• Sonuç bulunamadı

kullanımının terk edilmesiydi. Ankara’daki Amerikan Askeri Yardım Kurulu’na bağlı Amerikalı subaylar ekipler halinde tümenlere kadar uzanan karargâhlarda yerleşmişlerdi. Orduyu kontrol etmeleri, bu kontrolde astların bile daha üst rütbeli subaylara karşı amir tavrı takınmaları orduyu sinirlendirmişti. ABD askeri yardımı askeri işlerin kendisinde toplandığı bir makamın kurulmasını da gerekli kıldı. Bunu sağlamak için bütün savunma birimlerini Milli Savunma Bakanlığı’na bağlayan ve savaş halinde ülke kaynaklarını eşgüdümle yönetecek olan “Milli Savunma Yüksek Kurumu” 1949 yılında kuruldu96. 30 Mayıs 1949 tarih ve 5399 sayılı “Milli Savunma Yüksek Kurumu Kanunu’nda öngörülen Milli Savunma Yüksek Kurulu ilerde gerçekleşebilecek bir savaş karşısında, gerekli ön hazırlıkların şimdiden yapılmasını sağlamak ve barış zamanlarında yalnızca orduyu değil bütün memleketi savaşa hazırlamak amacı ile sivil idareyle askeri yetkilileri bir araya getirmek üzere kuruldu97. 1944 tarihinde Genelkurmay başkanlığının Başbakan’a bağlanmasıyla başlayan süreç, tüm bu gelişmelerle birlikte TSK’nin rejim içindeki kurumsal ve bir ölçüde hukuki ağırlığının ortadan kalkmasıyla sona erdi98.

II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında Alman ordularının üst üste kazandığı galibiyetler savaşa girmediği halde Türk Subay heyetinin üzerinde şok etkisi yarattı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile özellikle Alman ordusunu kıyaslayan genç subaylar, içinde bulundukları durumun sorumlusu olarak gördükleri İ nönü yönetimini ve ordunun yüksek kumanda heyetini devirmek için oldukça geniş bir kadroya sahip olan ve ordunun bir çok birliğine yayılan gizli örgütler kurdu. 1942- 1943’de Çorlu’da bir grup subay İ nönü yönetimini devirmek için birleşip ve General Muzaffer Tuğsavul’a başvurarak orduların yöneticilerini tutuklayarak idareye el koyması harekâtına başkanlık yapmasını istemişlerdi. Tuğsavul bu teklifi ülke için

“intihar” olacağı gerekçesiyle geri çevirdi101.

Başka bir teklif Erkan-ı Harbiye Harekat Dairesi Başkanı General Ahmet Ekrem Türker’e yapılmış, Ankara, İstanbul ve Konya’da ciddi planlama toplantıları düzenlenmişti. Ancak İ kinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği sırada yapılacak bir müdahalenin milli bünyede tahribata yol açacağı düşünülerek bundan vazgeçilmişti.

Toplantılar sonunda merkez ihtilal kadrosu, sivil iktidara son kez olmak üzere biraz daha zaman verilmesini kararlaştırıyordu102.

İhtilal amaçlı örgüt kurma fikrinin ikinci girişimi ise 1946 seçimlerine hile karıştırılması sorunu ile ortaya çıktı. Alparslan Türkeş ikinci girişimi şöyle açıklamaktadır: “ (…) İşte bu sırada E. T. (Ahmet Ekrem Türker) Erkan-ı Harbiye Harekat Dairesi Başkanı oldu. O zamana kadar kendisiyle gizli gizli temas etmiş olan subaylar toplanarak bu defa aşikar olarak kendisinin makamında ziyaret ettiler.

Toplantı çok ateşli geçti. Subaylar, General E.T’ye özetle şunları söylediler: Artık ne yapacaksanız yapınız. Bu müracaat üzerine ihtilal grupları ciddi bir çalışma devresine girdiler. Bu çalışmaları İ stanbul ve Ankara dışına yayıldı. Ve bu devre içinde bilhassa Konya’da çok mühim darbe-i hükümet planlama toplantıları yapıldı.

Ankara’daki grubun elinde bulunan subaylar, muhalif sebep ve bahanelerle Konya’ya gönderiliyor, oradaki arkadaşlarla temas etmeleri sağlanıyordu.

Konya’dan diğer illere de giden subay arkadaşlar da vardı. Bir gün geldi ki, bütün Türkiye’de ihtilal ağı tamam oldu. Ankara’da sabah söylenen bir söz ihtilal ağı tarafından daha güneş batmadan aynı gün Erzurum’daki arkadaşlara ulaşıyordu.

101 Ümit Özdağ, a.g.e., s. 141- 142

102 Doğan Akyaz, Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi, İstanbul, 2002, s. 59

Teşkilat saat gibi dakik çalışmaktaydı. Türkiye’nin kaderi yeni bir istikamet almak üzereydi. Planlar tamam ve planların takibinde, görevinde subayların hazırlıkları geciktirecek sebepler tespit edilmişti. Bunların dışında harekat durmayacak ve geri kalmayacaktı. Harekâttan son saniyede vazgeçildi. İkinci Cihan Harbi’nin tahribatı devam etmekte ve neticeleri daha büyük acılarla zayıf iktisadi bünyeli memleketleri ıstırap içinde bırakmaktaydı. Nihai bir toplantı yapıldı. Daha evvel de Konya’da böyle bir toplantı yapılmış ve teşkilatın hareket emri beklediğine dair bir haber merkeze iletilmişti. Ancak merkez bir türlü memleketin idaresini ele almak kararını veremiyordu. Bunun büyük sebebi İ kinci Cihan Harbi ise onun kadar şiddetli olan öteki sebepleri de milli bünyenin uğradığı tahribat idi. Yapılan devamlı toplantılar sonunda merkez ihtilal kadrosu üyeleri sivil iktidara son bir müddet daha verilmesinde fikir birliğine vardılar. Ve alınan bu karar Ankara’dan öteki gruplara hemen iletildi (…)103.

Çok partili döneme geçildikten sonra subaylar da, sivil aydınlar gibi politika ile ilgilenmeye başlamışlardı. 1946’lı yıllarda, CHP ile DP yakınlaşması askerlerin parti eğilimlerini değiştirmiş ve 1946 yılındaki seçim hileleri askerleri iktidara karşı tepkiye yönelterek ihtilal amaçlayan teşkilatlar kurulmaya başlanmıştı. Bu dönemde daha sonraları da gözlemlenen bir olgu ortaya çıkmıştır. Komitelerde başkanlar en yüksek rütbeliler olmayıp, bu tür kişiler ancak kararlaştırılan ihtilale başkanlık etmek üzere aranmıştır104.

1946’da Ankara’da Albay Seyfi Kurtbek ve Binbaşı Cemal Yıldırım’ın liderliğinde liberal düzeni savunan on kişiden oluşan bir grup kuruldu. Binbaşı Naci Aşkun, Yarbay Memduh Tağmaç, Albay Kadri Erkmen ve General Cevdet Sunay da bu örgütte yerlerini almıştı. Örgütün liderliğini ilk üstlenen Cevdet Sunay oldu. Kısa bir süre sonra örgütten ayrılan Sunay liderliği bıraktı ve Cavit Çevik bu görevi üstlendi. Örgüt içinde güvenilirlik sorunu aşılamadığı için bir yıl sonra liderlik teklifi General Fahri Belen’e götürüldüğünde, Belen de bu teklifi ret etti. Kurulan bu gizli örgütün ilk amacı askeri müdahaleden çok, 1950 seçimlerine hile karıştırılmasına engel olmaktı. Örgütün liderliğini yürüten Cemal Yıldırım, Celal Bayar’la birkaç kez görüşerek seçimlere hile karıştırılması halinde ordunun müdahale edeceği

103 Ümit Özdağ, a.g.e., s. 142- 143

104 Yeşim Demir, “Albay Talat Aydemir’in Darbe Girişimleri”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, V/ 12, Bahar- 2006, s. 156

güvencesini verdi. Bir yandan da Kurtbek de İ smet İ nönü ve Adnan Menderes’le görüşerek aynı güvenceyi sundular. Bu durum Kurtbek ve Belen’in DP listesinden milletvekili olarak girmelerini sağladı105.

Gizli örgütlerin ordu içinde yaygınlık derecesi ve çalışma tarzları hakkında [Sadi] Kocaş’ın verdiği bilgiler oldukça açıklayıcıdır. 1944 Nisan’ında Sarıkamış’ta görevli olan Üsteğmen Sadi Kocaş tarafından Erzurum’da Ordu İ kmal Şubesi müdürü Kurmay Binbaşı Cemal Tural’a bir brifing vermiştir. Kocaş, Tural tarafından yönlendirilen birliklerin, komutanların, silahların, eğitiminin mevcut durumu ile ilgili soruları cevaplandırmıştır. Bu brifingde Türk Silahlı Kuvvetlerinin hâlihazırdaki durumu ayrıntılı bir şekilde ele alınarak tartışılmıştır. Birliğine dönen Kocaş, Alay komutanı Albay Dora’ya Kurmay Binbaşı Tural ile aralarında geçen görüşmeyi nakletmiştir. Albay Dora Türkiye’nin savaşa girmediği halde savaşın sıkıntılarını çektiğini, sıkıntının sadece ordunun değil ülke ve milletin de sıkıntısı olduğunu belirterek, Cumhuriyetin ilk on beş yılında girişilen büyük kalkınma hareketinin durduğunu ileri sürmüştür. Kocaş, kalkınmanın durmasında savaşın rolü olup olmadığı sorusuna, savaşın etkisinin olması ile birlikte yapılması gereken şeylerin yapılmadığı cevabını vermiştir. Zorlukların ömrünü doldurmuş kişiler tarafından çözülemeyeceğini ileri süren Alb. Dora, Çakmak’ın 20 yıldan beri Genelkurmay Başkanı olmasını eleştirerek, Cemal Tural ve Necip San gibi kurmay subayların hak ettikleri görevlerde olmadıklarını iddia etmiştir. Kocaş bir örgüt üyesi ile konuştuğunun farkına vararak, üç subayın ismini vermiş ve bu subayların da Alb.

Dora’nın üyesi olduğu örgütten olup olmadığını sormuştur. Alb. Dora’nın olumlu cevap vermesi ve Kocaş’ı da örgüte davet etmesi üzerine Kocaş bu teklifi ret etmiştir. Kocaş’ın verdiği bilgilere göre, Alb. Dora örgütün Sarıkamış lideridir.

Örgüt diğer alaylara da ayrılmıştır. Örgüte alınan subaylar kural olarak Erzurum’daki örgüt tarafından Alb. Dora’ya yollamaktadır. Mevcut bilgiler savaş içinde İnönü ve Çakmak’a karşı aktif çalışma içinde olan yaygın gizli örgütlerin bulunduğunu kanıtlamaktadır106.

1946’da çok partili sürece geçildiğinde, CHP’nin devam eden uzun süreli iktidarı sayesinde ordu ile ilişkiler kopmayacak kadar güçlü görünüyordu. Bu yüzden

105 Abdi İpekçi- Ömer Sami Coşar, İhtilalin İç Yüzü, 1965, s. 15- 19

106 Ümit Özdağ, a.g.e., s. 143- 144

yeni kurulan ve farklı bir siyasal çizgiye sahip olan Demokrat Parti için orduyu yanına çekmek sembolik olmaktan çok, askeri kesimle bir doku uyumu şartının gerekliliğinden kaynaklanıyordu. İlk sıralarda DP yönetimi, ordu içinde büyük itibarı olan ve 1944’e kadar Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan emekli Mareşal Fevzi Çakmak başta olmak üzere başka üst düzey askerleri kendi taraflarına çekerek İnönü’nün etkisini eşitlemeye çalıştılar. Ayrıca DP’liler Silahlı Kuvvetlerin siyasette etkin rolüne imkan veren II. Dünya Savaşı’nın başında ilan edilmiş sıkıyönetimi, muhalefetin gelişmesine engel oluşturduğu fikrini işleyerek 1947’de kaldırttılar. DP 1950’deki seçimleri kazandığında, kimi DP’liler CHP’ye hala sadık olarak gördükleri ordunun tepkisinden kaygı duydular. Menderes hükümetinin kurulmasından iki hafta sonra, bir ihbar üzerine Silahlı Kuvvetlerin yüksek komutasında küçük çaplı bir tasfiyeye girişildi. Eski Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve beraberindekileri Demokrat Parti saflarına katmaya yönelik bu hareket, yeni kabineye bağlılıkları şüpheli görülen yüksek komutadan gelebilecek tehlikeyi ortadan kaldırmak amacı taşıyordu. 27 Mayıs Askeri müdahalesinden kısa bir süre sonra, MBK üyesi Orhan Erkanlı bir açıklamasında tüm bu yaşananları anımsatarak şunları söyleyecektir: “Memlekette tek organize güç olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her vesile ile gururu kırıldı, tarihin en asil mirası üniforma taşıyanları utandıracak hale getirildi107”.

1946 seçimlerinde yapılan hileler ordu içindeki örgütlerin önüne iki seçenek koyuyordu. Birincisi CHP’yi iktidardan uzaklaştırmak veya 1950 seçimlerinde tekrar bir seçim hilesinin yapılması halinde DP lehine müdahale etmek. Ancak gerek örgütlerin bir darbe için kendilerini yeterince güçlü görmemeleri, gerek İnönü’nün yükselen tansiyonu zaman zaman düşürerek ihtilal ortamının doğmasını engellemesi ve nihayet DP’nin kurulmasıyla gizli örgütlerde iktidarın demokratik yollardan değişebileceği inancının belirmesi yüzünden bu dönemdeki çalışmalar bir müdahaleye kadar gitmemiştir. Ayrıca Sovyet tehdidinin gözleri dışarıya çevirmiş olmasının da herhangi bir müdahaleden vazgeçilmesinde etkili olduğu söylenebilir108.

107 Süleyman İnan, “Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, Anı Yayıncılık, Ankara 2007, s. 133- 134

108 Doğan Akyaz, a.g.e., s. 60

27 Mayıs Askeri Müdahalesine giden süreçte 1940’lı yıllarda oluşan bu ilk gizli örgütlenmenin önemi büyük olmalıdır. Numan Esin bu döneme ilişkin çok az bulunan kayıtlara katkı sağlaması açısından anılarında şu satırları paylaşmaktadır:

“…Sonraları öğrendik ki, ihtilal fikri ordu içinde hemen herkeste varmış. Bize Türkeş tarafından aktarıldı. Hatta 1940’lı yıllarda İ smet Paşa’ya karşı ihtilal fikri oluşmuş, bazı ihtilal komiteleri oluşturulmuş, ama ülkede ihtilal ortamı olmadığı için ihtilale gidilememiş. 1954’ten sonra Türkiye’de bizim içinde bulunduğumuz ihtilal kadrolarının bizden önde gelen rütbelileri kendi aralarında ihtilal komiteleri kurmuşlar. Bunların etkisi ancak 1959’lardan itibaren duyulmaya başlamış ve aynı yıl bizi yakalamış…109