• Sonuç bulunamadı

ŞİRKET ÜZERİNE İ DDİAYA GİR

1.3.14. HOFSTEDE ÖRGÜT KÜLTÜRÜ MODELİ

Gebert Hofstede'in kültür konusunda düşünceleri, bugüne kadar kültürel

farklılıklar üzerine yapılmış en kapsamlı ampirik çalışmalardan birine

dayanmaktadır. Hofstede, 64 ülke üzerinde yaptığı ve ulusal kültürün örgütler açısından sonuçlarını incelediği araştırması sonucunda yerel kültürel özellikleri “Ulusal Değer Sistemi” olarak ifade etmiş, söz konusu değer sisteminin dört boyutta incelenebileceğini ve bu boyutların kapsamının da ülkeden ülkeye değişebileceğini söylemiştir (Hofstede, vd., 1990: 287). Hofstede yaptığı çalışma neticesinde söz konusu kültür boyutlarını şöyle ifade etmiştir (Hofstede, 1998a: 22); Güç mesafesi, belirsizlikten kaçınma, bireycilik ve toplumculuk, eril ve dişil özellikler. Hofstede, kültürün altı boyutundan söz etmekte ve kültürün bu boyutlar ile ülkelerin ulusal refah ve zenginlikleri ile ekonomik büyümesi arasında ilişki kurmaktadır (İraz, 2005: 185).

Tablo 11: Hofstede’in Kültür Boyutları Sınıflaması

Kültürel Boyut Tanım

Güç Mesafesi- Hiyerarşik ve eşdeğer olmayan ilişkilere dönük tolerans derecesi

Yüksek-Geniş tolerans Düşük-Küçük tolerans Belirsizlikten Kaçınma- Risk alma isteği veya

belirsizlik kabullenme derecesi

Güçlü- Risk veya belirsizliğe ilişkin düşük kabul

Zayıf-Risk ve belirsizliğe ilişkin genel kabul

Bireycilik– Bireysel başarıya odaklanma derecesi Bireycilik-Bireysel başarı öncelikli Kolektivizm-Grup başarısı öncelikli Maskulinite-Materyalizmin önem derecesi Maskulinite-Materyalizm ve servet ön

planda

Feminite- Uyum ve ilişkilerin önemi ön planda

Başarı-Güç ve statünün nasıl elde dildiğini açıklar. Başarı-Güç ve statü rekabet ve sıkı çalışmayla elde edilir.

Atıf-Güç ve statü kişinin doğuştan elde ettiği hakla elde edilir.

Evrensellik-Davranış düzenleyen normları düzenler.

Evrensellik- Herkese eşit olarak uygulanan yasal kuralları tanımlar.

Farklılık- Kişilerin statülerinden ötürü ayrıcalık ve haklara sahip olması

Güç Mesafesi: Kültürün bu boyutu bir toplumdaki kurumlar ve örgütlenmeler

içindeki gücün dağılım biçimini ve bu dağılımdaki farklılık ve eşitsizlikleri üyelerin benimseme ve kabul etme derecesini göstermektedir. Dolayısıyla güç mesafesi, gücün toplumun bireyleri ve organizasyonlarında eşit olmayan bir şekilde dağılımı ile ilgilidir (Hofstede, 1998a: 21). Hofstede’e göre güç mesafesinin düşük olduğu toplumlarda;

 Toplumdaki eşitsizlikler azaltılmıştır.

 Toplumdaki herkes birbirine bağımlıdır.

 Hiyerarşi, rollerin eşitsizliği anlamında olup, uygun bir biçimde

oluşturulmuştur.

 Toplumun alt katmanında olanlar ile üst katmanında olan herkes birbirini kendisi gibi bir insan olarak görmektedir.

 Gücün kullanımı hukuki ve iyi ve kötüyü ayırt etmeye bağlıdır.

 Herkes eşit haklara sahiptir.

 Güçlü insanlar sahip oldukları gücü bir baskı aracı olarak kullanmak yerine, sahip olduklarından daha az güçlü görünmeyi denemektedir.

 Sosyal sistem sorgulanabilmektedir.

 Bir sosyal sistemi değiştirmenin yolu gücü yeniden dağıtmaktan geçmektedir,

 Güçsüzler arasında gizli bir uyum söz konusudur.

 Güçsüzler arasındaki işbirliği dayanışma temelinde oluşabilmektedir

(Hofstede, 1980: 122).

Güç mesafesinin yüksek olduğu toplumların temel özellikleri ise şu şekilde sıralanmaktadır:

 Eşitsizlik düzeninin olduğu bir dünyada herkes hak ettiği yerdedir.

 Güçlüler ve güçsüzler bu düzenle korunmaktadır.

 Çok az insan özgür ve insanların çoğu ise diğerlerine bağımlıdır.

 Toplumun alt katmanlarında olanlar ile üst katmanlarında olanlar birbirlerini farklı kategorilerde görürler.

 Güç toplumun temel gerçeğidir ve iyi ve kötüden önce gelir.

 Gücün hukuksallığı tartışılmaz.

 Güç sahipleri ayrıcalıklı olmaya hak kazanırlar.

 Güçlüler olduklarından daha fazla güçlü görünmeye çalışırlar.

 Güçsüzler kınanır ve kendilerine çok fazla değer verilmez.

 Sosyal bir sistemi değiştirmenin yolu güç sahiplerini değiştirmektir.

 Güçsüzler arasındaki işbirliği insanların birbirlerine olan güveninin düşük olması nedeniyle zordur (Hofstede, 1980: 122).

Güç mesafesinin düşük olduğu toplumlardaki örgütlerde, katı olmayan bir merkezileşme, basık bir örgütsel yapı, az sayıda denetleyici kadro, sınırlı bir ücret farklılaşması, alt kademelerde yüksek nitelik ve işçilerle memurların aynı statüye sahip olduğu görülmektedir. Bu örgütlerde önemli kararlar verileceği zaman, çalışanların fikirleri alınır ve karar sürecine dahil edilir. Fırsatlarda ve ödüllendirmede eşitsizliğe daha az rastlanır.

Güç mesafesinin yüksek olduğu toplumlardaki örgütlerde, unvan, statü, pozisyon gibi betimleyici öğelere fazlasıyla önem verilir ve saygı duyulur; iş yerlerinde işçi ile işveren arasındaki mesafe hissedilir ve korunur. Bu örgütlerde katı bir merkezileşme, sivri bir örgütsel yapı, çok sayıda denetleyici kadro, büyük bir ücret farklılaşması, alt kademelerde düşük nitelik ve beyaz yakalıların mavi yakalılara oranla daha yüksek statüye sahip olduğu görülmektedir. Güç mesafesinin yüksek olduğu toplumlardaki örgütlerde biçimsel iletişim yukarıdan aşağıya doğru işler. Biçimsel yatay iletişim yoktur. Bu sistemlerde belirsizlik güç mesafesi aracılığıyla azaltılır. Örgütte kimin kimler üzerinde yetkisi olduğu açıkça belirlenir. Güç mesafesini büyüten de bu durumdur.

Hofstede, düşük güç mesafesi yaşanan toplumlara örnek olarak Avusturya,

İsrail, Yeni Zelanda ve İrlanda'yı göstermiştir. Yüksek güç mesafesinin yaşandığı

ülkelere ise Malezya, Meksika, Güney Kore, Hindistan, Panama, Guatemala, Filipinler ve Venezüella’yı örnek vermiştir (İkiz, 2008: 29).

Belirsizlikten Kaçınma: Bir toplumun üyelerinin kesinlik olmayan,

bilinmeyen ya da belirsizliği yüksek durumlar karşısında kendilerini nasıl hissettiklerini ve bu durumdan ne ölçüde kaçındıklarını ifade etmektedir. Buradaki temel değişken belirsizlik ile mücadele edebilme yöntemlerinin geliştirilip geliştirilememesidir (Hofstede vd., 1990: 287). Belirsizlikten kaçınmanın düşük olduğu toplumlarda yenilikler ve farklılıklar anlayışla karşılanır. Belirsizlik bir tehdit olarak değil, bir engel olarak algılanır ve üzerine gidilerek çözüm yöntemleri geliştirilir. Bu çözüm yöntemleri de teknolojiden, hukuktan ya da eğitimden yararlanılarak geliştirilir (Hofstede, 1998a: 22).

Belirsizlikle baş edebilmeyi öğrenen toplumlar okul ve aile eğitimi ile bunu yeni nesillere de aktarır ve destek verirler (Hofstede, 1980: 153). Belirsizlikten kaçınmanın yüksek olduğu toplumlarda ise bireyler, kendilerini güvensizlik ortamında hissederler ve tedirginlikleri artar. Örgütlerde çalışanlar yaş temeline göre seçilir, hiyerarşik kurallar uygulanır ve ihlal edilemez. Oysaki belirsizlikten kaçınmanın düşük olduğu toplumlarda örgütler çalışanları yaş kriterlerinden başka kriterler de göz önüne alınarak seçilir. İş görenler risk alma eğilimi gösterir ve ortada geçerli bir sebep varsa, hiyerarşi çiğnenebilir ve bu durum doğru ve haklı kabul edilir (Hofstede, 1980: 123).

Hofstede belirsizlikten kaçınmanın en yüksek düzeyde yaşandığı toplumlara örnek olarak Yunanistan, Portekiz, Belçika, Japonya, Fransa, Guatemala, Uruguay ve Salvador'u göstermiştir. Belirsizlikten kaçınmanın düşük olduğu toplumlara örnek olarak Singapur, Danimarka, İsveç, Hong-Kong, İngiltere, ABD ve İrlanda'yı vermektedir (İkiz, 2008: 31).

Bireycilik ve Toplumculuk: Kültürün bu boyutu bir toplumdaki insanların

toplu olarak gösterdikleri davranışlar ile ilgilidir (Hofstede, 1980: 213). Bu açıdan bakıldığında bireycilik, kişinin kendisinin ya da birinci derecede akrabalarının geçimi ile ilgilendiği bir yapıyı yansıtmaktadır. Bireycilik kavramının tam tersini ifade eden kavram ise toplumculuk diğer bir ifade ile kolektivizmdir. Çoğulculuk, kişinin doğduğu andan itibaren kendini birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluk içinde bulmasıdır. Bu kişiler birbirlerine sonsuz bir sadakat ve bağlılık duyarlar (Hofstede, 1998a: 21).

Hofstede'in araştırmasında en üst düzeyde bireyci toplumlar arasında Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, İngiltere, Kanada, İsveç ve Danimarka yer almıştır. En üst düzeyde kollektivizmin hakim olduğu ülkelerin arasında ise Guatemala, Ekvator, Panama, Venezüella, Kolombiya ve Pakistan gibi ülkeler yer almıştır (İkiz, 2008: 32).

Eril ve Dişil Özellikler: Kültürün bu boyutu bireylerin cinsiyetlerinin

kendilerine yüklediği sosyal rolleri ifade etmektedir. Cinsiyet rolleri bireylere okul, aile ve toplum içinde sosyalleşme sürecinde verilmektedir. Dişi kültür insanlar arası ilişkilere önem vermekte, yaşam kalitesini yükseltmekte, sevgi ve saygı dolu özellikler içermektedir. Bu sebeple dişi kültür bayanlara atfedilmektedir.

Kültürün eril boyutu ise yükselme ve başarma tutkusunu, egemenliği ve materyalist özelliklerin baskınlığını ifade etmektedir (Hofstede, 1998a: 22). Toplumların eril ve dişil boyutları örgütsel amaçların algılanması ve çatışmaların çözümlenmesi ile ilişkilendirilmektedir. Buna göre dişil özelliklerin baskın olduğu toplumlarda huzur ve uyum ön planda iken, eril özelliklerin baskın olduğu toplumlarda güç ve başarı birinci sırada gelmektedir. Bunun yanı sıra eril kültürün baskın olduğu toplumlarda iş hayatında kadınlara çok sık rastlanmaz ve yüksek ücret ödenmez. Oysa dişil kültürün baskın olduğu toplumlarda kadın ve erkeğin yükselme fırsatları eşit, iş stresleri düşük ve gelişim olanakları fazladır (Hofsetede, 1980: 262). Hofstede’nin incelediği ulusal kültür boyutları, örgütlerin düşünce ve davranış biçimlerine etki etmesi bakımından önemlidir. Buna göre; bir örgütte kimin hangi

kararın alınmasında etkili olduğu, hangi kural ya da prosedürün sonucunda hangi davranış biçiminin beklenildiği sorularının cevabı söz konusu boyutlar çerçevesinde

şekillenmektedir ( Hofstede, 1991: 140).

Eril yaklaşımı yüksek olan ülkelere Japonya, İtalya, Meksika, Avusturya, Venezüella, İsviçre ve Hindistan örnek verilebilir. Dişil yaklaşımı yüksek olan ülkelere Norveç, Hollanda, Danimarka, Şili, İsveç, Portekiz, İspanya ve Fransa örnek gösterilebilir (İkiz, 2008: 33).