• Sonuç bulunamadı

3.3. Kyoto Protokolünde Tanımlanan Piyasa Temelli Esneklik Mekanizması:

3.3.6. Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi (EU ETS)

3.3.6.2. İkinci Ticari Dönem (NAP2-Phase 2-2008-2012)

Birinci emisyon ticareti döneminde permilerin ücretsiz dağıtılması sonucu karbon fiyatlarının oldukça düşmesi gibi tecrübeler sonucunda İkinci dönem (Phase 2-P2) için Avrupa Komisyonu’nun emisyon permilerinin dağıtımı noktasında daha sıkı bir tutum izlemesini zorunlu kılmıştır. İkinci dönemde komisyonun tahmini değerler yerine gerçekleşen emisyon değerlerine göre permileri belirlemesi avantajdır ve ikinci dönemde (P2) belirlenen azaltım miktarı daha gerçekçi bir azaltım olacaktır. Avrupa Komisyonu P2 dönemi içerisinde ticarete konu olan işletmelerin emisyonlarının 2005-2007 dönemi emisyonlarının % 6.5 daha altında belirlemeyi kararlaştırmıştır (EC, 2009: 8). İlk dönemin tecrübesi ile Komisyon üye ülkelerin onay için sundukları ikinci dönem “ulusal taahhüt planları” (NAP) üzerinde çok eleştirel yaklaşarak, Fransa, İngiltere ve Slovenya hariç diğer ülkelerin tümünün sunulan planlarını reddetmiş, tekrar aşağıya doğru revize edilmesini istemiştir. Komisyonun bu kararı sonucu 2007 yılında 7 Doğu Avrupa ülkesinin anlaşmazlığı mahkemeye götürmüştür. Geri kalan ülkelerin (yeni üye ülkeler Romanya ve Bulgaristan dahil) sundukları NAP planları ise kabul edilmiştir.

EU ETS karbon fiyat değişmelerini ve future piyasasında işlem gören 2005-2008 yıllarına ait EUA fiyatları Şekil 2’de göstermektedir. Şekil 2’den görüleceği gibi, ilk yıllarda ikinci döneme ait fiyatlar P1 dönemi ile aynı seviyede giderken, P1 fiyatlarının hızlı bir şekilde aşağıya doğru seyrettiği 2006 Ekim ayı sonrasında ise P2 dönemine ait EUA fiyatları artmaya başlamıştır. P2 dönemine ait EUA karbon fiyatlarının bu tarihten itibaren 12 Euro fiyatının altına inmemesi ve hatta yükselerek

28 Euro’ya kadar artmasının en önemli nedeni, ikinci döneme yönelik Avrupa Komisyonu’nun emisyon permilerini onaylarken katı davranışıdır. Birinci dönemdeki gibi fazla emisyon permisi olmayacağı düşüncesi ve gerçekçi azaltım sağlanacağı beklentisi karbon fiyatlarının düşmesini engellemiştir. Avrupa Çevre Ajansı’nın yapmış olduğu projeksiyonlara göre, Avrupa Birliği ETS sistemine dahil olan ve azaltım hedefi alan işletmeler, AB-15’in17 Kyoto protokolünde yükümlülük aldığı % 8 civarındaki azaltma hedefinin % 2.3’ünü tek başına sağlayacaktır (EEA, 2007). AB-15 üyesi ülkeleri 2005 verilerine göre sera gazı emisyonlarını 1990 seviyesinin ancak % 1.5 altına indirebilmişlerdir (EEA, 2007).

Bağlantı Yönetmeliği (Linking Directive) sayesinde Kyoto Protokolü’nde tanımlanan proje temelli esneklik mekanizmalarının (CDM, JI) kullanımına olanak tanıması İkinci Ticaret döneminin (P2) diğer önemli bir özelliğidir. Birinci dönemde esneklik mekanizmaları için gerekli olan uluslararası ticaret kayıt sistemi (International Trade Log-ITL) kurulmadığı için bu yönetmelikten faydalanılamamıştır. Ayrıca, ilk dönemde EUA fiyatlarının çok düşmesi ve Temiz Kalkınma Mekanizması CER fiyatlarının daha yüksek olması bu yönetmeliğin kullanımına olanak tanımamıştır (Schleich, Betz ve Rogge, 2007: 7). İkinci dönemde ise, ülkelerin ve ticarete konu olan işletmelerin bu mekanizmalar yoluyla kazanacakları kredileri kendi emisyon yükümlülüklerinden düşme konusunda istekli olduğu görülmektedir. Ancak, ülkelerin tamamı eneklik mekanizmalarından faydalanmamıştır. Örneğin, Malta hiç faydalanmazken İspanya elektrik sektörü için % 70 ve diğer sektörler için % 20 oranında bu mekanizmalardan faydalanmayı düşündüğünü ifade etmiştir (Schleich, Betz ve Rogge, 2007: 7). Avrupa Komisyonu bir takım kriterler getirerek üye ülkelerin Kyoto mekanizması kredilerini kullanımını kısıtlamıştır. İşletmelerin herhangi bir çaba göstermeden doğrudan CER veya ERU kredisi satın alarak yükümlü oldukları azaltımı yerine getirmeleri Kyoto Protokolü’nde ve Bağlantı Direktifindeki esneklik mekanizmalarının tamamlayıcılık (supplementarity) ilkesi ile çelişmektedir. Tamamlayıcılık ilkesine göre, bir üye ülke öncelikle sera gazı emisyonu azaltımını kendi çabalarıyla sağlamalı, esneklik mekanizmaları ise bu çabalara ek katkı sağlamalıdır.

Birçok ülkeyi de kapsayacak şekilde kurulmuş EU ETS’nin yaşanan tecrübelerle daha da geliştirilerek Kyoto sonrası için belirlenen emisyon azaltımlarında önemli bir araç olacağı konusunda Avrupa Birliği’nde ciddi bir fikir birliği oluştuğu söylenebilir. Avrupa Komisyonu, düzgün işleyen bir emisyon ticareti sisteminin enerji verimliliğinde iyileşme, temiz teknolojiye geçiş ve diğer bir takım yapısal değişiklikleri sağlayarak sera gazı emisyonunu en ucuza azaltacağını ifade etmektedir (EC, 2007). Günümüze kadar yaşanan, EU ETS’in P1 dönemi içinde bile emisyonları azaltmada önemli bir rol oynadığı, nispeten etkin çalıştığı, rekabet edebilirlik ve işsizlik üzerine olumsuz etkilerinin oldukça düşük olduğu belirtilmektedir (Ellerman ve Buchner, 2006; CEPS, 2007).

EU ETS’in şimdiye kadar olan uygulamaları düşünülerek önümüzdeki dönemlerde (P2 ve P3) döneminde ve sonrasında daha fazla sera gazını ve sektörü içererek yoluna devam edeceği planlanmaktadır. Avrupa Komisyonu Kyoto sonrası dönemde emisyon tahsislerinin ülke ölçeğinde değil, Avrupa Birliği ve Dünya ölçeğinde gelişmiş ekonomileride kapsayacak şekilde yapılabileceğini belirtmektedir. Böylece ulusal ölçekte dağıtım planları (NAP) yapılmayacak emisyon tahsisleri doğrudan komisyon tarafından yapılarak üye ülkeler ile komisyon arasında oluşacak anlaşmazlıkların önüne geçiliş olacaktır.18

Komisyon, üçüncü ticaret dönemini (P3), ilk iki dönemden farklı olarak, daha uzun bir zaman dilimine yaymayı kararlaştırmıştır. P3 dönemi (2013-2020) içinde ayrıca “karbon yakalama ve depolama” (CCS) teknolojisine yönelik uygulamalarında emisyon ticareti sistemi içerisine dahil edilmesi düşünülmektedir. Bu teknoloji ile CO2 gazı atmosferden alınarak depolanmakta (yer altı vb.) ve atmosferde CO2 yoğunluğu azaldığı için sera etkisi göstermeyerek küresel ısınmayı arttırmamaktadır. CCS teknolojisi geliştikçe CO2 yakalama ve depolama maliyeti ucuzlayacak fosil yakıt kullanılması sorun teşkil etmeyecektir.

2012 itibariyle Kyoto sonrası’na yönelik küresel bir anlaşmanın sağlanamamış olması EU ETS’nin en büyük dezavantajıdır. Bu durum, küresel ölçekteki emisyon ticareti için alınacak kararlara uyum konusunda sıkıntı yaratabilir (CEPS, 2007). Fakat küresel ölçekte oluşturulacak bir karbon piyasası için EU ETS’in önemli tecrübe sağlayacağı da aşikardır. Yaşanan tecrübeler birçok ülkenin EU ETS’i örnek almaya çalıştığı ya da bu sistemle ortak çalışmayı hedeflediğini göstermektedir.

EU ETS Türkiye açısından değerlendirilirse; Kyoto sonrası dönemde bir yükümlülük almasa da bu sisteme dahil olabilir. Kyoto dönemi için her ne kadar düzenleme bu piyasanın ancak AB’nin tam üyesi ülkeler ile sınırlı olsa da, ileriki dönemlerde Avrupa Birliği aday statüsündeki ülkeleri ve talep halinde diğer ülkeleri de sisteme dahil edebileceğini belirtmektedir. Böyle bir durumda, Türkiye’de birçok enerji yoğun büyük işletmeler için belli kotalar belirlenecektir. Bu işletmeler belirlenen kotaların altında emisyon ürettikleri takdirde Avrupa Birliği ülkelerindeki veya Türkiye’deki emisyon azaltamayan işletmelere bu emisyon kotalarını satabileceklerdir. Dolayısıyla enerji tasarrufuna gidebilen ve enerji yoğunluğunu düşük tutabilen firmalar açısından bu durum önemli faydalar sağlayacak, hem firma çevresel sorumluluğunu yerine getirebilecek hem de gelir elde edebilecektir.