• Sonuç bulunamadı

Hunlar İçin Değerli Tarım Sahası: Çin Türkistanı (Sin-Kiang)

I.2. Hunların Yaşadıkları Bölgenin Coğrafi Özellikleri

I.2.1. Hun Coğrafyasının Yeri ve Sınırları

I.2.1.5. Irmaklar

3.3. Hunlarda Ziraat

3.3.1. Hunlar İçin Değerli Tarım Sahası: Çin Türkistanı (Sin-Kiang)

Geçtiğimiz satırlarda da belirttiğimiz gibi insanın en temel ihtiyacı beslenmedir. Bu ihtiyaç süreklidir. Barınma ihtiyacı da temel ihtiyaçtır ancak bu ihtiyaca karşılık verebilmek için sürekli belli bir faaliyeti yapmak gerekmez. Barınma sorunu süreklilik arz etmez. Kesin olarak çözülebilir. Ancak beslenme ihtiyacı böyle değildir. İnsan her gün beslenmelidir ve bu ihtiyacın karşılanması için de sürekli çalışmak, üretmek gerekir. Gıda üretiminde ortaya çıkacak problemler toplum içinde açlık gibi ağır bir sorunun ortaya çıkmasına ya da devletin dışa bağlanmasına yol açar. Güncel bir örnek vermek gerekirse, yakın zamanda ülkemizde et fiyatlarında ciddi bir artış yaşandı. Devlet bu artışın önüne geçmek için, canlı hayvan ve et ithalatına girişti ancak gelen hayvanların ülkemiz şartlarına uyum sağlayamaması, dış alımda yaşanan fiyat problemleri gibi etkenlerle iç piyasadaki fiyatlarda istenen düşüşün sağlanması bir yana, artış devam etti. Böylece zaten büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altında yaşayan ve ara sıra et alabilen halkın büyük bir kısmı et alamaz oldu. Bu durumda, fark edilmese de toplumda yetersiz beslenme sorunu ortaya çıktı. Bu sorunun sonuçları ne yazık ki ilerleyen yıllarda karşımıza çıkacaktır. Bu örnekte olduğu gibi toplumun iaşesinin sağlanması konusunda yaşanacak en küçük problem beraberinde büyük sorunlar getirecektir. Sorun çözmek amacıyla atılan alelacele adımlar iktisadi sıkıntıyı çözmek bir yana, daha da büyütecektir. O nedenle devletler, toplumun iaşesi için uzun vadeli programlar geliştirmek zorundadır.

İleri görüşlü Hunlar, kendilerinin beslenmesi için yeterli iktisadi faaliyetleri yapmalarının yanı sıra, mevcut üretimi arttırmak için çabalamışlardır. Hunlardan hep Çin kaynaklarında bahsedildiği için, sadece Çin ile ilişki içinde oldukları düşünülmüştür. Fakat büyük bir devlet olan Hunlar batıda küçük devletleri olan

yerleşikler ile Sien-bi, Wu-huan gibi diğer bozkır kavimleri ile de yakın ilişkiler içinde olmuşlardır240. Böylece hiçbir zaman tam anlamıyla Çin’e bağlı kalmamışlardır. Esasen Hunları tarım, maden ürünleri gibi ihtiyaçlarda Çin’e bağlı gibi göstermek, Hunlar ziraat yapmayı, demiri işlemeyi Çin’den öğrendiler, şu alet Hunlara Çin’den geldi gibi ifadeler Büyük Hun Devleti’ni bir biçimde olduğundan küçük göstermenin beyhude çabasından başka bir şey değildir. Bu zihniyet ne düşünürse düşünsün gerçek apaçık ortadadır.

Geleceği ve halkının refahını gözeten Hun Devleti, bu amaçla tahıl iaşesinin karşılanması ve bu ürünlerin bolca bulunabilmesi için, bölgenin en verimli ziraat sahalarını ele geçirmek, kendisine bağlamak istemiştir. Burası bugünkü Uygur Cumhuriyeti bölgesi olan, 1.646.000 km2’lik bir alanı kaplayan bölgedir. Bölgenin kuzeyinde sert kışları (-350C) ve ılık yazları (200C), özellikle koyun sürülerinin otladığı geniş otlaklarıyla bozkır ülkesi Cungarya uzanmaktadır. Güneyde, sıcaklık yazın 260C’yi bulan, kışın ise ortalama 80C’lerde gezinen, fazla soğuk olmayan ama çok kuru iklimli, kuzeydoğuya doğru çukurlaşan badem biçimindeki büyük çöküntü bölgesi Tarım Havzası bulunur. 1000 metreden fazla yüksekliklere ender rastlanan bu nispeten alçak havzada, yaklaşık 1600 metre yüksekliğinde alçak tepeler ve örneğin Turfan’daki gibi deniz seviyesinin 170 metre altında boğucu çöküntü bölgeleri vardır. Ortada Taklamakan çölü vardır. Güneyde ve kuzeyde bu çölü kuşatan Tien-şan (Tanrı) ve Altın Dağları vardır. Bu dağların eteğinde pek çok vaha bulunmaktadır. Yoğun tarım kültürünün bulunduğu bu dağlar iki sıra halinde yay biçiminde uzanarak birleşir, korumasız bu vahalar mucizevî bir biçimde insanların ve kumların saldırılarına karşı direnebilmiştir241. Bu bölgede dağ eteklerinde bulunan tarım vahaları, daha önce bahsettiğimiz gibi sulak ve nemli idi. Bu sebeple Orta ve Doğu Asya’nın en verimli, en değerli sahası idi. Turfan bölgesi yılda iki kez buğday hasadı verirdi. Şehir devleti büyüklüğünde birkaç devletin var olduğu bu bölgeyi ele geçirmek, Mao-tun için zor olmamıştır. Batı şehirleri, Hun Devleti’nin yiyecek deposu idi. Hun Devleti’nin sürekliliği ve kaderi, batı şehirlerinin varlığına bağlı idi242. Bu bölgenin önemini arttıran bir diğer husus da batıya açılan ticaret yollarının, coğrafi yapı nedeniyle burada birleşmesidir.

240

Cosmo Nicola Di, Ancient Inner Asian Nomads, s. 1095

241

Roux Jean Paul, Orta Asya Tarih ve Uygarlık, (Çev. Lale Arslan), Kabalcı Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul 2006, s. 24-25

242

Ögel Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981, Cilt I, s. 447 ( K. Shiratori’den naklen)

Öncelikle Mao-tun’un Yüeçileri batıya sürmesiyle, bu bölge üzerindeki Yüeçi etkisi azalmıştır. Hunlar Mao-tun devrinde aldıkları bu toprakları bazen bizzat işleyerek bazen de bölgedeki insanların ürünleri, vergi olarak alarak, önemli bir tahıl üretim sahası olarak kullanmışlardır. Bu vahalar M.Ö. 60 yılına kadar Hun kontrolünde kalmıştır. M.Ö. 60 yılına gelindiğinde, çok uzun yıllar Hun kontrolünde olan Batı bölgeleri artık Çinlilerin eline geçmiş, Çin Hükümeti burada bir askeri valilik kurmuş ve başına da General Cheng-chih’yi getirmiştir243. Hunlar bu verimli sahaları kaybedince, büyük ekonomik kayba uğramışlardır. Bu vahalar eşsiz derecede verimli olduğundan, oradan elde edilen ürünü başka yerden ikame etmek mümkün değildi. Mecburen kuzeyin nispeten verimsiz topraklarına çekilmek zorunda kaldılar. Bu benzersiz bölge Çin’in eline geçti ve Çin’in zenginleşip güçlenmesine katkıda bulundu. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Wu-ti’nin savaşçı politikalarının yarattığı iktisadi sorunlarla boğuşmakta olan Çin için, bu tarım alanlarının ele geçirilmesi çok büyük önem arz etmiştir. Çin bu bölgeyi alarak Hunları zayıflatmış, kendisi zenginleşmeye başlamıştır. Böylece Türkistan’ın kaybının etkisi Hunlar için iki kat daha şiddetli olmuştur. Rahatlayan Çin, bundan sonra Hunlar üzerindeki baskısını daha da arttırmıştır.

Hunların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için hayvancılığın yanı sıra tarımla da uğraştığını gördük. Özellikle arkeolojik veriler, şüphe bırakmayacak şekilde, Hunların tarımla uğraştıklarını ve tarım arazileri etrafında şehirleri olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Yazılı Çin kaynakları, genel olarak Hunların tarımla hiç uğraşmadıklarını ifade etseler da satır aralarında Hun tarımı ile bilgiler vererek, bir anlamda kendileriyle çelişirler. Yukarıda kıtlıkla ilgili bir kayıt vermiştir. Wolfram Eberhard’ın yazılı Çin kaynaklarını çevirdiği eseri Çin’in Şimal Komşuları’nda, Hunların hububat ambarı yaptıklarını ifade eden satırlar vardır244. Tüm veriler birleştiğinde Hunların sürekli ziraat yaptıkları açıktır. Arkeolojik veriler sadece belli bir döneme ait değildir. Farklı dönemlere ait pek çok tarım aleti buluntusu vardır. Yazılı kaynaklara da sadece satır aralarında da olsa, Hunların ziraat yapma adetlerinin olduğu konusunda arkeolojik verilerle aynı noktadadır. Çin kaynaklarının Hun tarımından fazlaca bahsetmemeleri, yine her zaman olduğu gibi Hunları küçük görme adetinden ileri gelmektedir. Yerleşik toplumlar, konargöçer toplumları her zaman kendilerinden

243

Baykuzu Tilla Deniz, Asya Hun İmparatorluğu, Kömen Yayınları, Konya 2012, s. 111

244

Eberhard Wolfram, Çin’ in Şimal Komşuları,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Çev. Nimet Uluğtuğ, 2. Baskı, Ankara 1996, s. 77

geri, hatta vahşi, medeniyetsiz olarak görürler. Hunların tarım yapmadığı, şehirlerinin, kasabalarının olmadığı gibi ifadeler bu kaynaklarda çok sık rastlanır. SC 110, daha ilk satırlarında Hunların hayvanlarını otlatmak için sürekli bozkırda dolaştığını ifade eden satırlarla başlar. Devamında onların, su ve çayır arayışında, kalıcı şehirleri ve yerleşik hayatları olmayan insanlar olduğundan bahseder245

. Benzer ifadeler HS’da da mevcuttur246. Bu yaklaşım masum gibi görünebilir ancak yerleşik Çin, düşmanı olan konargöçerlerin sürekli yer değiştiren, şehirleri olmayan insanlar olduklarını iddia ederek, onları medeniyetten uzak, kendilerinden çok geri topluluklar olduğunu ifade etmeye çalışır. Bu nedenle Çin kaynakları ihtiyatlı değerlendirilmelidir koşulu her zaman göz önünde tutulmalıdır. Bunun yanında arkeolojik veriler, eğer kendilerini bulan kişi objektif ise, hiçbir zaman yalan söylemez. Tipik Hun eşyaları ile bulunan tarım araç gereçleri fazla söze gerek bırakmaz. Bu malzemeleri bulan arkeologlar ve tarihçiler, değerlendirme yaptıklarında, bunların Hunlara ait olduklarını kesin bir şekilde açıklamışlardır. Bu sebeple Hun toplumunda, insanın temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılan ziraat faaliyeti, M.Ö. III. yüzyıldan çok önceleri dahi yapılıyordu.

Yaşadıkları coğrafyanın kendilerine verdiği imkân ölçüsünde Hunlar tarım ile sürekli meşgul olmuşlardır. Hayvancılıkla beraber ziraat yapmak kolay değildir. Çiftçi Çinliler kış mevsiminde, tabiri caizse yatarken, Hunlar hayvancılıkla meşgul olmuşlar, ekim ve hasat zamanı geldiğinde de aile ve toplum içinde iş bölümü yaparak, hayvancılığın yanında ziraatle de uğraşmışlardır. Hayvancılıkla beraber çiftçilik yapmaları onların çalışkanlığının ve gayretinin en önemli göstergesidir. Çin sınırlarına yaptıkları ziyaretlerde, tarımı iyi bilen Çinliler ile köleleri kaçıran Hunlar, tarım için vasıflı ve vasıfsız iş gücünü karşılıyordu. Çünkü Hun nüfusu bu iki faaliyeti bir arada yapabilmek için yetersiz kalıyordu. Özellikle kadınların dokumacılıkla uğraşması, tarım için ihtiyaç duyulan işgücü miktarını arttırıyordu. Bu ihtiyacın karşılanması da yine devletin gücü ile doğru orantılı idi. Kazanılan savaşlarda ele geçirilen esirler, bu talebi karşılayabiliyordu. Ancak devlet zayıf düştüğünde, verimli topraklar kaybediliyor, çalışacak insan bulunamıyordu. Dahası Hunların içindeki boylar isyan çıkarıyordu. Güç dengesi bozulunca Hun Devleti, en başta ekonomik gücünü ve zenginliğini yitirmeye başlamıştır.

245

Bkz: SC, Nienhauser William H., The Grand Scribe’s Records The Memoirs Of Han China, Vol. IX, Part II, Indiana University Press, Bloomington USA 2010, s. 237-240

246

Onat Ayşe, Sema Orsoy, Konuralp Ercilasun, Han Hanedanlığı Tarihi Hsiung-nu (Hun) Monografisi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004, s. 1

4. TİCARET VE VERGİ