• Sonuç bulunamadı

2.3. Başlıca Çevre Sorunları ve Ortaya Çıkış Nedenleri

2.3.1. Hava Kirliliği

Hava kirliliği, “Atmosferde toz, gaz, duman, koku, su buharı şeklinde bulunabilecek olan kirleticilerin insan ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verici miktara yükselmesi” olarak tanımlanabilmektedir.

Hava kirliliğine neden olan faktörler konutlarda ve sanayide kullanılan fosil yakıtlar, taşıtların egzoz gazları, çöpleri yok etmekte kullanılan yanlış yöntemler, nüfus yoğunluğunun getirdiği yanlış yerleşme, şehirlerdeki yeşil alan planlamasının yetersiz oluşu gibi durumlardır (Yapıcı, 2009, s. 3).

Hava kirliliği hem insan sağlığını hem de doğayı tehdit eden büyük bir sorundur. Kirli hava birçok solunum yolu hastalığına neden olurken aynı zamanda insanların bağışıklık sistemini de zayıflatır. Benzer sorunlar hayvanlar üzerinde de etkisini göstermektedir. Hava kirliliğinin neden olduğu atmosfer koşulları, doğal iklim dengesini bozmakta, bitkilerin dokusuna zarar vermekte ve toprak verimliliğini düşürmektedir. Hava kirliliği mimari ve tarihi yapılar ile eşyaları da etkilemekte, niteliklerini bozmaktadır (Türküm, 2006, s.166).

Hava kirliliğinin sonucu olarak küresel ısınma, sera etkisi, asit yağmurları, ozon tabakasının zarar görmesi gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Üstün Kurt, 2013, s. 15).

Hava kirliliği günümüzün önemli sorunlarındır ve bu soruna karşı önlem alınması gerekmektedir. Hava kirliliğinin önüne geçmek için alınması gereken bazı tedbirler:

Yapıların bacalarına filtre takmak, fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak, toplu taşıma sistemlerini tercih etmek olarak sıralanabilir. Bunların yanında yeşil alanların çoğaltılması ve korunması da gerekmektedir (Çepel, 2003, s.28-29).

10 2.3.2.Küresel Isınma

Dünyanın atmosfer tabakasında meydana gelen, küçük ölçekteki ısıyı tutan ve bunların yanında sera etkisi yapan gazlar dünyayı yaşanacak şekilde ısıtmaya yetmektedir. Güneşin dünyaya yaydığı ışınların bir kısmı dünya tarafından emilirken geri kalanı da uzaya geri dönmektedir. Dünya atmosferinde bulunan su buharı, karbondioksit ve ısı tutma özelliği bulunan gazlar güneşten gelen ışınların bir miktarını tutarak yeryüzünün sıcak kalmasını sağlamaktadır. Atmosferdeki ışınlar hava olaylarını etkilemekte ve uzun süre etkisini gösteren iklim değişiklikleri üzerinde etkili olmaktadır. Atmosferde meydana gelen bu olayların bütünü sera etkisinin oluşum sürecini göstermektedir (Demir, 2009, s. 8-9).

Sera etkisinin büyük bir kısmını atmosferik su oluşturmaktadır. Sera etkisinin %85’i su buharından, %12’si atmosferdeki küçük su moleküllerinden kaynaklanmaktadır. Bunların dışında sera etkisine neden olan diğer etken de antropojenik gazlardır. Kloroflorokarbonlar, karbondioksit, metan, azot oksitler ve ozon son zamanlarda atmosferde önemli ölçüde artan antropojenik sera gazlarıdır.

Antropojenik sera etkisinin %50-60’ı CO2 gazı nedeniyle oluşmaktadır. CO2 gazının kaynağı ise fosil yakıtların yakılmasıdır. Atmosferik sera etkisinin yaklaşık olarak %10-25’inin CFC’lerden kaynaklandığı düşünülmektedir. CFC’ler deodorant ve sprey kutularında püskürtücü, buzdolabı ve klimalarda soğutucu madde olarak kullanılan kimyasallardır. Bu gazlar yeryüzünden yansıyan kızılötesi ışınları absorbe ederek sıcaklık artışına sebep olurlar.

Her kloroflorokarbon molekülü bir karbondioksit molekülünün absorbe ettiğinden binlerce kez daha fazla kızılötesi ışını absorbe edebilmektedir. Bu yüzden CFC’lerin sera etkisine önemli ölçüde katkısı vardır. Metanın sera etkisine katkı oranının %10-20 olduğu sanılmaktadır. Metan molekülleri karbondioksit moleküllerinin yirmi katı kadar ısı tutma yeteneğine sahiptir. Metanın kaynakları; pirinç tarlaları, biyomasın yakılması, çöp toplama alanları, sığırcılık gibi zirai faaliyetler, kömür ve doğalgaz üretimidir. Azot oksitlerin atmosferik sera etkisine katkısı yaklaşık %5’tir. İnsana bağlı oluşan kaynakları tarımsal faaliyetler (suni gübre kullanılması) ve fosil yakıtlardır. Stratosferdeki ozonun küresel ısınmaya hiçbir etkisi olmazken troposferdeki ozonun katkısı vardır (Aksay, Ketenoğlu, &

Kurt, 2005). Troposferdeki ozon insan kaynaklı emisyonların (termik santrallerdeki yanma olayları gibi) kimyasal değişimlere uğramaları sonucunda oluşmaktadır.

Küresel ısınma, “insanların çeşitli faaliyetleri nedeniyle meydana gelen ve sera gazları olarak bilinen CO2, N2O, CH4 gibi bazı gazların artması sonucunda, yeryüzüne yakın

11

atmosfer tabakaları ve katı yeryüzü sıcaklığının yapay olarak artması” şeklinde tanımlanabilir (Çepel, 2003, s.125). Sera gazlarından en çok karbondioksit gazı üzerinde durulmasının sebebi ise insanların faaliyetlerinden doğrudan etkileniyor olmasıdır.

Küresel ısınmanın başta iklim değişiklikleri olmak üzere; kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, doğal afetlerin oranının artması gibi önemli sonuçları olacaktır. Bunlarla birlikte kuraklık ve çölleşmeye bağlı olarak tarım faaliyetlerinde azalma, salgın hastalıkların oranında artış, sosyoekonomik sistemlerin (ormancılık, balıkçılık vb.) olumsuz etkilenmesi, ısınmadan çok soğutmaya yönelik olan enerji taleplerinde değişiklikler küresel ısınmanın sebep olabileceği diğer sonuçlardandır (Uzmen, 2006, s.108-109).

Küresel ısınmanın sera gazlarının emisyonundan dolayı oluştuğu hipotezi kabul edilirse çözüm bu gazların azaltılması olacaktır. Eğer küresel ısınma ve onun sebep olacağı değişimler azaltılacaksa küresel karbondioksitin küresel emisyonunun %20-50 azaltılması gerektiği düşünülmektedir (Aksay, Ketenoğlu, & Kurt, 2005). Antropojenik karbondioksit emisyonunun %70’inin fosil yakıtlardan kaynaklandığı düşünüldüğünde yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili enerji planlamasının yapılması bu emisyonu azaltacaktır. Karbondioksit emisyonunu azaltmak için fosil yakıt vergisini artırmak, daha az enerji gerektiren teknolojileri kullanmak ve toplu taşımaya teşvik ederek araç kullanımını azaltmak gibi fikirler uygulanabilir.

2.3.3.Ozon Tabakasının Tahribatı

Stratosferde 20-50 kilometreler arasında bulunan ozon tabakası, güneşten gelen yüksek enerjili mor ötesi ışınları emerek yeryüzüne ulaşmasını engeller. Günümüzde ozon tabakasında bazı sebeplerden dolayı yoğunluğunun azalmasına bağlı bir incelme söz konusudur. Bu incelme olayına ozon deliği denilmektedir. Fakat bu delik fiziksel bir boşluktan ziyade ozon yoğunluğundaki azalmayı ifade etmek için kullanılır.

Ozon tabakasının incelmesine sebep olan maddeler genellikle kimyasal kökenlidir ve çeşitleri; kloroflorokarbonlar (CFC), halonlar (bromlu maddeler), karbon tetraklorür, metil klorform, hidrokloroflorokarbonlar (HCFC), hidrobromoflorokarbonlar (HBFC), metil bromürdür. Bunların içinde yaygın olarak kullanılan CFC, plastik köpüklerde, yangın söndürücülerde, spreylerde, buzdolaplarında, klimalarda ve astım ilaçlarında bulunmaktadır.

CFC’ler uzun zaman atmosferin alt tabakalarında durduktan sonra hava hareketleri ile

12

stratosfere ulaşır. Burada yüksek enerjili ultraviole ışınları ile reaksiyona girer ve klor atomu serbest kalır. Ortaya çıkan klor atomu stratosferde ozonla zincirleme tepkimelere girerek sürekli olarak ozonun oksijene dönüşmesine sebep olur. Bu durum ozon tabakasında incelme meydana getirir. Halonlar yangın söndürmede etkilidir. İnsan sağlığı açısından sakıncası yoktur ama ozon tabakasında incelmeye neden olur. Karbon tetraklorür ve metil klorform bazı çözücülerde ve yağ giderici olarak temizlemede kullanılmaktadır. HCFC’ler kloroflorokabonların kullanıldığı yerlerde, HBFC’ler ise buzdolaplarında ve spreylerde kullanılır. Metil bromür genellikle seracılıkta toprak mantarlarına karşı kullanılan bir maddedir (Akman, Ketenoğlu, Kurt, Düzenli, Güney & Kurt, 2012, s.98).

Günümüzde atmosferde daha fazla CFC ve diğer ozon incelten maddeler bulunmaktadır. Bu maddelerin atmosferde kalma süreleri 25-400 yıl arasında değişiklik göstermektedir.

CFC ozon tabakasının zamanla incelmesine neden olmaktadır. Bu durum canlılar üzerinde olumsuz etkilere neden olan yüksek enerjili mor ötesi ışınların yeryüzüne fazla miktarda gelmesine sebep olur. Bu etkilerden en önemlisi kalıtım materyali olan DNA moleküllerinde meydana gelen mutasyonlardır. Bu mutasyonlar insanlarda cilt kanseri, katarakt oluşumu, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi etkilere neden olur. Aynı zamanda mor ötesi ışınlardaki artışların bitkilerin büyümesini yavaşlatacağı, deniz yaşamını olumsuz yönde etkileyeceği ve hava kirliliğinin artmasına sebep olacağı beklenmektedir (Cutchis, 1974, s.13; Demir, 2009, s.13; Spence, 2007, s.33; Uzmen, 2006, s.46).

2.3.4.Su Kirliliği

Su kirliliği farklı kaynaklarda farklı şekilde tarif edilebilmektedir. Genel anlamda su kirliliği, suyun yapısını bozacak ve kalitesini düşürecek zararlı maddelerin (kanalizasyon suyu, sanayi atığı, radyoaktif maddeler, bazı kimyasallar gibi) suya karışmasıdır. Bu durum insanları ve su ortamında yaşayan canlı türlerini olumsuz etkileyerek sistemin dengesinin bozulmasına neden olur.

Su kirliliğinin başlıca nedenleri arasında evlerden, ticaret ve sanayi kuruluşlarından kaynaklanan atıklar sayılabilir. Kanalizasyon sistemlerinde atık sular yağmur sularından ayrılamamakta ve toplam su miktarı sistemin kapasitesini aştığında bu suların bir kısmı nehirlere akmaktadır. Sanayileşmenin hızla artmasıyla sanayi atıkları (özellikle metal, kağıt, plastik, tekstil, deri, ilaç, gıda sanayi) doğrudan veya dolaylı olarak suya karışmakta ve su

13

kirliliğine neden olmaktadır. Deniz ulaşımında kullanılan tankerlerin boyu ve hızı arttıkça denizlerde meydana gelen kazalara bağlı kirlenmeler de artmaktadır (Keleş & Hamamcı, 1998, s.114). Ayrıca denizlerde petrol kuyularının açılması ve çalıştırılması da bu bölgelerdeki kirlilik sebepleri arasında gösterilebilir. Tarım ilaçları, böcek öldürücüler, kimyasal gübreler ve radyoaktif maddeler de su kirliliğinde önemli bir rol oynamaktadır.

Tüm bu kirlilik sebepleri, temel yaşam kaynağımız olan suyu olumsuz etkilemesine bağlı olarak birçok canlı türüne zarar vermektedir. Kirli su; insanlarda salgın hastalıklara, tarımsal sulama da kullanıldığında toprağın yapısının bozulmasına ve ürün veriminin düşmesine, su ortamında oksijen dengesinin bozulmasına ve sudaki canlıların oksijen yetersizliğinden ölmesine neden olur.

Su kirliliğini yalnızca sağlık açısından değerlendirmek yetersiz olacaktır. İlerleyen zamanlarda içme ve kullanma suyu yetersizliğinin de önemli bir sorun olacağı beklenmektedir. Su kirlenmesi sadece sağlık açısından değil doğal kaynakların korunması açısından da önlem alınması gereken bir konudur. Yeryüzünün büyük bir kısmı sularla kaplı olmasına rağmen artan nüfus, bitki örtüsünün tahrip edilmesi ve sanayileşme nedeniyle yeraltı ve yerüstü kaynakları hızla tükenmektedir.

“Suların uygun ve akılcı şekilde kullanılması, kullanma ile fayda arasında bir ilişki kurulmasına ve böylece gereksiz israfı önlemek amacıyla su tüketiminin kontrol altına alınmasına bağlıdır. Günümüzde su kitlesinin aşırı israfı da, kirletme gibi, doğal dengeyi bozan bir neden sayılmaktadır” (Baykal, 1992, s. 25).

2.3.5.Toprak Kirliliği

Toprak kirliliği; üstüne veya içine bırakılan zararlı atıkların, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını bozmasıdır. Toprak insanın tarım, sanayi ve yerleşme amaçlarına hizmet etmesiyle büyük öneme sahiptir. Artan nüfus ile birlikte tarım, sanayi ve teknolojinin hızla artması toprak kirliliğinde de ciddi artışlar meydana gelmiştir.

Toprak kirliliği; toprakta yanlış uygulanan tarım yöntemleri, suni katı-sıvı gübrelerin fazla kullanılması, tarımsal mücadele ilaçları ve artıkları, havadaki zararlı maddelerin çeşitli yollarla toprağa geçmesi, zehirli ve tehlikeli maddelerin (radyoaktif maddeler, petrol, katı atıklar vb. ) toprağa bırakılması, endüstriyel ve kentsel atık sular içindeki zararlı maddeler

14

ile çöpten kaynaklanan sızıntı suları ve sanayi kuruluşlarından meydana gelen atık maddeler sonucunda ortaya çıkmaktadır (Çepel, 2003, s.35-36; Keleş & Hamamcı, 1998, s.116).

Toprağın kirlenmesiyle beraber meydana gelen çevre sorunlarından bazıları;

 Toprağın niteliğinin bozulması ve ürün kalitesinin düşmesi

 Toprağın su tutma kabiliyetinin azalması nedeniyle hidrolojik afetlerin artması, içme ve kullanma suyu sıkıntısının meydana gelmesi.

 Toprağın doğal özelliklerini kaybetmesiyle beraber ekolojik dengenin bozulması (Yıldız vd., 2000, s.114).

Toprak kirliliğini önlemek için alınması gereken tedbirlerden bazıları;

 Toprağa zarar verebilecek her türlü atığın uygun şekilde toplanması ve yok edilmesi

 Sanayi tesisleri ve yerleşim yerlerinin tarım alanlarının üzerine kurulmaması

 Tarımla uğraşan kişilerin bilinçlendirilmesi ve sulama sorununun çözülmesi

 Ormanların artırılması ve korunması (Üstün Kurt, 2013, s.19-20).

2.3.6.Gürültü Kirliliği

“Gürültü; insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengelerini bozabilen is performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren önemli bir çevre kirliliği türüdür” (Ural, 1995, s. 511).

Oluşan sesin gürültü olarak adlandırılması için yüksek düzeyde olması gerekmez, istenmeyen ve hoşa gitmeyen her türlü sese gürültü denilebilmektedir.

Sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesi, artan nüfus ve yaşam kalitesinin yükselmesi gürültü kirliğinin çevre sorunları arasına girmesine sebep olmuştur.

Gürültü kaynakları toplumların sahip oldukları teknoloji ve kullandıkları araçlarla ilgilidir.

Genel olarak gürültüyü oluşturan etkenler; motorlu araçların yaygınlaşmasıyla trafik sorunun artması, eğlence ve alışveriş merkezleri, çeşitli makineler (inşaat makineleri, çim biçme makinesi, ev aletleri vb.) ve uçaklar şeklinde sıralanabilir (Keleş & Hamamcı, 1998, s.88).

Gürültü kirliliği insan sağlığı üzerinde önemli rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. İşitme kayıpları, kalp atışlarında hızlanma, dikkat dağınıklığı ve sinirlenme bu rahatsızlıkların başında gelmektedir.

15

Gürültü kirliliğini önlemek için; toplu taşıma araçlarının tercih edilmesi, kapalı alanlarda ses yalıtımına önem verilmesi, sanayi tesisleri ve havaalanlarının yerleşim birimlerinden uzak yerlere kurulması, en önemlisi de bireylerin gürültü kirliliği hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

2.3.7.Işık Kirliliği

Kent nüfusunun hızla artması ile birlikte dış aydınlatmaları yapılmaya başlanmıştır. Bununla beraber gelişen teknolojinin yanlış kullanılması gökyüzüne yayılan ışık miktarını artırmıştır.

Bunun sonucunda ışık kirliliği dediğimiz kirlilik türü ortaya çıkmıştır.

Işık kirliliği; dış aydınlatmada yanlış yer, yön, miktar ve zamanda ışık kullanılmasından dolayı oluşur. Işık kirliliği her türlü etkisiz aydınlatmayı kapsamakla birlikte çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar ışık taşması, göz kamaşması, dikine ışık ve aşırı miktarda ışık olarak sınıflandırılmıştır. Işık taşması (tecavüzü); ışığın istenmeyen veya gerekmeyen yeri aydınlatmasıdır. Göz kamaşması; gözün alışık olduğu aydınlatma düzeyini aşıp görme yetisinin bozulması ve nesnenin görünürlüğünün kaybolmasıdır. Dikine ışık; doğrudan gökyüzüne giden ışıktır. Astronomlar ve gökyüzünü izlemek isteyenler için en kötü ışık kirliliği çeşididir. Aşırı miktarda ışık; bir işi yapabilmek için gerekli olan aydınlatma miktarından fazla olan ışıktır. Işığın fazla olması her zaman iyi aydınlatma anlamına gelmez (Aksay, Ketenoğlu & Kurt, 2007).

Işık kirliliğinin başlıca nedenleri; yol, cadde, sokak, park, bahçe ve spor alanlarının aydınlatmaları, reklam panoları, güvenlik amacıyla yapılan aydınlatmalar, konutlardan taşan ışıklardır.

Işık kirliliğinin bitkiler, hayvanlar, insanlar ve devlet bütçesi üzerinde olumsuz etkileri vardır. Yapay aydınlatmanın bitki fizyolojisi ve ekosistemleri üzerinde farklı etkileri bulunmaktadır. Dış aydınlatmada bitkinin büyüme ve gelişmesi için gerekli olan ışık miktarı, dalga boyu gibi faktörler de dikkate alınmalıdır. Göçmen kuşlar, geceleri yollarını yıldızlardan yararlanarak bulurlar ancak şehirlerden ve deniz fenerlerinden yayılan ışıklar nedeniyle yollarını kaybetmektedirler. Bu şekilde ışık kirliliği bir gecede binlerce kuşun ölümüne sebep olmaktadır. Sahilde yumurtalarından çıkan deniz kaplumbağaları geceleri yollarını bulmak için deniz ile kara arasındaki aydınlık farkını kullanırlar. Fakat denize yakın yerleşim yerlerindeki ışıkların etkisi ile yönlerini değiştirmekte ve hayatlarından

16

olmaktadırlar. Işık kirliliği gökyüzünde ışığın fazla saçılmasına neden olarak astronomik gözlemleri olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda insanlar üzerinde rahatsız edici bir etki bırakmakta ve sürücüleri etkileyerek trafik güvenliğini bozmaktadır. Işığın kullanılmasında yanlış seçimler ve yöntemlerden dolayı fazla miktarda enerji harcanmaktadır. Hem bu enerji hem de enerjiyi elde etmek için çevreye verilen zarar düşünüldüğünde ışık kirliliğinin devlet bütçesine maliyeti oldukça fazladır (Çetegen & Batman, 2005; Demircioğlu Yıldız &

Yılmaz, 2005). Işık kirliliğini önlemeye yönelik; bireylere eğitsel çalışmalar yapılmalı, yönetmelikler hazırlanmalı ve uygulanmalı, dış aydınlatmanın özenle yapılması sağlanmalıdır.

2.3.8.Orman Tahribatı

Ormanın birçok farklı bakış açısı ile değişik tanımları yapılabilmektedir. Orman bu bakış açılarına göre mülk, devlet arazisi, gelir kaynağı veya canlıların bir arada bulundukları birlik olarak değerlendirilebilir. Orman denildiğinde ilk olarak belirli boy ve sıklıkta, ağaçlar ve ağaççıklar akla gelmektedir. Ancak ormanı yalnızca ağaçlar ile sınırlandırmak yetersiz olacaktır. Genel olarak orman, geniş bir alanda, belirli boy ve sıklıkta ağaçlar, çeşitli bitkiler, mantarlar, hayvanlar, böcekler ve mikroorganizmaların hava, su, toprak gibi fiziksel çevre faktörleriyle oluşturduğu birliktir (İstanbul Teknik Üniversitesi Geliştirme Vakfı Okulları, 2000).

En önemli doğal kaynaklardan biri olan ormanların, insan hayatına, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak birçok katkısı bulunmaktadır. Ormanlar başta işlenecek ve yakılacak odun olmak üzere, hayvansal ve bitkisel ürünlerin hammadde deposudur. Aynı zamanda yeraltı ve yerüstü su kaynakları ile ülkelerin su deposudur. Ormanlar, iklim unsurlarını etkileyerek tehlikeli doğal olayların, insanlara ve yapılara vereceği zararı azaltmaktadır. Orman bitkileri, yüksek oranda oksijen üreterek hava kirliliğini önlediğinden insan sağlığı için büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin büyük çoğunluğunda etkili olan erozyon ormanlar sayesinde önlenmektedir. İçerisinde çeşitli bitki ve hayvanları barındıran ormanlar, çevreyi güzelleştirerek ortamı turizm merkezi haline getirmektedir. Bütün bunların yanında ormanların hem ürünleri sayesinde hem de gizlenme imkânları olarak yurt savunmasında önemli katkıları vardır(İstanbul Teknik Üniversitesi Geliştirme Vakfı Okulları, 2000; Yıldız vd., 2005, s. 237).

17

Ormanların bütün bu faydalarına rağmen insanların doğaya verdikleri zararların başında orman tahribatı gelmektedir. Orman tahribatının sebepleri; çeşitli nedenlerden dolayı çıkan yangınlar, kaçak kesimler, aşırı ve yanlış kullanımlar, tarım arazisi ve yerleşim yeri açmak için yapılan kesimler olarak sıralanabilir.

Orman tahribatı sonucunda ormanların sağladığı yararlar, doğrudan veya dolaylı olarak olumsuz etkilenecektir. Azalan ve niteliklerini kaybeden ormanlık alanların azalması dünya genelinde, biyoçeşitliliğin azalmasına, sıcaklık artışlarına, iklim değişikliklerine, doğal afetlerin ve hava kirliliğinin artmasına neden olmaktadır.

Orman tahribatını önlemek için; ormanlık alanlar korunmalı ve sayıları artırılmalı, orman yangınlarını önlemek ve mücadele ile ilgili plan ve programlar yapılmalı, en önemlisi de insanlar gerekli eğitimlerle bilinçlendirilmeli ve tüm bireylere ağaç sevgisi aşılanmalıdır.

2.3.9.Evsel Atıklar

İnsan faaliyetleri sonucunda oluşan işe yaramaz hale gelen, kullanılmış, çevre için zararlı olan her türlü maddeye atık denilmektedir.

Evsel atık ya da belediye atığı, evlerden kaynaklanan veya içerik-yapı bakımından kurumsal, ticari, endüstriyel atıklara benzeyen, yönetiminden belediyelerin mesul olduğu atıklardır.

Evsel atıkları oluşturan bileşenlerin bazıları aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Çeşitli konutlardan çıkan katı atıklar

• Geri dönüşümü olan atıklar (plastik, kâğıt, ambalaj atıkları gibi)

• Konutlardan çıkan tehlikeli atıklar (floresanlar, piller, aküler, boya kutuları gibi)

• Ticari ve kurumsal atıklar (ofis, kamu binaları, lokanta ve okullardan çıkan atıklar gibi)

• Evlerden kaynaklanan endüstriyel katı atıklar

• Bahçe ve pazaryeri atıkları (meyve, sebze artıkları gibi)

• Cadde, sokak ve meydanlardaki atıklar (ağaç dalları, yapraklar gibi)

• Hacimli atıklar (buzdolabı, çamaşır makinesi, gardırop gibi) (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2019).

18

Sanayinin gelişmesi, nüfus artışı, kentleşme ve teknolojik gelişmelerle beraber tüketim hızla artmış ve bu durum çeşitli çevre kirliliklerini meydana getirmiştir. Atıklar, doğrudan bir kirlilik türü olması ve diğer çevre kirliliklerini etkilemesi nedeniyle büyük bir öneme sahiptir. Evsel atıkların dünya nüfusuna bağlı olarak oluşturdukları kirlilik azımsanmayacak büyüklüktedir.

Evsel atıkların çevreye zararlarından bazıları şu şekilde özetlenebilir:

 Su kirliliğine sebep olması

 Hava kirliliğine sebep olması

 Toprak kirliliğine sebep olması

 Bulaşıcı hastalıkların çoğalması

 Enerji ve hammaddenin fazla tüketimi

 Haşere ve böcek sorunlarının oluşması (Erten, 2003).

Konutlarda, pazaryerlerinde, parklarda, caddelerde, iş yerlerinde oluşan atıkların, insan sağlığına zarar vermeyecek biçimde toplanması, taşınması ve bertaraf edilmesi gerekmektedir.

Belediye atıklarının biriktirildikleri alanlardan toplanması iki biçimde olmaktadır.

Karışık toplama: Tüm atıkların karışık olarak biriktirilip toplandığı yöntemdir.

İkili toplama: Yaş ve kuru atıkların konutlarda iki farklı poşette biriktirilmesi ve birbirinden ayrı olarak toplandığı yöntemdir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2019).

Atıklar, bertaraf edilecekleri yerlerin mesafesine göre toplama araçları veya transferi sağlayan taşıma araçları ile taşınmaktadır. Taşıma işlemi kara, su ve demir yolu ile yapılabilirken ülkemizde büyük oranda karayolu ile yapılmaktadır (Milli Eğitim Bakanlığı, 2011).

Katı Atık Kontrolü Yönetmeliğine göre;

“Bertaraf etme: Katı atıkların, konut, işyeri gibi üretildikleri yerlerde geçici olarak biriktirilmesi, bu yerlerden toplanması, taşınması, geri kazanılması gibi işlemlerden sonra, çevre ve insan sağlığı açısından zararsız hale getirilmesi ve ekonomiye katkı sağlanması amacıyla kompostlaştırma, enerji kazanmak üzere yakma ve/veya düzenli depolama işlemlerinin tümüdür” (Katı Atık Kontrolü Yönetmeliği, 1991).

Kompostlaştırma: organik maddelerin kontrollü şartlarda ayrıştırılmasıyla verimli topraklar için gerekli humus ve benzeri ürünlere dönüştürülmesidir. Kompostlaştırma; atıkların içindeki organik maddelerin ayrıştırılması, hacimlerinin küçültülmesi, nemlendirme,

19

oksijenli ve oksijensiz koşullarda faydalı hale getirilmesi ve kullanıma hazırlanması aşamalarından oluşur. Kompostlama ile organik içerikli atıklar verimli ürünlere

oksijenli ve oksijensiz koşullarda faydalı hale getirilmesi ve kullanıma hazırlanması aşamalarından oluşur. Kompostlama ile organik içerikli atıklar verimli ürünlere

Benzer Belgeler