• Sonuç bulunamadı

Hitabet Sanatı ile Siyaset İlminin İlişkisi

IV. LİTERATÜR

2.2. ARİSTOTELES VE FÂRÂBÎ BAĞLAMINDA HİTABET SANATI

2.2.4. Hitabet Sanatı ile Siyaset İlminin İlişkisi

Hitabet sanatının ortaya çıkışına ve tarihsel gelişimine bakıldığında siyaset ilmi ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Çünkü insanların toplumda bir mevki elde edebilmek ya da başkaları tarafından saygı görebilmek için kendilerini en iyi şekilde ifade etmeleri gerekir. Bunun yolu da siyaset ilmini ve hitabet sanatını iyi bir şekilde kavrayabilmek ve pratik hayatta uygulayabilmekten geçmektedir.

İnsanların günlük hayatlarında mutluluğu elde etmelerini sağlayan bilim, siyaset ilmidir. Çünkü insan toplum içerisinde yaşayan ve politik özelliğe sahip bir varlıktır.

Siyaset ilmi, diğer pratik bilimlerden yararlandığı ve ayrıca yapılması gereken şeye ve sakınılması gereken şeye ilişkin yasa yaptığı için bu bilimin ereği, diğer bilimlerin ereğini içerir.152 Hitabet sanatı, siyaset ilmi ile doğrudan ilişkili olup insanlar arası ilişkilerde kullanılmaktadır.

Hitabet, siyaset bağlamında iki şekilde ele alınır. Birincisi, kendisi bakımından, yani politik konularda olduğu gibi hitabetin sadece bir araç olarak kullanıldığı pratik hitabettir. İkincisi, konusu bakımından, yani siyaset ve ahlak bağlamında kullanımıdır.153 Sofistler hitabeti bir araç olarak kullanırken, Aristoteles bu sanatı konusu bakımından, yani siyaset ve ahlak bağlamında ele almıştır. Bu durum daha açık bir şekilde şöyle ifade edilmiştir:

“Retoriğin siyaset bilimiyle olan bağlantılarının, ampirik ve teorik olmak üzere iki veçhesi vardır. Ampirik açıdan bakıldığında, Yunan kentlerinde hatibin ve siyasetçinin birçok şekilde ve birçok vesileyle karşılaşması hemen hemen hiç şaşırtıcı değildir. Hatibin doğrudan meşgalesi arasında erdemler, arkadaşlık mutluluk, ama aynı zamanda bizatihi anayasalar, haz ve iktidar bulunur. Teorik açıdan bakıldığında ise Aristoteles’in elinin altında bulunan retorik tasavvuru, retoriği sahip olduğu en güçlü anlamda, yani bilimsel anlamda etik biliminin bir çeşit doğrudan uygulanması haline getiriyordu.”154

Sofistler haz düşkünü insanlar oldukları için hitabeti çıkarları uğrunda kullanmışlardır. Platon bu durumu eleştirmiş ve hitabet sanatının insanı hakikate

152 Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, s. 45.

153 Coşkun, a.g.e., s. 235.

154 Crubellier, Pelllegrin, a.g.e., s. 135.

54

götürmediğini iddia etmiştir. Aristoteles ise bu sanatı, toplumların siyasi ve sosyal yönleriyle doğrudan ilişkilendirmiştir. Böylece hitabetin, siyaset ilmi ve siyasetçi ile bağlantısını ortaya koymuştur. Ona göre özellikle Antik Yunan’da siyasi hayata kalıtım güçlü bir ifade yeteneği ile alakalıdır. Böylece hitabet, Antik Yunan’da görülen demokratik yönetim anlayışının dili olmuştur.

Antik Yunan’da gelişen demokratik ortamın bir neticesi olarak doğan hitabet sanatı, zamanla toplum içerisinde etkili ifade yeteneğine sahip insanlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Böylece bu insanlar hitabet sanatı vasıtasıyla savundukları şeylere insanları ikna etmeyi amaçlamışlardır. Bu kişilere hatip denilmiştir. Aristoteles, hatibi siyasi bir aktör olarak nitelendirmiştir. Bir hatibin özellikle politik konularda insanları ikna edebilmesi için toplumun yararına olan bütün yönetim biçimlerine ve yönetim biçimlerinin ortaya koyduğu ahlak anlayışlarına hâkim olması gerekir.

Aristoteles bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

“Bütün insanlar çıkarlarına saygı duyulduğu zaman ikna edilirler ve bu çıkarlar kurulu düzenin sürdürülmesini sağlar. Öte yandan devlet yönetiminde belirleyici kararları siyasi erki elinde tutanlar verir ve bu erkin hangi kurumda olacağı, yönetim biçimine bağlıdır. Ne kadar yönetim biçimi varsa siyasi erki elinde tutan o kadar kurum vardır.”155

Aristoteles’e göre dört farklı yönetim biçimi vardır. Bunlar; demokrasi, oligarşi, aristokrasi ve monarşidir. Demokrasi, devlet görevlerinin vatandaşlar arasında kurayla belirlendiği bir yönetim şeklidir. Bu yönetim biçiminin en temel amacı özgürlüktür.

Oligarşide devlet görevleri, vergiye tabi mülk sahipliğine göre dağıtılır. Oligarşinin nihai amacı ise zenginliktir. Aristokraside ise devlet görevleri eğitimle orantılı olarak dağıtılır. Buradaki eğitimden kasıt yasaların belirlediği eğitimdir. Aristoteles, aristokraside siyasi gücün yasalaşmış geleneklere saygı duyanların elinde olduğunu belirtir. Aristokrasinin temel amacı da eğitim ve yasalaşmış geleneklerin devamını sağlamaktır. Son yönetim biçimi olan monarşide ise siyasi güç tek kişinin elindedir. Bu yönetim şeklinin iki çeşidi vardır. Birincisi, bazı kurallara uymakla yükümlü olan krallık, ikincisi ise hiçbir kurala tabi olmayan tiranlıktır. Monarşinin tek amacı siyasi gücü kaybetmemektir. Hatip, bu yönetim şekillerinin hepsinin nihai amaçlarını meydana

155 Aristoteles, Retorik, çev. Ari Çokona, 11. b., İstanbul: İş Bankası Kültür Yay. 2020, s. 41.

55

getiren geleneklerini, kurumlarını ve bu kurumlar vasıtasıyla insanların sağladığı çıkarları bilmelidir. Çünkü dinleyenlerin seçim ve tercihleri bunlara göredir.156

Aristoteles’in hitabet sanatına bu yaklaşımı Farabi tarafından da devam ettirilmiştir. O, yönetim biçimlerini ortaya koyarken toplum için hitabetin öneminden de bahsetmektedir. Ona göre hitabet, “Tercih edilmesi veya kaçınılması gereken mümkün şeylerin her birisinde, başkalarını en mükemmel olarak ikna edebilecek şekilde konuşma gücüdür.”157 Hitabete hâkim olan erdemli bir hatip, bu sanatı toplumu iyi olana yönlendirmek için kullanır. Bunun tam tersi bir durumda ise hatip bu sanatı kendi çıkarları için kullanabilir.

Fârâbî yönetim biçimlerini “Erdemli Şehir” ve “Erdemli Olmayan Şehirler”

şeklinde ele almaktadır. Erdemli şehir kısaca; nazari, fikri, ahlaki, ameli erdemlere sahip ve bu erdemleri pratik hayatına uygulayan filozof-kralın ihdas ettiği dini takip eden insanların oluşturduğu şehrin genel adıdır158. Fârâbî, erdemli şehrin karşısına koyduğu erdemli olmayan şehirleri şöyle sıralamaktadır: Cahil şehir, bozuk (fâsık) şehir, karakteri değişmiş (mubaddala) şehir, doğru yolu bulmamış, yanlışlık içinde olan (dâlla) şehir, bu şehirlerin halkı da erdemli şehre zıttır.159

Erdemli olmayan şehirlerden ilki olan “Cahil Şehir” kendi içerisinde altıya ayrılır. Bunlar sırasıyla, a) Zorunluluk Şehri, b) Zenginlik Şehri, c) Bayağılık ve Düşüklük Şehri, d) Şeref Şehri (Kerramiyye/Timokrasi), e) Zorba Şehir (Tiranlık), e) Demokratik Şehir.160

Fârâbî’nin ortaya koyduğu yönetim şekilleri, Aristoteles’in yönetim şekillerinden farklıdır. Doğal olarak bu iki filozofun yönetim anlayışları da farklıdır.

Çünkü Aristoteles’in yaşadığı Antik Yunan’da toplumlar site devletleri şeklinde yaşıyorken, Fârâbî’nin yaşadığı dönemde ve coğrafyada iki çeşit devlet yapısı mevcuttur. Birincisi, halife tarafından yönetilen İslam İmparatorluğu, ikincisi ise halifenin hâkimiyeti dışında kalan küçük devletlerdir. Ayrıca o dönemde Müslümanlar dünyaya iki şekilde bakmaktaydılar. Bu bakış açısı İslam’ın hüküm sürdüğü devlet ve

156 a.g.e., s. 41-42.

157 Fârâbî, Fusulü’l-Medeni, s. 48.

158 Şenol Korkut, Fârâbî’nin Siyaset Felsefesi/Kökenleri ve Özgünlüğü, 2. b., Ankara: Atlas Yayınları, 2018, s. 292.

159 Fârâbî, el-Medinetü’l-Fazıla, s. 107.

160 Korkut, a.g.e., s. 444.

56

İslam’ın hâkimiyeti dışında kalan diğer devletler şeklindedir. Bu noktada Müslümanların nihai amacı, bütün dünyanın İslam’ın yasalarının hüküm süreceği bir dünya devleti haline gelmesiydi. Bu durumdan etkilenen Fârâbi de ortaya koyduğu ideal devlet anlayışla bütün insanların aynı yasalara uyacağı evrensel bir devlet fikrini savunmuştur.161

Fârâbî’nin yönetim anlayışının Aristoteles’ten ayrılan diğer bir özelliği de yöneticiye yüklediği misyondur. Ona göre bir toplumu yönetmek bilgelik ve uzmanlık isteyen bir iştir ve bu işi sadece bazı seçkin insanlar üstlenebilirler. Bu noktada Fârâbî, insanları seçkinler (havas) ve sıradan insanlar (avam) şeklinde ikiye ayırmıştır. Avam, yönetilen kesimi oluşturan halk tabakasıdır. Havas ise yönetici pozisyonunda bulunan seçkin kimselerdir. Filozoflar, peygamberler ve yasa koyucu bilge kişiler bir toplumda bulunan en seçkin kimselerdir. “Bu insanlar doğru yönetimin, mükemmel, toplumsal siyasal organizasyonun yasalarının bilgisini, en yüksek iyinin, en büyük mutluluğun bilgisini bir tür aydınlanma yoluyla Faal Akıl’dan, bu akıl aracılığıyla dolaylı olarak da bizzat Tanrı’nın kendisinden alırlar.”162

Fârâbî’ye göre filozof, peygamber ve yasa koyucu, özellikleri itibariyle aynı kişidir. Ona göre erdemli şehri, filozof-peygamberin yönetmesi gerekir. Bu kişi hem nazari, fikri, ahlaki ve ameli erdemlere sahip olmalı, hem de iyi bir hatip olmalıdır.

Hitabet sanatının üç temel unsurundan biri olan hatip (yönetici, lider), bir sonraki bölümde yine hitabet sanatının diğer iki önemli öğesi olan muhatap ve konu ile birlikte daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır.