• Sonuç bulunamadı

1950 ve 1960’lardaki verimlilik, 1970 ve 1980’lerdeki kalite, 1980 ve 1990’lardaki esneklik çağından sonra, günümüz yenilik çağında yaşamaktayız (Janszen, 2000: 3). 1992’den 2000’e kadar olan zaman diliminde küreselleşmede bu zamana kadar görülen en büyük füzyon ve kazanım gerçekleşmiştir. Bu durum büyük ölçüde iletişimle, bilgi teknolojisiyle ve diğer ileri teknoloji sektörleriyle sürdürülmüştür (Chaudhuri, 2004: 1).

Günümüzde işletmelerin değişken, dinamik bir ortam içerisinde başarılı olmalarının temel şartı ve en etkili yetkinlik kaynağı olarak karşımıza yenilik yapma yetenekleri çıkmaktadır. Yenilik, pazar lideri olmaya çalışan ve rekabet avantajları konusunda rakiplerinden farklı olmaya özen gösteren işletmeler için kilit kavram konumundadır (Yılmaz, 2004: 52).

Yenilik, 21. yüzyılda güçlü ekonomiler için olduğu kadar, işletmelerin başarısı ve rekabet gücü için de en önemli etmenlerden biridir. Özellikle teknoloji firmaları, piyasa belirsizlikleri, hızlı değişim, kısalan ürün yaşam dönemleri ve küreselleşme unsurlarından etkilenen dinamik bir çevre içinde yer almaktadırlar. Bu ve benzeri çevrelerde faaliyet gösteren işletmelerin, yaşamlarını sürdürebilmeleri, rekabet edebilmeleri, büyüyebilmeleri ve piyasada lider konumuna yükselebilmeleri için her zamankinden daha çok yaratıcı ve yenilikçi olmaları gerekliliği kaçınılmazdır (Gümüşoğlu, 2009: 37).

Joseph Schumpeter’in tanımına göre yenilik, teknik ve iş dünyasının birleşmesidir. Schumpeter’e göre eğer değişim sadece teknolojide gerçekleşiyorsa bu icattır, eğer iş dünyasında gerçekleşiyorsa o zaman yeniliktir. Teknolojideki bir

değişiklik verimli olarak kullanıldığında yeni bir ürün ortaya çıkar ve yeni ürünler eninde sonunda yeni pazarların oluşumuna öncülük edecektir (Janszen, 2000: 7). Bu pazarlarda da yeniliği üreten işletmeler rakiplerine karşı rekabet avantajı kazanacaklardır.

Yeni teknolojilerin çok kısa aralıklarla geliştiği, pazar unsurlarının sürekli değiştiği, malların çok çabuk demode olduğu, rakiplerin hızla çoğaldığı günümüzde işletmeler sürekli olarak yeni arayışlara yönelmektedirler. Bununla birlikte yönetim felsefesi ve değerlerinde, amaç ve stratejilerinde, organizasyon yapısı ve süreçlerinde pazar beklentilerine uygun yeni alternatif stratejiler geliştirmektedirler. İşletmelerin bunları gerçekleştirirken kaynak dağılımını etkinleştirecek ve gelişmeye en yüksek katkıyı sağlayacak şekilde düzenlemeleri gerekmektedir (Bayındır, 2007: 244) . Günümüzde yenilikçi şirketler, farklı türlerde (teknolojik/ teknolojik olmayan, ürün/hizmet/süreç, pazarlama gibi) ve farklı derecelerde (radikal, artımsal, modüler gibi) ürettikleri yenilikleri ile önemli ölçüde rekabet avantajı kazanmakta ve global pazardaki paylarını hızla artırmaktadırlar. Bu şirketlerin, her ne kadar farklı tür ya da derecelerde yenilikleri olsa bile, ortak paydaları yenilikçi örgüt kültürüne sahip olmalarıdır. Yenilikçi bir örgüt kültürünün yapı taşları; yeniliğe açık bir örgüt yapısı, çalışanların her düzeyi için sunulan eğitim ve gelişim olanakları, yenilik sembolleri, yenilikçi davranışı ödüllendiren törenler ve kurumsallaşmış bir yenilik yönetim ve kontrol sisteminden oluşur. Günümüzde pek çok şirket, yeniliği destekleyen örgüt kültürü ve ortamı yaratma konusunda farklı yöntemlere başvurmaktadır (Gümüşoğlu, 2009: 37).

Yenilikçiler, yeniliğe karar verirken, yenilikten çok yeniliğin zamanına, türüne, piyasaya açık politikaların düzenine, geleneksel alışkanlıklara, uygulamalara ve özellikle iç piyasa firmalarına dikkat etmelilerdir (Mytelka, 1999: 20).

Yenilik genellikle; başarılı ve büyüyen bir işletme oluşturmak için bir altın rota olmaya başlamıştır. İşletmeler, yeniliğin anlamları olan; yeni teknolojiler geliştirme (T), yeni ürün ve hizmet şeklinde uygulama (U), yeni pazarlar geliştirme (P), ve/veya

yeni organizasyon şekilleri oluşturma (O) ile müşteriler için değer artırarak, onların sadakatlerini kazanmayı hedefler.

İşletmeler, yeni ürünler geliştirerek nakit akımına ekstra kaynaklar yaratır ve hissedarın önemini artırır. Paydaşların önemini artırarak nakit akımını artırır bu da ürünlerin gelişimini ilerletmek için alt yapı oluşturur. Bu süreç işletmeler için bir “kapanan destek döngüsüdür”.

Şekil-2.6: Başarılı ve Büyüyen İşletme İle Sonuçlanan Destek Döngüsü

Kaynak : Janszen, 2000: 7

Bu şekil günümüzde herkes tarafından işletmelerin büyümesi için kaynak olarak kabul görmüştür. Bu şema; yeni iş geliştirme ve yeni ürün üretmede yatırım yapan işletme sayılarında artış ile sonuçlanmıştır. Fakat bu şema, herkesin aynı tip stratejiyi takip etmesiyle, etkisiz olmaya başlamış ve çekiciliğini kaybederek; “yenilik paradoksu”na da öncülük etmiştir. Yenilik çabalarının artışı, yeni ürün geliştirme zamanında kuvvetli düşüşe neden olur (Janszen, 2000: 7).

Müşteri Değerindeki Artış

Ürün/Hizmet/Kalite/ Maliyet Oranı ve/veya TAMO’nun Tanıtımında Artış İşçi / Ortak Değerindeki Artış Nakit Akışındaki Artış Hissedar Değerlerindeki Artış

Daha Farklı İşlerle Sonuçlanan Yatırımlardaki Artış

Intel, 3M, Xerox ve Microsoft gibi işletmeler diğer işletmeler göre daha başarılıdırlar. Bu şirketler sadece daha zeki teknoloji uzmanları ve tasarımcıları çalıştırdıkları için değil, sektördeki taktikleri, stratejileri, yenilikçi ürünleri vb. birleştirdiği için ve şanslı oldukları için rakiplerinden üstündürler.

Yukarıdaki örneklerde de belirtildiği gibi, işletmelerin başarılı olması için yenilik hala en iyi yoldur fakat, tek başına yeterli değildir. İşletmeler her zaman rakiplerinden daha akıllı olmak zorunda ve sektörü rakiplerden daha iyi anlamak zorundadırlar. Özellikle önemli olan, iş hayatında neyin daha iyi olduğunu anlamak değil, ayrıca tam olarak yenilik sürecini daha iyi anlamaktır (Janszen, 2000: 7).

Micheal West’e göre, işletmeler için yenilik ( King ve Anderson, 2002: 2);

- Bir işletmedeki somut ürün, süreç ve yöntemdir. Yeni bir fikir yeniliğin başlangıç noktası olabilir ama bir yenilik olarak adlandırılmaz.

- Bir yenilik kazara değil, tasarlanmış olmalıdır.

- Bir yenilik işletmeye, işletmenin alt birimine ve/veya topluma fayda yaratmayı amaçlamalıdır.

Sonuç olarak, günümüzde rekabetçi üstünlük elde edebilmek için işletmelerin kendilerini tamamen farklı bir biçimde yeniden tanımlaması, temel stratejilerini yeniden yaratması, içinde bulunduğu sektörü yeniden keşfetmesi yani rakiplerinden farklı olabilme ve ürün ve hizmetlerinde fark yaratabilme yeteneğine sahip olması gerekir. Uzun vadede bir işletmeyi değerli kılan şey yenilikçi olmaktır (Zerenler, Türker ve Şahin, 2008: 661).