• Sonuç bulunamadı

Haber-i Vâhidin Hücciyeti

B. Sünnet

2. Haber-i Vâhidin Hücciyeti

Haber-i vâhid, tevâtür ve şöhret seviyesine ulaşmayacak sayıda bir iki veya daha fazla sayıda kişinin rivâyet ettiği hadislerdir.303

İmâm Buhârî döneminin canlı tartışmalarından biri de haber-i vâhidin hüccet olarak kabul edilip edilmeyeceği hususudur. Bir yandan haber-i vâhidin hüccet değeri taşımadığını savunan Mutezile ekolu, diğer yandan bunun çetin bir savunusunu yapan ve bu hususta sistematik bir haber savunusu mekanizmasını geliştirerek haber-i vâhidin epistemolojik değerini ortaya koymaya çalışan başta İmâm Şâfiî ve diğer Ehl-i Sünnet hukukçuları...304

İşte İmâm Buhârî, kendisini böyle bir tartışma alanında bulmuş ve kendisi de bizzat bu tartışmalara dâhil olmuştur. Buhârî, önceki hadis kitaplarında yer almayan bu meseledeki tartışmaları, el-Câmiu's-Sahîh’e taşıyarak Mutezile ve onlarla benzer

298 İbnu’l-Müneyyir, a.g.e., I, 157.

299 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, V, 399; Ayni, Umde, XIV, 94. 300 Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu’l-Vasâyâ 16, (IV/7).

301

Bkz. Aynî, Umde, XIV, 94; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, V, 386.

302 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, V, 399.

303 Alî b. Muhammed es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Mu’cemu’t-Ta’rîfât, Thk. Muhammed Sıddîk

el-Minşâvî, Dâru’l-Fadîle, Kâhire 2004, 85.

79

görüşe sahip Hâricî ve Râfizîlere karşı bir tutum sergileyerek görüşlerinin reddiyesine yönelik bir haber savunusu stratejisi ortaya koymuştur.

İmâm Buhârî, haberin kabulü için tevâtürün şart olmadığı görüşündedir. Buhârî bu hususta şu bâb başlığına yer vermektedir:

“Nebînin (s.a.s.) hükümlerinin açık olduğunu söyleyen kimseye karşı hüccet. Nebînin (s.a.s.) bazı uygulamaları ve İslâmî hükümlerden (Sahâbelerin) bazısının habersiz olması.”305

el-Câmiu's-Sahîh şârihleri, bu ifadenin haberin kabulü için tevâtürü şart kılan Rafızî ve bazı Hâricîlere reddiye amacıyla yazıldığını belirtmişlerdir.306

İbnu’l- Müneyyir, Buhârî’nin bu ifadesiyle haber-i vâhidin kesin olarak kabulünü amaçladığını, ayrıca bu bâb başlığını Kitâbu’l-İ’tisâm bölümünde zikrederek haber-i vâhide temessük etmenin vücûbiyyetini ifade ettiğini söylemektedir. 307

İmâm Buhârî, el-Câmiu's-Sahîh’te ayrıca haber-i vâhidin hücciyeti için

Kitâbu Ahbâri’l-Âhâd başlığı ile müstakil bir bölüm oluşturmuştur. İmâm Buhârî, bu

bölümde haber-i vâhidin hücciyetini âyet ve hadislerle delillendirmeye çalışmaktadır. Cami’, musannef ve sünen türü hadis külliyâtının hiçbirinde bulunmayan308 ve sadece İmâm Buhârî ve el-Câmiu's-Sahîh’e münhasır bu bölüm, el-Câmiu's-Sahîh’e ayrıca fıkhî bir özellik kazandırmaktadır. Buhârî, Kitâbu Ahbâri’l-Âhâd bölümünde altı bâb başlığı oluşturmakta, bu bâbların altında dört âyet ve yirmi bir tane hadis zikretmektedir. Buhârî, ilk olarak bu bölümde şu bâb başlığını kullanmaktadır:

305

َلَع ُ َّللَّا ىَّلَص ِ يِبَّنلا َماَكْحَأ َّنِإ َلاَق ْنَم ىَلَع ِةَّجُحْلا باَب ِهْيَلَع ُ َّللَّا ىَّلَص ِ يِبَّنلا ِدِهاَشَم ْنِم ْمُهُضْعَب ُبيِغَي َناَك اَم َو ًة َرِهاَظ ْتَناَك َمَّلَس َو ِهْي

ِم َلاْسِ ْلْا ِروُمُأ َو َمَّلَس َو Buhârî, el-Câmi’, Kitabu’l-İ’tisâm 22, (IX/108).

306 Bkz. İbnu'l-Müneyyir, a.g.e., 416; İbn Battâl, a.g.e., X, 384; Aynî, Umde, XXV, 102; İbn Hacer,

Fethu’l-Bârî, XIII, 321; Kâdî Bedruddîn ed-Demâmînî, Mesâbîhu’l-Câmi’ I-XI, Thk. Nûruddîn

Tâlib, Dâru’n-Nevâdir, Beyrut 1430/2009, X, 165.

307

İbnu'l-Müneyyir, a.g.e., 416.

308 Özpınar, a.g.e., 408; Ramazan Özmen, el-Buhârî’nin Haber-i Vâhid Savunusunda Kullandığı

Ayetler Üzerine Bir İnceleme, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, IX, sayı: 1, 2009; Ali

Osman Koçkuzu, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhidlerin İtikât ve Teşrî Yönünden Değeri, D.İ.B.Y., Ankara 1988, 169.

80

“Dosdoğru bir zâtın ezan, namaz, oruç, farzlar ve dînî hükümler hakkındaki haberiyle amel etmenin câiz olduğuna dâir gelen (hadîsler) bâb.309 İmâm Buhârî, bu bâb başlığında, râvi tek kişi dahi olsa haberin hüccet olarak kabul edilebileceğini ifade etmektedir. İbn Hacer, İmâm Buhârî’nin amacının şâhitlik sınırına ulaşmadıkça haberin hüccet değeri taşımayacağını söyleyenlere reddiye amacını taşıdığını belirtmektedir. İbn Hacer, bu görüşün Ebû Alî el-Cübbâî gibi bazı Mutezile taraftarlarından aktarıldığını belirtmektedir.310

İmâm Buhârî, haber-i vâhidin kabulünü sadûk olma şartına bağlamaktadır. İbn Hacer, sadûk kelimesinin karşıt anlamlısının kezûp olduğunu ve böyle bir sıfata sahip râvinin haberi ile ihticâc edilemeyeceği hususunda ittifâkın olduğunu belirtmektedir. Kanaatimizce, Buhârî’nin bu başlığının içerisinde zikrettiği “Ey iman

edenler eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.”311

âyeti de bu manayı desteklemeye yöneliktir. İbn Hacer, üçüncü bir kategorinin ise sıdk- kizb durumu bilinmeyen râviler olduğunu, bunların ise hârici bir delil ile desteklenmedikçe rivâyetleri ile ihticâc edilemeyeceğini belirtmektedir.312 Ancak bazı durumlarda sıdk vasfını hâiz kişilerin de hata yapabilecekleri, unutabilecekleri ve sehve kapılabilecekleri hususu da muhtemel bir gerçektir. Kanaatimizce İmâm Buhârî, bu hususu da göz önünde bulundurarak bâb başlığının sonunda ٌدَحَأ اَهَس ْنِإَف ِةَّنُّسلا ىَلِإ َّد ُر ْمُهْنِم ifadesiyle böyle bir durumda meselenin sünnete havale edilmesi ve araştırılması gerektiğini ifade etmektedir.

İmâm Buhârî, zikrettiğimiz bâb başlığının içerisinde “Müminlerin hepsinin

toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir gurup (tâife) dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi edinmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları uyarmak için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.”313

âyetini 309 َب ِماَكْحَ ْلْا َو ِضِئا َرَفْلا َو ِم ْوَّصلا َو ِة َلاَّصلا َو ِناَذَ ْلْا يِف ِقوُدَّصلا ِد ِحا َوْلا ِرَبَخ ِة َزاَجِإ يِف َءاَج اَم با ِ لُك ْنِم َرَفَن َلا ْوَلَف { ىَلاَعَت ِ َّللَّا ِل ْوَق َو َق او ُرِذْنُيِل َو ِنيِ دلا يِف اوُهَّقَفَتَيِل ٌةَفِئاَط ْمُهْنِم ٍةَق ْرِف ْنِإ َو { ىَلاَعَت ِهِل ْوَقِل ًةَفِئاَط ُلُج َّرلا ىَّمَسُي َو } َنو ُرَذْحَي ْمُهَّلَعَل ْمِهْيَلِإ اوُعَج َر اَذِإ ْمُهَم ْو ِإ { ىَلاَعَت ُهُل ْوَق َو ِةَي ْلْا ىَنْعَم يِف َلَخَد ِن َلاُج َر َلَتَتْقا ْوَلَف } اوُلَتَتْقا َنيِنِم ْؤُمْلا ْنِم ِناَتَفِئاَط َءاَج ْن َثَعَب َفْيَك َو } اوُنَّيَبَتَف ٍإَبَنِب ٌقِساَف ْمُك ُّسلا ىَلِإ َّد ُر ْمُهْنِم ٌدَحَأ اَهَس ْنِإَف ٍد ِحا َو َدْعَب اًد ِحا َو ُهَءا َرَمُأ َمَّلَس َو ِهْيَلَع ُ َّللَّا ىَّلَص ُّيِبَّنلا

ِةَّن Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu Ahbâri’l- Âhâd 1, (IX/86).

310 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XIII, 233. 311 Hucurât 49/6.

312

İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XV, 154.

81

zikretmektedir. Buhârî, tek kişinin de tâife olarak isimlendirilebileceğini belirterek buna Hucurât sûresi dokuzuncu âyetini delil göstermektedir. Buhârî’nin zikrettiği birinci âyet, pek çok usûlcü tarafından da haber-i vâhidin hücciyyetine delil olarak gösterilmiştir. Yine Hucurât sûresi dokuzuncu âyeti, Buhârî’den önce İmâm Şâfiî tarafından haber-i vâhidin hücciyetine delil olarak kullanılmıştır.314

İmâm Buhârî, bu bâb başlığının altında kıble âyetini haber veren tek kişinin haberine uyarak Kubâ’da namaz kılmakta olan Müslümanların yönlerini Mescid-i Harâm’a çevirmelerini,315

içki içmekte olan bazı Sahâbelere içkinin harâm kılındığı haberini veren tek kişinin haberine uyarak içki kabını kırmalarını haber-i vâhidin hüccet oluşuna delil olarak zikretmektedir.316

İmâm Buhârî, bu bâb başlığının hemen akabinde, “Nebî’nin (s.a.s.) Zübeyr İbnu’l-Avvâm’ı düşman hallerini öğrenip haber getirmesi için tek başına öncü ve câsûs olarak göndermesi bâbı”317 şeklinde bâb başlığı oluşturmaktadır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Hendek savaşında Kureyza oğulları Yahudileri hakkında câsûsluk yapmak için tek kişi olarak görevlendirdiği Zübeyr’in vereceği haberin, haber-i vâhid kapsamına dâhil olduğu açıktır. Buhârî, burada ciddi bir hassasiyet gerektiren savaş halinde düşmanın durumunu gözetleyip haber verecek tek kişinin haberinin, Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından kabul gördüğünü haber-i vâhidin hücciyetine delil getirmektedir.

314

Bkz., Fahruddîn Muhammed b. ‘Umer b. El-Huseyn er-Râzî, el-Mahsûl fî ‘İlmi Usûli’l-Fıkh I-

VI, Thk. Tâhâ Câbir Feyyâd el-‘Ulvânî, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut ts., IV, 354;, Ebû Hâmid b.

Muhammed Gazzâlî, el-Mustasfâ min İlmi’l-Usûl I-IV, Thk. Hamza b. Züheyr Hâfız, Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1413, II, 211; el-Âmidî, a.g.e., I, 291; Ebû Bekr Ahmed b. Ebî Sehl Serahsî, Usulu’s-Serahsî I-II, Thk. Ebû’l-Vefâ el-Afğânî, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, I, 322; Ebû’l- Hüseyn Muhammed b. Ebî Ya’lâ el-Ferrâ, el-Udde fî Usûli’l-Fıkh I-IV, el-Memleketu’s- Su’ûdiyyeti’l-Arabiyye, Riyad 1410/1990 III, 864; Ahmed b. Yahyâ b. el-Murtezâ, Minhâcu’l-

Vusûl ilâ İlmi Mi’yâri’l-‘Ukûl fî ‘İlmi’l-Usûl, 486; Mahfûz b. Ahmed b. El-Hasan Ebû’l-Hattâb

el-Kelvâzânî, et-Temhîd fî Usûli’l-Fıkh I-IV, Thk. Muhammed b. Alî b. İbrâhîm, Dâru’l-Medenî, Cidde 1406/1985, III, 46; Alî b. Akîl b. Muhammed b. Akîl, el-Vâdıh I-V, Thk. Abdullâh b. Abdulmuhsin et-Turkî, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1420/1999, IV, 367.

315 Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu Ahbâri’l-Âhâd 1/7251, (IX/86). 316

Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu Ahbâri’l-Âhâd 1/7253, (IX/86).

82

İmâm Buhârî, bu bâb başlığından sonra “Nebînin (s.a.s.) (değişik beldelere) peş peşe vâlîler ve elçiler gönderdiği bâbı”318

şeklinde başlık oluşturarak dini tebliğ ve devlet işlerini yürütmeleri için görevlendirilen ve görev yerlerine -kendilerini tasdik edici başka kişi ya da kişilerin eşlik etmelerine ihtiyaç hissedilmeksizin- yalnız gönderilmeleri şeklindeki nebevî uygulamaya yer vermektedir.

İmâm Buhârî, toplumun tamamını ilgilendiren valilik görevine atandıklarını haber veren kişiler hakkında, bölge halkının araştırma kaygısı taşımadan kendilerini tasdik etmelerini, haber-i vâhidin hücciyetine delil olarak zikretmektedir. Yine son derece mühim bir vazife olan yabancı ülke başkanlarına dini tebliğ etmek için tek tek kişilerin görevlendirilmesini haber-i vâhidin hücciyetine delil olarak göstermektedir.

İmâm Buhârî, bu bâb başlığından sonra “Bir tek kadının haberi bâbı”319

başlığı ile sonlandırmaktadır. Buhârî, doğru sözlü dürüst bir kadının haberinin de erkeğin haberine denk sayılacağını ve kabul edilip üzerine hüküm bina edilebileceğini ifade etmektedir.

İmâm Buhârî'nin hücciyetine kâil olduğu haber-i vâhidi yine haber-i vâhidle ispatlamaya çalıştığı sorusu akla gelebilir. Bu durum muârızı ikna hususunda şâfi bir metod olmaktan uzaktır. Mubarekfûrî, bu itiraza karşı çıkarak Buhârî’nin öncelikle Kur’ân âyetleriyle haber-i vâhidin hücciyetini delillendirdiğini, daha sonra lafız itibariyle haber-i vâhid olmakla birlikte, kesretine binaen manevi tevâtür seviyesine ulaşan birçok hadis zikrettiğini, dolayısıyla Buhârî'nin hakikatte manevi tevâtür ile istidlâlde bulunduğunu belirtmektedir.320

Prensipte şer’î-amelî hükümler için haber-i vâhidin hücciyyetine kâil olan İmâm Buhârî, pratikte de fıkhî görüşlerini çoğunlukla haber-i vâhidle temellendirmeye çalışmaktadır. İtikâdî meselelerde ise haber-i vâhidin hüccet olup olmayacağı hususunda Buhârî’nin net bir ifadesine rastlamadık. Kirmânî’ye göre zikrettiğimiz bâb başlığında ezan, namaz vs. zikredilmesi, Buhârî’nin haber-i vâhidin

318 َص ُّيِبَّنلا ُثَعْبَي َناَك اَم باَب

ٍد ِحا َو َدْعَب اًد ِحا َو ِلُس ُّرلا َو ِءا َرَمُ ْلْا ْنِم َمَّلَس َو ِهْيَلَع ُ َّللَّا ىَّل Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu Ahbâri’l- Âhâd 4, (IX/90).

319

Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu Ahbâri’l-Âhâd 6, (IX/90).

83

hücciyetini şer’î-amelî hükümlerle sınırlandırdığını, haber-i vâhidin itikâdî meselelerde hüccet olamayacağı fikrini benimsediğini göstermektedir.321

İbn Hacer ve Aynî de Kirmânî’nin bu kanaatini iktibâs etmişlerdir. Özpınar, Buhârî’nin bu tür haberleri sadece amelî meselelerde kabul etmesinin, onun Ashâbu’l-Hadîse yöneltmiş olduğu bir eleştiri olarak görmenin mümkün olacağı kanaatini ifade etmektedir.322 Esasında kelâm ilmi konusu içerisinde değerlendirilmesi gereken bu konu hakkındaki kanaatimizi şöyle ifade edebiliriz. Buhârî’nin gerek haber-i vâhide ayırdığı bölüm ve gerekse itikâdî meseleleri ele aldığı bölümü incelediğimizde, Buhârî’nin itikâdî meselelere haber-i vâhid ile istidlâlde bulunmaktan imtina ettiğini ancak itikâdî meselelerde haber-i vâhid ile ihticâc edilip edilemeyeceğine yönelik olumlu ya da olumsuz yönde bir görüş de ortaya koymadığını, böyle bir tartışmanın içerisine girmek istemediğini görmekteyiz. Bu durum, Buhârî’nin itikâdî meselelerde haber-i vâhid ile istidlâl edilemeyeceği görüşünü akla getirmekle birlikte, Buhârî’nin itikâdî meselelerde âhâd haber ile ihticâc edilmesine karşı çıktığını ispatlamak için yeterli bir delil değildir.