• Sonuç bulunamadı

Miras Hukukuna İlişkin Anayasal Güvence

Ölüme bağlı tasarrufta bulunma serbestisi sayesinde, gerçek kişiler hayatları boyunca elde ettikleri malvarlığı değerlerinin ölümlerinden sonra kendi isteklerine uygun şekilde istedikleri yakınlarına geçişini düzenleme imkanına kavuşur.31 Mirasbırakana

tanınan bu serbesti, irade özerkliğinin (Privatautonomie) ve hem anayasal olarak hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi anlamında güvence altına alınan bir temel hak ve özgürlük olarak geniş anlamda kabul edilen özel mülkiyetin (Privateigentum) tanıdığı yetkinin bir görünümüdür.32 Aynı şekilde, mirasçı bakımından da miras

hakkı anayasal ve AİHS anlamında geniş anlamda mülkiyet hakkı olarak korunmaktadır. 33

31 Kipp/Coing, s. 109; Leipold, s. 25.

32 İmre/Erman, s. 60; Kocayusufpaşaoğlu, s. 9; Öztan, s. 4; Dural/Öz, s. 2; Serozan/Engin, s. 37, 256.

Kipp/Coing, s. 109. Brox/Walker, s. 11; Leipold, s. 25. Miras hakkının anayasal yönü, tespit edilebildiği kadarıyla, doktrinde özel olarak fazla işlenmiş bir konu değildir. Anayasal güvenceye bağlanmış olan miras bırakma hakkı ve bu kapsama giren ölüme bağlı tasarrufta bulunma özgürlüğü üzerine detaylı bir inceleme için bkz. Kaneti, S.: “Türk Miras Hukukunun Anayasal Temelleri”, İÜHFM, Cilt: LIV, Sayı: 1-4, 1994, s. 237- 244, s. 244. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), mirasbırakan bakımından miras hakkının, geniş anlamda mülkiyet hakkını güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Ek Protokol No. 1 m. 1 çerçevesinde koruyup korunmayacağına ilişkin yaptığı değerlendirme için örnek olarak bkz. Marckx v. Belgium (Judgment of 13 July 1979, Series A 31). Eklemek gerekir ki, miras bırakma hakkı, ailenin korunması kapsamında, özel ve aile hayatına saygı hakkını düzenleyen AİHS m. 8 kapsamında da korunmaktadır; ancak bu koruma yalnızca mirasbırakanın aile fertleri lehine miras bırakması hali ile sınırlı olarak söz konusu olabilir (Gemalmaz, H. B.: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi 2008, s. 395).

33 AİHM’in, mirasçı bakımından, miras hakkını, geniş anlamda mülkiyet hakkı kapsamında kabul ettiği

kararlar bulunmaktadır. Örneğin, Inze v. Austria (App. No. 8695779, Case No. 15/1986/113/161,

Judgment of 28 October 1987) kararında, Mahkeme, evlilik dışı çocuğun evlilik içinde doğan kardeşine

göre miras hakkı bakımından dezavantajlı bir durumda olmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) m. 14 hükmünde düzenlenen ayrımcılık yasağına ve Ek Protokol No. 1 m. 1 hükmü ile düzenlenen mülkiyet hakkına aykırılık teşkil ettiğine hükmetmiştir. Söz konusu kararda miras açılmış bulunmaktadır. Aynı yönde başka örnek kararlar için bkz. Apostolidi and others v. Turkey (App. No.

45628/99, Judgment of 27 March 2007) ve Nacaryan and Deryan v. Turkey (App. No. 19558/02 and 27904/02, Judgment of 8 January 2008). Mahkeme, miras hakkının, mirasın açılmasından önce, AİHS

Ek Protokol 1 m. 1 hükmüyle korunan mülkiyet hakkı çerçevesinde korunamayacağı görüşündedir. Buna ilişkin örnek AİHM kararı için bkz. Marckx v. Belgium (Judgment of 13 July 1979, Series A 31). Mahkemenin mirasın açılmasından önceki ve sonraki hukuki durum bakımından yaptığı bu ayrım ile çelişen bir kararı için bkz. Tamar v. Turkey (App. No. 15614/02, Partial Admissibility Decision of 13

May 2004). Miras hakkının ne ölçüde mülkiyet hakkını koruyan AİHS Ek Protokol 1 m. 1 hükmü

Özel mülkiyet kişinin yaşam süresi ile sınırlı olsa idi, sosyal işlevini yeterince gerçekleştiremezdi. Özel mülkiyetin kişilere devlet karşısında tanıdığı güç, kişinin ölümünden sonra ailesine miras bırakılamasaydı, gerçek anlamda sağlanmış

olmazdı.34 Özel mülkiyeti kabul eden bir sistemde, mülkiyet hakkı ile miras hakkının

birbirinden ayrılması mümkün değildir.35 Bu bakımdan, kişinin özel mülkiyet ve

bunun içerisine dahil olan miras hakkı, temel hak ve hürriyetler arasında düzenlenerek devletlerin anayasal güvencesi altındadır. Türkiye Cumhuriyeti

Anayasası m. 35 hükmü ile getirilen bu anayasal güvence İsviçre Anayasası m. 26 ve Alman Anayasası m. 14 hükümlerinde ifade edilmektedir. Bu korumanın iki anlamı vardır; ilk olarak bir temel kişilik hakkı olarak, mirasbırakan açısından kişinin mirasının kendisinden sonrakilere geçmesi ve ölüme bağlı tasarrufta bulunması, mirasçı açısından ise yasal ya da iradi mirasçı olarak mirasa çağırılma hakkını ifade ederken; diğer yandan ise bir kurum olarak miras hukuku korunmaktadır.36 Bu

bakımdan, bir yanda kişinin ölüme bağlı tasarrufta bulunma özgürlüğü korunurken, diğer yanda ölen kişinin malvarlığının ailesi veya ölüme bağlı tasarrufta bulunarak tespit ettiği kişilere kalması anayasal güvence altına alınmaktadır. Türkiye

Cumhuriyeti Anayasası m. 35 herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğunu düzenledikten sonra, ikinci fıkrada bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceğini ifade etmektedir.

34 Kipp/Coing, s. 2.

35 Kaneti, s. 237; Dural/Öz, s. 2; Öztan, s. 4; Serozan, ekonomik düzenin oyun kuralları gereği, ölenin

malları ve borçlarının sahipsiz kalamayacağını, ekonomik düzenin çarklarının dönebilmesi için mutlaka ölenin mallarına sahip çıkan ve borçlarını ödeyen birileri olması gerektiğini belirtmektedir. Bu bakımdan, yazar, mülkiyet, miras ve sözleşme kavramlarının karşılıklı etkileşim içinde bir diyalektik birlik oluşturduğunu ifade etmektedir (Serozan/Engin, s. 37).

36 Anayasa Mahkemesi E. 1984/4 K. 1984/9 sayılı, 20.9.1984 tarihli kararı ile, anayasal güvence altına

alınmış bulunan miras hakkının, “miras bırakmak ve mirastan yararlanmak haklarını kapsadığı gibi, belli ölçüde mirasçı atamak ve mallarını vasiyet etmek hakkını da kapsadığına” işaret etmiştir. Kaneti, s. 237; Kipp/Coing, s. 2; Brox/Walker, s. 15; Leipold, s. 26; Antalya, s. 17.

Miras hukukunun toplumlar üzerindeki sosyal etkisi, geçmişten günümüze önemini sürdürmektedir. Özel mülkiyet, miras hakkının verdiği yetkiyle birlikte, kişilerin devlet karşısında güçlenmelerine ve bu gücü gelecekteki aile bireylerine aktararak güçlü aileler oluşturmalarına katkı sağlamıştır. Bu durum toplumların inşası üzerinde farklı yönlerden etkilerde bulunmuştur. Ortaçağ feodal düzeninin oluşmasında ve Avrupa’daki soylu ailelerin güçlenmesinde miras hukuku önemli bir katkı

sağlamıştır. Toplumlardaki bu aristokratik yapılanmaya karşı başlatılan kavga bir anlamda miras hukuku sayesinde oluşturulan düzene karşıdır.37 Bu dönemde

Rousseau, miras hukukunu kişiler arası eşitsizlik yaratan bir faktör olarak değerlendirmiştir.38 Aydınlanma çağı ile miras hukukunun toplumları bu şekilde

şekillendirmeye elverişli durumu değiştirilmek istenmiş, buna yönelik miras hukuku sınırlandırmaları getirilmiş ve endüstrinin de gelişmesiyle oluşan yeni toplum yapısı karşısında miras hukukunun etkisi günümüze kadar azalan bir grafik çizmiştir.39 Bu

dönemden anlaşıldığı üzere, miras hukukunun toplumsal yapı üzerindeki etkileri belirleyici olabilmekte ve bu sebeple de devletlerin tercih ettikleri miras hukuku sistemi, oluşturulmak istenen toplum yapısına önemli etkilerde bulunabilmektedir. Aynı şekilde, toplumsal yapı, kabul edilen miras hukuku sistemi bakımından belirleyici olmuştur. Serozan, köleci ve feodal toplumun ataerkil miras hukukuyla, kapitalist toplumun eşitlikçi miras hukuku ve sosyalist toplumun üretim araçları üzerinde ne özel mülkiyet ne de miras hakkı tanıyan miras hukuku arasındaki derin uçurumun miras hukukunun tarihselliğini ortaya koyduğunu belirtmektedir. Bu bakımdan, her dönem, miras hukuku sorunlarına ilişkin getirilen çözümler, evlilik,

37 Kipp/Coing, s. 3.

38 Rousseau, J.J.: İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, Say Yayınları, 14. Baskı, İstanbul 2016, s.

138.

aile, mülkiyet ve irade özerkliği konusundaki ekonomik, sosyal ve politik yaklaşıma göre belirlenmektedir.40 Eklemek gerekir ki, miras hukuku, ekonomide tekelleşme ya

da tam tersine işletmelerin parçalanarak dağılmasına ve bu sebeple ülke ekonomisinin olumsuz etkilenmesine de sebep olabilmektedir.41

Devletlerin, mirasbırakanın tasarruf özgürlüğü ve yasal mirasçılık kurumları arasında kurdukları denge bakımından, miras hukukuna yaklaşımları birbirinden farklı

olmuştur.42 Modern hukuk sistemlerinde, birbirine zıt iki uç sistem, mirasbırakana

hiçbir serbestlik tanımayan ve yalnızca yasal mirasçılığı kabul eden sistem ile mirasbırakana tam bir tasarruf serbestisi tanıyan sistem uzlaştırılmaya

çalışılmaktadır.43 Türk-İsviçre ve Alman hukukları bakımından miras hukukuna

yaklaşımın bu şekilde karma bir nitelik taşıdığını ifade etmek mümkündür. Miras hukuku sistemimizde, mirasbırakanın tasarruf serbestisi kabul edilmişken, bunun karşısında yasal mirasçılık düzeni kurulmuş ve hatta bazı yasal mirasçılar için saklı pay kurumu kabul edilmiştir. Bir başka deyişle, mirasbırakana ölüme bağlı tasarruf serbestisi tanınmış; ancak buna bazı sınırlamalar getirilmiştir. Ayrıca, mirasçısı olmaksızın ölen kişinin mirasının devlete geçeceği düzenlenmiştir.

40 Serozan/Engin, s. 39 vd. Miras hukukunun tarihi gelişimi için bkz. Antalya, s. 15. Miras hukukunun,

toplumsal değişikliklerden etkilenmesi hakkında bkz. Serozan, R.: “Miras Hukukunda İradi Mirasçıların Konumunu Güçlendiren Yeni Gelişmeler”, Aydın Aybay’a Armağan, İstanbul 2004, s. 283 vd; Serozan, R.: “Wohin steuert das Erbrecht?”, Successio, 2014/1, s. 4 vd.

41 Druey, s. 30.

42 Aileyi koruyan görüş, mirasbırakanı koruyan (ferdiyetçi) görüş ve toplumu koruyan (sosyalist) görüş

olmak üzere miras hukukuna farklı yaklaşımlar sergilenmiştir. Bu farklı yaklaşımlar hakkında detaylı bilgi için bkz. Kocayusufpaşaoğlu, s. 15; İmre/Erman, s. 230; Dural/Öz, s. 18; İnan/ Ertaş/ Albaş, s. 49.