• Sonuç bulunamadı

HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERĠNDE SINIRIN AġILMASI

Hukuka uygunluk sebepleri, iĢlenen fiili, iznin sınırları içersinde kullanılmak kaydıyla hukuka uygun hale getirmektedir. Dolayısıyla somut bir fiilin iĢlenmesiyle ilgili olarak hukuk düzeninin verdiği iznin sınırları aĢıldığı hallerde, ayrı bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir. Hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılması olarak nitelendirilen bu halde, sınırı aĢan kısım bakımından failin sorumlu

249

KOCA –ÜZÜLMEZ, s. 235.

89

tutulup tutulmayacağı, sorumlu tutulacaksa bunun esasının ne olacağı hususunun çözümlenmesi gerekmektedir251

. 5237 sayılı TCK‘nın 27. maddesinde; “(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilecek hüküm olunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmek suretiyle hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aĢılması düzenlenmiĢtir. 765 sayılı TCK m. 50‘de düzenlenen hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılması hükmü, TCK‘da yer almayan hakkın icrası ve mağdurun rızası hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılmasını kapsamadığı için eleĢtirilmekte idi. Nitekim 5237 sayılı TCK m. 26‘da hakkın icrası ve mağdurun rızası düzenlenmiĢ ve m.27/1‘de sınırın aĢılması, bunlar yönünden de kapsama alınmıĢtır252

.

1.8.2.Hukuki Niteliği

5237 sayılı TCK‘da ―ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler‖ baĢlığı altında, hukuka uygunluk nedenleri ve kusurluluğu etkileyen haller birlikte düzenlenmiĢtir. Kanunun bu sistematiği, 27/1. maddedeki düzenlemede geçen ―ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler‖ ibaresini, hem hukuka uygunluk nedenlerini hem de kusurluluğu etkileyen halleri kapsar Ģekilde anlaĢılmaya müsait hale getirmiĢtir. Dolayısıyla bu düzenlemeden hem hukuka uygunluk sebeplerinde, hem de kusurluluğu etkileyen hallerde sınırın aĢılmasının mümkün olduğu ve böyle bir durumda 27. maddenin 1. fıkrasına göre sorunun çözülmesi gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Ancak, suç teorisinin esasları, aslında 27. maddenin 1. fıkrasında sadece hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılmasının düzenlendiğini göstermektedir253

. Bu nedenle ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aĢılması yerine hukuka

251 KOCA-ÜZÜLMEZ, s. 239. 252

DEMĠRBAġ, s. 323.

90

uygunluk nedenlerinde veya hukuka aykırılığı ortadan kaldıran nedenlerde sınırın aĢılmasından söz etmek daha uygundur254

.

Hukuka uygunluk sebebinden yararlanan kiĢinin, söz konusu hukuka uygunluk nedeninin kanuni sınırlarını aĢması durumunda, artık failin davranıĢı hukuka aykırıdır ve buna hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aĢılması denir255. 5237 sayılı TCK‘da 24-

26. maddelerinde gösterilmiĢ olan hukuka uygunluk nedenlerinde orantılılık koĢulunun gerçekleĢmemesi halinde sınır aĢılmıĢ olabilir. MeĢru savunmada, savunmanın ölçüsünü aĢmak; ilgilinin rızasında rızanın kapsamı dıĢına çıkmak; görevin ifasında görevin (görevlendirmenin) sınırını aĢmak ve hakkın kullanılmasında yetkinin kapsamı dıĢına çıkmak, sınır aĢımıdır. Her somut olayda mevcut bir hukuka uygunluk sebebinin sınırının aĢılıp aĢılmadığı hususu, ilgili hukuka uygunluk sebebinin Ģartları ve olayın gerçekleĢtiriliĢ biçimi dikkate alınarak değerlendirilir256

. Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aĢılmasını düzenleyen 27. maddenin uygulanabilmesi için ilgili hukuka uygunluk nedeninin orantılılık dıĢındaki koĢullarının gerçekleĢmiĢ olması gerekir. Örneğin, meĢru savunma halinde haksız bir saldırı ve savunmada zorunluluk bulunmalıdır. Bu nedenledir ki, hukuka uygunluk nedenlerinde sınır aĢılmak suretiyle iĢlenen suçtan dolayı failin cezası TCK m. 27‘ye göre indirilmektedir257

.

Sınırın aĢılması kasten(olası kastla), taksirle ya da mücbir sebeple olabilir. Eğer kiĢi sınırı kasten aĢmıĢsa, artık hukuka uygunluk sebebinin varlığı önemli değildir. KiĢi kasten iĢlediği suçtan sorumlu olur. Örneğin, belli bir sağlık sorunu olduğu için tedavi amacıyla bir sağlık kuruluĢuna baĢvuran kiĢi üzerinde, bu kuruluĢtaki sağlık görevlileri tarafından, bilgi ve rızası dıĢında, Ģikâyeti ve tedavisi ile alakası olmayan bir hususla ilgili olarak bilimsel deney yapılması durumunda, hukuka uygunluk nedeninin varlığının bir önemi kalmamaktadır. KiĢinin vücudu üzerinde böyle bir müdahale, ilgili sağlık görevlilerinin TCK‘nın 90. maddesine göre ceza sorumluluğunu

254 ZAFER, s. 335. 255 DEMĠRBAġ, s. 324. 256

KOCA-ÜZÜLMEZ, s. 241.

91

gerektirmektedir258. Yine ―zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kiĢilere karĢı görevinin gerektirdiği ölçünün dıĢında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna iliĢkin hükümler uygulanır.‖ (TCK m. 256/1).

Hukuka uygunluk nedeni taksirle de aĢılmıĢ olabilir. Hukuku uygunluk nedenlerinde sınırın taksirle aĢılması durumunda, ceza sorumluluğu cihetine gidilebilmesi için, fiilin taksirle iĢlenmesinin de kanunda suç olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Örneğin, kolluk görevlileri dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı biçimde, hâkim kararında belirtilen kiĢiyi değil de ona benzeyen baĢka bir kiĢiyi yakalarsa, sınır taksirle aĢılmıĢ ve yakalanan kiĢi hürriyetinden yoksun bırakılmıĢ olur. KiĢiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun (TCK m. 109) taksirli Ģekli suç olmadığından kolluk görevlileri ancak disiplin soruĢturmasına muhatap olabilirler. Buna karĢılık zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlileri (TCK m. 256) zor kullanma yetkilerini taksirli bir biçimde aĢarsa, 27. maddenin 1. fıkrası hükmü uygulama alanı bulur ve sınırı aĢan kimse taksirle yaralamadan 27/1 uyarınca sorumlu tutulur259

.

Kendisine ―dur‖ ihtarında bulunulan Ģüpheli kiĢinin bu ihtara aldırmaması halinde emniyet görevlilerinin, belli Ģartların gerçekleĢmesi kaydıyla ―silah kullanmasına‖ mevzuatımızda izin verilmiĢtir. Kaçan Ģüpheli kiĢiyi yakalamaya matuf bu ―silah kullanma yetkisi‖, hukuki bir yetkidir ve dolayısıyla bu amaca matuf ―silah kullanması‖ halinde kanunun hükmünü icra edilmekte ve hukuka uygun davranılmaktadır260

.Silahın Ģüpheli kiĢiyi yakalama amacını aĢan bir tarzda kullanılması halinde, bu hukuka uygunluk nedeninin sınırı aĢılmıĢ olmaktadır. Bu gibi durumlarda ―silah kullanma‖ yetkisini haiz olan kiĢinin kastını araĢtırmak gerekir. ġayet kiĢi bu sınırı kasten aĢmıĢ ise, meydana gelen neticeden kastına göre sorumlu tutulacaktır. Burada söz konusu olan kast, doğrudan kast olabileceği gibi, muhtemel kast da olabilir. Somut olayda özellikle muhtemel kastın mevcut olup olmadığını iyi tetkik etmek gerekir. Yakalamak maksadına matuf olarak hayati tehlike arz etmeyen bir nahiyeye

258 ÖZGENÇ, Gazi ġerhi, s.395. 259

ARTUK- GÖKÇEN- YENĠDÜNYA, s. 592.

92

ateĢ etmek istenirken hayati bir bölgeden, mesela kafasından isabet alan kiĢinin ölmesi halinde meydana gelen ölüm neticesi açısından muhtemel kastın varlığını söylemek pekâlâ mümkündür. Buna karĢılık meydana gelen netice açısından failin kastı mevcut değilse, yani meydana gelen ölüm neticesi müĢahede edilebilir olmasına rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranılması sonucu müĢahede edilmemiĢ ise, bu netice açısından taksirle hareket etmiĢ demektir. Mesela; kaçan Ģüphelinin yakalanmasını temine matuf olarak, korkutmak için silahın baĢka bir yöne tevcih edilerek ateĢlenmesi halinde, mermi sekmesi sonucu Ģüpheli Ģahıs yaralanmıĢ veya ölmüĢ olabilir. Bu durumda, meydana gelen neticeden failin taksiri dolayısıyla sorumlu tutulması ve 27. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince cezalandırılması gerekecektir.

27. maddenin ikinci fıkrasına göre; meĢru savunmada sınırın aĢılmasının içine düĢülen “heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş” olması halinde, kiĢiden hukukun icaplarına uygun davranması beklenemez. Maruz kaldığı saldırı karĢısında kiĢinin içine düĢtüğü korku, telaĢ ve ĢaĢkınlık dolayısıyla davranıĢlarını yönlendirebilme yeteneği artık ortadan kalkmıĢtır. Bu itibarla, söz konusu hallerde meĢru savunma sınırı aĢılmıĢ olmasından dolayı fail kusurlu telakki edilemez. Ancak, fıkra metninde “mazur görülebilecek heyecan, korku veya telaş” ibaresine yer verilmiĢtir. Aslında saldırı karĢısında kiĢinin içine düĢtüğü heyecan korku veya telaĢın mazur görülebilecek nitelikte olup olmadığını ayrıca araĢtırmaya gerek yoktur. KiĢi maruz kaldığı saldırı karĢısında içine düĢtüğü “heyecan, korku veya telaş” her zaman mazur görülebilecek niteliktedir. Bu nedenle, fıkra metninde yer alan ―mazur görülebilecek‖ ibaresinin sadece açıklayıcı bir fonksiyonunun olduğunun düĢünmek gerekir. Çünkü maruz kaldığı saldırı karĢısında içine düĢtüğü ―heyecan, korku veya telaĢtan‖ dolayı meĢru savunma sınırını aĢan kiĢi, davranıĢlarını hukukun gereklerine göre yönlendirme yeteneği ortadan kalktığı için, kusurlu addedilmektedir. BaĢka bir deyiĢle, bu ―heyecan, korku veya telaĢ‖, kiĢi açısından somut olayda bir mazeret sebebi oluĢturmaktadır.

Yargıtay‘ın konuyla ilgili baĢka bir kararında; “zaruretin tayin ettiği hududu tecavüz etmek suretiyle kasten adam öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan yargılanan sanığın, kardeşine 2-3 metre mesafeden, birden çok ateş eden ve halen silahlı saldırısına devam eden maktule, meşru savunma koşulları içerisinde hareket edip,

93

mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaştan dolayı on kez ateş etmesi şeklindeki eyleminin meşru savunma sınırı aştığının anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 27/2’nci maddesi uyarınca sanığa ceza verilmemesi gerekir” denilmiĢtir261

.

1.9.HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERĠNĠN MADDĠ ġARTLARINDA