• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber döneminde, Medine’ye hicretten sonra bir devlet kurulmuştur. Hulefâ-i Râşidîn döneminin genel toplumsal yapısı ve sınıfları peygamberin oluşturduğu toplum üzerine şekillenmiştir. Hulefâ-i Râşidîn dönemini peygamber döneminden ayıran en önemli özellik, Hulefâ-i Râşidîn döneminin, devletin ve toplumun şekillendiği, sınırların genişlediği bir dönem olmasıdır. Hulefâ-i Râşidîn döneminde, peygamberden kalan toplum yapısını etkileyen unsur, fetihlerle devletin sınırlarının genişlemesi ve başka kültürlere sahip toplumlarla yakından diyolaga geçilmesidir. Bu diyalog sonucu ortaya çıkan tablo göstermektedir ki, “İslâm ırk farklılığına bakmadan bütün insanları eşit saymıştır. Siyahı ile beyazı, göçebe ile yerliyi, Arap ile Mevâliyi, idarecilerle halkı ve erkeklerle kadınları eşit kıldığı gibi, Müslümanlarla barışa devam ettikleri müddetçe Hristiyan ve Yahudileri de Müslümanlarla eşit kabul etmiştir.”247

Bu eşitliğin en iyi örneğini ise Müslümanların kölelere karşı tutumunda görmek mümkündür. Peygamber ve onu takip eden dört halife döneminde kölelere ve Arap dışı unsur olan diğer insanlara çok iyi muameleler yapılmış hatta on sekiz yaşında ordu komutan olan Üsame örneğinde olduğu gibi, köleler yüksek makam ve rütbeler elde etmişlerdir.248

Hz. Ebû Bekir (H. 573-634), hilafeti döneminde, irtidat ve irtica hareketleriyle meşgul olmuş ve bu olayların Müslüman toplumun birlik ve bütünlüğünü bozacak şiddete dönüşmesine mâni olmuştur. İslâmiyet, peygamberin öğrettiği şekli ile kadın- erkek, siyah-beyaz demeden herkesi eşit kabul ettiği için Hz. Ebû Bekir dönemi bu ilkelerin, peygamber olmadan yaşatılabileceğinin gösterildiği dönem olmuştur. Bunun en güzel örneğini ise, klasik İslâm tarihi kaynaklarında aktarıldığı şekliyle, Hz. Ebû Bekir’in köle ile efendisine eşit miktarda mal vermesi ve insanlar arasındaki sınıf farkını ortadan kaldırması249

anlatılmaktadır.

247H. İ. Hasan, İslâm Tarihi, c. 1, s. 246. 248H. İ. Hasan, İslâm Tarihi, c. 1, s. 247.

249İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübra, c. 1, s. 213; Ebû Ubeyd, Kitabu’l-Emval, Çev. Cemaleddin Saylık,

Hz. Ebû Bekir döneminde Kur’an’a dayandırılan ve esası inançsal olan toplumsal sınıflanma, uygulamaya yönelik sınıflamaya hazır hale gelmeye başlamıştır. Ancak bu dönem peygamber döneminden farksızdı. Çünkü bu dönemde Arabistan dışına çıkılmamıştı.

Hz. Ömer (H. 581-644) döneminde, fetihlerin yoğunlaşması ve dışa açılım, mevâlî nüfusun artmasına ve belirleyici bir güç olmasına kapı araladı. Bu dönemde Sâsanî ve Bizans imparatorluklarına karşı askerî ve siyasî zaferler kazanılmış; Suriye, Irak ve İran tümüyle alınmış, sonuç itibariyle dönemin iki süper gücünden Sâsanîlerin tarihten silinmesi, Bizansın güç ve otorite kaybıyla birlikte İslâm coğrafyası genişlemiştir.250

Ayrıca, Hz. Ömer maaş sistemini kurarken Mevâlîyle Araplara eşit davranmış ve onlara aynı miktarda maaş bağlamıştır. Ayrıca valilerine Arap olmayan Müslümanların da askerî divan defterine kaydetmelerini ve Araplarla aynı miktarda maaş bağlamaları için emir vermiştir.251

Hz. Ömer kargaşa ve fitneden hoşlanmadığı için halkın küçük gruplar halinde cemaatleşmesini mahzurlu bulmuş ve geniş tabanlı ve her tabakadan insanın temsil edildiği toplulukları tercih etmiştir.252

Hz. Osman (H. 580-656) döneminde de İslâm fütuhatı sürmüş; sınırlar, bir yandan Endülüs, diğer yandan Mâverünnehir’e kadar dayanmıştır. Hz. Osman döneminde toplum her yönden hızlı bir gelişme içine girmiştir. Nicelikteki değişikliklerin yanında nitelikte de farklılaşmalar başlamıştır. Zenginlik, israf ve zevke düşkünlük artmıştır. Değişimin en hızlı yaşandığı mekân ise Kûfe olmuştur. Zira Kûfe bir ordugâh şehri olarak Hz. Ömer tarafından buraya sonradan iskân edilen gazilerin yaşadığı bir şehirdi. Burada derleme toplama bir nüfus vardı. Ayrıca şehirde Kuzeyli ve Güneyli kabileler, zenginler ve fakirler şeklinde tasnif edilen sınıflar da vardı. Söz konusu sınıflar arasındaki ilişkiler dostane olmaktan uzaktı. Rekabete dayalıydı. Aralarında çıkan anlaşmazlıklar vali veya halifeye mal edilebiliyordu. Hz. Ömer uyguladığı siyasette bu gruplar arasında devlet namına bir denge kurmuş,

250Şehristanî, el-Milel ve'n-Nihâl, c. 1, s. 14.

251Ya’kubi, Ahmed b. Ebi Yakub. Cafer , (İbn Vazıh) (ö. 294/897), Tarihu’l-Ya’kubi, Beyrut 1993, c.

2, s. 22.

252Oleary, De Lacy, İslâm Düşüncesi ve Tarihteki Yeri, Çev. Hüseyin Yurdaydın, Yaşar Kutluay, Ankara 1971,

kendi döneminde Kûfe’de geniş çaplı bir huzursuzluk yaşanmasını engellemişti.253

Hz. Osman ise bu bölgede ortaya çıkan sorunları çözmek için, Kûfe’deki Mevâlilere özel bir harçlık verip, yeni gelenlere ve yabancılara ihsanlarda bulunmuş, böylece Kûfe’deki nüfuzunu güçlendirmeye çalışmıştır.254

Hz. Osman, Muaviye nedeniyle kendi yandaşlarını yönetime aldığı için, İslâm tarihinde kendisine güçlü bir muhalefet oluşturmuştur.

Hz. Ali (H. 599-661), Hz. Osman’dan kalan kargaşa ortamının ardından ihtilalle başa gelmişti. Kendisi, devraldığı bu kargaşa ortamını ve ihtilalin yarattığı sorunları ordusuyla çözmeye çalışmış, dönemi bu yüzden iç savaşlarla geçmişti. İç savaşların olduğu bir dönemde toplumdaki yapı diğer üç halifeye göre biraz daha karışık bir hal almıştı.

Hz. Ali de maaş ve ganimet dağıtımında Araplara ve Mevâliye eşit pay ayırmıştır.255

Ancak zamanla Araplar kendilerini diğer Müslüman milletlerden üstün görmeye başlamıştır. Bu düşüncenin sahipleri Mevâliyi kölelikten gelmeleri sebe- biyle kendilerine denk tutmadıkları gibi aslen hür olan gayri Arap Mevâli olan Müslümanları da azatlı Mevâli statüsünde kabul ediyorlardı. Ülkelerini fethettikleri halde onları köleleştirmeyip serbest bırakmak ve hidayetlerine vesile olmakla büyük lütufta bulunduklarını düşünüyorlar, kendilerini efendi, onları köle gibi görüyorlardı. Arapların bu yaklaşımı, bir süre sonra özellikle devletlerini yıktıkları İran asıllı Mevâlî’nin asabiyet duygularını harekete geçirecek,256

onları çeşitli isyanlarda bazı mezheplerle birlikte hareket etmesine neden olacaktı.

Benzer Belgeler