• Sonuç bulunamadı

Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin

2.4.1.5. İşkence ve Eziyet

5237 sayılı TCK’nin 94.maddesinde işkence, 96. maddesinde de eziyet düzenlenmiştir.

Maddelerin gerekçesinde321 suçlar hakkında şu açıklamalar yapılmıştır: “İşkence olarak bir kişiye karşı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir.

320Madde 94- (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı

çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,

İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.

Madde 96- (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki

yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı,

Ancak bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bu süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.”

“Eziyet olarak bir kişiye karşı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunması gerekir. Aslında bu fiillerde kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak bu fiiller ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bu süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.”

Gürpınar/Fincancı’ya göre, insan hakları ihlalleri kavramının bir boyutu olarak işkence bir halk sağlığı sorunudur. Klinik olarak tanı koymak; işkenceyi önleme sürecinde hekimlere düşen önemli bir görev olarak değerlendirilmelidir. İşkence yapıldığına ve suçun cezalandırılmasına karar vermek Mahkemeye aittir. Hekimin adli olarak görevi kanıt sunmaktır. Kanıt sunma görevine, suçla ilgili fizik/psişik lezyonların tanımlanması da girmektedir.322 İşkence suçunun bulguları ile karşılaşması sağlık mesleği mensubu için genellikle adli rapor düzenleme safhasında söz konusu olmaktadır. Bu safhada ulusal ve uluslararası belgelere323 uygun bir adli muayene yaparak işkence izlerini tespit etmek, suçun ihbar edilmesi anlamına gelmektedir. Çünkü Sağlık Bakanlığı’nın 05.12.1995 tarih ve 6070 sayılı

321 Artuç/Gedikli, a.g.e., s. 96-97.

322 Serhat Gürpınar/Şebnem Korur Fincancı, “İnsan Hakları İhlalleri ve Hekim Sorumluluğu”, s. 24-

35, Birinci Basamak İçin Adli Tıp El Kitabı, TTB Yayınları, Ankara 1999, s. 24

323 Dünya Tabipler Birliği Cenevre Bildirgesi, Uluslararası Hekimlik Ahlâkı İlkeleri, Tokyo

Bildirgesi, Birleşmiş Milletlerin Tıbbi Etik İlkeleri, TTB’nin işkence, kötü muamele gibi insan hakları ihlalleri karşısında Hekim Tutumu Genelgesi ve Sağlık Bakanlığı’nın adli raporlar konusunda genelgeleridir. Bkz: Murat Civaner/Zühal Amato Okuyan, Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur

genelgesinde, adli rapor formunun üç nüsha olarak düzenleneceği, düzenlenen bu formların bir nüshasının raporu düzenleyen sağlık kuruluşunca muhafaza edileceği, ikinci nüshanın kapalı bir zarf içerisinde mühürlenerek ivedilikle sağlık raporunu düzenleyen sağlık kuruluşu tarafından ilgili savcılığa iletileceği üçüncü nüshanın ise yine kapalı ve mühürlü olarak sanığı muayeneye getiren kolluk güçlerine verilerek ilgili birim amirine ulaştırılacağı belirtilmektedir. Bu durumda işkence yapıldığına dair bulguların rapora yazılması ve raporun ilgili savcılığa ulaştırılması ile ihbar gerçekleşmiş yani ihbar yükümlülüğü yerine getirilmiş olur. Ancak adli raporlarda işkence izlerinin gizlendiği veya yazılmadığı ve ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmediği durumlara da rastlanmaktadır. Bazı yazarlar göre,324 bunun sebeplerinden biri, hekimin başına kötü bir şey gelmesinden, en azından otoriteyle ters düşmekten çekinmesidir. O anda olmasa bile ileride kendisine ve/veya yakınlarına olumsuz bir etkisi olabileceği endişesidir.

Kanaatimizce bu durumda böyle bir tehdidin ciddiyeti ve gerçekleşebilme ihtimali önemlidir. Açıkça belirli bir kişi veya işkenceyi yapan fail yada küçük bir yerleşim yerindeyse bulunulan yerin ileri gelenlerinden (belirli bir partinin başkanı gibi) birisi yada hekimin amiri konumunda olan biri tarafından böyle bir baskı325 yapılmış ise ve ciddi sonuçlar doğuracak bir tehlike gerçekten söz konusu ise hekimin zorunluluk hali içinde olacağı kabul edilerek ihbar yükümlülüğünü yerine getirmemiş olması hukuka aykırı kabul edilmemelidir. Ancak bu endişe genel bir endişe olup ciddi bir tehlikeyi düşündürecek herhangi bir davranış söz konusu değilse bu durumda, işkenceyi ihbar etmeme durumunu bu sebeple hukuka uygun kabul etmek mümkün değildir.

324 Civaner/Amato Okuyan, a.g.e., s. 81.

325 Sağlık mesleği mensubunun görevi dışında tanık olduğu bir suçu ihbar yükümlülüğü ve karşılaştığı

baskı ile ilgili çarpıcı bir örnek olması açısından şu olgu önemlidir:Sağlık ocağında görevli bir pratisyen hekim üç arkadaşı ile birlikte mesai sonrası arabasıyla gezintiye çıkmıştır. Birden önlerine bir adam çıkar ve adama hızla çarparlar. Arabayı sağlık ocağının ambulans şoförü kullanmaktadır. Doktorun ifadesine göre kendisi ambulans şoförünü durması için uyarır ancak ambulans şoförü panik içinde arabayı kullanmaya devam eder. Doktorun sürekli ısrarları üzerine yapacak bir şey olmadığını, olayın ortaya çıkması halinde kendisini yaşatmayacağını söyler. Doktor olay sonrasında sürekli ölüm tehditleri alır, hatta ambulans şoförünün eniştesi olan .... partisi il genel meclisi üyesi de kendisini öldürmekle tehdit eder. Enişte doktora işe kendisinin de karıştığını, ihbar edeni yaşatmayacağını söyleyerek ayrıca zorla senet imzalatır ve arabasına el koyar. Doktor bir süre kararsız kalsa da, sonunda olayı bildirmek üzere savcılığa gider ve ifade verir. Nakleden Civaner/Amato Okuyan, a.g.e., s. 114.

Nadir olmakla birlikte Akpınar’ın naklettiği olguda olduğu gibi işkence suçunun mağdurunun, suçun ihbar edilmesini istememesi de söz konusu olabilir. Akpınar’ın naklettiği olguda;326 kişi bir araştırma nedeniyle ifade veren bir sanığın adını vermesi yüzünden, gözetim altına alınmıştır. On gün boyunca göz altında kalmıştır. Mahkemeye çıkarılma aşamasına gelindiği için tekrar adli muayenesi istenmiştir. İşkenceye maruz kaldığı halde bu durumun rapora geçmemesini istemektedir. Sebebi sorulduğunda “Mahkemede salıverileceğimi düşünüyorum. Bir an önce evimde olmak istiyorum. Olanları hatırlamak bile istemiyorum. Lütfen yazmayın” cevabını vermiştir. Bu durumda suçun mağdurunun isteğine rağmen suç ihbar edilmeli mi yoksa ihbar edilmemeli midir?

Bu olayda işkence suçunun mağduru olan kişinin, işkence suçuyla ilgili olarak ihbarda bulunulması halinde, yeniden başlayacak olan yargılama süreci boyunca psikolojik olarak çok yıpranacağı endişesi taşımasından dolayı böyle bir talepte bulunmuş olabileceğini düşünüyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi mağdurun daha sonraki aşamalarda daha da mağdur olması söz konusu olacaksa öncelikle bu durumun göz önünde bulundurulması ve hasta sırrının açıklanmaması gerekmektedir.

Ancak aşağıda bahsedeceğimiz iki olay karşısında, ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin, hiçbir mazereti olamayacağı düşüncesindeyiz.

Birinci olayda simit çaldığı iddiası ile göz altına alınan oniki yaşında bir kız çocuğuna, beş gün boyunca göz altında tutulduğu sırada işkence yapılmıştır. Çocuğun vücudunda dayak ve elektrik izleri tespit edilerek durum gazetecilere ve kamuoyuna bildirilmiş ve çocuk tedavi altına alınmıştır. Ancak bir süre sonra polisin ailesine yaptığı baskı sonucu çocuğun tedavisi yarım kalmış ve aile olayı Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na götürmüştür.327

326 Akpınar, a.g.e., s. 136.

İkinci olayda Eskişehir’de otomobil hırsızlığı yapan bir şebekenin üyesi olduğu iddiasıyla göz altına alınan kişiye işkence yapılmış ve kişi dört gün sonra iç kanama sebebiyle ve böbreklerinin tahrip olması üzerine komaya girmiştir. Gece yarısı bir üniversitenin acil servisine götürüldüğünde hayati tehlike kaydı ile hastaneye yatırılmış ve “işkence sonucu hayati tehlike içine girdiğine, iç kanama geçirdiğine ve böbreklerinin tahrip olduğuna” dair rapor düzenlenmiştir. Ancak bu rapor hemen savcılığa gönderilmeyerek bir süre gizli tutulmuştur. Bu arada işkence olayının üzerinin kapatılması amacıyla aynı günlerde kişinin “sağlam” olduğuna dair başka bir rapor düzenlenmiştir.328

Eziyet suçu ile ilgili olarak da yine öncelikle suçun mağdurunun durumunun değerlendirilmesi, eğer mağdur bir tehlikeye maruz kalacak ve mağduriyeti daha da artacaksa öncelikle mağdurun güvenliği konusunda gerekli tedbirlerin alınması, bundan sonra suçun ihbar edilmesi gerektiği görüşündeyiz.