• Sonuç bulunamadı

HAYALDEN-GERÇEĞE ASRIN PROJESİ: TÜRKİYE’DEN KIBRIS’A BORULARLA SU GETİRME PROJESİ

Kısa vadede, KKTC’nin Su Sorununa Çözüm Getirecek, Orta Ve Uzun Vadede ise Doğu Akdeniz’in Hidropolitiğini Değiştirecek Proje

Prof. Dr. Hüseyin GÖKÇEKUŞ

Yakın Doğu Üniversitesi, ghuseyin@neu.edu.tr

Dünya’daki Su Krizi

Dünyamız, uzaydan bakıldığı zaman mavi bir gezegen olarak görünmektedir. Nedeni ise, yüzeyinin %70’den fazlasının suyla kaplı olmasıdır. Ancak görünenin aksine, dünyada içilebilir durumdaki su kaynakları sanıldığından çok daha azdır, üstelik az olan bu yaşam kaynağını kirletmekteyiz, ve ne yazık ki iyi yönettiğimiz de söylenemez. Sonuç olarak gelinen noktada, dünyanın büyük bir kesimini etkileyen küresel ölçekli bir su kriziyle karşı karşıyayız.

Son dönemlerde, küresel iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri, uzun süreli yaşanan kuraklıklar, hızlı ve çarpık kentleşme ile endüstrileşmeye bağlı ortaya çıkan atıkların yarattığı çevre kirliliğinin mevcut yüzey ve yeraltısuyu kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde nüfusun kontrolsüz bir biçimde artması, buna karşın yaşamlarını sürdürebilmek için hergün daha fazla suya ihtiyaç duyulması, öte yandan gelişmiş ülkelerde artan yaşam standartlarına bağlı olarak daha çok ve daha kaliteli suya erişme isteği, tüm bunların bir sonucu olarak su arz-talep dengesinin git gide bozulması, sonucunda dünyada bugün tam bir kaos yaşanmaktadır. Bu konuda yapılan ileriye dönük çalışmalar, projeksiyonlar ise ileriki günlerde bugünleri arar durumda olacağımız yönündedir.

Dünyadaki içilebilir su kaynaklarının ne denli az olduğu olgusuna geri dönecek olursak, mevcut suların %97’sini tuzlu okyanus ve deniz suları oluştururken, tatlı su diye adlandırabileceğimiz %3’lük kısmın, %68.7’si kutuplardaki buzulları, %30.1’i yeraltısuyu kaynaklarını, % 0.3’ü yüzey sularını ve %0.9’u ise diğer kaynakları oluşturuyor. Kısacası, dünyada bu denli bol su kaynağı bulunmasına karşın, mevcut suların ancak %1’inden azını doğrudan kullanmamız mümkün olabilmektedir. Diğer önemli bir husus ise, bu değerli ve kıt kaynağın kıtalar üzerindeki ve nüfus yoğunluğuna göre dağılımlarının da eşit olmayışıdır. Avrupa’da dünya nüfusunun %13’ü yaşarken su kaynaklarının %8’ine sahip olduğu görülmektedir. Öte yandan, Asya’da %60 nüfusa karşın %36 su kaynağı, Avusturalya ve Okyanusya’da ise %1 nüfus ve %6 su kaynağı, Arfrika’da, %13 nüfus %11 su kaynağı, Kuzey ve Orta Amerika’da %8 nüfus %11 su kaynağı, Güney Amerika’da ise %6 nüfusa karşılık dünya su kaynaklarının %26’sı bulunmaktadır.

Bir diğer somut gerçek ise, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan ve gelişmişlik düzeyleri farklı olan insanların yeterli miktarda ve kaliteli içme suyuna erişebilme oranlarında gözlenen farklılıklardır. Konu bu açıdan ele alınıp irdelendiğinde, dünyada yaşayan insanların kaliteli ve yeterli suya erişim konusunda da ciddi farklılıklar gösterdiği ve Arfrika’nın ise bu açıdan dünyanın en kötü kıtası konumunda olduğunu görürüz. Afrika’nın Sahra Altı (Sub- Sahra) bölgesinde, nüfusun %50’den fazlasının, yer yer %87’sinin yeterli ve güvenli içme

49

suyuna ulaşamadığını görmekteyiz. Bu durumu daha iyi anlamak için, kişilerin günlük su tüketimlerine bakmak gerekir. Afrika’da bir bireyin günlük kullanabileceği ortalama su miktarı 10 litre iken, Avrupa’da bu rakam 200 litre, ABD’de ise 400 litreye çıkmaktadır.

Dünyada yaşanan su krizini, içme ve temizlik-hijyen (sanitasyon) açısından ele alacak olursak, dünya nüfusunun 6.3 milyar olduğu bir dönemde, 1.2 milyar insanın sağlıklı içme suyuna ulaşamadığını, 2.6 milyar insanın ise hijyen ve temizlik(sanitasyon) amaçlı sudan yoksun olduğunu, buna bağlı olarak çoğunlukla 5 yaş altı olmak üzere yılda 5 milyon çocuğun temiz içme suyuna ulaşamadığı için ekseriyetle ishal ve kirli suya bağlı benzeri hastalıklardan öldüğünü söyleyebiliriz. Hal böyleyken, gelişmekte olan ülkelerin %90’ında kanalizasyon suları halen dere ve nehir yataklarına deşarj edilmeye devam edilmekte, özellikle Afrika’daki hastahanelerde yatan hastaların yarıdan fazlasını, sağlıksız su kullanımı nedeniyle hastalanan hastalar oluşturmaktadır. Basit hijyen koşullarının yerine getirildiği durumlarda (sabunla ellerin yıkanması) ishal nedenini %47 oranında azaltmaktadır. Bir kalıp sabun ve ellerini yıkayacak kadar suyu bulamadıkları için ishalden son 10 yılda ölen çocukların sayısı ikinci dünya savaşında ölen insanların sayısından çok daha fazladır.

Gelişmekte olan ülkelerde, okullarda yeterli sayıda tuvaletin ve bunun yanısıra temizlik amaçlı kullanılacak yeterli miktarda suyun olmayışı nedeniyle, özellikle ergenlik döneminden sonra kız çocukları okula gönderilmemektedir. Öte yandan, gelişmekte olan birçok ülkede 10 yaşından itibaren kız çocukları ve kadınlar evlerine hergün ortalama 6 kilometre mesafeden su taşımakta, yıllar boyu süre gelen bu işlem sonucunda, kafataslarında, boyunlarında ve omurgalarında kalıcı hasarlar meydana gelmekte, bu kalıcı hasarlar ise, hamilelik sürecinde ve doğum anında ciddi sorunlara yol açmaktadır.

Tüm bu anlatılanlardan sonra, önümüzdeki 20 yıl içerisinde, başta nüfus artışı olmak üzere sayısız nedenden ötürü, dünyada ihtiyaç duyulacak su miktarının %40 artacak olması gerçeğinden hareketle, önümüzdeki günlerde, dünyada yaşanan su sorununun, su krizinin, çok daha büyük ve içinden çıkılması çok daha güç bir hale geleceğini söyleyebiliriz.

KKTC’deki Su Sorunu

Küresel İklim Değişikliği etkisiyle meydana gelen uzun süreli kuraklıklar, olumsuz etkilerini dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Akdeniz Bölgesin’de de hissettirmektedir. Son yüzyılda, kurak, yarı kurak iklim bölgesinde yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gözle görülür sıcaklık artışları yanı sıra yağış oranlarında ise % 25’den fazla azalma görülmüştür. Gelecek 100 yıl içerisinde bulunduğumuz coğrafyada durumun daha da kötüleşmesi bekleniyor. 2100 yılına yönelik yapılan projeksiyonlarda Akdeniz Bölgesi’nde yağışların daha da azalacağı, buna karşın sıcaklık değerlerinde önemli artışların olacağı yönünde hesaplamalar mevcuttur. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkması muhtemel olumsuz durumdan, en fazla, Akdeniz’in doğusunun etkileneceği ve başta Türkiye’nin iç kesimleri, Kıbrıs Adası, Lübnan, İsrail, Nil Deltası, Mısırın doğusu, ve Libya’nın halen var olan su kıtlığı sorununda ciddi artışların olacağı tahminleri yapılmaktadır. Son yüzyılda, KKTC’ye düşen yağışlar ¼ oranda azalması yağışlardaki bu azalmaya bağlı olarak KKTC Halkı; özellikle su kıtlığı, tuzlanmaya bağlı su kalitesi ve yasaların eksikliği karşısında su yönetimi sorununu tüm sektörler üzerinde etkisi hissedilmektedir.

KKTC’de azalan yağışlar karşısında su ihtiyacının neredeyse tamamının yeraltı suyu kaynaklarından karşılanıyor olması (%92 yeraltısuyu, %5 yüzeysuları ve %3 ise deniz suyu

50

arıtımından) nedeniyle, zamanla yeraltısuyu seviyelerinde büyük düşüşler kaydedilmiş, buna bağlı olarak da özellikle kıyı akiferlerinde önemli tuzlanma sorununa yol açan deniz suyu girişimi gerçekleşmiştir. Akiferlerdeki bozulmanın etkisini azaltmak için farklı yöntemler denenmiş ancak bu sorunu gidermek mümkün olmamıştır.

KKTC’deki Su Sorununun Başlıca Nedenleri

Mevcut su kaynaklarının büyük oranda (%70’ten fazlasının), halen tarımsal amaçlı ve kontrolsüz olarak kullanılması;

Kıt olan su kaynaklarıyla en uygun toprakta en az su ile en yüksek verim elde edilmesi prensibinin yerine getirilememesi;

Belediyelerin evlere içme-kullanma amacıyla sağladığı suların amaçları dışında kullanılması, bunun yanısıra evsel atık suların geri dönüşümünü sağlayacak alt yapıların olmayışı ve özellikle kış ayları boyunca yağan yağmur sularının evlerde toplanmasına olanak sağlayacak altyapıların da olmayışı;

Evsel atık suların, ülke ölçeğinde de henüz istenilen oranda arıtılarak tarımsal ve diğer amaçlar için yeteri kadar kullanılmaması;

Kısa süreli sağnak yağışların ardından, oluşan yağmur sularının yüzeyde depolanmalarına veya yeraltını beslemelerine olanak sağlayacak alt yapılardaki eksiklikler nedeniyle bu önemli kaynaktan yararlanmak yerine taşkınlara sebep olunması ve daha sonra da denize akıp giderek heba olması;

Toplumun büyük bir kesiminin ülkede yaşanan su sorununun boyutu karşısında yeterli bilgiye ve farkındalık düzeyine sahip olmaması;

Çağdaş bir Su Yönetimi Yasası’nın henüz tamamlanamamış olması, su yönetimiyle ilgili paydaşlar arasındaki iletişim eksikliği ve koordinasyonsuzluk yanında yeterli işbirliğinin olmayışı;

Yürürlükteki suyla ilgili yasaların yetersiz oluşları yanında, caydırıcı olmaları hususundaki noksanlıklar ve uygulanmaları sırasında gösterilen zaafiyetler;

Ülke su politikalarının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için yapılması gereken bilimsel çalışmaların azlığı yanında bu çalışmaları destekleyecek doğru verilerin olmayışıdır.

KKTC’deki Su Sorunun Çözümüne Yönelik Atılan Adımlar

Sulama amaçlı ve yeraltı sularını beslemeye yönelik olarak inşa edilen gölet sayısı 41’e ulaştırılmıştır.

Güzelyurt Derivasyon Kanalı Projesi eksik de olsa kısmi olarak inşaa edilmiştir.

Modern sulama yöntemlerinin kullanımı büyük oranda tamamlanmıştır (Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Narenciye oranı %98’e ulaşmıştır).

İçme suyu fiyatları tekrar gözden geçirilerek daha gerçekçi rakamlar belirlenmiştir. Kullanıcılara verilen su miktarı ihtiyaç duyulan gerçekçi su miktarına göre yeniden belirlenmiştir.

Su dağıtım şebekelerinin yenilenmesine yönelik önemli aşama kaydedilmiş, bu sayede içmesuyu şebekesindeki su kayıplarının azaltılması çalışmalarına hız verilmiş olup, özellikle son yıllarda çeşitli belediyeler kendi bölgelerindeki kilometrelerce içme suyu şebekesini yenilemiştir.

51

En kurak dönemlerde, özellikle uzun ve kurak yaz dönemlerinde başgösteren susuzluk nedeniyle 1990’lı yılların sonunda Türkiye’den balonla su getirilmeye çalışılmış ancak zaman içinde teknik açıdan yaşanan güçlükler nedeniyle istenilen verim alınamayınca bu projeden vazgeçilmiştir.

Su yönetiminin ülke ölçeğinde bütünlüklü olarak ele alınarak çözümlenebileceği gerçeği gözardı edilerek zaman zaman bölgesel ve kısmi çözüm arayışlarına gidilmiştir. Bu doğrultuda Güzelyurt Ovası üzerinde kıyıya yakın bir bölgede, Yayla bölgesinde kuyuların tuzlanmasını gidermeye yönelik bir proje gerçekleştirilmek istenmiş, ancak sonuç başarılı olmamış ve proje tamamlandığında bölgedeki tuzlanma azalacağı yerde 2-3 kat artmıştır.

KKTC genelinde, sulu tarım yapılabilecek uygun alanların belirlenmesine yönelik başlatılan toprak sınıflama çalışmaları tamamlanmış olup, bu topraklar üzerinde üretilebilecek en uygun bitki türlerinin seçimine yönelik çalışmalar ise sürdürülmektedir.

Sonuç olarak, KKTC’de uzun bir süredir yaşanmakta olan su sorununun çözümüne yönelik birçok olumlu adım atılmış olmasına karşın, özellikle küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan uzun süreli kuraklığın bir sonucu olarak ülkedeki su arz-talep dengesinde büyük bozulmalar olmuş, zamanla ülkenin su bütçesinde çok ciddi açıklar ortaya çıkmış , bu durum ise, Türkiye’den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne borularla su getirme projesini zorunlu bir çözüm alternatifi olarak gündeme getirmiştir.

Türkiye’den KKTC’ne Su Getirme Projesi (Yapım ve tamamlanma süreci)

Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yapılan çalışmalar ışığında KKTC’nin 2010 yılındaki toplam içmesuyu ihtiyacının 36,12 hm3 olduğu, 2035 yılındaki tahmini toplam içmesuyu ihtiyacının ise 54,00 hm3

olacağı öngörülmektedir.

KKTC İçmesuyu Temini Projesi ile sağlanacak su miktarı olan 75 hm3/yıl suyun yaklaşık yarısı (37,76 hm3/yıl) içme-kullanma suyu, geri kalanı ise (37,23 hm3/yıl) sulama amaçlı kullanılması planlanmaktadır.

Proje 3 ana unsurdan oluşmaktadır. Mersin’in Anamur ilçesindeki Dragon Çayı üzerinde 7 Mart 2011 tarihinde inşaasına başlanan Alaköprü Barajı’ (130.5hm3/yıl) ile KKTC tarafında 30 Mart 2012 tarihinde yapımına başlanan Geçitköy Barajı (26.5 hm3/yıl) inşaatları sürmektedir. 80 km 152 m’lik Deniz Geçişi ile ilgili ihale 23 Mart 2012 tarihinde tamamlanmış ve malzeme temini halen sürmekte olup 2013 yılı ilk bahar sonu itibarı ile 7 ay boyunca da boru döşeme işlemine geçilecektir.

7 Mart 2014 tarihinde Proje tamamlandığında 26 megavat kurulu güce sahip olacak Alaköprü Barajı’ndan alınacak su 2.38 m3/sn debi ve 1500 mm çapındaki duktil boru ile 23 km ishale hattı’ndan 10000 m3’lük Anamuryum Dengeleme Deposuna ulaştırılacaktır. Buradan 1600 mm çapındaki yüksek yoğunluklu polietilen bir boru ile, üzerine beton ağırlıklar konularak ve deniz tabanına yerleştirilecek beton kalıplara deniz seviyesinden 250 m aşağı gelecek biçimde her 500 m’de bir tutturularak geçilerektir. KKTC’nin kuzeyinde sahilde yer alacak olan Güzelyalı Pompa İstasyonuna ulaşacak olan su buradan da 1400 mm çapındaki duktil borularla, 3 km’ lik terfi hattı ile Geçitköy Barajına ulaştırılacaktır. Geçitköy Barajında toplanacak suyun yarısı, yaklaşık 500 km’lik döşenecek yeni bir hat ile tüm belediyeleri içine alacak şekilde KKTC’ nin en ücra noktasına kadar içme-kullanma amaçlı olarak iletilecektir. Diğer yarısı ise sulama amaçlı olarak Geçitköy Barajı’ndan alınarak, 28.3

52

km boyunda, 1600 mm çapında bir boruyla, 4.04 m3/sn’lik bir debiyle Güzelyurt Ovası’na iletilecektir. Böylece, Proje tamamlandığında 6400 ha’lık alanda sulu tarım yapılabilecektir.

Sonuç ve öneriler

Bilimsel bulgular, önümüzdeki 10 yıllar boyunca küresel iklim değişkliğinin, su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini ciddi biçimde ve artarak hissettireceğini göstermektedir.

53

Yarının bugünden daha iyi olmayacağı düşüncesinden hareketle, özellikle Kıbrıs Adası’nın da içinde bulunduğu Doğu Akdeniz coğrafyasındaki ülkelerin su ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için yeni su kaynakları arayışına yönelmeleri kaçınılmazdır.

Yaşamın vazgeçilmezi ve sürdürülebilir kalkınmanın temel taşı olan suyun çok kısa bir zaman dilimi içerisinde giderek artan önemi ve enerji kaynaklarında olduğu gibi yerine konulabilecek bir alternatifinin olmayışı nedeniyle, suyu olanla olmayan ülkeler arasında daha çok alınıp satılır bir hal alacaktır.

Şuan dünyayı saran petrol ve doğalgaz boru hatları gibi, suyu olan ülkelerin olmayanlara su sağlamak amacıyla oluşturacakları su dağıtım hatlarının inşaasına önümüzdeki günlerde daha büyük hız verilecektir.

Tüm bu gelişmelere paralel olarak haliyle Wall Street’de petrol, doğal gaz ve altın borsasına benzer biçimde kısa bir süre sonra “su borsası” da oluşacaktır.

Dünya piyasaları için önemli olan herşey gibi bu denli kıt ve değerli, değerli olduğu kadar da yaşam kaynağı olan böylesi önemli bir meta durumundaki “su”, önümüzdeki günlerde küresel güçler arasında en önemli mücadele unsurlarından birisi, belki de en önemlisi olmaya adaydır.

Önemli olan, mevcut su kaynaklarının paylaşımı yönünde mücadele verilirken, ülkeler arasında kaos ve savaş değil, dostluk ve barışın inşaasında kullanabilmeyi başarmak ve suyu dünya halkları arasında adil biçimde ve ihtiyaçları oranında paylaşımını sağlayarak bolluk ve berekete dönüştürmeyi başarabilmektir.

Biliyoruz ki Türkiye su zengini bir ülke değil. Ancak Türkiye’nin güneyinden denize akıp giden çok ciddi miktarlarda milyarlarca metreküp suyu bulunuyor.

Nitekim KKTC’ye yılda sadece 75 milyon metreküp su sağlayacak Dragon Çayı’nın emniyetli verimi 750 milyon metreküp olduğu göz önüne alındığında Türkiye’nin istemesi halinde sadece bu nehire döşenecek boru sayısı çok daha fazla olabilecektir.

Borularla su getirme projesinin 7 Mart 2014 tarihinde tamamlanmasının ardından, “dünyada su taşımacılığında” önemli bir kilometre taşı aşılmış olacak, bu durum ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bölgede prestij ve gelecekteki benzer projelerde liderlik vasfı kazandıracaktır. KKTC açısından ise, gelecekteki 50 yıllık süreçte su sorununun köklü çözümünde anahtar rol oynayacaktır.

Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ciddi su kıtlığı ile karşı karşıya olan bölgemizde, özellikle Körfez Ülkeleri ve Ortadoğu Ülkelerinin de içinde yer aldığı Doğu Akdeniz’de yer alan ülkelere, Türkiye’nin önümüzdeki 10 yıl içinde ciddi biçimde su temin etmesi hayal olmaktan çıkmıştır.

Bu da bölgede bir süper güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye’nin bölge ve dünya üzerindeki nüfusunun bir o kadar daha artması, ve yakın bir gelecekte özellikle Doğu Akdeniz’in Hidropolitiğinin yeniden belirlenmesinde en önemli aktör olacağı anlamına gelmektedir.

Gelecek olan suya bir başka açıdan farklı bir pencereden bakacak olursak; halen Kıbrıs sorununun çözümü amacıyla liderlerin sürdürdüğü görüşmeler sırasında, masada olduğu söylenen “su konusu”, belkide 40 yıldır çözülemeyen Kıbrıs sorununun çözümünde önemli bir katalizör rolü oynayacaktır.

54

Neden adanın güneyinde halen arama sondaj çalışmalarının sürdürüldüğü, Kıbrıs Türk halkının da Rumlar kadar hak sahibi olduğu, çıkarılacak doğalgaz ve petrol’ün dağıtımı Kuzey Kıbrıs üzerinden İskenderun limanına, oradan da Avrupa’ya dağıtılmasın!

Neden ilk etapta KKTC’nin su sorununu çözecek olan 1. borunun inşaasının ardından en az KKTC kadar su sıkıntısı yaşayan Güney Kıbrıs’a 2. boru döşenmesin! İlerleyen yıllarda 3. ve 4. borular neden Körfez ve Ortadoğu ülkelerine su taşımasın.

Tabi ki uzun vadeli düşündüğümüzde, KKTC’de sürdürülebilir bir kalkınmanın ve ekonomik gelişmenin olabilmesi, için su gelmeden önce, gelişiyle birlikte ve geldikten sonra yapılması gerekenler mevcuttur. Ancak bu şekilde gelecek sudan azami ölçüde yararlanma olanağı bulabiliriz.

Bu bağlamda, söz konusu yeni koşullar Entegre Su Kaynakları yönetimi çerçevesinde yeniden ele alınarak, ülkenin sürdürülebilir kalkınması paralelinde değerlendirilmelidir.

Boru hattı projesinin yapımı sırasında, toprak sınıflandırması, bitki çeşidi ve su kalitesi üçlüsü birlikte araştırılmalı ve azami üretim ve kar oranı tespit edilmeli ve aynı zamanda bu çalışmalara paralel olarak, tüketime yönelik çok ciddi bir pazar analizi yapılmalıdır.

Boru hattı projesi tamamlanmadan önce depolama alanları, içme-kullanma, tarımsal ve diğer amaçlara yönelik olarak kullanılacak suyun dağıtım şebekeleri, ülke için geliştirilecek yeni su politikaları doğrultusunda oluşturulmalı, bu bağlamda su dağıtım şebekeleri oluşturulurken “yüksek öğretim”, “turizm” ve “tarım” gibi ülkenin gelişiminde önemli rol oynayacak sektörler göz ardı edilmemelidir.

KKTC’deki stratejik su planlarının, demografik yapı ve iklimsel veriler dikkate alınarak hazırlanması ise ayrı bir öneme sahiptir.

Ayrıca, mevcut su kaynaklarına ilaveten yeni su kaynakları elde edebilmek için alternatif arıtma yöntemleri de teşvik edilmelidir.

Doğru ve tasarruflu su kullanımı konusunda ilkokul seviyesinden başlayarak okullarda farkındalık yaratılmaya yönelik etkin adımlar atılmalıdır. Bu doğrultuda öğrencilere düzenlenecek seminerlerle bir yandan gerekli bilgiler aktarılmaya çalışılırken, öte yandan eğitimin değişik kademelerinde yer alan, bazı derslerin müfredatları ele alınarak konuyla ilgili eklemeler yapmak suretiyle yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca, “su konusu” basında sürekli güncel tutulmalı, düzenlenecek seminer, panel ve benzeri konferanslarla toplum genelinde, başta çiftçiler ve ev hanımları olmak üzere diğer tüm paydaşlarıda içine alacak biçimde genişletilmek suretiyle toplumun top yekün farkındalık düzeyi yükseltilmelidir.

Sonuç olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 2014 Mart ayı itibariyle gerçekleşecek bu proje sayesinde, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı sayesinde kazandığı siyasi özgürlüğünü ekonomik özgürlüğüyle taçlandırarak gerçek özgürlüğe kavuşmuş olacaktır.

Ümit ederim ki, hayalden gerçeğe dönüşen asrın projesi, Türkiye’den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne borularla su getirilmesi projesi, Kıbrıs’a ve bölge barışına çok büyük katkılar sağlar.

55

TÜRKİYENİN YAKIN VE ORTA DOĞU ÜLKELERİNE