• Sonuç bulunamadı

1.2. DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN TEORİK ÇERÇEVESİ VE

2.1.2 Klasik İktisadi Büyümede İnsan Sermayesi

A.Smith’e göre, bir ülkenin iktisadi kalkınma sürecinde sadece sermaye birikimi değil, aynı zamanda teknolojik gelişme, kurumsal ve sosyal faktörler önemli rol oynamaktadır156. Ülkelerin zenginliğinin temelinde işbölümünün yatmakta işbölümünün de kökeninde nitelikli emek bulunmaktadır. Smith açısından teknolojik yenilikler vardır, ancak büyümenin temel nedeni üretimdeki işbölümü olmaktadır.

İşbölümü sonucunda verimlilik artacağı için çalışan kişi başına artan verimler yasası

geçerlidir. Fakat uzun dönem dengede kar oranları düşeceği ve büyümenin duracağını belirtmiştir. Eğitim, dolayısıyla emeğin niteliği önemlidir; Smith nitelikli emek ve büyüme arasında doğrudan bir ilişki kurmamıştır, ancak dolaylı olarak işbölümü sonucunca yaparak öğrenme ile büyüme arasında ilişki kurulabilmektedir157. Ayrıca sermaye azalan verimlere dayanmaktadır ve bu durum Smith’in modelinin doğrudan yabancı yatırımlar açısından daha açık bir model olmasını sağlamıştır.

154 Mustafa Bulut, Yatırım İkliminin Geliştirilmesinde Vergi Politikalarının Rolü: Türkiye

Örneği, T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Yayın No: 2009/388, s.21

155 Rostow, s. 9 156 Bulut, s.22

Smith’in oluşturduğu model daha sonra diğer klasik iktisatçılar tarafından da geliştirilmiştir. En dikkat çekici olan katkı ise D. Ricardo tarafından gerçekleştirilmiştir. Sanayi Devrimi’nin ilk aşamalarında, İngiltere’de yatırımlar sayesinde sanayi üretimi ve istihdamı giderek artmaktadır. Sermaye birikimi ve teknolojik ilerleme yüksekken, tarımsal üretim verimliliği düşüktür ve verimli tarım alanları giderek azalmaktadır. Modele göre büyümenin ilk aşamalarında yüksek olan karlar, dolayısıyla da sermaye birikimi, azalan verimlerin geçerli olması nedeniyle azalma göstermektedir. Gittikçe daha az ve verimsiz arazilerde gerçekleştirilen tarımsal üretim ve emeğin marjinal verimiliğinin giderek düşmesi sonucunda karlar sıfırlanmakta, böylece yatırımlar durmaktadır. Sanayi üretimindeki artışın bu durumda sürekli olabilmesi Ricardo’ya göre olanaksızdır. Karların yüksek olduğu ilk aşamada asgari düzeyin üzerine çıkan ücretler, nüfus artışı sonrasında tekrar asgari düzeye inecektir. Ancak, teknolojik gelişmelerin üretimde sağladığı verimlilik artışı, üretim fonksiyonunu yukarı kaydırarak ekonominin durgunluk aşamasına girmesini geciktirebilirdi. Ricardo ve Smith’in büyüme görüşlerinin birbirinden ayrıldığı nokta olarak; Ricardo’nun modelinde emek ve sermaye için azalan verimler kanunu geçerliyken, Smith’in modelinde sermaye için azalan, emek için artan verimler kanunu geçerli olmaktadır158. Ricardo’nun modelinde, iki üretim faktörü bulunmaktaydı (K=sermaye, L=emek). Tam istihdam ve tam rekabet koşulları geçerliydi. Teknolojik yenilikler rekabet gereği bulunmakta; nitelikli emek ve büyüme ilişkisini kuran bir analiz ise bulunmamaktaydı159.

K.Marx, 1847-48’deki Komünist Bildiri (Communist Manifesto) ve 1867’deki Kapital (Das Kapital) ve diğer eserleri ile bulunduğu dönemdeki ekonomik dönüşümü açıklamaya çalışmıştır. Bu dönemde, tarım toplumundan kapitalist topluma geçiş süreci gerçekleşmekteydi. Üretimde makinelerin kullanılmaya başlandığı, buhar enerjisine geçildiği bu dönemde sosyal güvenlik yasaları, sendikalar ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi henüz gerçekleştirilmemişti. Klasik iktisatçılar arasında teknolojik yeniliklere önem veren biri olarak ön plana çıkan Marx’ın teorisi, yatırımlar, nüfus artışı ve teknolojik yenilikler gibi faktörleri de barındırmaktaydı. Ancak, Marx’ı diğer iktisatçılardan ayıran özelliği, teknolojik

158 Mükerrem Hiç, Büyüme ve Gelişme Ekonomisi, 1.Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1994, s.14–27. 159 Gürak, s. 78

yeniliklerin büyümeyi nasıl etkilediğini değil, zenginliğin kaynağı olan emeğin artı- değerini, yani emeğin sömürüsünü nasıl arttırdığını incelemiş olmasıdır. Emek değeri ise üç bölüme ayrılmaktadır. Bunlar sabit sermaye (üretimde kullanılan sermaye), değişken sermaye (insan sermayesi girdisi) ve artı değerdir. (üretim sürecinde kullanılan emek ve sermayenin üstündeki aşırı değer)160. Klasik iktisatçıların aksine, Marx genel olarak tarım sektörüne pek ağırlık vermemiştir. Onun için önemli olan kapitalizmi yaratan sanayi sektörü olmuştur. Sanayi sektöründeki rekabet nedeniyle kapitalistlerin ayakta kalmalarının yolu ise teknolojik yenilik yapmaktı, teknolojik yenilik yolu ise artık-değerden elde kalan karın tekrar yatırıma yönlendirilmesi, emeğin verimliliğinin arttırılmasıydı. Emeğin verimliliği artışı sonucunda ise üretimde birim zamanda daha az emek kullanılacak böylece üretilen metanın değeri azalacaktı. Ricardo için rant artışı kar oranını düşürürken, Marx için daha fazla sabit sermaye harcaması gerektiren yeni teknolojiler dolaylı biçimde kar oranının düşmesine neden olmaktadır. Ayrıca, Marx “nitelikli emeğin” bilincinde olmuştur; ancak bu konu üzerinde modelinde yeterince durmamıştır. Marx’a göre, bir metanın değerini “emek-gücü” belirler ve “emek-gücü” bireyin sahip olduğu toplam zihinsel ve fiziksel becerilerdir”161.

Marxist teori, “kar haddinin azalma meyili” ile doğrudan yabancı yatırımların önünü açmaktadır. Sabit sermaye miktarı arttıkça karın düşmesi, sermayeyi, sermaye birikiminin düşük olduğu yerlere yöneltecektir. Ancak, bu yaklaşım doğrudan yabancı yatırım akımlarını tam olarak açıklayamamaktadır, zira bu yönelme hareketi sadece gelişmiş ülkelerden maliyetlerin daha düşük olduğu gelişmekte olan ülkelere gerçekleştirilen akımı kapsamaktadır. Gelişmiş ülkeler arasında gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırım akımlarını ve bu akımları açıklayıcı insan sermayesi, araştırma-geliştirme faaliyetleri, yaparak öğrenme gibi faktörleri ise içermemektedir.

A. Marshall, esas olarak bir büyüme kuramı sunmamıştır. Ancak, eğitim ve bilgiye önem vermekteydi, bu açıdan Marshall’a göre insana nitelik kazandıran “genel eğitim” verimliliğin artmasına neden olmaktadır. Zanaat eğitimini de içeren ve kişinin yaratıcılığını geliştiren genel eğitim gibi olmasa da teknik eğitim de

160 İlker Parasız, Ekonomi Sözlüğü, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1999 ,s.173. 161 Gürak, s.81 (içinde Marx, Vol.II, p.270).

önemlidir, çünkü el ve göz becerisinin gelişmesini sağlamaktadır162. Marshall’a göre, gelişme sonucu üretimde nielikli emek çok önem kazanmıştır ve teknolojik yenilikler yaşamı kolaylaştırabilecek olanaklar sağlamakta, makineler insan üzerindeki iş yükünü azaltmaktadır163. Özetlenecek olunursa, Marshall teknolojik yeniliklerin olduğunu, büyümenin görünürde bir sınırı olmadığını, büyümede eğitim ve nitelikli emeğin rolü olduğunu savunmaktadır.

“The Theory of Economic Development” kitabında J. A. Schumpeter kapitalizmin itici gücü olarak gördüğü girişimciden ve onun yaptığı yenilikleri ele almaktadır. En tanınmış eseri olan “Capitalism, Socialism and Democracy” kitabında da kapitalizmi evrimsel bir süreç olarak ele almaktadır. Ona göre, kapitalizm doğası gereği bir “iktisadi değişim biçimi ya da yöntemidir164.” Schumpeter, kapitalizmin ekonomik yapısı gereği sürekli olarak içinde devrimsel bir değişime uğradığını, eskiyi yok ederken sürekli olarak yeniyi yarattığını ifade etmiştir. Bu duruma Yaratıcı Yıkım (Creative Destruction) adını vermiştir.

Marx’ın yaklaşımlarından esinlenen Schumpeter’e göre, kapitalist sistemin sonunu getirecek olan ekonomik bunalımlar değil, yaşanan refah artışı olacaktır. Sistemin yarattığı hasıla artışı, işçi sınıfın refahını yükseltecektir. Yaşama düzeyi yükselen işçiler ve liberal ortamda yetişen aydınlar maddi tatminsizlik yerine manevi tatminsizlik yaşayacaklardır. Kendi kaderlerini kendileri belirlemek isteyen bu sınıflar, kapitalist sisteme ve girişimcilere karşı bir tutum içine gireceklerdir. Schumpeter’e göre, kapitalizmin yıkılışı demokratik çoğunluğun kapitalist yapıya yüklenen ve onu yıkacak olan girişimcilik üzerindeki kısıtlamalar için oy vermesi; ama aynı zamanda vurguladığı gibi, işçilerin kendi kararlarını kendileri vermelerinin, endüstriyel demokrasinin ve düzenleyici kuruluşların gelişmesi ile birlikte toplumdaki politik olmayan, evrimsel bir sürecin liberal kapitalizmden demokratik sosyalizme doğru gelişmesi ile birlikte olacaktır.

Schumpeter için teknolojik yeniliklerin büyüme üzerindeki etkilerini ele almıştır. Schumpeter’e göre, yeni teknolojiler Neoklasik büyüme teorilerinde olduğu

162

Gürak s. 82 içinde (Marshall, 1961:209)

163 Gürak ss.82-83

164 Schumpeter’den Özdeyişler, http://iktisadiyat.com/2010/05/06/schumpeterden-ozdeyisler/

gibi gökten zembille inmiyor, sistem gereği kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır165. Bu açıdan, beş tür yenilikten söz edilmektedir:

- Piyasaya yeni bir malın, yeni bir tipin veya kalitenin sürülmesi, - Üretime yeni bir tekniğin uygulanması,

- Yeni piyasaların keşfedilmesi ve yaratılması,

- Yeni bir hammadde veya yarı mamul kaynağının bulunması, - Endüstrinin tekrar organizasyonu.

Kapitalist sistemin büyümesiyle azalan kar haddini yeniden canlandıracak olan, yukarıda bahsi geçen süreçlerle meydana gelen yenilikler olmaktadır. Bu nedenle işletmeler arasındaki rekabet nedeni, bu rekabet sonucu elde edilen tekelci güç ve kara ulaşma hedefleridir. Girişimciler yeni ürünler yaratmaları gereken, yenilikleri gerçekleştiren ve yeni piyasalar keşfeden kişiler olmaktadır. Fakat Schumpeter, yeniliklerin yaratılması sürecinin nasıl olacağını tam olarak açıklamamıştır. Teknolojik yenilikler içsel bir olgu ve kesintisiz olarak gerçekleştirilen teknolojik yenilikler büyümenin motoru olduğu için, bu yenilikleri yapacak nitelikli insan gücünün gerekliliği ile bu durum açıklanabilir. Bir ülkede eğitilmiş insan gücü arttıkça o ülkede risk üstlenme kapasite artacaktır, böylece risk alan kişiler olarak da girişimcilerin artacağı ifade edilebilir.

Schumpeter’in teknolojik yeniliklerin sürekliliğine verdiği önem nedeniyle nitelikli insan gücünün gerekliliği; rekabet unsuru nedeniyle de yeni piyasalar bulunması, piyasaların genişletilmesi isteği ile doğrudan yabancı yatırımlara yönelik bir kapı açtığı söylenebilir.