• Sonuç bulunamadı

Sünbül-zâde Vehbi Efendi

IX, 104

Müteveffâ-yı mumâ-ileyh Sünbül-zâde Vehbi Efendi Maraş’ta ilm ü irfan ile ma'rûf olan Sünbül-zâde hânedanından âlim ve fâzıl ve şi'r ü inşâda mümtâzü’l-emâsil olan merhûm Reşid Efendi’nin oğludur. Beldesi ulemâsından tahsil ilm ü ma'arif ile kesb-i kemâlât ettikten sonra Dersaadet’e azîmet ve ricâl ü kibâra arz-ı kasâ’id ü tevârih ile mülâzemet ederek güç hâl ile Rumeli kaleminden tarîk-i kazâya dâhil olabilmiş idi.

Gittikçe âsârı meşhûr ve beyne’l-enâm fazıl u ma'arif ile mezkûr olarak kendisine bazı tahrirât-ı mühimme ve birkaç def'a nâme-yi hümâyun tesvîd ettirilmekle beyne’l-vükelâ

kesb-i ma'rufiyet eylemiş olduğu hâlde Sultan Mustafa-yı sâlis asrında e'âzım-ı ricâl-i devletten Yenişehirli Osman Efendi ve Reisülküttap İsmail Beğ kadir-şinâs zâtlar olmalarıyla onu istishâb ve Devlet-i Aliyyenin tahrirât sa'besine dair bazı tesvidat onun eser hâmesi olduğunu taraf-ı Pâdişahîye işrâb etmeleriyle tarîk-i hâcegânîye idhâl buyrularak aralıkta hâline münasib menâsıb ile kayrılmakta idi. Evâil-i ahd-i Abdülhamid Hânîde Bağdat valisi Ömer Paşa tarafından tüccar-ı Necef hakkında icra olunan bazı mu'âmelâttan dolayı Zend57 Kerim Han ile meyânelerinde münâfese vuküa geldiğinden İran devleti tarafına bir lisân-âşnâ sefir gönderilmek lazım gelmeğe sahib-i tercüme İran sefiri nasb u ta'yin buyurularak kevkebe vü dârât ile Isfaha’a varup nâme­

yi hümâyunu teslim ile ifâ-yı hükm-i sefâret ve ba'dehû Bağdat’a avdet ettikte devletin miyânesinde mevzu'-i bahs olan fenâlığa Ömer (105) Paşa sebep olmuş idüğünden Bâb- ı âlîye inhâ edüp Ömer Paşa dahi buna muttali' olucak “Vehbi Efendi, Kerim Han’ın meclûbu olmağla Devlet-i Aliyye gayetini onun dostluğuna fedâ ettiğinden başka hilâl-i râhda ve İran’da ayyaşlık ve zinâ-kârlık gibi hımet-i devlete yakışmıyacak etvâr ile rüsvâ-yı a'câm oldu” deyü der-devlete arz u ilân etmekle efendi-yi mumâ-ileyh hakkında ateş-i gazab-ı pâdişâhî alev-gîr olarak idamı içün mübaşir-i mahsus gönderilmiş ise de Osman Efendi ile İsmail Beğ kendisi himaye ederek gizlice bir mektup tahrir ve “bu mektubumuz vasıl olduğu ânın tevâbi'nizden kimseyi âgâh etmeksizin hemen tebdil-i kıyafet ile Üsküdar’a gelüp bir mahalde ihtifâ ederek vurûdunuzu nihânî tarafımıza bildiresin” deyü tezkîr ve bir Tatara müstevfî harc-ı râh i'tâ ederek tarafına tesyir eylemiş olduklarından mübaşir-i merkümun Bağdat’a vusûlü esnâsında Tatar-ı merküm dahi Bağdat ile Musul arasında sahib-i tercümeyi bulup

5 7 j-ü: Bu kelim e Ş a n ı-z a d e Tarihinde “R ind” olarak geçm ektedir. Bkz. Ş a n ı-z a d e , (H z. Z.

Y ılm a z e r), c.I, s .2 1 2 .

mektubu teslim edecek hemen emvâl ü eşyâsını kethüdasına tevdi' ve başına bir Tatar kalpağı iktisâ’ ile Tatar’a pey-rev olarak Üsküdar’a gelüp bir dostunun hânesinde ihtifâ ve keyfiyeti mumâ-ileyhümâya nehânî ilâm u inhâ eyleyüp ânların ta'limi üzere Tannâne ismiyle tanîn-endâz-ı iştihâr olan kaside-yi beligayı nazm u tertib eylediği esnâda Ömer Paşa’nın töhmeti meydana çıkup kendisinin yalnız hava-yı nefsâniye dair bazı harekât-ı nâ-marzîyesi nümâyân olmuş ise de mumâ-ileyhümânın vesâtet-i himmetleriyle kaside-yi mezkûre taraf-ı mülûkâneye lede’l-takdim-i pesen-dîde-yi pâdişâhî olarak afv u merhamete şâyân görüldü. Bunun üzerine artık Vehbi Efendi dahi hâcegânlık tarîkinden vazgeçerek eski tarîkine razı olmağla Hutûcî rütbesinde bulunan Rodos kazasıyla be-kâm oldu. Şahin Giray’ın Rodosta bâ-emr-i âlî idamı maddesine mu'âveneti olarak ol bâbda inşâ eylediği Tayyâre nâm kasidesi rikâb-ı hümâyuna takdim olundukda rütbesi terfi' buyuruldu. Ba'dehû Sultan Selim-i merhûmun eş'âra rağbeti olmağla asrında sahib-i tercüme ser-levhâ-i şi'r olarak nâm-ı hümâyunlarına tertib-i divân edüp câ-be-câ takdim-i kasâid ü tevârih ile mazhâr-ı iltifât ve ' itâyâ-yı bîgayât olur idi.

Beyit

Îş ü nûş ile bu gün anma gam-ı ferdâyı

Sana ısmarlamadılar bu yalan dünyâyı

Müeddâsınca ale’d-devam zevk ü neşât-ı şa'ir-âne ile ömür sürmeyi iltizâm ederek tûl-i ömr ile kâm-bîn ve sinni mütecâviz hadd-i tis'in olmuş idi. Evâhir-i ömründe nikrîz illetine mübtelâ olmağla iki seneden ziyâde pister-nişîn-i inzivâ

olduktan sonra işbu yirmi (106) dört senesi rebiyyülevvelinin on dördüncü günü Sünbül-zâr-ı beka oldu. ^ ^

Şâni-zâde Tarihinde der ki merhûmun Ebu’l-aynâ ve Ebû Dülâme ve İncili Çavuş gibi metâyibât-ı mudhike-i dil-güşâları ve Ferazdak ve Cerîr-âsa, Surûrî ile miyânelerinde güzerân eden manzûn u mensûr edâhik ve ehâci-yi letâ'if-itivâları kati vâfir olup, Nasreddin Hoca dâstânları gibi elsine-i yârânda dâ’irdir. Müdevven dîvân-ı eş'âr ve münşe'âtı husûsan manzûme-i Şâhidî’ye nazîre Tuhfe-i Vehbî nâm te’lîfi ve Hayriye-i Nâbî nazîre-i latîfesi ve Şevk-engîz nâm eseri ve sâ’irleri cümle 'indinde mu'teber ve birer yâdigâr-ı makbûl ve ber-güzâr-ı muftehardır. Edirne kapısı hâricinde Tekye hizâsında medfûndur. İntihâ. Süleyman Faik Efendi mecmu'asında der ki Vehbî- yi merhûm cünûn getürüp a'mâ olduktan sonra bir miktar cünûna hiffet gelüp şu'arâdan Aynî ile Surûrî ve sa’ir birkaç nefer ıyâdetine gittiklerinde Vehbî bunların gelmesinden azîm memnun olarak ağlayup hatta Surûrî güzel müverrih olmala ânâ hitâben “Canım Surûrî bana bir söz-nâk vefat tarihi söyle de sağlığımda işitüp biraz ağlayayım” demekle Surûrî latîfe kasdıyla bil-bedâhe hesap ile “İmrü’l-kays ile haşr olsun ilâhî Vehbî”

dedikte Vehb-yi merhûm cünûn hâlinde bunda ne mana' imri’l-kays da az âdem değildi demiş lâkin mısra'-ı merkûm bin ikiyüz on dokuz çıkup Vehbî yedi sene kadar dahi mu'ammer olmuş idi.

Ve yine Süleyman Faik Efendi der ki Vehbi Efendi-yi merhûm sinni sekseni mütecâviz olduğu hâlde cünûn getürüp gözleri alîl olup yedi sene mikdarı alîlen esir-i firâş olarak sonra bir miktar aklı başına gelüp ol hâlde vefat etmiştir. Bu illet uğramazdan üç gün mukaddem bir ziyafet tertib ile civarında bulunan vesair asdika ve ehibâ’sını davet edüp ba'de’l-ta'm ahbâbına şöyle hitab eder ki sinnim sekseni

mütecâviz olup benim içün vefat karîbdir. Bâ-husus bu günlerde ya bağteten vefat ederim yahud ölmez isem bir azîm ü şedîd belki cünûn u a'mâ gibi illetlere uğrarım kangısı mukaddem ise âhiret hakkın helâl ederek bâ-husus pek fâsık ve âsi olduğumdan hakkımda türlü türlü sözler söylerler ve cümleye ben de helâl ettim. Lâkin müslüman-ı kaviyy a'le’l-husus mezheb-i hanefîye üzere olduğuma hakk huzurunda şehâdet edesiz dedikte ahbâb taslît ve kimi izhâr-ı kerâmet ediyorsuz gibi hezl eyledikte benim gibi fâsıkda kerâmet mi olur. Lâkin vaktiyle güzelce tıb okuttuğumdan bilürüm vücûdumda bir hâlet var. Ândan muktezâ-yı fenn-i tıb üzere bu hâlimi teferrüs eyledim. Hele ricamı asga edesiz deyü meclis-i hitâm bulmuş ve vâk'a dediği gibi zuhûr etmiştir. İntihâ.

Benzer Belgeler