• Sonuç bulunamadı

8 ARALIK 2001 — Sayı: 24607)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca

B) KİŞİLER HUKUKU

2) HISIMLIK KISMI

Yürürlükteki Kanunda aile hukuku kitabının ikinci kısmının başlığı “Hısım-lar” biçimindedir. Bu kısımda hısımlardan çok hısımlığın nasıl doğacağı veya ku-rulacağı ve hısımlık ilişkisinin hukukî sonuçları düzenlenmekte olduğundan, baş-lık kaynak Kanuna da uygun olarak “Hısımbaş-lık” şeklinde değiştirilmiştir.

Yürürlükteki Kanunun bu kısmı, “Nesebi Sahih Çocuklar”, “Nesebi Sahih Olmayan Çocuk” ve “Aile” başlıklarını taşıyan üç bölümden (babtan) oluşmak-ta iken, Tasarıda iki bölüm hâlinde düzenlenmiştir. Zira bu sistematik aynen İsviçre’de 1 Ocak 1978 tarihinde gerçekleşen değişiklikle uyumlu olarak “sahih nesep”, “sahih olmayan nesep” ayrılığına son vermektedir. Bu itibarla birinci

bö-LXVIII / Genel Gerekçe (1)

lümün başlığı “Nesebi Sahih Çocuklar” yerine “Soybağının Kurulması” şeklinde değiştirilmiştir. Nesep terimi çok eskimiş olduğu ve çoğu kez “mezhep” terimiyle karışıklığa sebep olduğu için, Tasarıda arı Türkçe bir sözcük olan “soybağı” şekli-ne dönüştürülmüştür. İkinci bölüm “Aile” başlığını taşımaktadır.

a) Soybağının Kurulması Bölümü

Bu bölüm “Genel Hükümler”, “Kocanın Babalığı”, “Tanıma ve Babalık Hük-mü”, “Evlât Edinme”, “Soybağının Hükümleri”, “Velâyet” ve “Çocuk Malları”

olmak üzere yedi ayırım şeklinde düzenlenmiştir.

“Genel Hükümler” başlığını taşıyan ve yürürlükteki Kanunda olmayan birinci ayırımda çocuk ile ana ve çocuk ile baba arasında soybağının kurulmasına ilişkin genel kurallara yer verilmiştir.

Bu ayırımda 282 nci maddenin birinci fıkrası, aslında doğal ve hukukî bir gerçeği dile getirmekle birlikte, Medenî Kanunun soybağını düzenleyen hükümle-rinde çocuk ile baba arasında olduğu gibi, çocuk ile ana arasındaki soybağının da nasıl kurulduğunu açıklayan bir hükmün bulunması gereğini yerine getirmektedir.

İkinci fıkrada, çocuk ile baba arasında soybağının kurulmasını sağlayan hukukî olaylar sayılmaktadır. Buna göre, çocuk ile baba arasında soybağının kurulmasına kaynaklık eden hukukî olaylar, seçenek olarak evlilik, tanıma veya hâkim kararı-dır. Üçüncü fıkrada da soybağının kurulmasını sağlayan “evlât edinme” belirtil-mektedir.

Yürürlükteki Kanunda mevcut olmayan 282 nci madde kaleme alınırken kay-nak İsviçre Medenî Kanununda yapılan ve 1978 yılı başında yürürlüğe giren deği-şiklik örnek alınmıştır.

İkinci ayırım “Kocanın Babalığı” başlığını taşımaktadır. Bu ayırımda evli-liğe dayalı “babalık karinesi” ile bunun sonuçları düzenlendikten hemen sonra,

“sonradan evlenme” sayesinde evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere kendiliğinden tâbi olma, yani koca ile çocuk arasında soybağının kurulması, ko-canın babalığının bu sayede hukuken kabullenilmesi olanağı da yer almakta ve yürürlükteki Kanunun ikinci fasılında olduğu gibi “Nesebin Tashihi” şeklinde bir başlık altında bağımsız bir ayırıma yer verilmemektedir.

Bu ayırımın başlığı, çocuk ile soybağı ilişkisi kurulan kişinin, çocuğu doğuran kadın ile evli olan kişi olması hâline işaret etmek üzere “Kocanın Babalığı” şek-linde belirlenmiştir. Bu ayırımda çocuğu doğuran kadın ile evli olan veya evliliği sona ermiş bulunan kişinin çocuk ile olan soybağı düzenlenmektedir.

Soybağının reddi konusunu düzenleyen 286 ncı maddenin ikinci fıkrasında, ilgili olan çocuğa da dava hakkının tanınması gerektiği görüşü benimsenmiştir.

Genel Gerekçe (1) / LXIX

Tasarının 288 inci maddesinin birinci fıkrasında, yürürlükteki metinden farklı olarak “yüz seksen günlük süre” bir ölçü olarak zikredilmemiş, sadece “evlenme-den önce…ana rahmine düşmüşse” deyimi kullanılmıştır. Çünkü evlilik içinde ana rahmine düşmüş olma olgusunun hangi durumda kabul edileceği, yüz seksen gün-lük süre ölçüsü de zikredilmek suretiyle zaten bir önceki maddede düzenlenmiştir ki, o maddenin zıt anlamı, evlenmeden önce ana rahmine düşmenin ne zaman söz konusu olacağını da ortaya koymaktadır.

Tasarının 289 uncu maddesiyle yürürlükteki Kanunda öngörülen bir aylık dava açma süresi bir ve beş yıllık süreler hâline getirilmiştir.

“Karinelerin çakışması” kenar başlığını taşıyan 290 ıncı madde ile yürürlük-teki Kanunda düzenlenmemiş olan önemli bir konu hükme bağlanmaktadır. Kay-nak Kanundan esinlenerek kaleme alınan bu maddeye göre, çocuk evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçmeden önce doğmuş ve ana da bu arada, yani çocuk doğmadan önce yeniden evlenmiş olursa, ikinci evlilikteki koca baba sayılacaktır. Ancak bu karine âdi bir karine mahiyetindedir, yani aksi ispatlanarak çürütülebilir. Bu durumda ise, sona eren birinci evlilikteki koca baba sayılacaktır.

Diğer ilgililerin dava hakkının düzenlendiği 291 inci maddenin ikinci fıkrasıy-la, ergin olmayan çocuğun dava hakkı hükme bağlanmaktadır. Davayı çocuk adına kayyım açacaktır. Kayyım, atanma kararının kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabilecektir.

292, 293 ve 294 üncü maddeler yürürlükteki Kanunun “Nesebin Tashihi” baş-lığını taşıyan 247 ve devamı maddelerini karşılamaktadır. Madde sonradan evlen-me yoluyla çocuk ile koca arasında soybağı kurabilevlen-me imkânını düzenleevlen-mektedir.

Bu durumda çocuk kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tâbi olacaktır.

Üçüncü ayırım “Tanıma ve Babalık Hükmü” başlığı altında çocuk ile babası arasındaki soybağının “tanıma” ve “babalığa mahkemece karar verilmesi” yoluyla kurulmasını düzenlemektedir. Tasarıda “sahih nesep –sahih olmayan nesep” fark-lılığı kaldırıldığı için tanıma ve babalık hükmü, yürürlükteki Kanunun sistemati-ğinden farklı olarak, soybağının hükümlerinden önce düzenlenmiştir. Tanıma ve babalık hükmü çocuk ile baba arasında “sahih olmayan (gayri sahih) nesep” değil, normal bir soybağı kurmaktadır.

Tanımanın koşullarını ve şeklini düzenleyen 295 inci maddede, şartları varsa tanımanın babanın babası tarafından da yapılmasına imkân tanıyan yürürlükteki hükme yer verilmemiştir. Şekil konusunda yürürlükteki Kanundan farklı olarak, tanımanın resmî senet veya vasiyetname ile yapılabilmesi yanında, nüfus memu-runa veya mahkemeye yazılı başvuruda bulunmak suretiyle de yapılmasına imkân sağlanmıştır.

LXX / Genel Gerekçe (1)

Dördüncü ayırımda “Evlât Edinme” düzenlenmektedir. Tasarıyla getirilen yeni düzenleme, evlât edinme konusunda büyük değişiklikleri içermektedir. Bu değişiklikler aşağıda ilgili maddelerde açıklanacaktır.

Küçüklerin, yani henüz ergin olmamış bulunan kişilerin evlât edinilmesi, on-ların evlât edinen tarafından iki yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. (m.305) Bir sonraki 306 ncı madde uyarınca, evli olmayanların bir-likte evlât edinmeleri mümkün olmayacak, ancak eşler birbir-likte evlât edinebilecek-lerdir. Ancak eşlerden biri en az iki yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını dol-durmuş bulunması koşuluyla diğer eşin önceki evliliğinden olan çocuğunu evlât edinebilecektir. Bu hüküm, birinci fıkra hükmünün istisnasını oluşturmaktadır.

Eşlerin bir kimseyi birlikte evlât edinebilmeleri için, en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekecektir. Böylece yürürlük-teki Kanunun öngördüğü yaş, otuz beşten “otuza” indirilmiş olmaktadır. Yapılan bu yeni düzenlemeyle örneğin iki yıldan beri evli olmakla birlikte otuz yaşını dol-durmuş bulunan eşler evlât edinebilecekleri gibi, henüz otuz yaşını doldurmamış olmakla beraber en az beş yıldır evli olan eşler de evlât edinebileceklerdir.

Tek başına evlât edinmenin düzenlendiği 307 nci maddeye göre, evli olmayan bir kimse otuz yaşını doldurmuş olduğu takdirde tek başına evlât edinebilecektir.

Aynı madde uyarınca, otuz yaşını doldurmuş olan eş, diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksunluğunu veya iki yılı aşkın süreden beri nerede ol-duğunun bilinmemesi ya da iki yıldan beri mahkeme kararıyla eşinden ayrı ya-şamakta olması yüzünden birlikte evlât edinmesinin mümkün olmadığını ispat ederse, tek başına evlât edinebilecektir. Bu hüküm bir önceki maddeyle getirilen

“eşlerin ancak birlikte evlât edinebilecekleri” kuralının istisnasını oluşturmaktadır.

Tasarıyla yeni getirilen 312 nci maddenin birinci fıkrası, küçüklerin evlât edi-nilmek amacıyla bu işlerle görevli bir kuruma yerleştirilmesi ve ana ve babadan birinin rızasının bulunmaması hâlinde, kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, evlât edinen veya evlât edinmeye aracılık yapan kurumun istemi üzerine, hâkimin bu rızanın aranıp aranmamasına karar verebilmesini düzenlemektedir.

Üçüncü fıkra ise, ana ve babadan birinin küçüğe karşı özen yükümlülüğünü ye-terince yerine getirmemesi sebebiyle rızasının aranmaması kararının kendisine yazılı olarak bildirilebileceğini hükme bağlamaktadır.

Tasarı, küçüklerin evlât edinilmesinde yürürlükteki Kanundan ayrılarak, evlât edinenin “nesebi sahih öz önü bulunmaması” şartını benimsememiş, böylece alt-soyu bulunsa dahi bir kimsenin bir veya birden fazla küçüğü evlât edinebilmesine olanak tanımıştır. Oysa Tasarıda erginlerin ve kısıtlıların evlât edinilmesi, evlât edinenin altsoyunun bulunmaması koşuluna bağlanmıştır. Böylece küçükler ile erginlerin ve kısıtlıların evlât edinilmelerinde farklı bir yol izlenmiştir. Erginlerin

Genel Gerekçe (1) / LXXI

ve kısıtlıların evlât edinebilmeleri 313 üncü maddede üç bent hâlinde şu hâllere indirgenmiştir:

1. Bedensel veya zihinsel özrü sebebiyle sürekli olarak yardıma muhtaç ve evlât edinen tarafından en az beş yıldan beri bakılıp gözetilmekte ise,

2. Evlât edinen tarafından, küçükken en az beş yıl süreyle bakılıp gözetilmiş ve eğitilmiş ise,

3. Diğer haklı sebepler mevcut ve evlât edinilen, en az beş yıldan beri evlât edinen ile aile halinde birlikte yaşamakta ise.

Evlât edinme kararının, evlât edinenin oturmayeri; birlikte evlât edinmede eşlerden birinin oturmayeri mahkemesince verileceği 315 inci maddeyle öngörül-müştür. Bunu izleyen maddede, evlât edinmeye ancak esaslı sayılan her türlü du-rum ve koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından ve gerektiğinde uzmanların görüşünün alınmasından sonra karar verileceği vurgulanmaktadır. Bu aşamada, evlât edinenin altsoyu varsa onların evlât edinmeyle ilgili tavır ve düşüncelerinin de değerlendirilmesi gerekecektir.

Tasarının 320 nci maddesi yürürlükteki Kanunda düzenlenmemiş olan

“evlâtlık işlemlerinde aracılık” kurumunu hükme bağlamaktadır. Uygulamada çoğu kişiler evlât edinmeyi, bir çok aileler de kendi çocuklarının evlât edinilme-sini arzuladıkları hâlde, bunları bir araya getiren kurumlar ve bu kurumların yasal statülerini düzenleyen hükümler mevcut olmadığı için, Ülkemizde evlât edinme işlemleri sağlıklı ve etkin biçimde gerçekleştirilememektedir. Yeni getirilen bu madde, Ülkemizde bu alanda mevcut olan söz konusu eksikliği gidermek amacını taşımaktadır. Bu yeni hükme göre, evlât edinme işlemlerinde aracılık sadece Dev-letin kendi yetkili kurumları tarafından yapılabilecek, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri bu faaliyetleri yürütemeyeceklerdir.

Küçüklerin evlât edinilebilmeleri için, ayırt etme gücüne sahip bulunan kü-çüğün rızası gerekli olduğu gibi, ana ve babasının rızası da gerekecektir. Rıza, küçüğün veya ana ve babasının oturdukları yer mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak açıklanmak suretiyle tutanağa geçirilecektir (m.309). Ancak, rıza küçüğün doğumunun üzerinden altı hafta geçmeden önce verilemeyecektir. Ana ve babaya, verdikleri rızayı bir defa geri alabilmeleri imkânı tanınmıştır. Ancak, geri almadan sonra verilecek rıza kesin rıza sayılacaktır (m.310).

Beşinci ayırım “Soybağının Hükümleri” başlığını taşımakta ve yürürlükteki Kanunun 259 ilâ 261 inci maddelerinin yer aldığı “Nesep Sıhhatinin Umumî Hü-kümleri” başlıklı dördüncü faslını karşılamaktadır.

Çocuğun soyadı konusunun düzenlendiği 321 inci maddeye göre çocuk, ana ve baba evliyse ailenin soyadını taşıyacaktır. Eğer ana ve baba evli değilse, yani

LXXII / Genel Gerekçe (1)

çocuk yasal olmayan bir birleşme sonucunda dünyaya gelmişse, ananın soyadını taşıyacaktır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşımakta ise, o zaman çocuk onun bekârlık (kızlık) soyadını taşıyacaktır.

Tasarıyla yeni getirilen 323 üncü madde ana ve babanın, kendi velâyetleri al-tında bulunmayan, örneğin ana ve babadan alınarak başka bir kimsenin koruma ve gözetimine bırakılmış olan çocuk ile uygun bir biçimde kişisel ilişki kurulmasını isteme haklarını düzenlemektedir. Bir sonraki 324 üncü madde ise, ana ve baba-nın bir önceki madde uyarınca çocuk ile kurabilecekleri kişisel ilişkinin sınırlarını belirlemektedir. Buna göre, ana ve babadan öz önün diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesini ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmak zorundadırlar. İkinci fıkrada belirlenen hâllerde kişisel ilişki kurma hak-kının reddedilmesi veya onlardan geri alınması söz konusu olacaktır.

Yeni getirilen 325 inci madde ise olağanüstü hâllerin mevcut olması duru-munda çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulma-sını isteme hakkının diğer kişilere, özellikle hısımlara da tanınabilmesini hükme bağlamaktadır. Bu ilişkilerin kurulmasıyla ilgili bütün düzenlemelerde çocuğun oturduğu yer mahkemesi yetkili kılınmıştır. (m.326) Ancak, aynı madde uyarınca, çocuk ile kişisel ilişkiye yönelik bir düzenleme yapılıncaya kadar, velâyet hakkına sahip veya çocuk kendisine bırakılmış olan kimsenin rızası dışında kişisel iliş-ki uygulanması mümkün olmayacaktır. Örneğin çocuğun korunması ve gözetimi bir başka kimseye bırakılmışsa, mahkemece düzenleme yapılıncaya kadar ana ve baba, çocuğun kendisine bırakıldığı bu kimsenin rızası olmadıkça çocukları ile kişisel ilişki kuramayacaklardır.

Çocuğun bakımıyla ilgili olarak getirilen yeni 328 inci madde, ana ve babanın bakım borcunun çocuğun ergin olmasına kadar devam edeceğini, ancak çocuk er-gin olmuş olsa bile bakım borcunun çocuğun eğitiminin sona ermesine kadar ana ve babadan durum ve koşullara göre beklenebilecek ölçüde olmak üzere devam edeceğini hükme bağlamaktadır.

Tasarının 329 uncu maddesi yürürlükteki Kanunda mevcut olmayan “nafaka davası açma hakkı”nı düzenlemektedir. Buna göre, küçüğe fiilen bakan ana veya baba diğerine karşı doğrudan doğruya kendi adına nafaka davası açabilecektir. Kü-çük de ayırt etme gücüne sahip ise nafaka davası açabilecek, sahip değilse onun adına bu davayı atanacak kayyım veya vasi açabilecektir. Nafaka miktarı çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak be-lirlenecek ve her ay peşin olarak ödenecektir. Durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirleyecek veya kaldıracaktır.

Babalık davası ile birlikte nafaka istenir ve hâkim, babalık olasılığını kuvvetli bulursa, hükümden önce çocuğun ihtiyaçları için uygun bir nafakaya karar

vere-Genel Gerekçe (1) / LXXIII

bilecektir. Soybağı tespit edilirse davalı uygun nafaka miktarını depo etmeye veya geçici olarak ödemeye mahkûm edilebilecektir.

Yürürlükteki Kanunda bulunmayan yeni bir maddede (m.334) ana ve babanın nafaka yükümlülüklerini ileride de yerine getirmeyeceklerine dair veri oluşturan bazı hâller sayılmakta ve bunların varlığı hâlinde hâkimin, ana ve babayı uygun bir güvence sağlamaya mahkûm edebileceği yahut başka önlemlerin alınmasına karar verebileceği hükme bağlanmaktadır.

Altıncı ayırım “Velâyet” konusunu düzenlemektedir. Bu ayırım yürürlükte-ki Kanunun yedinci babının beşinci faslını karşılamaktadır. Bu ayırımda yer alan maddelerin bazıları İsviçre Medenî Kanununun 1976 tarihli değişikliğinden esin-lenilerek düzenlenmiş, bazıları yürürlükteki Kanundan, bazıları ise 1984 tarihli Öntasarıdan alınmıştır.

Tasarının 335 inci maddesinde ergin olmayan çocuklar üzerinde velâyet hak-kının ana ve babaya ait olduğu kuralı tekrarlandıktan sonra, 336 ncı maddede ev-lilik devam ettiği sürece ana ve babanın velâyeti birlikte kullanacakları vurgulan-maktadır. Yürürlükteki Kanunun velâyetin yürütülmesinde ana ve babanın anlaşa-mamaları hâlinde babanın oyuna üstünlük tanıyan 263 üncü maddesindeki hüküm, kadın-erkek eşitliğini bozmakta olduğundan Tasarının bu maddesine alınmamıştır.

Tasarıya yeni konulan 337 nci maddeyle, ana ve baba evli değilse velâyetin anaya ait olduğu hükme bağlanmıştır. Ancak, aynı maddede ananın küçük, kı-sıtlı veya ölmüş olması ya da velâyetin kendisinden alınmış olması durumunda, hâkimin çocuğun menfaatine göre çocuğa vasi atama ya da velâyeti babaya verme konusunda yetkili olduğu açıklanmaktadır.

Yürürlükteki Kanunda düzenlenmemiş olan bir başka konu da yeni 338 inci maddeyle hükme bağlanmıştır. Buna göre, eşler ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler. Bir eş, kendi çocuğu üzerinde velâyeti kullanan eşine uygun bir şekilde yardımcı olacak, hatta durum ve koşullar zorunlu kılarsa çocuğun ihtiyaçları için onu temsil edecektir. Bu madde hükmü, bir sosyal ahlâk gerekliliğini, Medenî Kanunda yer alan bir özel hukuk kuralı düzeyine çı-karmaktadır.

“Çocuk Malları” başlığını taşıyan yedinci ayırımda düzenlenen maddelerde yürürlükteki Kanuna nazaran büyük ve önemli değişiklik olmamıştır.

Değişiklik getiren bir hüküm 354 üncü maddededir. Yürürlükteki Kanun ço-cuk malları üzerinde istifade (yararlanma) hakkı tanırken, Tasarı daha sınırlı bir anlamı olan “kullanma” deyimini tercih etmiş, böylece de çocuğu korumak ama-cıyla, ana ve babanın çocuk mallarını sadece kullanabilecekleri, onlardan yararla-namayacakları hükme bağlanmıştır.

LXXIV / Genel Gerekçe (1)

355 inci maddeyle getirilen değişiklik, çocuk mallarının gelirlerinin çocuğa sarfedilmesinden sonra artan kısmın aile ihtiyacına sarfedileceği, kalanın ise çocu-ğun mallarına katılacağı şeklindedir.

Kısmen kaynak Kanunun 320 nci maddesinden alınan yeni 356 ncı maddede, çocuğa yapılan sermaye biçimindeki ödemelerin, tazminat ödemelerinin ve maddî değeri olan benzeri edimlerin, olağan ihtiyaçlar gerektirdiği ölçüde çocuğun ba-kımı için kısmen kullanılabileceği hükme bağlanmaktadır. İkinci fıkra, çocuğun bakımı, eğitimi ve yetiştirilmesi için zorunluluk varsa, hâkimin ana ve babaya, belirlediği miktarlarda çocuğun diğer mallarına da başvurma yetkisi tanıyabilece-ğini belirtmektedir.

Tasarının 359 uncu maddesinde yürürlükte olan Kanundaki “küçüğün ka-zancının, yanlarında yaşadığı sürece, ana ve babaya ait olduğuna” ilişkin hükme yer verilmemiş, ancak ana ve baba ile birlikte yaşayan çocuğun kendi bakımı için uygun bir katkıda bulunması esası getirilmiştir. Bir önceki 358 inci maddede de yeni bir hüküm olarak ölüme bağlı tasarruf yoluyla çocuğun saklı payının ana ve babanın yönetimi dışında bırakılabileceği hükme bağlanmıştır.

Çocuk mallarının geri verilmesinde ana ve babanın sorumluluğu yürürlükteki Kanundan farklı biçimde düzenlenmiştir. Yürürlükteki Kanun onların intifa hakkı sahibi gibi sorumlu olacaklarını öngörmüş iken, Tasarı onları “vekil” gibi sorumlu tutmaktadır.

b) Aile Bölümü

Bu bölüm “Nafaka Yükümlülüğü”, “Ev Düzeni” ve “Aile Malları” başlıklarını taşıyan üç ayırımdan oluşmaktadır.

Ayırımın başlığında yer alan “Nafaka” terimi eski bir terim olmakla beraber, uygulamada geniş ölçüde alışılmış ve anlamı herkes tarafından bilinmekte oldu-ğundan, değiştirilmesi yoluna gidilmeyerek aynen korunmuştur.

Birinci ayırımda 364 üncü maddeye eklenen üçüncü fıkrayla eşin ve ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu vurgulanmıştır.

Kaynak Kanundan esinlenerek kaleme alınan yeni 366 ncı madde, korunmaya muhtaç kişilerin bakımının bununla yükümlü kurumlar tarafından sağlanacağını öngörmektedir. Esasında bu hükümle korunmaya muhtaç kişilere ilişkin özel ka-nunlara yollama yapılmaktadır. Maddede özellikle “korunmaya muhtaç çocuklar-dan” değil, fakat “korunmaya muhtaç kişilerden” söz edilmektedir. Bu kurumlar, söz konusu kişiler için yaptıkları giderleri nafaka yükümlüsü hısımlarından iste-yebileceklerdir.

İkinci ayırımda “Ev Hakimiyeti” düzenlenmektedir.

Genel Gerekçe (1) / LXXV

367 nci madde, sadece “aynı çatı altında” sözcüklerinin çıkarılması suretiyle, yürürlükteki Kanundan aynen alınmıştır. 368 inci maddede yapılan tek değişiklik, ev başkanının göstermesi gereken özenle ilgilidir. Yürürlükteki metinde bu özen, ev başkanının kendi eşyasına göstereceği özen ile aynı iken, maddede bu ölçüden ayrılınmış ve somut olayın özelliğine göre gösterilmesi gereken objektif bir özen aranmıştır.

Ev başkanının sorumluluğunu düzenleyen 369 uncu maddeye, yürürlükteki Kanunun 320 nci maddesindeki hükme ilâveten, “bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini” deyimi konulmuş, böylece ev başkanının Borçlar Kanununun 55 ve 56 ncı maddelerinde olduğu gibi sorum-luluktan kurtulabilmesi olanağı kabul edilmiştir.

Tasarıya konulan yeni 370 ve 371 inci maddeler uyarınca talep edilebilecek denkleştirme bedelinin istenmesi zamanı düzenlenmektedir.

“Aile Malları” başlığını taşıyan üçüncü ayırımda yer alan hükümlerde esasa

“Aile Malları” başlığını taşıyan üçüncü ayırımda yer alan hükümlerde esasa

Benzer Belgeler