• Sonuç bulunamadı

İmâm Buhârî’ye Göre Sukûtî İcmâ

Sükûti icmâın kaynak olarak kabul edilip edilmeyeceği, eğer kaynak ise bunun delil değeri hususunda İslâm hukukçuları ihtilaf etmişlerdir. Mâlikîler ve İmâm Şâfiî'nin son görüşü bunun kaynak olarak kabul edilemeyeceği yönündedir. Hanefîlerin çoğunluğu meselenin sükût eden müctehide ulaşması, bu hususta ortaya konan görüşlerin kendisine arz edilmiş olması, kendisinin de mesele üzerinde inceleme yapıp görüş ortaya koyacak kadar sürenin geçmesi ancak buna rağmen sükût etmesi, bu sükûtunun ise bir engel ya da istihzâdan kaynaklanmadığının bilinmesi kaydıyla kaynak olarak kabul edileceği görüşündedirler. İmâm Ahmed b. Hanbel de sükûti icmâı kaynak olarak kabul etmiştir. Hanefîlerden Kerhî ve Şâfiîlerden Âmidî, sükûti icmâı kaynak olarak kabul etmekle birlikte bunu zannî delil olarak kabul etmişlerdir.350

İmâm Buhârî’nin sukûtî icmâ ile ilgili görüşlerini açıkça ortaya koyduğu bir ifadesine rastlamadık. Ancak şârihler tarafından sükûti icmâ kapsamında değerlendirilen şu bâb başlığını tespit ettik:

“Nebînin (s.a.s.) (şâhit olduğu uygulamaya) karşı çıkmamasını hüccet kabul edip, Resülullâh (s.a.s.) dışındakilerin (sükûtunu) hüccet kabul etmeyen kimse bâbı.”351

İbnu’t-Tîn, İmâm Buhârî’nin bu ifadesini sükûti icmâ ile irtibatlandırarak, Buhârî’nin sukûtî icmâa karşı tavır ortaya koyduğunu belirtmektedir. İbn Hacer ve Aynî, İbnu’t-Tîn’in değerlendirmelerine yer vermekte ancak onaylayıcı ya da reddedici bir ifade kullanmaktan imtina etmeleri dikkat çekicidir.352 Kanaatimizce de İbnu’t-Tîn’in bu tespiti bâb başlığından açıkça görülebilmektedir. Hz. Peygamber’in

349

İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XIII, 317.

350 Abdulazîz el-Buhârî, a.g.e., III, 339; Hallâf, a.g.e., 51; Şa’bân, a.g.e., 112. 351

ِلوُس َّرلا ِرْيَغ ْنِم َلا ًةَّجُح َمَّلَس َو ِهْيَلَع ُ َّللَّا ىَّلَص ِ يِبَّنلا ْنِم ِريِكَّنلا َك ْرَت ىَأ َر ْنَم باَب Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu’l-İ’tisam 24, (IX/109).

89

(s.a.s.) şâhit olduğu bir uygulamaya karşı çıkmamasının takrîrî sünneti ifade ettiğini, takrîrî sünnetin ise Buhârî açısından hüccet olarak kabul edildiğini belirtmiştik. Müctehidlerin herhangi bir uygulama karşısında sessiz kalmaları ise sukûtî icmâı ifade etmektedir. Buhârî, Hz. Peygamber (s.a.s.) dışında ilim ehlinin bir meselede verilen hükme karşı sessiz kalmalarının hüccet kabul edilemeyeceğini belirtmektedir. Bu ise Buhârî’nin sükûti icmâı delil olarak kabul etmediği sonucunu doğurmaktadır.

Sükûti icmâı prensipte hüccet olarak kabul etmeyen İmâm Buhârî’nin, pratikte sukûtî icmâ kapsamında değerlendirilebilecek şu ifadesini görmekteyiz:

“Dedenin baba ve kardeşlerle mirası. Ebûbekir, İbn Abbâs ve İbnu’z- Zübeyr, ‘(Baba olmadığında) dede baba konumundadır.’ dediler. İbn Abbas, (dedeye de baba denilebileceğini söyleyerek) “Ey Âdemoğulları”, “Ben

atalarım İbrâhîm, İshâk ve Yâ’kûb’un dinine tâbi oldum.” âyetlerini okudu.

Hz. Ebûbekir’e kendi zamanında -Nebînin (s.a.s.) ashâbının çokça olmasına rağmen- (dedenin baba hükmünde olduğu görüşünde) muhâlefet eden kimse zikredilmemiştir…”353

Buhârî’nin, yukarıda hücciyetini inkâr ettiği sükûti icmâın burada fiili bir uygulamasına yer verdiğini görmekteyiz. Buhârî, pek çok Sahâbenin varlığına rağmen miras konusunda dedenin -baba hayatta olmadığı durumda- baba hükmünde olacağı yönündeki Hz. Ebubekir’in (r.a.) görüşüne, Sahâbeden hiç kimsenin karşı çıkmadığını belirterek sükûti icmâa vurgu yapmaktadır. Gerek İbn Hacer354

ve gerekse Aynî355, Buhârî’nin bu ifadesini sükûtî icmâ olarak değerlendirmektedir. Ancak aynı Aynî ve İbn Hacer, yukarıdaki örnekte İbnu’t-Tîn’e dayandırdıkları değerlendirmelerinde sükûti icmâın Buhârî tarafından hüccet olmadığını belirtmişlerdi. İbn Hacer ve Aynî’nin bu bilgiyi İbnu’t-Tîn’e dayandırıp üzerine kendi görüşlerini yansıtmaktan kaçınmaları, burada ise Buhârî’nin sükûtî icmâya kâil olduğunu ifade etmeleri her ikisinin de sükûtî icmâın Buhârî tarafından hüccet kabul

353 َق َو ٌبَأ ُّدَجْلا ِرْيَب ُّزلا ُنْبا َو ٍساَّبَع ُنْبا َو ٍرْكَب وُبَأ َلاَق َو ِة َوْخِ ْلْا َو ِبَ ْلْا َعَم ِ دَجْلا ِثا َريِم باَب َةَّل ِم ُتْعَبَّتا َو { } َمَدآ يِنَب اَي { ٍساَّبَع ُنْبا َأ َر ا ُباَحْصَأ َو ِهِناَم َز يِف ٍرْكَب اَبَأ َفَلاَخ اًدَحَأ َّنَأ ْرَكْذُي ْمَل َو } َبوُقْعَي َو َقاَحْسِإ َو َميِها َرْبِإ يِئاَبآ َنو ُرِفا َوَتُم َمَّلَس َو ِهْيَلَع ُ َّللَّا ىَّلَص ِ يِبَّنل

Buhârî, el-Câmi’, Kitâbu’l-Ferâiz 9, (VIII/151).

354

İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XII, 20.

90

edildiği algısına daha yakındır. Ancak İbnu’t-Tîn’e dayandırdıkları bilgi hususunda paradoks yaşamamak için bunu onaylamayıp fakat İbnu’t-Tîn’den de farklı bir yorumda bulunmaktan kaçınmaları, bir çelişkinin varlığını kabul ettiklerini göstermektedir. İkinci örnekte Aynî ve İbn Hacer’in değerlendirmeleri tetkîk edildiğinde, birbirlerinden farklı değerlendirmelere sahip oldukları görülmektedir. Aynî, bâb başlığından sükûtî icmâın kastedildiğini ifade etmekle yetinmekte356, İbn Hacer ise Buhârî’nin tercih ettiği Hz. Ebubekir'e ait görüşü sükûtî icmâ ile takviye ettiğini belirtmektedir.357

Muâz Havva, sükûtî icmâa karşı zikredilen bâb başlığını, Buhârî’nin sözlü bir yaklaşımı olarak, sükutî icmâa örnek teşkil eden bâb başlığını ise fiilî bir yaklaşım olarak değerlendirmekte, sözün ise fiilden daha güçlü olduğunu, dolayısıyla Buhârî’nin sükûtî icmâı hüccet olarak kabul etmediği ancak bir mesele hakkındaki görüşü takviye amacıyla kullanılabileceği görüşünde olduğu değerlendirmesinde bulunmaktadır.358

Kanaatimize göre birinci örneği söz, ikincisini ise fiil olarak değerlendirmek zorlama bir yorumdan ibarettir. Zira birinci örneğin söz ve fiili kapsayıcı nitelikte olduğu açıktır. İbn Hacer’in de ikinci örnekte belirttiği gibi Buhârî’nin zikredilen görüşü sükûti icmâ ile takviye ettiği algısı kanaatimizce de doğru bir yaklaşımdır. İkinci örnekte zikredilen görüşün Hz. Ebubekir'e ait olması, hiçbir zaman hakkı söylemekten çekinmeyen Sahâbenin bu görüşe itiraz etmemiş olması, Buhârî için ayrıca bir değer taşımaktadır. Nitekim el-Câmiu's-Sahîh’in birçok yerinde Sahâbeler arasında Hz. Ebubekir'in (r.a.) görüşlerine ayrıca bir değer atfettiği açıkça görülmektedir. Buhârî’nin aynı bâb başlığı altında Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Hz. Ebubekir'e (r.a.) yönelik “Şayet bu ümmetten bir dost edinseydim, onu (Ebûbekir’i) dost edinirdim. Ancak İslâm kardeşliği daha faziletlidir.”359 hadisini zikretmesi de bu değerlendirmemizi doğrular niteliktedir.