• Sonuç bulunamadı

1. Araştırma süresi 2018–2019 eğitim-öğretim yılı ile sınırlandırılmıştır.

2. Araştırma ortaokul 8. Sınıf öğrencilerinin veri toplama aracı olarak kullanılan görüşme formundaki görüşme sorularına verdikleri cevaplar ile sınırlandırılmıştır.

5 1.8.Tanımlar

a. Çevre: Canlıların hayatları boyunca ilişkilerini devam ettirdikleri, etkiledikleri ve etkilendikleri fiziksel, sosyal ve biyolojik ortamdır.

b. Çevre Sorunları: Canlı-cansız tüm varlıkları kapsayan ekosistemin, bu unsurlara sürdürülebilir bir hayat sağlayamaması olarak adlandırılmaktadır (Titiz, 1995).

a. Çevre Eğitimi: Çevreyi korumaya yönelik bilgi, beceri ve tutumların geliştirilmesi, çevre dostu davranışlar sergilenmesi ve bu davranışların kalıcı hale getirilmesi sürecidir.

b. Karikatür: Bireyler ve toplumlarla ilgili her çeşit olayı konu alan, abartılı bir şekilde anlatan, düşündüren ve güldüren resimlerdir (Türk Dil Kurumu, 2018).

c. Görüşme: gözlemleyemediğimiz duygu, düşünce ve davranışları öğrenmek için soru sorma ve cevap verme şeklinde en az iki kişi arasında gerçekleşen iletişim sürecidir.

6

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde çevre sorunları, çevre eğitimi ve karikatür ile ilgili bilgiler verilmekte, konuyla ilgili yapılan araştırmaların detaylı açıklamaları bulunmaktadır.

2.1.Çevre Kavramı

Çevre dediğimiz kavram açık ve sade gibi görünse de çok çeşitli konuları kapsadığından birçok tanımı yapılabilir. Aguessse’in 1971’de yaptığı ‘insan aktivitelerini ve canlı varlıkları hemen veya bir süre sonra doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen biyolojik, fiziksel ve kimyasal unsurlarla sosyal etkenlerin tamamı’ şeklindeki tanımıyla çevre kavramına sosyal etkileri de katmıştır (Kocalar, 2012, s.8). Uşak (2015) çevre kavramını bir bütün olarak

“insan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde, hemen ya da süre içerisinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamıdır” şeklinde tanımlamaktadır (s.4). Genel anlamda çevre, canlıların bütün faaliyetlerini gerçekleştirdiği, etkilediği ve etkilendiği fiziksel, biyolojik, sosyal ortamdır.

2.2.İnsan ve Çevre İlişkisi

Çevre canlı ve cansızların ilişkilerini etkilediği gibi bu ilişkiden de etkilenir. Aralarındaki bu etkileşim olumlu olabildiği gibi olumsuz da olabilmektedir. İnsanlar var oldukları andan itibaren bir çevreye sahip olmuşlar ve bu çevre ile sürekli etkileşime girmişlerdir. Çevre insanlar için yaşamlarını sürdürdükleri, ihtiyaçlarını karşıladıkları bir ortamdır. İnsanlar çevreyi etkiledikleri gibi çevreden de etkilenirler. Bir çevrenin arazi yapısı, iklimi, sıcaklık

7

değerleri gibi çevre şartları orada yaşayan insanların geçim kaynaklarını, giyimlerini, beslenme şekillerini, ulaşımı türlerini ve konutlarını etkilemektedir.

İnsanların çevre üzerindeki etkileri ise ilk insanlarla başlamış ve artarak devam etmiştir.

Tarihin ilk çağlarında insanlar günümüzden farklı olarak avcı-toplayıcı topluluklar olarak yaşamını sürdürmekteydi. Bu dönemde bulundukları bölgedeki kaynakları kullanan insanlar, verimin düşmesiyle birlikte farklı yerlere göç ederek yeni yerleştikleri alanda bulunan imkânlardan faydalanıyordu. Böylelikle terk ettikleri bölgeler de kendisini yenilemek için fırsat bulabilmekteydi. Ancak ateşin bulunması ve basit tarım aletlerinin geliştirilmesiyle birlikte gruplar kendi besinlerin üretebilmeye ve dolayısıyla yerleşik düzene geçmeye başladılar. Tarımcılık beraberinde hayvancılığı da getirdi ve artık insan dış tehditlerden uzak olarak bulunduğu çevrede yerleşik bir hayat kurdu. Tüm bu gelişmeler sonucunda nüfus artmaya başladı ve insan içinde bulunduğu çevreye hâkim olarak kendine uygun hale getirme çabası içine girdi. Fakat tüm bunlara rağmen çevre kendini yenileyebilmeyi sürdürdü.

1800’lü yıllarda Avrupa’da başlayan sanayi devrimi ile yaşanan gelişmeler, insan gücü yerine makinelerin kullanılması ve ulaşım araçlarının dönüşümü ile insan ve çevre etkileşimi farklı bir boyut almaya başladı. Makine ve motorların daha fazla kullanılması, doğanın milyonlarca yıldır biriktirdiği, odun, kömür, petrol ve su gibi enerji kaynaklarının azalmasına neden oldu. Sanayi bölgelerinde artan nüfusa yerleşim yeri açmak, yakacak temini ve tarım alanlarının ormanlık arazilere kaydırılması sonucu ağaç kesimleri artı ve ormanlar azaldı. Ham madde ihtiyacının karşılanması için doğal kaynaklar hızla tüketilmeye başlandı. Hiçbir işlem görmeden çevreye bırakılan üretim artıkları ciddi çevre kirliliklerine sebep oldu. Sanayileşme, teknolojideki gelişmeler, insanların sınırsız ilerleme ve büyüme istekleri doğal kaynakların hızla tüketilmesine sebep olmuştur. Tüm bunların sonucunda çevre artık kendini yenileyemez hale geldi.

Artık 1900’lü yılların ikinci yarısından itibaren teknolojik gelişmeler ve ulaşımdaki kolaylıklar neticesinde tüm dünyaya yayılan bu üretim ve dolayısıyla tüketim çılgınlığı insanlığı tehdit eden çevre sorunlarını da beraberinde getirdi. Günümüzde çevre kirliliği hiç olmadığı kadar artmış ve tüm dünyayı etkiler hale gelmiştir (Güven & İnce Aka, 2009, s.42-43).

8

2.3.Başlıca Çevre Sorunları ve Ortaya Çıkış Nedenleri

İlk insanlar zamanlarının büyük bir kısmını yaşamlarını devam ettirebilmek adına, yiyecek ve barınak temini için harcamışlardır. Tarım ve hayvancılığın gelişmesiyle insanlar uzmanlaşmaya başlamış, çeşitli meslekler ortaya çıkmış ve bunların sonucunda insanların yaşam şartları iyileşmiştir. İlerleyen zamanlarda insanlığın tabiata hâkim olma ve onu sınırsızca kullanma arzusu artarak devam eden bir hırsa dönüşmüş, sanayileşme, teknolojik gelişme, hızlı nüfus artısı, kentleşme, yoksulluk gibi nedenlerle birçok çevre sorununa neden olmuştur.

Sanayi devriminden sonra doğaya hâkim olmaya çalışan insan doğaya daha fazla zarar vermeye başlamıştır. Sanayileşme ile birlikte hammadde ihtiyacının karşılanması, bu hammaddelerin işlenerek daha kullanılabilir hale getirilmesi, sınırsız kabul edilen doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesine ve doğa da geri dönüşü olmayan büyük boyutlu tahribatlara sebep olmuştur.

Sanayileşme ve teknolojik gelişmenin ortaya çıkardığı yapılardan birisi de kentlerdir.

Kentlerin ve buralarda yaşayan insan sayısının artması olarak tanımlanan kentleşme, önemli çevre sorunlarına neden olmaktadır.

Kentleşme ile birlikte insanların tüketimi artmış bu da çok fazla atık oluşmasına neden olmuştur. Atıklar sebebiyle hava, su, toprak kirlenmiş, bitki örtüsü ve diğer canlılar zarar görmüştür. Kentleşmenin beraberinde getirdiği diğer sorunlar da trafik ile ilgili problemler, doğal ve tarihi değerlerin zarar görmesidir (Özdemir & Özekicioğlu, 2006, s. 22).

20. yüzyılın sonlarında sanayileşme, hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme gibi nedenler çevre sistemlerinde bazı dengesizliklerin ortaya çıkmasına ve çevre sorunu olarak adlandırılan bazı sorunların önem kazanmasına neden olmuştur.

Farklı kaynaklarda çevre sorunu ve çevre kirliliği kavramları ayrı olarak değerlendirilmektedir. Ancak özellikle son yıllarda çevre kirliliği ile çevre sorunları aynı anlamda kullanılmaktadır. Buradaki kirlilik terimi sadece bir ortama karışan kirleticinin sebep olduğu kirlenmeyi değil, herhangi bir nedenle çevrede meydana gelen bozulmaları da ifade etmektedir. Bundan dolayı çevre sorunu veya çevre kirlenmesi denildiği zaman insanların çeşitli faaliyetlerine bağlı olarak oluşan hava, su ve toprak kirliliği gibi hem kirleticilerden kaynaklanan sorunlar hem de gürültü, asit yağmurları, erozyon ve iklim değişikliği gibi çevreyle ilgili olumsuzluklardan kaynaklanan sorunlar anlaşılmaktadır

9

(Albaş, 2011, s. 6). Buna göre çevre sorunları “çevreyi oluşturan canlı ve cansız unsurlar üzerinde, insanın çeşitli faaliyetlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve yaşamı olumsuz yönde etkileyen, bozulmaların ve sorunların tümüdür” diye tanımlanabilir (Yıldız, Sipahioğlu &

Yılmaz, 2000, s. 92-93).

Başlıca çevre sorunları; hava, su, toprak, ışık ve ses kirliliği olarak ele alınabilir. Bunların yanında küresel ısınma, ozon tabakasının tahribatı, ormanların yok edilmesi ve çöp sorunu doğaya ciddi zararlar veren başlıca çevre sorunlarındandır.

2.3.1.Hava Kirliliği

Hava kirliliği, “Atmosferde toz, gaz, duman, koku, su buharı şeklinde bulunabilecek olan kirleticilerin insan ve diğer canlılar ile eşyaya zarar verici miktara yükselmesi” olarak tanımlanabilmektedir.

Hava kirliliğine neden olan faktörler konutlarda ve sanayide kullanılan fosil yakıtlar, taşıtların egzoz gazları, çöpleri yok etmekte kullanılan yanlış yöntemler, nüfus yoğunluğunun getirdiği yanlış yerleşme, şehirlerdeki yeşil alan planlamasının yetersiz oluşu gibi durumlardır (Yapıcı, 2009, s. 3).

Hava kirliliği hem insan sağlığını hem de doğayı tehdit eden büyük bir sorundur. Kirli hava birçok solunum yolu hastalığına neden olurken aynı zamanda insanların bağışıklık sistemini de zayıflatır. Benzer sorunlar hayvanlar üzerinde de etkisini göstermektedir. Hava kirliliğinin neden olduğu atmosfer koşulları, doğal iklim dengesini bozmakta, bitkilerin dokusuna zarar vermekte ve toprak verimliliğini düşürmektedir. Hava kirliliği mimari ve tarihi yapılar ile eşyaları da etkilemekte, niteliklerini bozmaktadır (Türküm, 2006, s.166).

Hava kirliliğinin sonucu olarak küresel ısınma, sera etkisi, asit yağmurları, ozon tabakasının zarar görmesi gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Üstün Kurt, 2013, s. 15).

Hava kirliliği günümüzün önemli sorunlarındır ve bu soruna karşı önlem alınması gerekmektedir. Hava kirliliğinin önüne geçmek için alınması gereken bazı tedbirler:

Yapıların bacalarına filtre takmak, fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak, toplu taşıma sistemlerini tercih etmek olarak sıralanabilir. Bunların yanında yeşil alanların çoğaltılması ve korunması da gerekmektedir (Çepel, 2003, s.28-29).

10 2.3.2.Küresel Isınma

Dünyanın atmosfer tabakasında meydana gelen, küçük ölçekteki ısıyı tutan ve bunların yanında sera etkisi yapan gazlar dünyayı yaşanacak şekilde ısıtmaya yetmektedir. Güneşin dünyaya yaydığı ışınların bir kısmı dünya tarafından emilirken geri kalanı da uzaya geri dönmektedir. Dünya atmosferinde bulunan su buharı, karbondioksit ve ısı tutma özelliği bulunan gazlar güneşten gelen ışınların bir miktarını tutarak yeryüzünün sıcak kalmasını sağlamaktadır. Atmosferdeki ışınlar hava olaylarını etkilemekte ve uzun süre etkisini gösteren iklim değişiklikleri üzerinde etkili olmaktadır. Atmosferde meydana gelen bu olayların bütünü sera etkisinin oluşum sürecini göstermektedir (Demir, 2009, s. 8-9).

Sera etkisinin büyük bir kısmını atmosferik su oluşturmaktadır. Sera etkisinin %85’i su buharından, %12’si atmosferdeki küçük su moleküllerinden kaynaklanmaktadır. Bunların dışında sera etkisine neden olan diğer etken de antropojenik gazlardır. Kloroflorokarbonlar, karbondioksit, metan, azot oksitler ve ozon son zamanlarda atmosferde önemli ölçüde artan antropojenik sera gazlarıdır.

Antropojenik sera etkisinin %50-60’ı CO2 gazı nedeniyle oluşmaktadır. CO2 gazının kaynağı ise fosil yakıtların yakılmasıdır. Atmosferik sera etkisinin yaklaşık olarak %10-25’inin CFC’lerden kaynaklandığı düşünülmektedir. CFC’ler deodorant ve sprey kutularında püskürtücü, buzdolabı ve klimalarda soğutucu madde olarak kullanılan kimyasallardır. Bu gazlar yeryüzünden yansıyan kızılötesi ışınları absorbe ederek sıcaklık artışına sebep olurlar.

Her kloroflorokarbon molekülü bir karbondioksit molekülünün absorbe ettiğinden binlerce kez daha fazla kızılötesi ışını absorbe edebilmektedir. Bu yüzden CFC’lerin sera etkisine önemli ölçüde katkısı vardır. Metanın sera etkisine katkı oranının %10-20 olduğu sanılmaktadır. Metan molekülleri karbondioksit moleküllerinin yirmi katı kadar ısı tutma yeteneğine sahiptir. Metanın kaynakları; pirinç tarlaları, biyomasın yakılması, çöp toplama alanları, sığırcılık gibi zirai faaliyetler, kömür ve doğalgaz üretimidir. Azot oksitlerin atmosferik sera etkisine katkısı yaklaşık %5’tir. İnsana bağlı oluşan kaynakları tarımsal faaliyetler (suni gübre kullanılması) ve fosil yakıtlardır. Stratosferdeki ozonun küresel ısınmaya hiçbir etkisi olmazken troposferdeki ozonun katkısı vardır (Aksay, Ketenoğlu, &

Kurt, 2005). Troposferdeki ozon insan kaynaklı emisyonların (termik santrallerdeki yanma olayları gibi) kimyasal değişimlere uğramaları sonucunda oluşmaktadır.

Küresel ısınma, “insanların çeşitli faaliyetleri nedeniyle meydana gelen ve sera gazları olarak bilinen CO2, N2O, CH4 gibi bazı gazların artması sonucunda, yeryüzüne yakın

11

atmosfer tabakaları ve katı yeryüzü sıcaklığının yapay olarak artması” şeklinde tanımlanabilir (Çepel, 2003, s.125). Sera gazlarından en çok karbondioksit gazı üzerinde durulmasının sebebi ise insanların faaliyetlerinden doğrudan etkileniyor olmasıdır.

Küresel ısınmanın başta iklim değişiklikleri olmak üzere; kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, doğal afetlerin oranının artması gibi önemli sonuçları olacaktır. Bunlarla birlikte kuraklık ve çölleşmeye bağlı olarak tarım faaliyetlerinde azalma, salgın hastalıkların oranında artış, sosyoekonomik sistemlerin (ormancılık, balıkçılık vb.) olumsuz etkilenmesi, ısınmadan çok soğutmaya yönelik olan enerji taleplerinde değişiklikler küresel ısınmanın sebep olabileceği diğer sonuçlardandır (Uzmen, 2006, s.108-109).

Küresel ısınmanın sera gazlarının emisyonundan dolayı oluştuğu hipotezi kabul edilirse çözüm bu gazların azaltılması olacaktır. Eğer küresel ısınma ve onun sebep olacağı değişimler azaltılacaksa küresel karbondioksitin küresel emisyonunun %20-50 azaltılması gerektiği düşünülmektedir (Aksay, Ketenoğlu, & Kurt, 2005). Antropojenik karbondioksit emisyonunun %70’inin fosil yakıtlardan kaynaklandığı düşünüldüğünde yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili enerji planlamasının yapılması bu emisyonu azaltacaktır. Karbondioksit emisyonunu azaltmak için fosil yakıt vergisini artırmak, daha az enerji gerektiren teknolojileri kullanmak ve toplu taşımaya teşvik ederek araç kullanımını azaltmak gibi fikirler uygulanabilir.

2.3.3.Ozon Tabakasının Tahribatı

Stratosferde 20-50 kilometreler arasında bulunan ozon tabakası, güneşten gelen yüksek enerjili mor ötesi ışınları emerek yeryüzüne ulaşmasını engeller. Günümüzde ozon tabakasında bazı sebeplerden dolayı yoğunluğunun azalmasına bağlı bir incelme söz konusudur. Bu incelme olayına ozon deliği denilmektedir. Fakat bu delik fiziksel bir boşluktan ziyade ozon yoğunluğundaki azalmayı ifade etmek için kullanılır.

Ozon tabakasının incelmesine sebep olan maddeler genellikle kimyasal kökenlidir ve çeşitleri; kloroflorokarbonlar (CFC), halonlar (bromlu maddeler), karbon tetraklorür, metil klorform, hidrokloroflorokarbonlar (HCFC), hidrobromoflorokarbonlar (HBFC), metil bromürdür. Bunların içinde yaygın olarak kullanılan CFC, plastik köpüklerde, yangın söndürücülerde, spreylerde, buzdolaplarında, klimalarda ve astım ilaçlarında bulunmaktadır.

CFC’ler uzun zaman atmosferin alt tabakalarında durduktan sonra hava hareketleri ile

12

stratosfere ulaşır. Burada yüksek enerjili ultraviole ışınları ile reaksiyona girer ve klor atomu serbest kalır. Ortaya çıkan klor atomu stratosferde ozonla zincirleme tepkimelere girerek sürekli olarak ozonun oksijene dönüşmesine sebep olur. Bu durum ozon tabakasında incelme meydana getirir. Halonlar yangın söndürmede etkilidir. İnsan sağlığı açısından sakıncası yoktur ama ozon tabakasında incelmeye neden olur. Karbon tetraklorür ve metil klorform bazı çözücülerde ve yağ giderici olarak temizlemede kullanılmaktadır. HCFC’ler kloroflorokabonların kullanıldığı yerlerde, HBFC’ler ise buzdolaplarında ve spreylerde kullanılır. Metil bromür genellikle seracılıkta toprak mantarlarına karşı kullanılan bir maddedir (Akman, Ketenoğlu, Kurt, Düzenli, Güney & Kurt, 2012, s.98).

Günümüzde atmosferde daha fazla CFC ve diğer ozon incelten maddeler bulunmaktadır. Bu maddelerin atmosferde kalma süreleri 25-400 yıl arasında değişiklik göstermektedir.

CFC ozon tabakasının zamanla incelmesine neden olmaktadır. Bu durum canlılar üzerinde olumsuz etkilere neden olan yüksek enerjili mor ötesi ışınların yeryüzüne fazla miktarda gelmesine sebep olur. Bu etkilerden en önemlisi kalıtım materyali olan DNA moleküllerinde meydana gelen mutasyonlardır. Bu mutasyonlar insanlarda cilt kanseri, katarakt oluşumu, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi etkilere neden olur. Aynı zamanda mor ötesi ışınlardaki artışların bitkilerin büyümesini yavaşlatacağı, deniz yaşamını olumsuz yönde etkileyeceği ve hava kirliliğinin artmasına sebep olacağı beklenmektedir (Cutchis, 1974, s.13; Demir, 2009, s.13; Spence, 2007, s.33; Uzmen, 2006, s.46).

2.3.4.Su Kirliliği

Su kirliliği farklı kaynaklarda farklı şekilde tarif edilebilmektedir. Genel anlamda su kirliliği, suyun yapısını bozacak ve kalitesini düşürecek zararlı maddelerin (kanalizasyon suyu, sanayi atığı, radyoaktif maddeler, bazı kimyasallar gibi) suya karışmasıdır. Bu durum insanları ve su ortamında yaşayan canlı türlerini olumsuz etkileyerek sistemin dengesinin bozulmasına neden olur.

Su kirliliğinin başlıca nedenleri arasında evlerden, ticaret ve sanayi kuruluşlarından kaynaklanan atıklar sayılabilir. Kanalizasyon sistemlerinde atık sular yağmur sularından ayrılamamakta ve toplam su miktarı sistemin kapasitesini aştığında bu suların bir kısmı nehirlere akmaktadır. Sanayileşmenin hızla artmasıyla sanayi atıkları (özellikle metal, kağıt, plastik, tekstil, deri, ilaç, gıda sanayi) doğrudan veya dolaylı olarak suya karışmakta ve su

13

kirliliğine neden olmaktadır. Deniz ulaşımında kullanılan tankerlerin boyu ve hızı arttıkça denizlerde meydana gelen kazalara bağlı kirlenmeler de artmaktadır (Keleş & Hamamcı, 1998, s.114). Ayrıca denizlerde petrol kuyularının açılması ve çalıştırılması da bu bölgelerdeki kirlilik sebepleri arasında gösterilebilir. Tarım ilaçları, böcek öldürücüler, kimyasal gübreler ve radyoaktif maddeler de su kirliliğinde önemli bir rol oynamaktadır.

Tüm bu kirlilik sebepleri, temel yaşam kaynağımız olan suyu olumsuz etkilemesine bağlı olarak birçok canlı türüne zarar vermektedir. Kirli su; insanlarda salgın hastalıklara, tarımsal sulama da kullanıldığında toprağın yapısının bozulmasına ve ürün veriminin düşmesine, su ortamında oksijen dengesinin bozulmasına ve sudaki canlıların oksijen yetersizliğinden ölmesine neden olur.

Su kirliliğini yalnızca sağlık açısından değerlendirmek yetersiz olacaktır. İlerleyen zamanlarda içme ve kullanma suyu yetersizliğinin de önemli bir sorun olacağı beklenmektedir. Su kirlenmesi sadece sağlık açısından değil doğal kaynakların korunması açısından da önlem alınması gereken bir konudur. Yeryüzünün büyük bir kısmı sularla kaplı olmasına rağmen artan nüfus, bitki örtüsünün tahrip edilmesi ve sanayileşme nedeniyle yeraltı ve yerüstü kaynakları hızla tükenmektedir.

“Suların uygun ve akılcı şekilde kullanılması, kullanma ile fayda arasında bir ilişki kurulmasına ve böylece gereksiz israfı önlemek amacıyla su tüketiminin kontrol altına alınmasına bağlıdır. Günümüzde su kitlesinin aşırı israfı da, kirletme gibi, doğal dengeyi bozan bir neden sayılmaktadır” (Baykal, 1992, s. 25).

2.3.5.Toprak Kirliliği

Toprak kirliliği; üstüne veya içine bırakılan zararlı atıkların, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını bozmasıdır. Toprak insanın tarım, sanayi ve yerleşme amaçlarına hizmet etmesiyle büyük öneme sahiptir. Artan nüfus ile birlikte tarım, sanayi ve teknolojinin hızla artması toprak kirliliğinde de ciddi artışlar meydana gelmiştir.

Toprak kirliliği; toprakta yanlış uygulanan tarım yöntemleri, suni katı-sıvı gübrelerin fazla kullanılması, tarımsal mücadele ilaçları ve artıkları, havadaki zararlı maddelerin çeşitli yollarla toprağa geçmesi, zehirli ve tehlikeli maddelerin (radyoaktif maddeler, petrol, katı atıklar vb. ) toprağa bırakılması, endüstriyel ve kentsel atık sular içindeki zararlı maddeler

14

ile çöpten kaynaklanan sızıntı suları ve sanayi kuruluşlarından meydana gelen atık maddeler sonucunda ortaya çıkmaktadır (Çepel, 2003, s.35-36; Keleş & Hamamcı, 1998, s.116).

Toprağın kirlenmesiyle beraber meydana gelen çevre sorunlarından bazıları;

 Toprağın niteliğinin bozulması ve ürün kalitesinin düşmesi

 Toprağın su tutma kabiliyetinin azalması nedeniyle hidrolojik afetlerin artması, içme ve kullanma suyu sıkıntısının meydana gelmesi.

 Toprağın doğal özelliklerini kaybetmesiyle beraber ekolojik dengenin bozulması (Yıldız vd., 2000, s.114).

Toprak kirliliğini önlemek için alınması gereken tedbirlerden bazıları;

 Toprağa zarar verebilecek her türlü atığın uygun şekilde toplanması ve yok edilmesi

 Sanayi tesisleri ve yerleşim yerlerinin tarım alanlarının üzerine kurulmaması

 Tarımla uğraşan kişilerin bilinçlendirilmesi ve sulama sorununun çözülmesi

 Ormanların artırılması ve korunması (Üstün Kurt, 2013, s.19-20).

2.3.6.Gürültü Kirliliği

“Gürültü; insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengelerini bozabilen is performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren önemli bir çevre kirliliği türüdür” (Ural, 1995, s. 511).

Oluşan sesin gürültü olarak adlandırılması için yüksek düzeyde olması gerekmez, istenmeyen ve hoşa gitmeyen her türlü sese gürültü denilebilmektedir.

Sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesi, artan nüfus ve yaşam kalitesinin yükselmesi gürültü kirliğinin çevre sorunları arasına girmesine sebep olmuştur.

Gürültü kaynakları toplumların sahip oldukları teknoloji ve kullandıkları araçlarla ilgilidir.

Genel olarak gürültüyü oluşturan etkenler; motorlu araçların yaygınlaşmasıyla trafik sorunun artması, eğlence ve alışveriş merkezleri, çeşitli makineler (inşaat makineleri, çim biçme makinesi, ev aletleri vb.) ve uçaklar şeklinde sıralanabilir (Keleş & Hamamcı, 1998, s.88).

Gürültü kirliliği insan sağlığı üzerinde önemli rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. İşitme kayıpları, kalp atışlarında hızlanma, dikkat dağınıklığı ve sinirlenme bu rahatsızlıkların başında gelmektedir.

15

Gürültü kirliliğini önlemek için; toplu taşıma araçlarının tercih edilmesi, kapalı alanlarda ses yalıtımına önem verilmesi, sanayi tesisleri ve havaalanlarının yerleşim birimlerinden uzak yerlere kurulması, en önemlisi de bireylerin gürültü kirliliği hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

2.3.7.Işık Kirliliği

Kent nüfusunun hızla artması ile birlikte dış aydınlatmaları yapılmaya başlanmıştır. Bununla

Kent nüfusunun hızla artması ile birlikte dış aydınlatmaları yapılmaya başlanmıştır. Bununla

Benzer Belgeler