• Sonuç bulunamadı

6. ALAN ARAŞTIRMAS

6.6. İbrahim Bodur

İbrahim Bodur, 8 Temmuz 1928’de Çanakkale’nin Yenice İlçesi Nevruz köyünde doğuyor. İbrahim Bey, aile soyunun Selçuklular’a kadar uzanan bir tarihi olduğunu söylüyor.

İbrahim Bey’in ailesi, ziraattan ticarete geçmiş, soyları 1700’lü yıllara iniyor. Buralara nasıl gelindiği konusunda kendisinin de büyük merakı olan İbrahim Bey, arkadaşlarının da yardımıyla soy ağacını çıkarıyor, Marmara Bölgesinde Bursa’nın Sancak, Balıkesir’in beylik olduğu dönemlere kadar inebiliyor.

Selçuklular Konya ovasından ayrıldıktan sonra boylar birçok yere göç ediyorlar. Bunlardan bir kol Bursa, Balıkesir ve Çanakkale dolaylarına, bir kol Karadeniz, Ordu, Mesudiye taraflarına diğer bir kol da Toroslar’ a uzanıyor.

Beş kuşak öncesi aile reisi bakkalcılık yapıyor o dönemlerde ve bu ticaret nesilden nesile aktarılıyor. Dedelerinin bıraktığı izden giden babasının içerisinde tuz, şeker, yağ, manifatura, çarık ve pabuç türlü şeylerin takas yoluyla satıldığı bakkalı var. Dükkâna ipek böceği geliyor, tütün alınıyor. Yurt dışına ilk tütün ihraç edenlerden birisi İbrahim Bey’in babası.

İbrahim Bey’in doğduğu yer olan Nevruz Köyü, 40-50 haneli bir köy ve içerisinde en fazla üç soydan aile var. Aile içi evliliklerin sıkça görüldüğü bir yer. Liseye kadar çocukluğu burada geçiyor.

Çocukluk eviyle ilgili hatırladıkları doğduğu ve yaşadığı köy evinin mekânlarından oluşuyor. İbrahim Bey’in annesi ve babası da Bodur ailesinden geliyor. Köy evi dedesinin yaptırmış olduğu bir ev. O dönemlerde Trakya’dan gelen Bulgar ustalar Batı kültürüyle çalışmışlar. Dedesinin yaptırdığı bu ev o ustaların elinden çıkmış bir ev.

“…Ev iki katlı, giriş katında ambar deposu var, mutfağı geniş, içinde oturma bölümü de var. Ablam, ağabeyim, Süleyman, annem, babam, dedem ve nenemden oluşan kalabalık bir aileyiz. Evde, yukarıya çıkınca odalar ve ortada da salon var. Evin düzgün bir planı var. Kiremitli çatısı var. Yabancı ustaların elinden çıkmış bir ev. Tuvaleti bahçede, fakat bir şekilde kanalizasyon sistemi de iyi çözülmüş…”

İbrahim Bey, evin büyük bahçeli avlusunu hatırlıyor, mahallede örnek bir ev olduğunu söylüyor. Bu evin etrafında, ambar, hayat ve misafirlerin kalacağı bir başka ev, ahırlar ve büyük dükkânların olduğunu hatırlıyor. Bu dükkânların yanında dükkâna gelen misafirlerin de kalabileceği bir başka evi daha hatırlıyor. Tüm bu yapıların bir bahçe içerisine alınmış gibi yer yer ya evlerin duvarlarıyla ya da bahçe duvarlarıyla çevrilmiş olduğunu anımsıyor.

“…Eve giriş kapısı, karşıda depo, sağda mutfak ve bacası, bu mutfak oturma odası olarak da kullanılırdı. Mutfağın erzakla ilgili olmayan öteberisi burada dururdu. Nenemin orada sedirde yattığını anımsıyorum...(Şekil 6.13)”

Şekil 6.13: İbrahim Bodur çocukluk evi eskizi

Bu eve aynı zamanda “Toprak Ev” de denilirmiş. Annesinin babasının kaldığı odanın zemininde ahşabın döşenmediğini burasının toprak olarak kaldığını anımsıyor.

Evin aynı zamanda bahçeye ve dükkâna doğru bakan cumbasını hatırlıyor. O dönemin çevre evlerinin genelde kerpiçten yapıldığını anımsıyor. Fakat ilk kez İbrahim Bey’lerin evinde üst katlarda tuğlalar kullanılmış. O dönemin şartlarına göre Batılı ustaların evin sistemini iyi çözdüğünü aktarıyor.

Evin malzemesi ahşap ve belleğinde dehşet güzellikte olan tavan süslemeleri kalıyor. Odalarda işlemeli rafların olduğunu, bütün tavanın ise ahşap kaplı olduğunu, Selçuklu sekizgen motifine benzer bir motifin tavanların ortasında yer aldığını hatırlıyor.

Evin en çok korktuğu yeri ise alt katta hiç penceresi olmayan depo olarak kullanılan yeriymiş. Evde yaramazlık yapınca bu depoya gönderilirim diye çok korkarmış. Dükkânla ilgili olarak sokakta girişin önünde balkon gibi çıkmaların olduğunu anımsıyor. Mal almaya gelenlerin oraya atlarını bağladıklarını hatırlıyor. Dükkândan çıkan koridor evin iç bahçesine giriyor. Dükkâna gelen misafirlerin kaldığı evle dükkân arasında bir koridor olduğunu anımsıyor. Çevre köylerden mal almaya gelenler gece olduğunda bu misafirhanede konaklıyorlar. Burada sabah, öğlen, akşam yemekler verildiğini hatırlıyor.

Üst kattaki cumbadan köyün Kaz dağlarına bakan manzarasının izlendiğini anımsıyor. Bahçede sebze ve meyvelerin yetiştirildiğini hatırlıyor. Evin üst katında, ambarların üzerinde bulunan odada kilim tezgâhları olduğunu ve ablasının bu tezgâhta çok güzel eserler ortaya çıkardığını hatırlıyor.

Ev ve çevresinde geçen en önemli olayı altı yaşında Hoca dedenin İbrahim Bey’i ve çocukları alıp Atatürk’ü görmeye götürmesi olarak hatırlıyor. Balıkesir-Çanakkale arası ilk stabilize yolun açılışına gelen Atatürk’ü yolda selamlıyor. Atatürk köyün “Mavruz” olan adını Yeni Gün olarak değiştiriyor.

Dede ölünce, babası bakkal dükkânını İstanbul’a taşımayı hedefliyor ve bu şekilde doğduğu yerden önce okumak için daha sonra da çalışmak için ayrılıyor, fakat köyle olan bağlarını bugüne kadar İbrahim Bey hiç koparmamış.

İbrahim Bey, daha sonraları birçok yangından geçen bu çocukluk evini yeniden yeni malzemelerle planına sadık kalarak inşa ettiriyor. Evi çevreleyen dükkân hariç, diğer kısımları aynen yapılıyor. Eski köy adetlerinin devam edildiği bu eve zaman zaman uğrayarak çocukluk hatıralarını yeniden yaşatmaya çalışıyor.

İbrahim Bey, çocukluk evi gibi insanın temel tüm bilgi, görgü ve birikimlerinin oluştuğu evin unutulmaması gerektiğini söylüyor. “…İnsanlar koca bir bahçenin

sokuldular. Sosyal ilişkiler zayıflıyor, aile bağları zayıflıyor, mekânlar küçülüyor…”

diyerek yeni evleri ve yaşamı eleştiriyor.

İbrahim Bey, şu anda eşi ve yardımcıları ile birlikte Boğaz manzaralı bir evde oturuyorlar. Sahip oldukları arsa içerisinde kızının ve rahmetli annesinin evi de var. 3000 m2 bahçe alanı olan bu evde rahat, huzurlu ve mutlu olduklarını ifade ediyor.

Şekil 6.14: İbrahim Bodur çocukluk evinin resmedilmesi