• Sonuç bulunamadı

Hatırlatmaya Dayalı anlatımlarda Eksiltili Kullanımlar

B) YAZARIN ÜSLUBUNA BAĞLI EKSİLTİLİ KULLANIMLAR…

2. Hatırlatmaya Dayalı anlatımlarda Eksiltili Kullanımlar

Yazılı ve sözlü anlatımlarda çoğunlukla sözcüklerin ya da kavramların akla gelen ilk anlamı esas alınır. Bu sayede herkes tarafından anlaşılır, kısa ve net bir anlatım yapılmış olur. Ancak bazen söze çarpıcılık ve estetik kazandırmak, anlatımı daha etkili ve çarpıcı bir hale getirmek için, söylenen sözlerle veya cümlelerle farklı bir şeyler hatırlatılmak istenilir. Geçmişte olan olaylarla ilgili sözcükler ya da cümleler söylenerek geçmişle bir bağ kurulmaya çalışılır.

Yazılı veya sözlü anlatımlarda dikkat çekme, ilginç olma amacıyla, genellikle sözcükler ya da sözcük grupları gerçek anlamlarının dışında kullanılarak, onlara geçmişte olan olaylar ya da kişileri hatırlatma görevi verilir. Hal böyle olunca da okuyucu ya da dinleyici üzerinde bir merak oluşturulmuş olmakta, anlatım da daha etkili ve ilginç bir hal almaktadır. Divan edebiyatımızda ise telmih(anıştırma) adı verilen bu söz sanatında şair; herhangi tarihi olayı, yeri, kişiyi hatırlatmak amacıyla, bunlarla ilgili çağrışımlarda bulunacak, onları hatırlatacak kelimeleri titizlikle seçerek amacına ulaşır.

Dinleyici ya da okuyucu, bu hatırlatma görevi verilen sözcükleri ya da sözcük öbekleri ile eksik olan birimleri tamamlar. Onları yerine koyar. Üstünovanın da belirttiği gibi, söz konusu cümleden önceki cümlelerde yer alan eski bilgilerden, dil dışı göndermelerden, ansiklopedik bilgilerden ve kendi bilgi, görgü dünyasından yapacağı gönderimlerle, eksik olan birimin yerini doldurur.34 Okuyucunun ya da dinleyicinin bu sözcük ya da kavramlarla verilmek istenilen çağrışımı algılayabilmesi için, bu olay, yer ya da kişileri bilmesi, hatırlaması gerekmektedir. Yer, olay ya da konuyu hatırlayan okuyucu ya da dinleyici için burada bir eksilti söz konusudur. Verilen bütün ipuçlarına rağmen çağrışım yapılmak istenilen kavramları, olayı, yeri hatırlamayanlar için de bir eksiklik söz konusu olmaktadır. Bu sebepledir ki, bizler için tecrübe, bilgi ve görgü dünyası oldukça önemlidir. Bir türlü anlayamadığımız, bağlantı kuramadığımız, ipuçlarından yola çıkarak, eksik birimleri yerine koyamadığımız yazılı ve sözlü anlatımlarda, herhalde en büyük sorun bu olsa gerek. Çalışmamızda bu anlatımla ilgili örnekler verirken, örneklerle birlikte çağrışımlardan yararlandığımız kavramları da, olayları da birlikte vermeye çalıştık.

34 ÜSTÜNOVA, s. 119

“Ev sahibi, yemek odasının terasa açılan kapısından misafirine seslendi:

“- Paşa, sen bu güzel mehtaba karşı bir hab-ı naza dalacak gibi görünüyorsun… Hele bir dakika buraya zahmet et…

Yayvan bir koltuğun içinde yemek ağırlığı ve yol yorgunluğu ile uyuşup kalan Vefik Paşa, üşene üşene gözlerini açtı, yorgun bir rica ile:

- Artık merhamet dedi, zannederim, bana bir yemek dahi yedirecek değilsin…

Münir Bey, yavaş yavaş ona doğru yürüyerek cevap verdi:

- Bu seferki başka cinsten bir ziyafet… Yeni gençlerin tabiri üzere «gözler için bir bedii ziyafet…»/ insanın gözünü okşayacak tarzda bir ziyafet /

- Ona bile tahammülüm kalmadı…"

Dudaktan Kalbe, s.5

“gözler için bir bedii ziyafet” Gözlere hitap eden, gözü gönlü okşayan ziyafet manasında kullanılan bu sözün gönderimi, daha önce bu türden yapılan, beğenilen, güzellik ölçülerine uyan ziyafetleredir. Cümlenin derin yapısında bizlere, göze hoş gelen, insanın gözünü kamaştıran ziyafetler hatırlatılmaktadır.

“Artık şüphesi kalmamıştı. Kenan’la Nimet birbirlerini seviyorlardı. Bu aşk, Lâmia’ya bir «Leylâ Mecnun» masalı gibi güzel görünüyor, genç kalbinde sevinçle karışık bir rikkat uyandırıyordu.”

Dudaktan Kalbe, s.51

Burada yazar bize Leylâ ile Mecnun’u anımsatmak istemektedir. Biz, dil dışı göndermelerden, ansiklopedik bilgilerden ve eski bilgilerimizden Leylâ ile Mecnun arasında geçen kuvvetli aşk hikâyesini hatırlayarak, Nimet Hanim ile Kenan arasında geçen aşkın derinliğini tahmin edebilmekteyiz. Bu cümledeki eksilti, yaptığımız bu tahmin ile giderilmektedir.

“Vakit geçiyor, keman bir türlü susmuyordu. Lâmia’nın sevincine biraz da hüzün karışmağa başlamıştı. Sevmek güzel şeydi. Fakat ne yazık ki bu masal da ötekiler gibi / geçmişteki sonu ayrılıkla biten masallar gibi/ hicranla, ayrılıkla, belki ölümle

bitecekti.”

Dudaktan Kalbe, s.52

Lâmia Kenan ile Nimet Hanım arasındaki aşkı bir masala benzeterek, bu masalın da diğer masallar gibi ayrılıkla son bulacağını söylerken, bizlere geçmişte sonu ayrılıkla biten Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi aşk hikâyelerini anımsatmaktadır. Bunlar cümlenin yüzey yapısında bulunmamasına rağmen, biz ansiklopedik bilgilerden, kendi bilgilerimizden yararlanarak eksik olan bu birimi tahmin edebilmekteyiz. Böylece burada yapılan eksiltiyi tamamlamış olmaktayız.

“Eskiden kalabalığın düşmanıydı. Şimdi onsuz yapamıyor. Kalabalık, gürültü onu açıyor, canlandırıyordu. Daha küçük bir çocukken kendi ihtiyariyle bütün haklarından vazgeçmişti. Şimdi her güzel şey için kendisinde bir hak, her zevk için bir sönmez arzu buluyordu. Taze Boğaz havasının bir türlü defedemediği o yarım baş ağrısı bu sabah ona bedbin, neşesiz şeyler düşündürüyordu: «Saklamağa ne lüzum var… Arsız bir «sonradan görme» ye dönüyorum. / fakirken birden zengin olup hal ve hareketleri değişen insana dönüyorum./”

Dudaktan Kalbe, s.68

“Sonradan görme” deyimi ile fakirken, sonradan zengin olan kişilerin hal ve hareketlerinde, insana yakışmayan davranışların artması anlatılmak istenilerek, bu tür basit insanlar hatırlatılmaya çalışılmıştır. Biz geçmişteki bilgilerimizden bu tür insanların özelliklerini tahmin edebiliyoruz.

“Bağda yalnız Bozyaka değil, şehirden de birçok ehemmiyetli davetliler vardı.

Misafirler evvelâ, takım takım çardaklara, ağaç diplerini ayrılıyorlar, biraz fazla resmi eğleniyorlardı, fakat gece yarısına doğru Topal Hafız’ın eşeği ud ve kemanla yeni bir çiftetelli oynamağa başlayınca kahkahalar coştu; meşaleler daha kuvvetle, parlamağa başladı, teklif, tekellüf bir tarafa bırakıldı. Büyük, küçük herkes kardeş, canciğer oldu.

Rakının tesiriyle büsbütün kızaran, alyanaklı bir ceza reisi bir köşede:«Sen benim birader-i canberaberim değil misin?»diye bağırarak Şem’i Dede’nin yanaklarını öpüyor, ihtiyar malmüdürü ile bir kolcubaşı karşı karşıya ikitelli oynuyorlar, bir başka sarhoş:«Yaşayın bire… Topal Hâfız’ın eşeğine taş çıkarttınız.»/ Topal Hâfız’ın

eşeğinden daha güzel oynadınız. diye avaz avaz haykırıyordu.”

Dudaktan Kalbe, s.90 “Topal Hâfız’ın eşeğine taş çıkarttınız.” derken bu metinde ihtiyar malmüdürü ile kolcubaşının kendilerinden geçercesine karşı karşıya ikitelli oynamaları, Topal Hafız’ın eşeğinin oynamasına benzetilerek, ondan daha güzel oynandığı ifade edilmektedir. Böylece okuyucunun aklına “Topal Hafız’ın eşeğinin oynaması”

gelmektedir. Bizi bunu cümlenin derin yapısında rahatlıkla bulmaktayız.