• Sonuç bulunamadı

HZ. YAHYA (A.S.) İLE İLGİLİ AYETLER VE TEFSİRLERDEKİ YERİ

D. ARAŞTIRMANIN PLANI

I. BÖLÜM

2. HZ. YAHYA (A.S.) İLE İLGİLİ AYETLER VE TEFSİRLERDEKİ YERİ

2.1. Al-i İmran Suresi 3/38-41. Ayetler ve Tefsirlerdeki Yeri

َكِلاَنُھ ُعي ۪مَ َكﱠنِا ًةَبﱢيَط ًةﱠيﱢرُذ َكْنُدَل ْنِم ي۪ل ْبَھ ﱢبَر َلاَق ُهﱠبَر اﱠيِرَكَز اَعَد

﴿ ِءۤاَعﱡدلا 38

﴾ َكُرﱢشَبُي َ ّٰﷲ ﱠنَا ِباَر ْحِمْلا يِف يّ۪لَصُي ٌمِئۤاَق َوُھَو ُةَكِئ ٰۤلَمْلا ُهْتَداَنَف

﴿ َني ۪حِلاﱠصلا َنِم اًّيِبَنَو اًروُصَحَو اًدﱢيَسَو ِ ّٰﷲ َنِم ٍةَمِلَكِب اًقﱢدَصُم ىٰيْحَيِب 39

َلاَق ﴾

َلاَق ٌرِقاَع ي۪تَاَرْماَو ُرَبِكْلا َيِنَغَلَب ْدَقَو ٌم َلاُغ ي۪ل ُنوُكَي ىّٰنَا ﱢبَر ُلَعْفَي ُ ّٰﷲ َكِل ٰذَك

﴿ ُءۤاَشَي اَم 40

َلاَق ﴾ ﱠلاِا ٍماﱠيَا َةَثٰلَث َساﱠنلا َمﱢلَكُت ﱠلاَا َكُتَيٰا َلاَق ًةَيٰا ۤي۪ل ْلَعْجا ﱢبَر

﴿ ِراَكْبِ ْلااَو ﱢيِشَعْلاِب ْحﱢبَسَو اًري۪ثَك َكﱠبَر ْرُكْذاَو اًزْمَر 41

“Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi. Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler. Zekeriya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah dilediğini yapar” dedi. Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.189

189 Türkiye Diyanet Vakfı, Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, Komisyon, Ankara, 1993, s. 54.

İmam Taberi Al-i İmran 38-41. ayetlerini yorumlamadan evvel ayetlerin meallerine yer vermiştir. Sonrasında tefsirini ise şu şekilde yapmıştır:

39. ayetin tefsirinde Hz. Zekeriya’nın Hz. Meryem’in durumundan etkilendiğini belirtiyor. Hz. Meryem’e yaz ayında kış meyvesi, kış ayında yaz meyvesinin Allah’ın bir hikmeti olarak gönderilmesinin Hz. Zekeriyya’yı etkilediğini vurguluyor. Ardından Zekeriya’nın çocuk arzusundan ve kendinden sonra gelecek ve Yakuboğullarına varis olacak bir evlat istediği ve bunun için Rabbine dua ettiği belirtiliyor. Aynı zamandan duasında o gelecek olan evladın Allah’ın rızasını kazananlardan olması için dua ettiği ve Yüze Allah’ın her zaman onun dualarını kabul buyurduğuna işaret ediliyor190.

Taberi ayette geçen nesil (zürriyet) kelimesinin “tek bir kimse” manasına geldiğini söylüyor. Çünkü Zekeriyya (a.s.) başka bir duasında "Bana bir veli (Oğul) bahşet demiş, “Veliler bahşet” dememiştir diyerek ekliyor191.

Taberi ayet-i Kerîmede geçen ve “Seslendiler” fiilinin müennes fiil olduğunu ve ayet-i Kerîme’de geçen Zekeriya (a.s.)’a seslenen kişinin Cebrail (a.s.) değil de melekler topluluğu olduğunu belirtmiştir192.

Taberi’ye göre ayet-i Kerîmede, meleklerin Hz. Zekeriyya’yı oğlu Yahya ile müjdelediği zikredilmektedir. Ona göre “Yahya” kelimesinin asıl mânâsı “Hayatını devam ettiren ve yaşayan” demektir193.

Yine ayet-i Kerîmede zikredilen ve “Allanın sözü” ile meydana geldiği bildirilen kişiden maksat Taberi’ye göre Hz. İsadır. Çünkü o, Allah tealanın “Ol”

demesiyle babasız olarak Hz. Meryem in rahminde olmuştur. Bu sebeple ona

“Allahın sözü” denmiştir. Taberi diyor ki; Bazı Basralı alimler, buradaki “Allahın

190 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberî Tefsiri, Hisar Yayınevi, İstanbul, 1988, c.2, s.252

191 a.g.y.

192 a.g.e., s.253.

193 a.g.y.

görüşlerine göre tefsir etme, cesaretten başka bir şey değildir194.

Taberi’nin araştırmasına göre ayet-i Kerîmede zikredilen ve “Efendi” diye tercüme edilen “Seyyid” kelimesi Katade ve Said b. Cübeyr tarafından “Halim selim” şeklinde izah edilmiştir. Mücahid ve Rakkası tarafından ise “Allah nezdinde üstün olan” şeklinde izah olunmuştur195.

Âyet-i Kerîmede zikredilen ve "İffetli" diye tercüme edilen kelime ise Taberi tarafından diğer müfessirlerin yorumuna yer verilerek açıklanmıştır. Öyle ki; Said b.

el-Müseyyeb, “Cinsel organı müsait olmayan” şeklinde izah etmiş; Abdullah b.

Abbas ve Dehhaka, “erkeklik suyu olmayan” demektir demiş; Abdullah b. Mes'ud, Said b. Cübeyr, Mücahid, Rakkaşi, Katade, İbn-i Zeyd, Süddi ve Hasan-ı Basri ise

“kadınlara yaklaşmayan” demektir şeklinde yorumlamıştır196.

Taberi 39. ayete göre, hayırların anahtarının namaz olduğuna, duaların, namazı kılmakla kabul edileceğine işaret etmektedir. Herhangi bir ihtiyacı olan kişi, huşu ile, namaza yönelmeli sonra rabbine yalvarmalıdır. Nitekim Resulullah (s.a.v.) in başına bir sıkıntı geldiğinde hemen namaz kılardı197.

Taberi, Zekeriya (a.s.)’ın “Ey rabbim, ben iyice ihtiyarlamış ve karım da kısır iken benim nasıl oğlum olabilir?” şeklindeki sorusunu içine düşen şüpheyi bertaraf etmek ve meselenin açıklığa kavuşmasını sağlamak için sorduğunu belirtmiştir.

Ayrıca Zekeriya’nın buradaki sorusunu kendisine müjdelenen çocuğun kısır olan hanımından mı yoksa başka bir kadından mı olacağını öğrenmek için sormuş olabileceğini de belirtmiştir. Bazı alimlere göre ise Zekeriya (a.s.) bu soruyu, müjdesini sağlamlaştırmak için sormuştur. Burada bir mucizeye Allah’ın yoktan var etme gücüne işaret edilmiştir198.

194 a.g.e., s.254.

195 a.g.y.

196 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, a.g.e., s.255.

197 a.g.y.

198 a.g.y.

41. ayette geçen Zekeriya’nın üç gün boyunca kimseyle konuşmaması hakkında ise Taberi yine diğer müfessirlerin görüşlerine yer vererek şöyle bir açıklamada bulunmuştur: Katade, Rebi1 b. Enes, ve Cüveybir b. Nusayr, Hz.

Zekeriyya’nın oğlunun olacağına dair bir alamet istemesi üzerine Allah tealanın ona alemet olarak üç gün konuşamayacağını bildirmiş olması, onu bir nevi cezalandırmadır. Bu hususta Katade diyor ki: “Melekler, Zekeriyya (a.s.) bizzat ağızlarıyla konuşarak Yahyayı müşdelemişler, bununla birlikte Zekeriyya (a.s.), Yahyanın ne zaman meydana geleceğine dair bir delil istemiş, Allah teala da onu, bu istediğinden dolayı, bir nevi cezalandırarak üç gün ancak ima ile konuşacağını bildirmiştir.199

Taberi’ye göre ayet-i Kerîmede geçen ve "İşaretle anlaşma" diye tercüme edilen kelime, Arapça’da çok defa "Dudaklarla işaret etme" mânâsında kullanılmaktadır. Bazan kaş ve gözle işaret etme mânâsına da gelmektedir. Bazan, fısıltı gibi kısık sesle konuşmalara da denilmiştir. Müfessirler, bu âyette zikredilen kelimesinden maksadın hangi organla işaret etmek olduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir200.

Birincisi Mücahide göre buradaki kelimesinden maksat, dudakları oynatarak işaret etmektir. Buna göre Zekeriyya (a.s.) oğlu Yahyanın doğmasından önce üç gün konuşamamış ancak dudaklarını oynatarak işaret edebilmiştir201.

İkincisi Dehhak, İbn-i Zeyd, Katade, Süddi, Abdullah b. Kesir, Hasan-ı Basri ve Abdullah b. Abbasa göre ise buradaki kelimesinden maksat, el ve kaş ile işaret etmektir. Buna göre Zekeriyya (a.s.) insanlarla üç gün konuşamamış, söylemek istediğini ancak elleriyle ve başıyla işaret ederek bildirmiştir202.

Âyet-i Kerîmede Allah Teala, Zekeriyya’ya üç gün konuşamayacağını bildirdikten sonra kendisini çokça anmasını ve akşam sabah teşbih etmesini emretmiştir. Taberi bu hususta Muhammed b. Ka'b’ın görüşüne yer vererek onun

199 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, a.g.e. s.256.

200 a.g.y.

201 a.g.y.

202 a.g.y.

kendisini anmayı terketmeye ruhsat verecek olsaydı bu ruhsatı Zekeriyya’ya verirdi.

Çünkü ona, üç gün konuşamayacağını bildirmesine rağmen yine de kendisini bu günlerde çok zikretmesini emretmiştir.203

Taberiye göre âyette geçen ve "Akşam" diye tercüme edilen kelimesinin mânâsı, güneşin zeval vaktinden başlayarak batması anına kadar devam eden zamandır. Yani öğlenden akşama kadar olan zamandır. "Sabah" diye tercüme edilen kelimesinden maksat ise, şafağın sökmesinden itibaren başlayıp kuşluğa kadar devam eden vakittir.204.

Kurtubi de Al-i İmran 38-41. ayetlerin yorumuna geçmeden önce tefsirinde ayetlerin mealine yer vermiştir205.

Al-i İmran 38. Ayet: İşte orada Zekeriyyâ Rabbine dua etti: "Rabbim, bana katından temiz bir şey bahşet. Muhakkak Sen, duayı işitensin" dedi.

Kurtubi burada Yüce Allah’ın “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile karşıladı” buyruğu ile ilgili İbn Abbas’ın yorumu olan “Allah onu kutlu olanların yoluna iletti” ifadesini kullanmıştır. Kurtubi’ye göre “kabul” kelimesi, terbiye etmeyi ve işlerini görmeyi üstlenmiş” demektir206.

Kurtubi Yahya (a.s.) ile ilgili ayetlerin yorumundan önce tafsilatlı bir şekilde Zekeriya (a.s.) ve onun Hz. Meryem’i himaye etmesinden bahseder207.

Kurtubi’ye göre Yüce Allah'ın: "Onu (Meryem’i) Zekeriyyâ'nın himayesine verdi" buyruğu, onu Zekeriyya'ya kattı demektir. Rabbi, onu Zekeriyya'nın himayesine verdi. Yani onu himaye etmekle Zekeriyya'yı görevlendirdi. Bunu ona takdir buyurdu ve ona kolaylaştırdı208.

203 a.g.e., s.257

204 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, a.g.e., s.257.

205 İmam Kurtubi, el-Cami’ li-Ahkami’l-Kur’ân, Buruç Yayınları, 1996, c.4, s. 180.

206 a.g.e., s.181.

207 a.g.e., s.182.

208 a.g.y.

Hz. Zekeriya, Hz. Meryem’in yanına girdiği her vakit, yazın kış meyvesini, kışın da yaz meyvesini yanında bulurdu. Ey Meryem, bu sana nereden geliyor? diye sorunca o: Allah'tan, diye cevap verirdi. Bunun üzerine Zekeriyya çocuk sahibi olmayı arzulayarak ona bunları veren, bana da bir evlat bağışlamaya kadirdir, dedi209.

Kurtubi, “Şüphe yok ki Allah dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır”

buyruğunun Hz. Meryem'in sözlerinin devamı olduğunu söylemiştir. İşte bu, Hz.

Zekeriyya'nın Allah'a dua edip evlat istemesine sebep olmuştu210.

Kurtubi, Yüce Allah'ın: “İşte orada Zekeriyya Rabbine dua etti.” “Rabbim bana katından nezdinden temiz bir soy, salih bir nesil bahşet, bağışla!” ayetindeki Soy (zürriyet) kelimesinin burada tekil şekilde gelmiş olduğunu vurgulamış; buna yüce Allah'ın: “Bana kendi katından bir veli (evlat) ihsan et!211” buyruğunu delil olarak göstermiştir212.

Kurtubi’ye göre bu âyet-i Kerîme çocuk sahibi olmayı istemenin lehine bir delildir. Böyle bir istekte bulunmak, rasûllerin ve sıddîklarin sünnetidir. Bu görüşüne destek olarak da Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu ekler: “Andolsun Biz senden önce peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve zürriyet (evlâtlar) verdik.213

Kurtubi ayetin yorumuna devamla insana düşen görevin, çocuğunun ve eşinin hidayete ermesi için yaratıcısına yalvarıp yakarması gerektiği; onların hidayet, salah, iffet ve emirlere riayeti Allah’ın ihsan etmesi için Allah’a yalvarması gerektiği; aynı zamanda din ve dünyası için kendilerine yardımcı olmalarını istemesi gerektiğini söylemektedir. Böylelikle dünyasında da âhiretinde de bunlardan büyük bir fayda sağlamış olur. Nitekim Hz. Zekeriyya: “Rabbim, Sen onu razı olduklarından kıl214” dua ettiği gibi: "Bana katından temiz bir soy bahşet" diye de dua etmiştir215.

209 a.g.e., s.183.

210 İmam Kurtubi, a.g.e., s.183.

211 Bkz. Meryem Suresi, 19/5.

212 İmam Kurtubi, a.g.e., s.184.

213 a.g.y., Bkz. Rad Suresi, 13/38.

214 Bkz. Meryem Suresi, 19/6.

215 İmam Kurtubi, a.g.e., s.185.

Hz. Enes’e duasından bahsetmiş ve onun için Resulullah’ın: “Allah'ım malını ve çocuklarını çoğalt ve bunları onun için mübarek kıl” hadisini eklemiştir216.

Al-i İmran 39. Ayet: O mihrabda ayakta namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Allah sana Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici, bir efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.”

Kurtubi Yüce Allah'ın: "Melekler ona seslendiler”" buyruğundaki Hz.

Zekeriyya'ya nida edenin, bütün melekler olduğunu söylemiştir. Yüce Allah'ın

“Yahya'yı” buyruğuna gelince; ilk kitapta onun adının “Hayya” olarak geçtiğini söyleyen Kurtubi, Hz. İbrahim'in eşi “Sârre”nin adının ise “Yesâre” şeklinde olduğunu söylemiş ve bunun Arapça karşılığının ise "doğum yapmayan, kısır" demek olduğunu belirtmiştir. Ona Hz. İshak'ın müjdesi verilince “Sâre” denilmeye başlandığını ve bu ismi ona Hz. Cebrail’in verdiğini iletmiştir. Sare Hz. İbrahim'e:

Ey İbrahim benim ismimden neden bir harf eksildi? diye sorunca Hz. İbrahim de bunu Cebrail (as)’a sorar ve şu cevabı alır: “Onun adından eksilen harf, pey-gamberlerin en faziletlilerinden olan ve adı Hayya olup Yahya diye adlandırılan soyundan gelecek bir evladının ismine ilave edilmiştir.217

Kurtubi, Katâde’nin Ona “Yahya” adının verilmesini, Yüce Allah'ın onu iman ve nübüvvet ile diriltmesinden dolayı olduğunu söylediğini belirtmiş;

bazılarının da “Ona bu adın veriliş sebebi, yüce Allah'ın onun vasıtasıyla gönderdiği hidâyetle insanları diriltmiş olması, onlara hayat vermiş olmasıdır” dediğini söylemiştir218.

Kurtubi, “Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici.... olarak” buyruğunda kastedilen ise müfessirlerin çoğunluğunun görüşüne göre Hz. İsa olduğunu belirtiyor. Ona göre Hz. İsa'ya "kelime" adının veriliş sebebi, yüce Allah'ın "ol" kelimesiyle olmasıdır.

Nitekim Hz. İsa babasız dünyaya gelmiştir. Değer verdiği diğer bir görüşe göre ise

216 a.g.y.

217 İmam Kurtubi, a.g.e., s.186.

218 a.g.e., s.187.

Hz. İsa'dan "kelime" diye söz edilmesinin sebebi, insanların yüce Allah'ın kelâmı ile hidâyet bulduğu gibi, onun vasıtasıyla hidâyet bulmalarıdır219.

Kurtubi tefsirinde Hz. Yahya’nın, Hz. İsa'ya iman edip onu tasdik eden bir kişi olduğuyla birlikte Hz. Yahya’nın, Hz. İsa'dan üç yaş daha büyük olduğunu ve ikisinin teyze çocukları olduklarını belirtmiştir. Hz. Zekeriyya (Hz. Yahya'nın) Hz.

İsa hakkındaki tasdik edici tanıklığını işitince kalkıp Hz. İsa'yı -henüz daha kundaktayken- kucaklamıştır220.

Kurtubi tefsirinde Taberi’nin yorumlarına da yer vermiştir. Taberi’den naklettiğine göre Hz. Meryem, Hz. İsa'ya gebe kalınca onun kız kardeşi de Hz.

Yahya'ya gebe kalmıştı. Hz. Yahya'nın annesi kızkardeşinin ziyaretine gittiğinde: Ey Meryem, benim de hamile kaldığımı haber aldın mı? diye sorunca Hz. Meryem ona:

Ya sen benim hamile olduğumdan haberdar mısın? diye sordu. Hz. Yahya'nın annesi ona: Ben karnımdaki yavrumun senin karnındaki yavruna secde ettiğini hissediyorum.

Bunun da onun karnındaki ceninin başını, Hz. Meryem'in karnına doğru eğdiğini hissetmesi ile olduğu rivayet edilmiştir. Kurtubi burada es-Süddî’nin yorumunu da ilave ederek der ki: İşte yüce Allah'ın: "Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici olarak"

buyruğunda kastedilen budur221.

Kurtubi Hz. Yahya (a.s.)’ı nitelendiren “hasûr” kelimesine değinerek bu kelimenin nefsini şehvetlerden alıkoyup dizginleyen olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda hasûr için, evlenmesi umulmayan, menisi gelmeyen, erkeklik organı bulunmayan anlamlarına geldiğini de söylemiştir. Hatta Ebu Hureyre'den bir rivayete de konuyla ilgili olarak şöyle yer vermiştir: Rasûlullah (sav)'ı şöyle buyururken dinledim: “Bütün Âdemoğulları yüce Allah'ın huzurunda dilediği takdirde kendilerini azab edeceği, yahut merhamet edip bağışlayacağı bir günah ile Allah'ın huzuruna çıkar. Bundan tek istisna Zekeriyya'nın oğlu Yahya'dır. Çünkü o seyyiddi, hasûrdu ve salihlerden bir peygamberdi.” Daha sonra Peygamber (sav) eğilip eli ile yerden ufacık bir çöp aldı ve şöyle dedi: “Onun erkeklik organı işte bunun gibiydi, bu çöp

219 a.g.e., s.188.

220 İmam Kurtubi, a.g.e., s.188.

221 a.g.e., s.189.

olduğunu söyler222.

Al-i İmran 40. Ayet: "Rabbim, ben artık iyice kocamış, karım da kısırken nasıl oğlum olabilir?" dedi. "Öyle, Allah dilediğini yapar" dedi.

Kurtubi bu ayetteki sorunun nlamının iki türlü açıklandığını belirtmiştir:

Birincisine göre o hem kendisi hem de hanımı bu durumları üzerine mi çocuk sahibi olacak, yoksa çocuk sahibi olabilecek hale mi döndürülecekler? İkinci açıklamaya göre o çocuğu kısır hanımından mı yoksa başkasından mı bağışlanacağını öğrenmek üzere soruyu sormuştur223.

Kurtubi diğer bir görüşe de yer vermiştir. O ise, ben ve hanımım bu durumda iken, nasıl çocuk sahibi olmaya layık görülebilirim? O böyle bir soruyu alçakgönüllük göstererek sormuştur. Başka bir rivayete göre dua ettiği vakit ile kendisine çocuk sahibi olacağı müjdesinin verildiği zaman arasında kırk günlük bir süre geçmiştir224.

Kurtubi ayette geçen ve kısır anlamına gelen âkir kelimesi için aynı şekilde hem erkek hem de kadın için kullanılır demiştir. Kadınlar için “Âkir” denildiği gibi Ukâre de denilebilir diye açıklamıştır225.

Al-i İmran 41. Ayet: "Rabbim, bana bir alâmet ver" dedi. "Alâmetin üç gün süreyle işaretten başka hiçbir şekilde insanlarla konuşamamandır. Bununla birlikte Rabbini çok an ve akşam sabah teşbih et" buyurdu.

Kurtubi bu buyruğa dair açıklamalarını dört başlık halinde sunmuştur226.

1- Alâmet: Hz. Zekeriyya'ya çocuk sahibi olacağı müjdesi verilince yüce Allah'ın kudretinin bunu gerçekleştireceğine dair kanaati onun için uzak bir ihtimal

222 a.g.e., s.190.

223 İmam Kurtubi, a.g.e., s.191.

224 a.g.y.

225 a.g.e., s.192.

226 a.g.e., s.193.

olmamakla birlikte, Allah'tan bu emrin doğruluğunu ve bunun Allah'tan olduğuna dair kendisi vasıtasıyla anlayacağı bir âyet veya bir alâmet gelmesini istedi. Yüce Allah da onu melekler doğrudan doğruya kendisiyle konuştuktan sonra, böyle bir alâmeti istediği için, üç gün süreyle insanlarla konuşamaması ile cezalandırdı.

Müfessirlerin çoğu bunu böyle açıklamış ve şöyle demişlerdir: İşte, eğer dilsizlik ve buna benzer bir hastalık olmamakla birlikte, böyle bir durum olursa, her halükârda bu bir çeşit cezadır227.

Kurtubi İbn Zeyd’din yorumuna yer vererek der ki: Zekeriyya (as)'ın hanımı kendisinden Yahya'ya hamile kalınca hiç kimse ile konuşamaz bir halde sabahı etti.

Bununla birlikte Tevrat'ı okuyabiliyor yüce Allah'ı zikredebiliyordu. Fakat herhangi bir kimseyle konuşmak istedi mi buna güç yetiremiyordu228.

2- İşaretle Konuşmak: Kurtubi’ye göre Yüce Allah'ın: “İşaretten başka”

buyruğundaki (işaret anlamına gelen:) “er-remz” kelimesi sözlükte dudaklarla ima etmek, işaret etmek demektir. Kaş, göz ve el ile işaret anlamına da kullanılabilir.

Kelimenin asıl anlamı harekettir. Bir açıklamaya göre Hz. Zekeriyya bu alâmeti itmi'nanının artması için istemiştir. Buna göre anlamı şöyle veren Kurtubi, “Sen bana bir alâmet vermekle ni'metini tamamla. O takdirde böyle bir alâmet ek bir nimet ve bir lütuf (keramet) olur” demiştir229.

Bunun üzerine ona: "Alâmetin üç gün süreyle işaretten başka hiçbir şekilde insanlarla konuşamamandır" diye cevap verildi. Yani üç gün süreyle senin konuşmana engel olunacaktır230.

Kurtubi bu görüşe delil olarak Yüce Allah'ın, meleklerin kendisine bu müjdeyi vermesinden sonra ona: “Nitekim sen daha önce birşey değilken ben seni yarattım231” diye buyurmuş olmasıdır. Yani Ben seni önceden kudretimle var ettiğim gibi; yine kudretimle senden bir evlat var edeceğim232.

227 İmam Kurtubi, a.g.e., s.193

228 a.g.e., s.194

229 a.g.e., s.195.

230 a.g.y.

231 Meryem Suresi, 19/9.

232 İmam Kurtubi, a.g.e., s.196.

cezalandırıldı şeklindeki açıklamasını, kabul edilmemiş bir açıklama olduğunu ifade eder. Çünkü yüce Allah bize, onun günah işlediğini haber vermediği gibi, böyle birşeyi istemeyi kendisine yasakladığını da bildirmemiştir. Bu nedenle: Rabbim, Sen bana çocuğun var olduğuna delalet edecek bir alâmeti yarat. Çünkü ben onun olup olmadığını bilemem, benim için bu bir gaybdır şeklinde anlaşılmalıdır233.

3- Hukukî Bakımdan İşaretin Değeri: Kurtubi’ye göre bu âyet-i Kerîmede, işaretin söz söyleme seviyesinde değerlendirildiğine dair bir delil vardır. Ayrıca sünnet-i seniyyede de böyle değerlendirildiğini gösteren pek çok rivayet vardır234.

Kurtubi bu ayetin açıklamasında bir hadisi şerife de yer vermiş ve işaretin dinin diğer hususları hakkında geçerli ve etkili olması gerektiğini belirtmiştir.

Kurtubiye göre genel olarak fukuhanın da kabul ettiği görüş de budur.235.

İbn Kesir ise ayetlerin tefsirinde öncelikle Zekeriyya (a.s.)’ın duasına yer vermiştir. Zekeriyyâ (a.s.), Allah Teâlâ'nın Hz. Meryem'i yazın kış meyveleriyle, kışın da yaz meyveleriyle rızıklandırdığını görünce, kendisi kemikleri zayıflamış bir ihtiyar, hanımı da ihtiyar ve kısır olduğu halde bir çocuğu olmasını arzuladı. Ve Rabbına gizli bir nida ile duâ edip istekte bulundu: “Ey Rabbım bana katından temiz bir evlâd bahşet. Muhakkak ki Sen duayı işitensin.” O mihrâbda namaz kılarken melekler, işitebileceği bir şekilde ona seslendiler. Sonra Allah Teâlâ, meleklerin ona verdiği müjdeyi haber vererek, “Allah sana (senin sulbünden olacak bir çocuğu) Yahya'yı müjdeliyor” dediler236.

Tefsirin devamında İbn Kesir Yahya ismi ile ilgili Katade’nin “Allah O'nu îmânla dirilttiği için Yahya ismi verildi” yorumuna değinmiştir. “Kendisinden bir kelimeyi tasdik edici” kısmı hakkında ise yine Katade’nin “O, Hz. Îsâ’nın şeriatı üzere idi” yorumunu eklemiştir. Aynı hususta İbn Cüreyc’ten aldığı yorumda ise şöyle geçer: “Yahya ve İsâ (s.a.) teyze çocukları idiler. Yahya (a.s.) nın annesi

233 İmam Kurtubi, a.g.e., s.197

234 a.g.y.

235 a.g.e., s.198

236 İbn Kesir, Tefsir-u Kur’ân’il-Azim, Çağrı Yay., İstanbul, 1988, c.4, s.1241.

Meryem’e şöyle derdi: “Karnımdakinin senin karnındakine secde ettiğini hissediyorum.” İşte Yahya’nın İsâ (a.s.) yi ilk tasdîki böylece ve anne karnındayken olmuştur. Allah'ın kelimesi İsa'dır.237

İbn Kesir tefsirinde diğer müfessirlerin yorumlarına yer vererek “... bir efendi...” kavli hakkında “hikmet sahibi birisi”, “İlim ve ibâdette efendi”, “muttaki kimse”, “fakîh ve âlim”, “huylarında ya da yaratılışında ve dininde efendi”, öfkenin kendine galebe çalmadığı kişi”, “şerefli kimse” şeklinde söylediklerini ifade etmiştir.

“... Nefsine hâkim...” sözü hakkında ise «kadınlara gitmeyen (onlarla cinsî temasta bulunmayan) kimse”, “kendisi için çocuk doğurulmayan kimse”, “çocuğu ve erlik suyu bulunmayan kimse” şeklinde yorumlandığını söylemiştir238.

Ancak İbn Kesir ayette geçen “nefsine hakim” ifadesinin Kadı İyaz’ın diğer müfessirlere katılmadığını belirtir. Kadı İyaz “Şifa” adlı eserinde bu hususu şöyle açıklar: Allah'ın Yahya (a.s.)’ı; övmesi onun nefsine hâkim olmasındandır. Yoksa bazılarının dediği gibi şehvetten kesilmiş ya da erkeklik organı olmadığından değildir. Bu, bir ayıp ve eksikliktir ki peygambere yakışmaz. Bunun mânâsı, olsa olsa günâh işlemekten masundur, şeklinde olmalıdır. Yani sanki şehvetten kesilmiş gibi günâh işlemez. Nefsini şehvetten alıkoyar, kadınlara karşı bir istek duymazdı şeklinde anlaşılmalıdır239.

Ancak İbn Kesir ayette geçen “nefsine hakim” ifadesinin Kadı İyaz’ın diğer müfessirlere katılmadığını belirtir. Kadı İyaz “Şifa” adlı eserinde bu hususu şöyle açıklar: Allah'ın Yahya (a.s.)’ı; övmesi onun nefsine hâkim olmasındandır. Yoksa bazılarının dediği gibi şehvetten kesilmiş ya da erkeklik organı olmadığından değildir. Bu, bir ayıp ve eksikliktir ki peygambere yakışmaz. Bunun mânâsı, olsa olsa günâh işlemekten masundur, şeklinde olmalıdır. Yani sanki şehvetten kesilmiş gibi günâh işlemez. Nefsini şehvetten alıkoyar, kadınlara karşı bir istek duymazdı şeklinde anlaşılmalıdır239.