azl ile Zahire Nazırı olup riyâset dahi Çelebi Mustafa Reşid Efendi’ye tevcih buyruldu.

Canib Efendi ma'lumâtı kâfîye ashâbından lisana âşnâ zevât-ı fazâ’il-semâtından ahvâl-i düvele vâkıf ve icâb-ı vakt ü hâli ârif ve’l-hâsıl umur-ı riyâseti idare içün lazım gelen evsâf ile muttasıf olduğu hâlde azl olunup da bu makama hiç ehliyeti olmayan Çelebi Efendi’nin nasbı hükm-i zemân iktizâsından idi. Çünki o zemân vazife-i me’muriyetin hüsn-i idâresinden ziyâde etrâfı gözeterek müteneffizân ve mansubânı idareye itina olunmak lazım iken Canib Efendi sarf-ı iş eri olup zâtiyâta a'tf-ı nazar eylemediği içün azl olunup Çelebi Efendi ise gayet müdâhin ve mütemellik bir zât olduğundan daima mühim işlerde bulunarak hiç münasebeti olmadığı hâlde makam-ı riyâsete dahi getirilmiştir. Çelebi Efendi’nin tercüme-i hâlini beyan makamında Faik Efendi’nin yazdığı fıkra dahi bu ifâdâtımızın sıhhatine delil olduğundan aynıyla bu mahale nakl olunur.

Faik Efendi, Çelebi Efendi hakkında der ki servet ü sâmân ile ma'mûrü’l-etrâf ve kemâl-i zekâ ve dirâyet ile mahsûdü’l-ihtilâf olup ibtidâ-yı hâlinden fevtine kadar zarûret görmemiş ve ma'arif-i ma'lûmeden vâyesi yalnız merâmını ifade edecek kadar nâ-merbût inşâ ve hatun yazısına müşâbih kendüye mahsus hatt u imlâya münhasır iken kuvve-yi baht u fetânet ve cerbeze-i akl-ı kiyaset ile bunca merâtib-i celileyi hirâz ve cümlesini hüsn-i idare ile iktisâb-ı memdûhiyet-i imtiyaz eylemiş ve hayatında tasdik ile vücûh-ı bire müte'allık hasenâtı görülmüş ve sinni seksene varmış bir pîr-i rûşen-zamir lâkin muktezâ-yı asra göre hareket eder feylesof mezheb ve asdika’ ve müte'allıka bile mübtelâ-yı sademât-ı Rûzgâr (113) oldukta dest-gîr olmak değil dairesine uğratmamak mu'amelesini eyler bî-vefâ meşreb bir zât-ı ikbâl-semîr idi. İntihâ.

Canib Efendi afîf ve müstakim olduğu hâlde dik ve çetin bir zât olup zahire me’murları ise sû-i isti'malâta alışmış oldukları cihetle andan şikâyet eylediklerinden altı ay sonra yani on beş senesi şevvalinin tevcihât-ı resmiyesinde Canib Efendi zahire Nezâretinden azl edildi. Ba'dehû Rûz-namçe-i evvel mansıbıyla İskenderiyede olan sed- i meşhuru inşâ içün Mısır’a gönderildi. Seddin hitâmında Mısır defterdârı olup birkaç sene orada kaldı ba'dehû İstanbul’a geldi Nişancı oldu. Vâkıa'-i Selimîyede Zahire nezâreti zâhiren fesh olunmak lazım gelüp külliyen fesh olunmadığından zehâ’ir vâridenin idaresi zımnında sahib-i tercüme şifâhen me’mur ve birkaç mâh mürûrunda Halet Efendi yerine sânîyen rikâb-ı hümâyun riyâsetine ta'yin edildi. İşte o zemân bi’t- tabi' halef ü selef beyninde rekabet peydâ oldu. Ve yirmi dört senesi evâilinde sahib-i tercüme Tophâne Nazırı ve birkaç ay sonra rikâb-ı hümâyun kethüdâsı oldu ve bir ay sonra kethüdâ-yı sadr-ı âlî olarak ordu-yı hümâyun’a gitti ve altı ay sonra azl olunmağla İstanbul’a avdet etti. Ba'dehû yirmi beş senesi tevcihâtında uhdesine Tersane emâneti ihâle buyruldu.

Faik Efendi der ki yirmi beş şevvali tevcihâtinde Tersâne-i Âmire Emâneti i'tâ ve ertesi sene ibka olunup yirmi yedi şevalinde azli vuku'undan sonra Boğaz muhafızı Hadım-zâde’nin muhalefâtı zabtına me’mur ve ol cânibde iken hall vuku'una mebnî sâniyen Büyük Rûz-namçecilik tevcihiyle na’il gencine-i hubûr olup avdetinde sâlisen Zâhire Nezaretine yine şifâhen ta'yin ve üç seneden mütecâviz nezâret-i mezkûrede temkîm ve otuz bir şevvali evâsıtında Abidin Beğ yerine Çavuşbaşılık ile mesrûr ve kâm-bîn kılınup otuz iki eva’ilinde Seyda Efendi yerine mesned-i riyâset-i kitâbe-kuûd ve dört seneden mütecâviz mesâlih-i riyâseti telvîse bezl-i mechûd eyledi. Akıbet otuz

altı cemaziyelevveliyesinde kethüdâlığa menkul ve otuz altı gün mürûrunda yine rabıta sezâlık cünhâsıyla ma'zul oldu. İntihâ.

Faik Efendi, Canib Efendi’nin hakkında isti'mal eyledi ta'birât müzeyyif-âne ya Halet Efendi’nin kendisinden yahud anın havadarânından ahz eylemiş olmak gerektir.

Veyahud Canib Efendi hakkında şahsî bir garezi ver imiş.

Zîrâ bâlâda mahal-i müte'adide de beyan olunan vakayi'den muvazzahan anlaşıldığı üzere ol devride ne kadar melûs işler var ise hep Halet Efendi’nin elinden çıkıyordu, fatk u ratk-ı umûr-ı devlet hep anın yed-i istibdâdında idi.

(114) Canib Efendi’nin re’yine tevfik-i hareket olunsaydı Tepedelenli mes’elesi meydana çıkarılmaz ve andan dahi böyle bağteten Rum fetreti zuhûra gelmez idi.

Öyle tenk ü tetek65 vakitte Canib Efendi’nin dört seneden ziyâde riyâseti idare eylemesi çok hüner ve ma'arifet ve Halet Efendi’ye muhalefette sebâtı pek büyük cesaret ve hamiyyettir. Anın üzerine Hamid Beğ’in reis olması dahi tebdil-i riyâsetin bir maslahata mebni olmayup da mücerred agrâz-ı nâ-be-câdan neş’et eylemiş bir hâlet olduğuna delil-i kâfîdir. Zirâ Hamid Beğ’in hüner ü liyâkatinden bî-behre olduğu yine Faik Efendi’nin zeyl-i sefinesinde musarrahdır.

Canib Efendi rabıta-sezâlık cünhâsıyla kethüdâlıktan dahi azl olundu demek Halet Efendi dalkavuklarının lakırtısıdır. Anın esbâb-ı sahîhası bâlâda beyan olunmağla tekrara hâcet yokdur. Hem de Canib Efendi azl olundu ise ana ne oldu Halet Efendi’nin melûs işerine velevki kerhen olsun, müşareketten vâreste olarak huzur-i kalb ile hânesinde yaşıyordu. Halet Efendi se mahsul sû-i tedbiri olan Rum fitnesi ateşinin

mânend harîk-i kebir gittikçe alev-gîr olduğunu gördükçe yürgenin66 yağı arıyordu.

Halbuki otuz altı senesi şevvali tevcihâtinde Canib Efendi yine Nişancı ve otuz yedi evâsıtında sâniyen Çavuşbaşı oldu. Halet Efendi belâsını buldu. O yine Bâb-ı âlîde müstahdem ve muhterem kaldı. Ve otuz sekiz evâhirinde ma'zûl ve otuz dokuz şevvalinde sâlisen Nişancılığa mevsûl oldu ve devlet ü millete bir zararı dokunmaksızın bâlâda beyan olduğu üzere işbu kırk senesi muharreminde hulûl-i ecel-i mev'udıyla irtihâl dâr-ı ukbâ eyledi. Kabataş verâsında kâ’in-pederi suffesinde medfûndur. ^ 4j*j

Faik Efendi yine Canib Efendi’nin fezleke-i tercüme-i ahvâlinde der ki mütveffâ-yı merküm fazâ’il ü ulûm ile malum ve kadr-i müşterek inşâ ve kitâbet ile mersûm ve fi’l-hakika Fransız lisanına âşnâ ve ketebe-i efrenciyeyi tetebbu' ile şöhret- nümâ lâkin vesvese-yi mefrata ile herkes hakkında sû-i zanna zâhib ucûbe kıyafet-i denîyyü’l-heyi’ât-ı fakhü’l-manzar sû-i mizac ve ahlakı izhârü’hâsıl her ne kadar kemâlât-i insâniyeyi câmi' ise ol kadar etvâr u ahlâkı mezmûm ve menfûr ve kıyafet - nâmede muharrer ve mezkûr olan sıfât-ı reddiye ki za'ferânî renk, kûsec, zişt-rû ve sagîrü’l-ayn ve sair ta'dâdı nâ-kabil nesnelerin cümlesi a'zâsında karîn-i zuhûr ve cümleye gerek erbâb-ı musâlaha ve gerek hademe-yi devlete envâ'-ı mazzarrâtı ale’d- devâm vuku'a gelmek üzere meşhur bir zât mu'veccü’ş-şu'ur idi. İntihâ.

Canib Efendi’yi görenlere yetişdik evsâfını anlardan işittik. Fi’l-vâki' çirkin (115) bir âdem imiş. Ve o ne kadar çirkin ise Halet Efendi o kadar yakışıklu imiş. Hatta bir alay günü Halet Efendi önde ve Canib Efendi arkada giderler iken bir dilenci Halet

Efendiden tese’ül ederek “Allah seni Padişah’a şirin göstersün” dedikte Halet Efendi sen o duayı arkadan gelen efendiye et demiş olduğu meşhurdur.

Halet Efendi, GjS Vj j vefkince geç i'tâlar ile ne kadar masraf ve mübezzir ise Canib Efendi o kadar mümsik imiş. Kesesinden bir şey veremediği gibi beğlik keseden dahi şuna buna bir şey kaptırmaz imiş. Halet Efendi büyükleri kendisi soyar ve küçükleri hademesi sızırır idi. Canib Efendi ise hademeye yüz vermez ve ashâb-ı mesâlîhi soydurmaz imiş. Halet Efendi bîrâdını sû-i zân ile nice bî-cürümleri itlâf ederdi. Canib Efendi dahi sû-i zân ile ma'yûb ise de mücerred zan üzerine kimsenin canına kıymaz imiş. Halet Efendi’nin yüzünden görülen mazarratların hesabı rûz-i mahşere kalmıştır. Ama Canib Efendi’nin yüzünden devlet ü millet bir zarar görmemiştir. Kusursuz insan olamaz fakat muhâsenâtı kubiyyâtına galib olanlar şâyân-ı medh olur. Ricâl-i devlette âranılacak cihet ise devlete hıdmetlerinin muvâzene-i nefi ve zararıdır. Devlet âdemlerinin faza’ilinden ise fevâzılından bahs olunmak evlâdır.

Benzer Belgeler