• Sonuç bulunamadı

İmâm Buhârî ve Mihne

B. İmâm Buhârî’nin Hayatı

5. İmâm Buhârî ve Mihne

Sözlükte “bela ve şiddet” manalarına gelen mihne52

, Abbâsilerin belli bir döneminde resmi otorite tarafından Kur’ân’ın mahlûk olmadığını savunan ehl-i sünnet âlimlerinden bir kısmının sorguya çekilip işkence edilmelerine ilişkin olayları ifade etmektedir. Mihne döneminin tartışmalı meselelerinde, genel olarak hadis kanadında yer alıp bu tartışmalara bizzat dâhil olan ve bu tartışılan konuları

41

Mubârekfûrî, a.g.e., II, 435.

42 Mubârekfûrî, a.g.e., II, 691-785.

43 Kutub-i Sitte’den sayılan Sahîh’in müellifidir. Hadis literatürüne İmâm Buhârî ile birlikte

‘Şeyheyn’ olarak geçmiştir. Mubârkufûrî, a.g.e., II, 691, 692.

44

Ömrünün büyük bölümünü İmâm Buhârî’ye öğrencilik yaparak geçirmiştir. Kutub-i Sitte’den

Câmiu’t-Tirmizî ve Kitâbu’l-İlel’in müellifidir.

45 Kutub-i Sitte’den es-Sünen’in Sahibidir. 46

el-Câmiu’s-Sahîh’i İmâm Buhârî’den en son rivâyet eden talebelerindendir. Zehebî, Siyeru

A’lâmi’n-Nübelâ, III, 3969.

47 Es-Sünen’in sahibidir. Bazıları İbn Mâce’nin Sünen’i yerine Dârimî’nin es-Sünen’ini Kutub-i

Sitte’den saymıştır. Fıkhi görüşlerini kitabının bâb başlıklarında zikretmiştir. Mubârekfûrî, a.g.e., II, 753, 757.

48

Döneminin fıkıh otoritelerindendir. “Ref’u’l-Yedeyn, Kitâbu Ta’zîmi’s-Salât”, “Kitâbu’l-Kasâme ve Kiyâmu’l-Leyl” adlı eserleri yazmıştır.

49 Büyük bir fakih, muhaddis ve nahiv âlimlerindendir. Zehebî, kendisine ait birçok telifin

bulunduğunu söylemektedir. Zehebî Tezkire., II, 585.

50

Büyük muhaddis ve fıkıh âlimlerindendir. ‘İmâmu’l-Eimme ve Şeyhu’l-İslâm’ lakabını almıştır. El- Mesâil dışında yüz kırkın üzerinde kitap telif etmiştir. “El-Fetâvâ’l-Hadisiyye” adlı eseri yüz bölümden oluşmaktadır. Zehebî, Tezkire, II, 720,721,729.

51

Bağdatta Buhârî’den en son rivâyette bulunan kimsedir. Bkz. Nevevî, Tehzîb, I, 73.

20

eserlerinde de işleyen İmâm Buhârî, pek çok İslâm âlimi gibi zamanın getirdiği sıkıntılardan nasibini almıştır. İmâm Buhârî’nin hayatını da konu edinen tarih ve tabakât kitaplarında, Buhârî’nin yaşadığı iki mihneden bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi, Nisabur’un büyük muhaddislerinden ve aynı zamanda Buhârî’nin de hocalarından olan Muhammed b. Yahya ez-Zühlî ile literatüre “mes’eletu’l-lafz” olarak geçen, Kur’ân’ın mahlûk olup olmadığı hususundaki lafız tartışması nedeniyle yaşadığı ve Buhârî’nin Nisabur’u terk etmesine neden olan mihne; ikincisi ise Buhârî’nin, ömrünün sonlarına doğru kendi memleketi olan Buhara’ya geri dönmesinden sonra, Tâhirîler hanedanının Buhara emiri ile yaşadığı ve Buhârî’nin kendi memleketinden sürülmesiyle sonuçlandığı mihne olaylarıdır.

İmâm Buhârî’nin yaşadığı bu iki mihnenin dışında, ilk defa Buhârî’den yaklaşık iki buçuk asır sonra yaşamış olan Serahsî’nin (ö. 483/1090), Buhârî hakkında iddia ettiği üçüncü mihneden de bahsedilmektedir.53

Bu iddia, Serahsî’den sonra yine Hanefi fukahâsından Hâfizuddîn en-Nesefi54

(ö. 710/1310) ve Abdülazîz el-Buhârî55 (ö. 730/1330) gibi Hanefî âlimleri tarafından da zikredilmiştir. Ancak Abdülazîz el-Buhârî, şahıs belirtmeden bu iddiayı hadis ehlinden birine isnâd etmektedir. Serahsî ve sonrakilerin isnâdsız olarak aktardığı bu iddiaya göre; İmâm Buhârî, karşıt cinsten iki kişinin bir koyun yahut inek sütünden içmeleri durumunda aralarında süt hısımlığının gerçekleşeceği şeklinde bir fetvâda bulunmuş, hocası Ebû Hafs el-Kebîr’in (ö. 217) kendisini uyarmasına rağmen bu fetvâsından vazgeçmemiş ve bu nedenle de Buhara’dan sürülmüştür.

Bu konuya geniş yer veren Cemâluddin el-Kâsımî, Nesefi’ye isnâden aktardığı bu iddiayı kesin bir dille reddetmektedir. Kâsımî, isnâdsız olarak aktarılan bu iddianın, Nesefî tarafından da temrîz ve taz’if sigasıyla (ىور) aktarıldığına dikkat çekmektedir. Kâsımî, Buhârî’nin hayatının en ince ayrıntısına kadar pek çok kitapta zikredilmesine rağmen Buhara’dan sürgün edilmesine neden olduğu iddia edilen bu hikâyenin, hiçbir tarih kitabında zikredilmediğine dikkat çekmektedir. Kâsımî,

53

Şemsuddîn es-Serahsî, el-Mebsût I-XXX, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 1409/1989, XXX, 297

54; Abdullâh b. Ahmed Hâfizuddîn en-Nesefî, Keşfu’l-Esrâr fî Şerhi Menâri’l-Envâr I-II, Dâru’l-

Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1986, I, 11.

55

Alâuddîn Abdülazîz b. Ahmed el-Buhârî, Keşfu’l-Esrâr ‘an Usûli Fahri’l-İslâm el-Pezdevî I-IV, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1418/1997, I, 32.

21

Buhârî’nin ilmi kişiliğinin bu iddianın tekzîb edilmesi için yeterli olduğunu, Buhârî’nin el-Câmiu's-Sahîh’te nikâh bölümünde süt hısımlığı ile ilgili oluşturduğu bâb başlıklarını inceleyen kimsenin, bunun idrâk edilemez bir yalan ve kabul edilemez bir iftira olduğu kanaatine varacağını belirtmektedir. Kâsımî, bu iftirayı ortaya atan kimselerin, Buhârî’den Ebû Hanife’nin öcünü almayı hedeflediklerini, hâlbuki Buhârî’nin el-Câmiu's-Sahîh’te zikrettiği “kâle ba’du’n-nâs (سانلا ضعب لاق)” ifadesiyle İmâm Ebû Hanîfe’ye saygıyı ifade ettiğini belirtmektedir.56

Bu iddiaya yer veren sayılı kaynakların tümünün Hanefi mezhebine mensup âlimlere ait olması dikkat çekicidir. İmâm Buhârî ile muâsırı Hanefiler arasındaki muâraza ise bilinmektedir. Abdülğanî Abdülhâlik, bu iddiayı kesin bir dille reddettikten sonra; Buhârî gibi fazilet, ilim, ictihâd ve fıkıh meziyetlerine sahip bir kimsenin ictihâd ve fıkıh ehli olduğu kabul edilmeyecekse, tüm müctehidlerin fıkıh ve ictihâd yönlerinin sorgulanması gerektiğini belirtmektedir.57

İmâm Buhârî’nin ilmi kişiliğine vâkıf olan ve el-Câmiu's-Sahîh üzerine çalışma yapan Hanefi fukahâsının da bu iddianın sıhhatine güvenmedikleri görülmektedir. el-Câmiu's-Sahîh üzerine yazdığı “Umdetu’l-Kârî” adlı eserinde, Buhârî’ye karşı Hanefî mezhebi savunusuna geniş yer veren Bedruddîn Aynî’nin, Buhârî’ye karşı kullanabileceği bir fırsat olmasına rağmen bu iddiaya yer vermemesi, iddianın sıhhatine güvenmediğinden kaynaklanmış olabileceği kanaatindeyiz. Yine el-Câmiu's-Sahîh’in bâb başlıkları üzerine mücelled birer şerh yazan son dönem Hanefî fukahâsından Muhammed Zekeriyyâ b. Yahyâ el-Kândehlevî ve Muhammed Enver el-Keşmîrî de eserlerinde bu iddiaya yer vermemektedir. Hindistanlı muhaddis ve Hanefî fakîhi Leknevi, Buhârî’nin ilmi meziyetlerine dikkat çekerek bu iddianın gerçek olduğuna inanmadığını belirtmektedir.58

Sadece bazı Hanefî kaynaklarında ve isnâdsız olarak zikredilen bu iddianın, tarihi gerçeklikle de örtüşmediğini görmekteyiz. Zira bu iddianın sahibi olan Serahsî,

56

Kâsımî, a.g.e., 48-55.

57 Abdülğanî Abdülhâlik, el-İmâmu’l-Buhârî ve Sahîhuhû, Dâru’l-Menâre, Cidde 1405/1985, 140-

141.

58

Bkz. Muhyuddîn Abdülkâdir b. Ebi’l-Vefâ el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye fî Tabakâti’l-

22

Ebû Hafs’ın bu fetvâsı nedeniyle Buhârî’yi uyardığını ancak Buhârî’nin kendisini dinlemediğini belirtmektedir. Şayet bu iddianın doğru olduğunu kabul edip bu olayın Ebû Hafs’ın vefât yılında (ö. 217) gerçekleştiği varsayımından hareket etsek bile, bu durumda Buhârî’nin yirmi üç yaşında genç bir delikanlı olması gerekecektir. Hâlbuki hac farizası nedeniyle on altı yaşında iken memleketi Buhara’dan ayrılan Buhârî’nin, memleketine rücû etmesi bu yaştan çok daha sonraki bir zamana denk gelmektedir. Buhârî’nin, memleketine dönüşünden sonra yaşadığı ve Buhârî’nin sürgünü ile sonuçlanan mihnenin ise bu kıssa ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Zira Buhârî’nin yaşadığı bu mihne, Buhârî’nin vefât yılına denk gelmektedir. Bu ise Ebû Hafs’ın vefâtından otuz dokuz yıl sonra gerçekleşmiştir.

Şimdi İmâm Buhârî’nin yaşadığı iki mihne meselesini açıklayalım.

a. Birinci Mihne

İmâm Buhârî, Nisabur’a gelince Nisabur’un en büyük âlimlerinden Zühlî (ö. 258), halkı Buhârî’yi karşılamaya teşvik etmiş, karşılayanlar arasında kendisi de yer almıştı. Nisabur’a iki üç fersah kala, valisinden ahalisine kadar herkes Buhârî’yi karşılamaya çıkmıştı. Ancak bir süre sonra, halkın Buhârî’nin etrafında toplandığını ve etrafında kimsenin kalmadığını gören Zühlî, Buhârî’yi kıskanarak aleyhinde konuşmaya başladı.59

İbn Adiyy’e göre Buhârî’nin meclisinin insanlarla dolu olmasını kıskanan bazı Nisabur âlimleri, halkı Buhârî’nin “Halku’l-Kur’ân” hakkındaki görüşlerini öğrenmeye teşvik ettiler. Buhârî’nin etrafında kalabalık bir ders halkasının oluştuğu bir sırada, adamın biri Buhârî’ye; Kur’ân’ın (metnini) telaffuz etmenin mahlûk olup olmadığını sordu. İmâm Buhârî başta cevap vermekten imtina ettiyse de adamın ısrarı üzerine Buhârî: “Kur’ân, Allah’ın kelâmı olup mahlûk değildir. Kulların fiilleri mahlûktur. İmtihân ise bidattır. ( ةعدب ناحتملااو ةقولخم دابعلا لاعفا وقولخم ريغ الله ملاك نارقلا )" cevabını verdi. Bunun üzerine ortalık karıştı ve insanlar Buhârî’nin meclisini terk ettiler60.

59

Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, III, 3339; Sübkî, Tabakât, II, 228.

23

Esasında Buhârî, bir polemiğe sebebiyet vermemek için ةقولخم دابعلا لاعفا ifadesini kullanmış, قولخم نارقلاب ىظفل ifadesinin kendisine nispet edilmesini kesin bir dille reddetmiş, bu nispette bulunanın yalancı olduğunu söylemiştir.61

Ancak lafızlarımız da fiillerimizden olduğu gerekçesiyle Zühlî, bunu قولخم نارقلاب ىظفل olarak yorumlamış62

ve Buhârî aleyhinde konuşmaya başlamıştır.

İmâm Buhârî, aslında bu hususta kendisi gibi hadis ekolüne mensup olan Ahmed b. Hanbel ile aynı düşünceyi paylaşmakta idi. Ancak kelâmî meselelere dalma hususunda Ahmed b. Hanbel’den farklı görüşe sahipti. Zühlî, Ahmed b. Hanbel gibi kelâmî meselelere dalmayı sakıncalı görüyordu. Dolayısıyla İmam Buhârî’nin kelâmî meseleler hakkında görüş beyan etmesi, Zühlî’nin tepkisine yol açmıştır. Tâcuddîn İbn Sübkî, Buhârî ve Zühlî arasındaki ihtilafın esasında bir kelâmî görüş farklılığından kaynaklanmadığını, Zühlî’nin kelâmî meselelere dalmamak gerektiği hususunda Ahmed b. Hanbel’in görüşünü desteklediğini, Buhârî’nin ise ihtiyaç olduğu zaman kelâmî konulara girmenin vâcib olduğunu, ihtiyaç olmadığı zaman ise bundan sakınmanın sünnet olduğunu kabul ettiğini belirtmektedir. Sübkî, İmâm Buhârî’nin Mutezile görüşüne meylettiği iddiasını kesin bir dille reddetmekte, Zühlî’nin ise masum olmamanın doğal bir sonucu olarak kıskançlığın afetine kapıldığını söylemektedir.63

Halku’l-Kur’ân hususunda katı bir tutuma sahip olan ve İmâm Buhârî aleyhine konuşan Zühlî, bu husustaki kanaatlerini şöyle ifade etmektedir: “Kur’ân

mahlûktur diyen kâfir olup îmân dairesinden çıkmıştır. ‘Kur’ân’ın (metnini) telaffuz etmek mahlûktur.’ diyen bidat ehlidir. Kendisiyle konuşulmaz, ortamına oturulmaz.

Bundan böyle Buhârî’ye giden töhmet altındadır. Zira onun meclisine oturan onun mezhebindendir.” 64

61 Ferrâ, a.g.e., I, 258.

62 Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, III, 3340. 63

Sübkî, Tabakât, II, 230,231.

24

Zühlî ile çekişmekten ve bu meselenin aleyhinde kullanılmasından rahatsızlık duyan İmâm Buhârî, Zühlî’nin kendi aleyhindeki konuşmalarına son vermek için Nisabur’u terk etmek zorunda kaldı.65

b. İkinci Mihne

İmâm Buhârî, ilmi saraylara servis etmeyi, ilmi küçük düşürücü bir hareket olarak kabul ettiğinden devlet ricâlinden daima uzak durmak istemiş, bu nedenle bir takım sıkıntılara maruz kalmıştır. Emeviler döneminde İslâm dünyasında oluşan hanedânların en büyüklerinden birisi olan Tâhirî Hanedânı döneminde Buhara valisi olan Halid b. Ahmed ez-Zühlî, Buhârî’ye mektup yazarak kendisi ve çocuklarına ders vermesi için köşküne çağırmış ancak İmâm Buhârî: “Ben ilmi sultanların kapılarına taşıyarak zelil kılamam.” cevabını vererek bu teklifi reddetmişti.66 Vali, ikinci bir teklif olarak çocukları için bir ders meclisi oluşturmasını ve kendileri dışında hiç kimseyi ders halkasına almamasını talep etti. Ancak İmâm Buhârî, ilmin belli bir zümreye hasredilemeyeceğini düşünerek bu talebini de olumsuz karşıladı.67

Bunun üzerine vali, İmâm Buhârî’yi Buhara’dan çıkarmak istedi. Ancak İmâm Buhârî’nin halk tarafından çok sevildiğini, dolayısıyla doğrudan Buhârî’yi sürgün etmenin tepkiye yol açacağını bildiğinden, kendisini bir şekilde töhmet altında bırakıp sürgün nedenini buna dayandırmanın daha isabetli olacağını düşündü. Bunun için Hureys b. Ebi’l-Verkâ68 ve diğer bazı âlimlerden destek isteyerek Buhârî’nin Ehl-i Sünnet’e muhâlif görüşlere sahip olmakla ithâm edilmesini sağladı. Daha sonra bunu bahane ederek Buhârî’yi kendi memleketi olan Buhara’dan sürdü.69