• Sonuç bulunamadı

İnsanın, aktüel hayatı içerisinde birbirinden çok farklı duygulanımlara ve duygulara bürünüp, “değişik bilinç hâlleri” yaşamasına bir vurgu da Mustafa Merter tarafından yapılmıştır. O’na göre insan varoluşundaki yapı “arayış arketipleri” tarafından harekete geçirildiğinden sürekli bir şeyleri aramaktadır. O hâlde, “günlük alışılmış bilinç durumu”nda kalması zaten mümkün değildir.70

Dolayısıyla durağan bir çizgide gitmeyen “bilinç durumu” nefs-i emmâreden etkilendiğinde değişebilmektedir. Nefs-i emmâre ise kibr, hırs, şehvet vb. olumsuz duyguları aktif hâle getirme çabasındadır. Daha genel bir açıklama ile “arzular ve istekler” kontrol edilemezse insanda “ontolojik bir daralma” durumu gözlenir. Bu gibi durumlarda dinlerin temel önerisi insanı “alan varoluş konumundan veren varoluş konumuna” geçirecek çeşitli pratikleri uygulamaktır.71 İnsana emredilen ibadetler bilinci değişik durumlar içerisinde harmanlayarak çeşitlilik sunmakta, arayışa bir cevap mahiyeti taşımaktadır.72

Dinlerin sunduğu pratikler insanın içinde bulunduğu daralma durumundan kurtarmak suretiyle onu olumlu bir “hâl değişimine uğratmayı” hedeflemektedir. Yaşanılan hâl değişimin tesirli olabilmesi için gündelik hayatta özümsenmesi gerekmektedir. Kast edilen özümseme süreci ise “insan ve dünya ilişkilerini” değiştirmeyi hedeflemektedir. Örnek vermek gerekirse; alıcı konumundaki bir insan, yani herhangi bir şeyi elde etmek isteyen biri namaz ibadetinden sonra kendi için istediğini başkası için de isteyerek hareket etmeye başlarsa bilincinde bir değişmenin meydana geldiğinden bahsetmek mümkün olacaktır. Bu durum “güncel alışılmış

69Ali Şeriatî, Hacc, Çev. E. Okumuş, Ankara, Fecr Yayınları, 2016. s. 60. 70 Mustafa Merter, Dokuz Yüz Katlı İnsan, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2017. 71Merter, a.g.e., s. 261.

18 bilinç durumundan” uyanıp “değişik bilinç hâli” yaşadığını işaret eder.73 Başka hiçbir dinin ibadetler kanalıyla insana böyle bir hâl değişikliği sağlamadığını, “düzen ve disiplin” gibi çeşitli değerlere yer veren bir niteliğe sahip olmadığı belirtilir.74

Mustafa Merter çeşitli dinlerin ibadetlerini ve öngördüğü meditasyonları da deneyimlemiş biri olarak dinlerin emrettiği ibadetlere bakıldığında İslam haricinde aktüel hayat içerisine bu kadar temas eden, “herkes için geçerli” başka bir “dinî pratik” olmadığını eklemektedir.75 İslam’ın beş erkânına bakıldığında namazın gündelik olarak, orucun ve haccın insan ömrünün belirli kırılma anlarında, zekâtın ise yıllık olarak bu duruma cevap verdiğini söylemek mümkündür.76 Teoman Durali de ibadetlerin “iç disiplini” sağlama amacına vurgu yapmıştır. Başka dinlerde “bu kadar müthiş bir ibadet tekniği” olmadığını söylemiştir.77 Nevzat Tarhan ise ibadetleri insana arzularını yönetebilme becerisi katan ve “ölüm öncesinde de çeşitli kazanımlar sağlayan bir disiplin” olarak ele alır.78

İnsan mevcut olan ilahî ve insanî ufuk hatırlandığı takdirde; insanın bedeninin yani fiziksel özelliğinin ve temizliğinin kolay olduğu, belirli uygulamalarla arınabileceği ortadadır. Ancak, insanın “iç odağını” temizlemesi o kadar kolay değildir. Bunun için büyük bir çaba, disiplin kazanımı gereklidir. İnsanda iç ve dış temizliği sağlama ve onu mamur etme özelliği bir bütün olarak ibadetlerde görünür kılınmıştır.79

İslam’ın emrettiği ibadetlerin çok daha ayrıntılı olduğunun altını çizen Teoman Durali, ibadetin insanlara “edep” hâlini yaşattığını belirtmiştir. Edebi ise, “duyguların akıl tarafından yönetilip yönlendirilmesi” olarak tanımlamaktadır. Netice itibariyle de “içgüdü” şeklinde benimsendiğinin açıklamalarını yapmıştır.80

73Merter, a.g.e., s. 262-263. 74Merter, a.g.e., s.280. 75Merter, a.g.e., s. 284-285. 76Merter, a.g.e., s. 264.

77Teoman Durali, Büyük Sorular Programı, çevrimiçi:

https://www.youtube.com/watch?v=pfWI5SuaaeI erişim tarihi: 13.3.2019.

78 Nevzat Tarhan, İnanç Psikolojisi, İstanbul, Timaş Yayınları, 2009, s.105.

79 Robert Frager, Sufi Terapistin Günlüğü çev. Ömer Çolakoğlu, İstanbul, Sufi Kitap, 2017, s. 76. 80Teoman Durali, Büyük Sorular, çevrimiçi, erişim tarihi: 13.3.2019.

19 Nevzat Tarhan, “sağlıklı bir ibadet”ten bahsedebilmek için ibadetlerin “akla dayanan ve duyguların onaylandığı” bir bilinçle yapılması gerektiğinden bahseder.81

Yaratıcı “ihtiyacı olmamasına rağmen” kulun kendi psikolojik ve fizyolojik sağlıklı olma hâlinin devam edebilmesi için ibadetlerin yapılmasını istemektedir. Bir diğer ifadeyle, ibadetlerin daimi olarak yapılması insan için âdeta bir sigorta işlevi görmektedir. İnsan, ibadetlerden öğrendiği pratiklerle “içsel hoşluk, esenlik ve güvende olma” hâlini deneyimlemektedir.82

Arada kurulan bu iletişimde insanın kendisini “abd” olarak tanımlayabilmesi onu narsist olma tehlikesinden korur. Dolayısıyla “kulluk bilincini idrak edip yaşamak”, insanın varoluşu ve sağlığı açısından önemli olduğu gibi, bir Müslüman olarak onu “gizli şirkten” de muhafaza etmektedir.83

Nevzat Tarhan’ın da belirttiği üzere insanda egosunu “kutsallaştırıp ona güvenme duygusu vardır”. Tarih boyunca kendi yaptıkları puta tapan insanlarda bu duygunun ete kemiğe bürünmüş hâli görülmüştür. Tarhan, modern devirlerde ise “bireysellik altında benliğine tapmanın öğretildiğini” belirtir.84 Sırat-ı Müstakîm’de kulluğun tanımı, hilm, hayâ ve cömertlik sahibi olarak Allah’a kul olmak şeklinde yapılmıştır:

Abd oldur âbid-i ma’bûd ola Sâhib-i hilm ü hayâ vü cûd ola

Satma yiyüp yatmağa eyyâmunı Zinde tut zikr ile subh u şâmunu

Subh-hîz ol tanla yatma iy piser Bu hayâtı mevte satma iy piser

81 Tarhan, a.g.e., s. 101.

82 Göka, a.g.e., 111-112; Tarhan, a.g.e., s. 101. 83 Merter, a.g.e., s.165; Tarhan, a.g.e., s. 101. 84 Tarhan, a.g.e., s.202.

20 Yatma gün togup batarken iy gulâm

Bu iki vaktin harâm oldı menâm

Sırat-ı Müstakîm, 123/536-53985 Tasavvufî bir eğitimden geçen insanlarda daha önce bahsedilen Kur’an’daki emirlerin uygulanışı ve ibadetlerin içselleştirilmiş olarak gerçekleştirildiği, duygu yönetiminin olduğu çok çeşitli örnekler vardır. Tasavvufun bir eğitim ve felsefenin ötesinde bir yaşantı ve insanın kendisini keşfedebileceği bir yol olduğu hatırlanmalıdır. Öyle ki sufiler, tasavvufî eğitimin tamamlayıcısı olarak ibadeti bir mihenk taşı olarak görmüşlerdir.86 Dolayısıyla ibadetlerin içselleşmesi belli bir süreden sonra sağaltım olarak kodlanabilecek tecrübeleri desteklediği gibi, ibadetler sufilere göre “en üstün ilaç çeşididir.”87 Ayrıca, “ihlâs” kavramını hayata geçirmeye azami ölçüde dikkat etmişlerdir.88 İnsanın kendi kimliğini “kul olma” fikri üzerinden inşa ettiğinin “göstergelerinden” biri de ihlâstır. Şirkin zıt anlamlısı olarak kullanılan hâlis kelimesi ile de işaret edilen “insanın bir şeyi Allah’a eş koştuğu takdirde” onu “yabancı unsurlarla kirletiği için saflığının bozulduğudur.”89 Bu durumda ibadetlerin sağlayabileceği sağaltımlar da görülmez. Zira “saflık bozulmuştur.” Ferhengnâme-i Sadî’de namazı başkaları görsün diye namaz kılmanın cehennem anahtarı olduğu anlatılır:

Tamunun anahtarıdur bilesin Namâz halkı görüp kılasın

Ferhengnâme-i Sadî 135/59490 İskendernâme’de de ihlâssız amelin çer çöp olduğu belirtilmiştir:

Ola ihlâs-ıla itseler amel Kim amel ihlâssuz olur dagal

İskendernâme 320/514691

85Sabayî’nin Sırat-ı Müstakîm alıntıları için bkz: Kadir Atlansoy, Sabayî: Sırat-ı Müstakim:

İnceleme-Metin, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Bursa, 1987.

86Schimmel, a.g.e, s. 123.

87Muînüddîn Çiştî, Sûfî Tıbbı, Çev. Hayrettin Tekümit, İstanbul, İz Yayıncılık, 2013, s. 157. 88 Schimmel, a.g.e s. 124.

89 Izutsu, Kur’an’da Dînî ve Ahlâkî Kavramlar, s.296; “(Resûlüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak

olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et. Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” Zümer 39/2-3.

90Ferhengnâme alıntıları için bkz: Halil Gülenç, Ferhengnâme-i Sadî İnceleme-Metin, Celal Bayar

21 Gülşehri, Mantıku’t-Tayr’da ihlâsın canın sevgilisi olduğunu aktarır:

Şehvet ü buhl u hased ten yâridür Sıdk u ihlâs u kerem cân yâridür

Mantıku’t-Tayr, C.II 552/327692 Riyadan ihlâs ile ayrılmalı, insan ibadetine güvenmemelidir. Kibir yapılan amellerin kasrını yıkıp bütün ibadetleri boşa çıkarır. Kibir, ibadetlerin evini yerle yeksan eder. İnsanın cennete girmesi Allah’ın fazlı pertevindendir. Elli yıllık ibadet bir günlük ömrün karşılığı olamayacaktır. O hâlde insanın ibadetleriyle övünerek içine girdiği üstünlük iddiasını bırakıp Allah’ın fazlına sığınması gerekir:

Çün riyâdan kıldun ihlâsı temîz Tâ‘atuna garra olma iy ‘azîz

Kim tekebbür çün ‘amel kasrın yıka Dükeli tâ‘atlarun hîçe çıka

‘Ucb tâ‘atlar evin yavlak yıkar Kim kamu tâ‘atları hiçe çıkar

Tâ‘at-ıla uçmaga girmez kişi Tanrı’nun fazlı onarur bu iş Elli yıllık tâ‘atun iy pârisâ Olmaya bir günki ömrüne bahâ Garrasın sen tâ‘ata iy nâmdâr Bir Kerîm’ün fazlına ûmîdvâr

Mantıku’t-Tayr, C.II 582/3921-3926 Özetle, kulluk bilincini idrak eden bir insanın aynı zamanda duygu kontrolüne de sahip olması beklenmektedir. İnsanın kulluğu kabul etmesi kendisini kontrol edebilen, iç odak sahibi, ruhsal olarak da kendisini yönetebilen bir seviyeye sahip olmasını da beraberinde getirmektedir. Aktüel hayatın içerisinde belirli zaman aralıklarıyla yapılan ibadetler başta olmak üzere, emredilen ibadetlerin hepsi kalıcı bir nüfuz etkisi yaşatmak üzerine şekillenmiştir.93

91 İskendernâme alıntıları için bkz. Ahmedî, İskender-nâme, Haz. Yaşar Akdoğan, T. C. Kültür Ve

Turizm Bakanlığı Kütüphaneler Ve Yayımlar Genel Müdürlüğü Kültür ve Turizm Bakanlığı (Çevrimiçi).

92Mantıku’t-Tayr alıntıları için bkz: Gülşehri’nin Mantıku’t Tayr’ı (Gülşen-nâme), Haz. Kemal

Yavuz, Ankara, SFN Televizyon Tanıtım Tasarım, 2007.

22 İbadetlerin yapılması, insanın beşer olmaktan çıkıp “insanlaşma” yoluna girmesine katkı sağlamaktadır. İbadetlerin oluşturduğu güvenlik alanı sistematik örülü bir hayat programlanmasını da beraberinde getirmektedir. İbadet kavramının işaret ettiği büyük sisteme bakıldığında, insan hayatı için “büyük bir örgütlenme” ve “iki dünyanın bilgisini ve seyrini iman etrafında birleştiren ve bir taraftan diğerine geçişi sağlayan, iki dünyayı insan için anlaşılabilir kılan bir yol olduğu söylenmiştir.94

Herkesin bir “kutsala inanma” meyili taşıdığını belirten Nevzat Tarhan, egonun herhangi bir şeyi kesinlikle kutsallaştıracağını vurgulamıştır. Kutsalı ise “sorgulamadan bağlanılan şey” olarak tanımlar; ancak bu durum insan için bir noktadan sonra yetersiz kalacaktır. İnsan için ancak Tevhid inancı “evrendeki her şeyin felsefî açıklamasını tam olarak yapabilir.” İnsanın yaratıcısıyla kurduğu iletişim bu yönüyle, “Yaratıcının sistemine dâhil olmayı onaylamaktır.”95

Bu durumun temel sebebi insanın fıtratında olan kulluk bilincidir. Eğer aradaki münasebette herhangi bir bozulma olursa bu kulluk ilgisi, onu başka “şeylere” kul olmaya itebilir. Dolayısıyla bu “kulluk fıtratının” doğru yönetilebilmesi için bu münasebet(ler)in iyi kurulmuş ve devam edebiliyor olması oldukça önem arz etmektedir.96

Nevzat Tarhan da bu düşünceye paralel olarak insanın genlerine işlenmiş olan kuvvetli bir “dinî yapılar oluşturma eğiliminin” üzerinde durmuştur.97 “Kulluk duygusunu yakalayan insanın beyninde bir alan ortaya çıkmakta, burada Tanrı kavramıyla bağlantı kurma ile ilgili bir genetik aktivasyon meydana gelmektedir. Ancak bu, bizzat Tanrı’ya bağlı olmaksızın, sınırsız bir güce inanma genidir.”98

94İbrahim Hakkı Kaynak, “İnsanın Anlam Arayışında Din Ve Mit’lerin Rolü” Batman Üniversitesi

Yaşam Bilimleri Dergisi, C.I, S.1, 2012 s. 676.

95Tarhan, a.g.e., s. 200.

96Malik Babikir Bedrî, Müslüman Psikologların Çıkmazı, çev. Harun Şencan, İstanbul, İnsan

Yayınları, 1984, s. 60; Tarhan, a.g.e, s. 63.

97 Tarhan, a.g.e., s. 63. 98 Tarhan, a.g.e., s.193.

23 Bununla birlikte, insanın faniliğinin idraki içerisinde nefsi vardır. Nefsin, “varlık evhamı ve sanısı” olarak kabul edildiğinde gurur ve kibirle büyüyerek kendini Tanrı zannetme eğiliminde olduğu bilinmektedir.99 Nefs, “yalnızca Allah’a kulluk ederiz” ayetini duyduğu an fani hayata kul olmayacaktır.100 İbadetler insanı asla mutlu etmeyecek ve tatmin etmeyecek odaklara kulluk etmekten muhafaza eder.101

Haluk Nurbaki, insanın içinden gelen ibadet etme hissinin ruhundan geldiğini, ancak ruhun nefsle de bir bağlantısı olduğunu söylemektedir. Nefs, ruhu etkisi altına alırsa “ibadet hissi” örtülmektedir. Bu sebeple de gaflet hali meydana gelebilir. Ruhun da böylesi bir durumda azaba düşeceği bilinmektedir; ancak ibadet edebildiği noktalarda “felâh” üzere olduğunu vurgulamaktadır. Ezandaki “Hayya Alel Felâh” müjdesini de bu etkileşime dayandırmaktadır.102

Garibnâme’de ibadetlerin oluşumu vücudun bir şehre benzetilmesiyle anlatılır. Küfür, din, ibadet, hayır ve şerrin meydana geldiği vücut şehrinin içinde iki taht bulunur. Her birinde oturan padişah diğerine düşmandır. Vücuttaki bütün organlara hükmetmektedir. Biri Hz. Peygamber’in dinini savunan akıl, diğeri ise aklın hükmünü tutmayacak olan nefs ve hevâdır:

Gördi kendü cismini bir şehr ulu Her ne kim ‘âlemde var anda tolu Küfr ü dîn ü fısk u tâ‘at hayr u şer İşlenür bu şehr içinde her hüner

Şehr içinde her işün issi mukîm Her birisi bir işi dutmış ‘azîm

Garibnâme, C. I/I 213/960-962 Şehr içinde vardur iki tahtgâh

Her birinde oturur bir pâdişâh

99Haluk Nurbaki, Fatiha’nın Kırk Yorumu, İstanbul, Damla Yayınevi, 2014, s.41. 100Nurbaki, a.g.e s. 42.

101“Bunlar iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak

Allah’ı anmakla huzur bulur.” Ra’d 13/28.

24 Bunlar iksi birbirine yagıdur

Birbirinün tedbirini tagıdur Hîç biri birne muti‘ olmaz bular Andan olur gökçek ü çirkîn hular Ol iki sultândur âhir iy kişi Şehr içinde işleden her bir işi

Garibnâme, C. I/I.213/964-967 Cümle a‘zâ bunlarun hükmindedür

Gerçi kim hak emri birle zindedür Birinün adı ‘akıldur iy safâ Kim anunla durdı şer‘-i Mustafâ Birinün adı nedür nefs ü hevâ Kim ‘akıl hükmini ol dutmaz revâ

Garibnâme, C. I/I 215/969-972 Akıl tahtını can içerisinde kurmuştur. Nefsin tahtı ise vücuttadır:

Akl urupdur cân içinde tahtını Cem‘ idüpdür leşkerün nîg bahtını Cism içinde nefs taht urmış-durur Leşkerün müfsidlerin dirmiş-durur

Garibnâme, C. I/I 215/974-975

İlim, ibret, ibadet, zikir ve sefa akılla ahde vefa içerisindeyken cimrilik, öfke, haset nefsin askerleridir:

İlm ü ‘ibret tâ‘at u zikr ü safâ Berkidüpdür ‘akl-ıla ‘ahd ü vefâ Buhl u zerk u haşm u cehl ü hem hased Dün ü gün nefse kılur bunlar meded

Garibnâme, C. I/I 217/979-980

Gönül ise ikisinin ortasında yer alır. Hepsi gönül ülkesini feth etmek, oradaki hazineye ulaşmak ister. Bazen aklın başkomutanı nefsi ten dağından kırar. Bazen nefsin askeri aklı yener. Nefs ten dağına sığınırken akıl canın bağına sığınır. Vücuttaki her bir organ bu savaşta bir kaledir:

Bu ikinün orta yirinde gönül Dartışurlar kim kılarlar anı kul

25 Bu gönül mülkin bular dutmak diler

Anda genc vardur anı utmak diler Geh basar nefsi ‘akıl ser leşkeri Ten tagından dagıdur bir bir eri Geh basar ‘aklı bu nefs eyler zelîl Leşkeri ‘aklun olur hôr u hacîl Nefs sınuksa sıgınur ten tagına Bu ‘akıl sınsa girer cân bâgına Cism içinde her biri bu a‘zalar Nefs içün key kal‘alardur kal‘alar

Garibnâme, C. I/I 219/994-999

Âşık Paşa’ya göre ibadetlerin eda edilebilmesi vücutta meydana gelen büyük bir savaşın neticesindedir. Gönül yönünü akla çevirebilirse insan ibadet edebilir. Nefse çevirirse hayır işlerin hepsi tersine döner. Gönlün çeşitli yönlere dönebilmesini çağrıştıracak şekilde iki yüzlülük özelliğinden büyüklerin ona “kalp” ismini verdiği söz konusu edilir:

Geh yönin ‘akla dutar tâ‘at kopar Cümle a‘zâ kul olur hakk’a tapar

Geh yönin nefse döner işler fesâd Cümle hayr işler olur anda kesâd Kalb anunçun didi ana ulular Kim bu şahsı hayra şerre ol ular İki yüzlü oldugıyçun adı kalb Altına bakır katıldı oldı kalb

Garibnâme, C. I/I 221/1005-1008 Seyyid Hüseyin Nasr insanın yaşadığı ikilemi aktarırken şu cümleleri kurar: “Oysaki insanlar bir tek Tanrı'ya inanırlar, ama fiilen sanki pek çok tanrı varmış gibi yaşar ve davranırlar. Yine, çok tanrıya inanma (şirk) günahından ve

26 kendisi sebebiyle bir yanda bir şeye inanırlarken, diğer bir yanda da başka bir şeye göre davranmış olma tutarsızlığından (hypocrisie) acı duyarlar.” 103

İbadetlerde devamlılığının istenmesindeki sağaltıcı yönlerden biri de insanın ontolojik ve haberleşme münasebetiyle kazandıklarını koruma ve bunu bir şuur haline getirerek özümsemesini sağlamaktır. İbadetlerin özümsenmesi hâlinde âdeta zincirin halkaları gibi kulun kendisini ve içinde yaşadığı dünyayı da Allah’ın çizdiği sınırlar ve davranışlar ile birlikte anlamlandırmaya başlayacağı bilinmektedir.104

Sanatın hemen hemen her dalında değinilen ibadetlerin sağaltımına son dönem sineması da özellikle temas etmiştir. İnancın ve ibadetlerin sağaltımının izlenebileceği başlıca filmler arasında Ostrov, P.K., Little Buddha(Küçük Buda), Yalanın İcadı yer alır. Ayrıca Tanrının Hikâyesi (Story of God) adlı belgeselde de bu konulara temas edilmiştir. Söz konusu örneklerin çoğaltılması mümkündür.

Varoluşsal kaygı; ölüm korkusu, yalnızlık, anlamsızlık duygularıyla kendisini gösterir. Temelde yatan sebep ise, “nereye gittiğini ve hangi rolü üstleneceğini” bilemeyen insanın yaşadığı belirsizliktir. Bu durumu yaşayan insan “varlığının tehdit altında olduğunu hissetmektedir.”105 İnsan bir belirsizlik durumu ile karşılaştığı zaman “anlam arayışına girmektedir. Her şeye kadir olan bir güce inanma isteğiyle bilinçsizliğe karşı savaş verir.106

İbadet etmek için insanın “bir yükselmeyi” hedeflemesi veya “maddi-manevi bir fayda umması” onu hataya iter. Bu noktada ibadetleri bir menfaat etrafında yapmak veya ibadetlerle “gururlanmak” nefsin bir aldatmacası da olabilmektedir. İbadetlerde ihlâs kavramına vurgu yapılmasındaki temel gerekçelerden biri de budur. İbadetler aracılığıyla şeytanın kandırmacasından insanı korumak ve nefsinin olumsuz duygularına esir olup ibadetin özünün bozulmasına engel olmaktır.107

103Seyyid Hüseyin Nasr, Tasavvufi Makaleler, Çev. Sadık Kılıç, İstanbul, İnsan Yayınları, 2002,

s.48.

104Emre Dorman, Din Neden Gereklidir, İstanbul, İstanbul Yayınevi, 2018, s.199.

105Rollo May, Kendini Arayan İnsan, Çev. Kerem Işık, İstanbul, Okyanus Yayınları, 2018, s.44. 106Tarhan, a.g.e, s. 154.

27 İskendernâme’de ibadetiyle mağrurlanan kişinin Allah’ın rahmetinden uzak kalacağı, ibadetlere dayanmanın şeytan âdeti olduğu belirtilir. Kuru zühd elbisesiyle kimse kendisini din ehli zannetmemelidir:

Tâatına kimse magrûr olmaya Rahmetinden Hâlıkun dûr olmaya Garre olmah tâata küfrân olur Ko anı kim âdet-i Şeytân olur Ni’metini mün’imün fikr ideler Dâim anı şükr-ile zikr ideler Kuru zühd ü kara ton-ıla hemîn Kendüleri sanmayalar ehl-i dîn

İskendernâne 321/5147-5150 Haluk Nurbaki: “Günde kırk defa yalnız sana kulluk ederiz” dedikten sonra; hem de O’nun huzurunda namazda bunu tekrarladıktan sonra, hala dışarı çıkıp paraya, mevkiye ve çıkarlara kulluk etmemizin ne denli hazin olduğunu, imanla bağdaşmadığını söylemeye lüzum yoktur.”108 derken insanın ibadetlerinin kendisine iyi gelmeyişinin imandaki bitakım zaaflardan kaynaklandığını vurgulamaktadır. “İmanın makamı olan gönülde, iman sönmeye yüz tutarsa ya da inkâr ve isyanın putları gönüle yerleşirse o zaman Fatiha onun sırrını çözemez olur.”109

“Tam bir şuur ile yapılan ibadetlerin ahlakımızın güzelleşmesi bakımından da mühim tesiri vardır. “İbadetin kime karşı ve nasıl yapılacağını düşünmenin” şuur kazanmak açısından önemli olduğunu vurgulamaktadır. Eğer insanda ibadetler “ahlak yükselme, ruhta temizlenmeye” vesile olmuyorsa o ibadetin “şuursuzca icra edilmiş bir takım hususi hareketler” olarak tanımlamaktadır. Aslında “ibadetin vebal ve manevi yüke dönüşme” ihtimalinin olduğundan bahsedilmektedir.”110

İnsanlara rahmet olarak gönderilen, hediye edilen ibadetlerin insan hayatında böylesi bir sağaltım sağlaması gerektiği ve insanın bizatihi kendisinin ibadet etmeye

108 Nurbaki, Fatiha’nın Kırk Yorumu, s. 55. 109 Nurbaki, a.g.e., s. 47.

28 ihtiyacı olduğu hâlde ibadetlerin bu sağaltıcı yönlerinin gözlemlenmediği durumlar da mevcuttur.

Görüldüğü üzere sağaltıcı yönlerinin hissedilmesi bir yana; ibadetlerin bir zorunluluk içerisinde, kemikleşmiş ve rutinleşmiş bir hâlde özünden yoksun olarak insan hayatında olması durumu tartışılmalı ve gözden geçirilmelidir.