• Sonuç bulunamadı

İslam hukukunda hibe, "karşılık şart koşulmaksızın bir malın hayatta iken temliki" şeklinde tanımlanır. " Karşılıksız olma" kaydı hibeyi satımdan. "temlik" kaydı da ariyet ve karzdan ayırmaya yarar. Tanımda geçen mal" kaydı, hibe kelimesinin sözlük anlamına dahil olan manevi-mecazi bağışlamaları, "hayatta iken" kaydı da vâsiyeti dışarıda tutmayı amaçlar130. İslam hukuku, vakıf malların hibe edilemeyeceği konusu üzerinde de önemle durur ve vakfiyelerde bu hususa mutlaka işaret edilir. Zira vakıf malların ve vakfa bağlı

125 KŞS 32 / 60-1.

126 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, İstanbul 1983, s.437. 127 Ahmet Tabakaoğlu, “Tekâlif”, DİA, C.40, İstanbul 2011, s. 336-337

128 Diğer vergi kayıtları için bknz. KŞS 32 / 9-2, 10-2, 12-1, 148-2, 149-1, 159-1, 166-2, 168-1, 174-2, 183-3,

196-3, 198-2, 222-2, 224-1, 233-1, 234-3, 235-2, 257-1.

129 KŞS 32 / 70-1.

38

hayratın ebediliği, ancak bu malların demirbaş olarak kalmasıyla sağlanabilir131. Defterin incelenen sayfalarında 12 adet hibe kaydı bulunmaktadır. Birinci kayıt azad edilen köleye bağ hibe edilmesi ile alakalı olup şu şekildedir; Gürciyyü’l-asl Şahin bin ‘Abdullah meclis-i şer’-e gelerek târîh-i kitâbdan on gün mukaddem el-Hâc Ahmed beni cümle malından ‘azad ve ‘itâk ederek Harmancık adlı mevzi’de bulunan bağını hibe etti ben de kabul ettim. Ancak el-Hâc Ahmed adı geçen bağı zabt üzeredir kasr-ı yedine tenbih olunması matlubumdur demiştir. Bunun üzerine Şahin’den şahit istenmiş, mahalle ahalisinden bazı kimselerin Şahin bin ‘Abdullah’ı tasdik edip ona şahitlik etmeleriyle adı geçen bağın Şahin bin ‘Abdullah’a verilmesi kararlaştırılmıştır132.

İkinci kayıt hibe133 edilen malın teslim edilmemesi olup şu şekildedir; Konya’da Dörtvakiyye Mahallesi sakinlerinden Mehmed bin Bayram meclis-i şer’e gelerek; babam mezbûr Bayram bin Mehmed adı geçen mahallede bulunan menzlini bana hibe etmişidi ben dahi kabul ve kabz idüb mülk-i mevhûbum olmuşiken zabtıma mâni’ olmuştur su’âl olunub men’-i def’ olunması matlûbumudur demiştir. Bu iddia Bayram’a sorulduğunda cevabında bu iddiayı inkâr ederek oğlundan iddiasını kanıtlamasını talep etmiştir. Bunun üzerine mahalle halkından bazı kimseler Mehmed’i tasdik edip ona şahitlik etmeleriyle adı geçen menzilin Mehmed bin Bayram’a verilmesi kararlaştırılmıştır134.

131 Abdulkadir Şener, İslâm Hukukunda Hibe, Ankara 1984, s.35. 132 KŞS 32 / 38-1.

133 Diğer hibe kayıtları için bknz. KŞS 32 / 126-1, 138-2, 139-3, 141-2, 161-1, 180-1, 188-4, 205-2, 208-1, 262-

2.

39

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İDARİ VE SİYASİ HAYAT İLE İLGİLİ BELGELER I. FERMÂN

Dîvân-ı Hümâyun veya Paşakapısı'ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulunan padişah emirlerinin (buyruk) genel adıdır135. Fermân kelimesini tamamiyle benimsiyen Osmanlılar de, bu kelimenin resmî mânası herhangi bir iş hakkında badişahın alfimet-i şerife denilan tuğralı emri demektir. Bu emre, hükümdardan sâdır olduğu için, fermân-ı hümayun fermân-ı şerif denilirdi136. Fermânın kendine has şartları ve özellikleri vardır. Genellikle, “Akzâ kuzâtü’l- müslimîn evlâ vülâtü’l-muvahhidîn ma‘denü’l-fazl ve’l-yakîn vâris-i ‘ulûmi’l-enbiyâ-i ve’l-mürselîn hucceti’l-hak ‘ale’l-halk-ı ecma‘în el-muhtas bi-mezîd-i ‘inâyeti’l meliki’l-mu‘în Mevlânâ Konya kadısı…” elkabıyla fermânın gönderildigi kisiye dua ve niyaz edilir. “Tevki‘-i refi‘-i hümâyûn vâsıl olıcak ma’lûm ala ki…” ibaresiyle gönderilen mesajın fermân olduğu belirtilir. Fermânın gönderiliş sebebi, fermân çıkaranın arzusuna açıklandıktan sonra “fermân-ı ‘âlişânım sâdır olmuştur buyurdum ki hükm-i şerîfim vardıkda…” ibaresiyle fermânın çıkarıldığı gerekli emir verilir. Söylenmesi ve yapılması istenen şey açıklanır, fermânda istenilen şeyin yerine getirilmesi ve muvaffakiyeti için dua edilir ayrıca fermânın tarihi ve gönderildiği yer belirtilir137.

Defterin incelenen sayfalarında 5 adet fermân kaydı bulunmaktadır. Birinci kayıtta; Konya’da halkın huzurunu bozup bahane ile akçe ve pul toplayan eşkıyanın te’dîbi yani edeplendirmesi hakkında fermândır138. İkinci kayıtta, Karaman eyâletinde esb-keşân re’âyası arasındaki bâd-ı havâ vergilerinin toplanmasında dışarıdan kimsenin müdahale etmemesi ile alakalı fermândır139. Üçüncü kayıtta yeni doğan Şehzade Mehmed için şenlikler düzenlenmesi hakkında fermândır140. Dördüncü kayıtta Belgrad muhafazasında serhad kal’alarında yararlılık gösteren askerlere Konya’da tîmâr tevcîh edilmesi hakkında fermândır141. Son kayıt ise bir önceki belgenin devamı olup tîmâr tevcîh edilen kişilerin sipahileri ile birlikte alaybegisi bayrağı altında sefere çıkmaları hakkında fermândır142.

135Mübahat S. Kütükoğlu, “Ferman”, DİA, C. 12, Ankara 1995, s.400.

136 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I, İstanbul 1993, s.607.

137 Fatih Küçük, 14 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1080-1081/1669-1670) (Değerlendirme ve Trankripsiyon),

(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi), Konya 2013, s.9.

138 KŞS 32 / 22-1. 139 KŞS 32 / 25-1. 140 KŞS 32 / 26-1. 141 KŞS 32 / 28-1. 142 KŞS 32 / 29-1.

40

II. BERÂT

Berat, Arabca asıllı bir kelime olup “yazılı kâğıt” demektir. Bir adı da nişan olan ve ilk devirlerde biti ve misal de denilen berat Osmanlı diplomatiğinde Padişah tarafından memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muâfiyetin verildiğini gösteren ve veren padişahın tuğrasını taşıyan belgedir. Bu mânâsı dolayısiyle de beratlı kelimesi, müsâadeli veya imtiyazlı; eli beratlı tabiri ise selâhiyet sahibi olma mânâsı taşımaktadır143. Defterin incelenen sayfalarında 7 adet berât kaydı bulunmaktadır.

Birinci kayıt, Konya’da Göçeroğlu Sultân Tekyesi’ne cüz’hân tayini ile alakalı berâttır. Bu tekyede cüz’hân olan yani kur’ân-ı kerîm cüzlerini okuyan Mehmed ‘Abdullah’ın vefât etmesiyle yerine Mehmed Halife’nin cüz’hân tayin edilmesi ile alakalıdır144. İkinci kayıt Şey’âlimân karyesi mescidine el-Hâc Ya’kûb Halife’nin imâm olarak tayin edildiği imâmet berâtıdır145. Üçüncü kayıt ise Şeyh Sadreddin vakfının mallarına bakma görevinin el-Hâc Ahmed’e verildiği tevliyet berâtıdır146. Dördüncü kayıt ise Konya’da Pürçüklü Mahallesi mescidinde imâm olan Ca’fer adlı kişinin vefat etmesiyle yerine İsma’îl Halife’nin imâm olarak ta’yîn edildiği imâmet berâtıdır147. Beşinci kayıt seferlerde ve serhad kalelerinde yararlılık gösteren kişilere Konya’da tîmâr tevcih edildiği berâttır148. Diğer iki kayıt ise Şeyh ‘Osmânrûmî Mahallesi imâmet berâtı149 ile Konya kâzası dellâlbaşılık berâtıdır150.

III. TA’YÎN

Defterin incelenen sayfalarında ta’yîn ile alakalı 12 adet kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan 6 adet mütevelli ta’yîni, 3 adet kayyım151 ta’yîni, 1 adet nazır ta’yîni, 1 adet vekîl ta’yîni ve 1 adedi ise Müezzîn152 ta’yînidir. Mütevelli153 ta’yîni ile alakalı olan bir kayıtta; Konya’da Aynedâr Mahallesi’nin ‘avarızının vakf-ı nukudunun mütevellisi olan ‘Abduülhalim bin Mûsâ’nın ölümüyle yerine mütevelli tayin edilmesi gerekli bir hale gelmiş,

143 Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1994, s.124. 144 KŞS 32 / 22-2. 145 KŞS 32 / 24-2. 146 KŞS 32 / 24-3. 147 KŞS 32 / 26-2. 148 KŞS 32 / 27-1. 149 KŞS 32 / 28-2. 150 KŞS 32 / 29-2.

151 Diğer kayyım tayini için bknz. KŞS 32 / 206-2. 152 Müezzin ta’yîni için bknz. KSŞ 32/ 168-2.

153 Birinin yerine geçen, bir vakfın idâresi, kendisine verilmiş olan geniş bilgi için bknz. Ferit Devellioğlu,

41

mahalle halkının iltimaslarıyla ‘Abdülhalim bin Mûsâ’nın yerine yine adı geçen mahalle sakinlerinden Bekir bin Temür mütevelli154 olarak tayin edilmiştir155.

İkinci kayıt, birinci kayıttan farklı olarak kayyım156 ta’yîni ile alakalı olup şu şeklidedir; Konya’da Medrese Mahallesi sakinlerinden olup daha sonra kaybolan Halîl bin İbrahim, vefat eden ‘ammisi oğlu İbrahim bin Mehmed’in mîrâsından kendisine intikal eden kırk guruşun himayesine bundan önce kayyım olarak tayin edilen Mevlüd adlı kişinin ölmesiyle yerine bir kayyım lazım gelmiş, mahalle halkının haberi ile yine aynı mahalleden Mehmed bin el-Hâc, Mevlüd’ün yerine kayyım olarak tayin edilmiştir157.

Diğer bir kayıtta ta’yîn edilen kayyımdan mîrâsı teslim aldığının tescili olup şu şekildedir: Konya’da Medrese Mahallesi sakinlerinden iken Babadağı’nda ölen Halîl bin İbrahim adlı kimsenin varisleri meclis-i şer’-e gelerek, Halîl hayatta iken babamızın kız kardeşinin oğlu İbrahim öldü, mîrâsından Halîl hissesine kırk guruş isabet etti. Lakin adı geçen Halîl kayboldu ve Seyyid Mehmed’in babası kırk guruşu himaye için kayyım olarak tayin edildi. Daha sonra Mevlüd’de ölünce yerine oğlu Seyyid Mehmed kayyım olarak tayin edildi. Biz de adı geçen Halîl’in verasetinin bize intikal ettiğini isbat etmemiz ile meblağ-ı mezbûr kırk guruşu Mehmed elinden aldık. Bundan sonra Mehmed’e ve Seyyid Mehmed’e bir akçe ve bir habbe hakk ve ‘alakamız kalmadı diye haber vermiştir158.

Vasî üzerine nâzır ve vekil ta’yîn edilen kayıtta, Türbe-i Celâlîye Mahallesi sakinlerinden iken bundan akdem vefat eden el-Hâc Musâ bin (bozuk) kızları ‘Atik ve Fâtıma’ya kalan mallar için vasî olarak Mustafâ Beşe ibn Mehmed, nâzır olarak Mehmed bin Bayram ve vefât eden mezbûrun zevcesi ‘Âyşe bint-i Hasan adlı kadına vekil olarak Mustafâ Beşe ya’yîn edilmiştir159. Vekil ta’yîni olan kayıtta ise, İbn Tûtî Mahallesi sakinlerinden iken bundan ‘akdem helâk olan (bozuk) verâseti zevcesi (bozuk) kızı Hanzâde ve sâgire kızı Eşmâ’ya kalmıştır. Sergiz Eşmâ’nın vasîsi olduğu için Eşmâ’nın mirâs hakkını tasarruf etmek için Serkiz’e vekil ta’yîn edilmiştir160.

154 Diğer mütevelli tayin belgeleri için bknz. KŞS 32 / 36-4, 192-1, 215-2, 269-4, 270-1. 155 KŞS 32 / 44-2.

156 Mütevelli yerinde kullanılır bir tâbirdir. Camiin temizlik işlerini yapan hademesine de bu ad verilir. Geniş

bilgi için bknz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, İstanbul 1993, s.223.

157 KŞS 32 / 73-3. 158 KŞS 32 / 98-1. 159 KŞS 32 / 4-2. 160 KŞS 32 / 11-1.

43

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

HUKUKÎ HAYAT İLE İLGİLİ BELGELER I. MÎRÂS

Sözlükte "kök, temel; birinin diğerinden devraldığı eski durum, bakiye" anlamlarındaki irs (virâse) kökünden türeyen mîrâs kelimesi, çok defa irs ile eş anlamlı olmak üzere "bir şeyin bir kişi veya topluluktan diğerine geçmesi, başkasından kalan, tevarüs edilen şey" mânalarında kullanılır. Fıkıh terimi olarak irs ve mîrâs, ölen bir kimsenin (mûris) mal varlığının âkıbetini düzenleyen kuralların bütününü ifade eder161. Mîrâs hukuku hem eski hem de yeni hukuk sistemlerinde aynı öneme sahip olan bir disiplindir. Ölen gerçek şahsın terekesinin kimlere, nasıl ve ne şekilde intikal edeceğini tayin ve tespit mîrâs hukukunun konusudur. Mîrâs hukukunun üç önemli ögesi mevcuttur. Birincisi mûris (mîrâs bırakan), ikincisi varis (mîrâsçı), üçüncüsü de mevrûs da denilen terekedir162.

Mahmiye-i Konya’da Karakurd ma’a Sungur Mahallesi sakinlerinden iken bundan akdem fevt olan Hasan bin ‘Abdullah’ın veraseti zevcesi Safiye bint-i Hasan ve sulbî sagîr oğlu Mûsâ ve sulbiye kebire kızı Saime’ye münhasıra olduğı şer’-a münife oldukdan sonra sagir-i mezbûr Mûsâ’nın tesviye-i umuruna savb-ı şer’-iden mansûb vasisi olan mezkûre Safiye meclis-i şer’-i hatîr-ı lâzımü’t-tevkirde Medine-i mezkûre de Yenice Mahallesi sükkânında iken bundan akdem fevt olan Safiye’nin li-ebevyn karındaşı ve varîsi bâ’isü’l- kitâb Yûnus bin Mehmed mahzarında üzerine bi’l-vesaye da’vâ ve takrîr-i kelâm idüb mezkûr Hasan’ın mezbûr Ya’kub zimmetinde cihet-i farizâdan otuz tokuz kuruş olub kıbbe’l-eda ve’l- isitifa tarafın fevt olub meblağ-ı merkûm-ı mezkûran Mûsâ ve Sa’ime huzurlarına ta’yîn olunmağla sağir-i mezbûr Mûsâ’nın hissesini bi’l-vesaye taleb ideriz su’âl olunsun didikde gıbbe’s-su’âl mezbûr Yûnus cevabında merkûme Safiye mukâddema mezkûr Ya’kûb’un taht- ı nikâhında iken Hasan’a olundukda zevcim Yakub’un sabıkân zevcim olan Hasan’a deyni olan otuz tokuz kuruş ben bi’t-temâm aldım deyü ikrâr ve işhad itmişdir diyü def’âtle mukabil idücek bi’l-istintâk ve’l-inkâr merkûm Yunus’dan def-i meşruhu mübeyyine beyyine taleb olundukda ‘udûl-i müslimînden mâ’rü’z-zikr Yenice Mahallesi’nden mu‘allim-i sıbyân olan Hüsâm Halife ibn ‘Osmân ve Mahalle-i Cedîd-i Kurb-ı Borda sükkânından Mahmed bin Ahmed ve Mahalle-i ‘Abîd sükkânından Mustafâ bin Mehmed nâm kimesneler li-ecli’ş- şehade meclis-i şer’-e hazırûn olub eserü’l-istişhad fî’l-vâki’ mezbûre Safiye mukaddemâ mezkûr Ya’kub’un taht-ı nikâhında iken Hasan’a oldukda bizim huzurumuzda ikrâr idüb

161 Hamza Aktan, “Miras”, DİA, C. 30, Ankara 2003, s. 143. 162 Özpolat, s.48.

44

zevci sabıkam müteveffâ Hasan’ın hâlâ zevcem olan Yakub zimmetinde cihet-i farizâdan otuz tokuz guruş almağla meblağ-ı merkûme ben bi’t-temâm kabz iyledim didi biz bu hususa şahitleriz şehâdet dahi iderüz edâ-yı şehâdet-i şer’-iye iylediklerinde bade’t-tadil ve’t-tezkiye şehâdetleri makbul olmağın da’vâ-ı mezbûreden mezkûre Safiye’ye men’ bir le mâ’vaka’a bi’t-taleb ketb olundu fî’l-yevmi’h-hâdî ve’l-ışrîn min Cemâziye’l-ûlâ li-sene ‘aşer ve mi’ete ve elf 163.

Mîrâs kaydı örneğinde görüldüğü üzere öncelikle ölen kişinin mahallesi, sonra kişinin adı ve babasının adı daha sonra varisleri belirtildikten sonra kalan mallar sıralanır, ölen kişinin vâsiyeti var ise taksim bu vâsiyete göre, herhangi bir vâsiyet yok ise mîrâs taksimi İslam hukuku kuralları çerçevesinde yapılır. Ölen kimsenin mîrâs olarak bıraktıklarına "tereke" (Arapça'da terike, tirke) veya "muhallefât" denir. Günümüz hukuk dilinde tereke mûrisin mâmelekini yani mal, hak, alacak ve borçlarının bütününü ifade eden bir kavram iken fıkıh terminolojisinde ölenin mal varlığının sadece aktif kısmını belirtmek üzere kullanılır. Malların bu kısımda yer aldığı açıktır164. Defterin incelenen sayfalarında 91 adet mîrâs kaydı mevcuttur165.

Bir örneğimizde vesâyet hakkı bulunmayan birinin mîrâsdan hisse talep etmesi bulunmaktadır ve şöyledir; Konya kazasına bağlı Hatunsârayı köyü sakinlerinden iken daha sonra vefat eden Şa’bân Halife’nin veraseti sulbi oğulları Bedel ve Mevlüd, sulbiye kızları Müslime ve Teslime’ye intikâl etmiş daha sonra Bedel vefat edince hissesi eşi Fâtıma ve sulbi oğlu Veli’ye ve sulbiye kızı Mü’mine’ye kalmış. Bir süre sonra Mevlüd de vefat edince hissesi eşi Fâtıma’ya, sulbiye kızı ‘Ayni’ye ve kız kardeşleri Müslime ve Teslime’ye kalmış, ancak bütün hisseyi Veli ele geçirmiş. Bunun üzerine adı geçen Müslime ve Teslime meclis-i şer-e gelerek Veli’den sorulup hissenin yarısının alınmasını talep etmişlerdir. Talepleri üzerine meclis-i şer’ tarafından Veli’ye sorulmuş, Veli cevabında ben hem ‘Ayni’nin ammisi oğluyum hem de eşiyim. Bu yüzden mîrâsın yarısı zevciyet yarısı da akrabalık hasebiyle bana intikal etti. Adı geçen Müslime ve Teslime’nin verasette alakaları yokdur demiştir. Bunun üzerine meclis-i şer’ adı geçen kişilerin mîrâsçı olmadıklarına karar vermiştir166.

163 KŞS 32 / 48-1. 164 Aktan, s.144.

165 Diğer mîrâs kayıtları için bknz. KŞS 32 / 11-2, 13-1, 19-1, 21-1, 40-1, 50-1, 51-2, 52-1, 52-2, 53-2, 57-3, 62-

2, 63-1, 65-2, 66-2, 73-1, 73-2, 74-1, 81-1, 81-2, 84-1, 84-2, 89-1, 90-1, 96-1, 97-1, 98-2, 105-2, 106-2, 108- 1, 111-1, 112-2, 118-2, 121-2, 122-1, 123-1, 123-3, 125-1, 130-2, 137-1, 141-2, 143-2, 144-1, 146-1, 150-2, 151-1, 155-1, 158-1, 165-2, 171-2, 172-2, 173-1, 176-2, 180-1, 184-2, 186-1, 191-1, 193-2, 199-2, 202-3, 206-1, 212-3, 213-1, 214-1, 217-1, 217-2, 221-2, 223-2, 225-1, 228-1, 229-1, 231-1, 231-2, 242-1, 247-2, 255-2, 256-1, 259-1, 260-1, 263-1, 264-1, 265-2, 269-1. 166 KŞS 32 / 50-2.

45

Diğer bir örnekte ise önceki örnekten farklı olarak mîrâs taksiminin vasiler aracılığıyla yapılması vardır ve şu şekildedir; Konya’da Fakihdede Mahallesi’nden iken vefat eden ‘Âlime bint-i el-Hâc Süleyman’ın veraseti eşi Mehmed’e, sadr-ı sagir kızı Fâtıma ve sadr-ı sagîr oğulları Ahmed ve Mahmûd’a kalmıştır. Daha sonra adı geçne çocuklar küçük olduğu için Ahmed ve Mahmûd’a Çakaroğlu Mehmed Çelebi, Fâtıma’ya ise babası Mehmed vasi olarak tayin edilmiştir. Adı geçen Fâtıma’nın vasisi Mehmed meclis-i şer’-e gelerek, ben vâsiyetim hasebiyle vasi olduğumu ehl-i vukuf’a kanıtladım ve muhalllefatı ‘udûl-i müslimîn önünde beynimizde taksim ettik. Son olarak Fakihdede Mahallesi’nde sınırları belli olan tarladan Mehmed’e rub’ hisse verip yedimizde kıymetleri belli olan eşyaları Fâtıma’nın hissesi için aldık. Adı geçen Mehmed ve Fâtıma aralarında bir akçe ve bir habbe hakk ve ‘alakaları ve da’vâ ve niza’ları kalmadı demiş diğer vasi Çakıroğlu Mehmed’de tasdik etmiştir167.

Bazı mîrâs davalarında mîrâsçılar arasındaki mal paylaşımında anlaşmazlık olmuş, anlaşmazlık bir mîrâsçının belli bir mikdar para ve eşyâyı alarak diğer para ve eşyalardan feragat etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu örnek şöyledir; Pîrîpâşâ Mahallesi’nden ‘Atik’in vekil olarak tayin ettiği Mehmed Efendi meclis-i şer’-e gelerek, müvekkilim ‘Atik vefat eden babası el-Hâc ‘Ömer’in ve valideleri ‘Âişe’nin ve kız kardeşleri Havva ve Rabi’a’nın ve erkek kardeşleri Hasan ve Şeyh Süleyman’ın el koyduğu terekelerden hisesi mukabelesinde Şeyh Süleyman yedinden otuz guruş ve on keyl buğdayı alıp kabul ve diğer mallardan ferâgat etti. Bundan sonra Şeyh Süleyman Efendi’de bir akçe ve bir habbe hakk ve ‘alakam ve da’vâ ve niza’ım kalmadı dedi diye haber vermiştir168.

Bazı kayıtlarda ise mîrâs hissesinin alınıp satıldığına dair örnekler görülmüştür169. Örnek verecek olursak; Fakîhdede Mahallesi’nden Mehmed bin ‘Alî meclis-i şer’-e gelerek, Fakîhdede Mahallesi’nde yer alan bir bâb bîyût ve arazi-i haliye ve eşcar ve kürûmu müştemil Piresed vakfına sene de yirmi akçe icâresi olan bir kıta’bağ, eşim ‘Alime’nin muhallefatında iken hin-i edildiğinde benim hisseme tayin edildi ve benim mülküm oldu. Ben de mülküm olan bağı el-Hâc ‘Alî’ye altmış sekiz guruşa sattım, bundan sonra onun malıdır diye haber vermiştir170.

Diğer bir örnekte ise; Sarıya’kûb Mahallesi’nden iken daha sonra vefat eden Hacı bin ‘Abdurrahman ve eşi İsmihân’ın varisleri sulbi oğulları ‘İvaz ve Receb’e kaldıktan sonra

167 KŞS 32 / 56-2. 168 KŞS 32 / 56-1.

169 Miras hissesi satışı için bknz. KŞS 32 / 8-2, 30-3, 46-2, 74-2, 88-2, 123-2, 134-2, 182-1, 200-1, 214-2, 240-1. 170 KŞS 32 / 57-1.

46

Receb meclis-i şer’-e gelerek, babamızın ve annemizin muhallefatlarını ‘İvaz ile beynimizde taksim ettik. Ben hisseme isabet eden payı aldım ve Sarıya’kûb Mahallesi’nde sınırları belli olan evden hisseme düşen payı ‘İvaz’a yirmi beş guruşa sattım. Bundan sonra mülk-i müşterasıdır. Artık müteveffiyân-ı merkûmanın terekelerinden bir akçe ve bir habbe hakk ve ‘alakam kalmadı, adı geçen ‘İvaz’ın terelerinden zimmetini ibra ettim diye haber vermiştir171.

II. VASÎ TA’YÎNİ

Sözlükte “bitişmek; bitiştirmek” anlamındaki vasy kökünden türeyen vasî “bir kimsenin, ölümünden sonra onun adına yapılmasını istediği şeyleri kendisinden talep ettiği kimse” mânasına gelir172. Defterin incelenen sayfalarında iki farklı vasi tayini türüne rastlanmıştır. Birincisi el-vasiyyü’l-Mansûb, ikincisi ise el-vasiyü’l-Muhtâr’dır.

el-vasiyyü’l-Mansûb; nasb edilmiş vasî; bir başka ifadeyle atanmış vasî anlamına gelmektedir. Vasiyyü’l-Kâdî ifadesinden de anlaşıldığı gib, hâkim tarafından nasb ve tayin edilen vasiyi ifade etmektedir173. Defterin incelenen sayfalarında bu vasi tayini türünde 67 adet kayıt bulunmaktadır174.

Bazı vasî tayinlerinde, tayin edilen kişi birinci dereceden veya ikinci dereceden akraba olabiliyordu. Birinci deredecen akraba olan kişinin tayin edildiği örneğimizde; Fakîhdede Mahallesi’nden iken bundan önce vefat eden ‘Alime’nin mîrâsı kızı Fâtıma’ya kalmış, Fâtıma küçük olduğu için kalan emvâl ve erzâkı koruması için bir vasi lazım gelmiş ve Fâtıma’nın babası Mehmed bin ‘Alî vasisi olarak ta’yîn edilmiştir175.

İkinci örneğimizde birinci örnekle benzerlikler göstermektedir ve şu şekildedir; Sarıhasan Mahallesi’nden iken bundan önce vefat eden Mehmed bin Bayram’ın mîrâsı kızı Fâtıma’ya kalmış, ancak Fâtıma’nın yaşı küçük olduğu için kalan emvâl ve erzâkı koruması için bir vasi lazım gelmiş ve Fâtıma’nın annesi Rabi’a bint-i Pirli vasisi olarak ta’yîn edilmiştir176.

171 KŞS 32 / 58-1.

172 Mehmet Öz, “Vasî”, DİA, C. 42, İstanbul 2012, s. 546.

173 Ahmet Öney, “İslâm Hukuku’nda ve 1875/61 Numaralı Trabzon Şer’iye Sicili Uygulamasında Vesâyet

Müessesesi”, (Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi), Rize 2002, s.19.

174 Diğer kayıtlar için bknz. KŞS 32 / 6-3, 34-3, 63-3, 65-3, 66-1, 69-3, 70-3, 78-3, 85-2, 94-3, 97-3, 99-3, 130-3,

152-3, 157-2, 159-4, 160-2, 160-4, 164-3, 170-4, 173-3, 177-2, 180-4, 182-4, 189-3, 192-2, 192-3, 193-1, 193-3, 200-3, 201-3, 204-3, 208-2, 211-3, 212-4, 213-3, 215-4, 216-3, 227-1, 230-2, 237-3, 243-1, 243-3, 250-3, 253-1, 257-2, 259-2, 270-3.

175 KŞS 32 / 56-3. 176 KŞS 32/58-3.

47

Diğer bir kayıtta ise önceki iki kayıttan farklı olarak ölen vasi yerine vasi tayin edilmesi yer almakta olup şu şekildedir: Şerefşîrîn Mahallesi sakinlerinden iken bundan önce vefat eden es-Seyyid Ahmed Efendi’nin kızı Safiye’nin emvâl ve erzâkını korumak için vasi olarak tayin edilen Mustafâ Efendi meclis-i şer’-e gelerek, Havva hatun Safiye’nin vasisi iken vefat etti ve yerine ben tayin edilmem ile Safiye’nin bütün eşyasını kız kardeşinin oğlu olan ‘Osmân Çelebi aldı. Ben de ‘Osmân Çelebi’den Safiye’nin bütün eşyasını taleb ettim, ‘Osmân Çelebi ‘udûl-i müslimîn önünde Safiye’nin bütün eşyasını bana verdi. Bundan sonra Safiye’nin ‘Osmân Çelebi ve kız kardeşi Raziye yedlerinde bir akçe ve bir habbe hakkı kalmadı diye haber vermiştir177.

el-vasîyyü’l-Muhtâr; Türkçe ifadesiyle “seçilmiş vasî”, bir kimsenin, ölümünden sonra mallarında tasarruf etmesi veya velâyeti altında bulunan eksik ehliyetli evlat ve akraba gibi kişilerin mali işlerini çekip çevirmesi için, kendisi hayatta iken seçip tayin ettiği kimsedir178. Defterin incelenen sayfalarında bu vasi tayini türünde 16 adet kayıt179 bulunmaktadır.

Birinci kayıtta; Konya’da el-Hâc Seyyid Mehmed meclis-i şer’-e gelerek medine-i

Benzer Belgeler