• Sonuç bulunamadı

Benzetmeye Dayalı Anlatımlarda Eksiltili Kullanımlar

B) YAZARIN ÜSLUBUNA BAĞLI EKSİLTİLİ KULLANIMLAR…

3. Benzetmeye Dayalı Anlatımlarda Eksiltili Kullanımlar

Aralarında türlü yönden ilişki bulunan iki şeyden biri; nitelikçe daha üstün, daha kuvvetli olana benzetilir: Bir çocuğa: “Aslanım benim” dediğimiz zaman bu cümlede aslana benzetilen çocuk geçmemektedir. Ancak cümlenin derin yapısında biz bunu buluruz ve eksik olan birimi bu sayede tamamlamış oluruz.

Yazılı veya sözlü anlatımlarda anlatımı daha etkili ve çarpıcı bir hale getirmek için, insan dışındaki varlıklara insana ait özellikler verilmeye çalışılır.

Şiirimizde teşhis(kişileştirme) sanatı da adı verilen bu tür anlatımlarda, insan dışındaki varlıklar, tıpkı insan gibi düşünülmeye çalışılmış ve onlara; duymak, dinlemek, koklamak, sarılmak, ağlamak, kızmak, uyumak… gibi insana ait pek çok özellik verilmeye çalışılmıştır:

“Karşıda ağaçlar kol kola vermiş, sanki bir şeyler fısıldaşıyorlardı.”

cümlesinde kol kola vermek ve fısıldaşmak insanlara ait bir özelliktir. Sadece, insanlar kol kola verirler ve kısık sesle birbirlerine bir şeyler söylerler yani fısıldaşılar. Burada insanlara ait özellik olan kolkola vermek ile fısıldaşmak eylemi ağaçlara verilerek, bir tür ağaçlar insan gibi düşünülmüştür. Ancak burada insan bulunmamaktadır. Okuyucu ya da dinleyici cümlenin yüzey yapısında bulunmayan “insan” birimini cümlenin derin yapısında bulacak ve yerine koyacaktır. Genellikle şiirlerde görülen benzetmeye dayalı bu tür ifadeler sayesinde, anlatım daha etkili ve çekici bir hal almaktadır. Dinleyici ya da okuyucuda merak uyandırılmak suretiyle, anlatım hem kısa hem de zengin bir anlam kazanmaktadır.

Anlatımlarda sözcük tasarrufu sağlamak, ilgiyi artırmak, dikkat çekmek için yapılan bu tür anlatımlara örnek teşkil edecek ifadelere çalışmamızda az da olsa rastladık.

“- Şuna bakınız prenses… Hangi esatir efsanesinin zümrüdünde bundan daha tatlı bir yeşillik tahayyül edilebilir?... İçlerine dikkat ediniz… Üçer, dörder şeffaf çekirdekleri var ki, elmas kırıntılarını benziyor… Sanki bu zümrütleri / üzümler / içlerinden aydınlatan ziyayı onlar neşrediyor… Yedi senelik emeğimin mahsulü olan bu üzüm, müsaadenizle isminizi taşıyacak… İnsaniyet onu «Prenses Cavidan» diye tanıyacak…”

Dudaktan Kalbe, s.9

“ Sanki bu zümrütleri içlerinden aydınlatan ziyayı onlar neşrediyor.” cümlesinde zümrüt derken biz “üzüm” anlamaktayız. Üzüm renginin yeşil olmasından dolayı zümrüde benzetilmiştir. Cümlenin yüzey yapısında üzüm bulunmamasına rağmen derin yapıda renginden dolayı zümrüde benzeyen üzümü biz tahmin etmekteyiz. Zaten bu cümlede zümrüt kelimesinin göndermesi, kendisinden sonraki cümlede geçen üzüm kelimesinedir.

“Kenan, Nimet’in Kınalı Yapıncağı’na âdeta düşman oluştu. O, bu çocuğu hiç yanından ayırmıyor, her gittikleri yere götürüyordu.

Bir gün yine Kırkçam’lara gitmeğe hazırlanıyorlardı. Genç adam, açıktan açığı şikâyet etti:

- Ne derseniz deyiniz, bu kızı artık çekemiyorum, dedi, aramızda mütemadiyen bir karaçalı demeyelim, fakat bir sarı diken gibi…/ insana zarar veren dikenli kara çalı ve sarı diken gibi / ”

Dudaktan Kalbe, s.48

Bu konuşmada Kenan ve Nimet Hanım’ın yanında gezen küçük kız Lâmia, Kenan tarafından bir “karaçalı ve sarı diken” e benzetilmektedir. Biz bunu cümlenin derin yapısında hissederek tahmin edebiliyoruz.

“- İstanbul’un baharı bir şeye benzemiyor, dedi, haziran girdi, hâlâ havalar açmıyor… Duman sade benim başımda değil… Boğaz da her sabah öyle uyanıyor…

/ Boğaz bir insan gibi her sabah öyle uyanıyor /”

Dudaktan Kalbe, s.64

“Uyanmak” insana ait bir özelliktir. Burada İstanbul Boğazı her sabah uyanan bir insan gibi düşünülmektedir. Ancak kendisine benzetilen insan burada bulunmamaktadır. Biz bu cümledeki eksiltiyi derin yapıda tamamlayabilmekteyiz.

“Kenan, birdenbire teklifsizleşerek şen, oynak bir hareketle devam etti:

“- Bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdim, kızım… Geçen sene halinde tuhaf bir cılızlık, .ir solukluk… nasıl anlatayım, hani buruşuk, tozlu bazı çiçekler vardı… Onlarınki gibi bir solukluk vardı./ zayıf, çelimsiz, bakımsız bir kızdın./ Bu sene pırıl pırıl bir şey olmuşsun… Bahar şenliği gibi bir şey…/ büyümüş ve güzelleşmişsin

/” Dudaktan Kalbe, s.76

Kenan Lâmia’daki değişiklikleri görüp şaşırıyor. Geçen sene onu tozlu, cılız, soluk çiçeklere benzeterek, onun kendi halinde, ürkek, zayıf, çelimsiz, bakımsız bir kız olduğunu söylemeye çalışmaktadır. Biz cümlenin derin yapısında bunu sezmekteyiz.

Yine “bu sene pırıl pırıl olmuşsun, bahar şenliği gibi bir şey” derken de Lâmia’daki değişikliklerin kendisini çok etkilediğini, bizlere onun büyüyüp güzelleştiğini anlatmaya çalışmaktadır.

“Bereket versin benim düşünce saatlerim çok nadirdir. Çünkü o takdirde hayatım –masallardaki meşhur Çarşamba karısı ve ocak anasının hayatı gibi- karmakarışık bir saç kümesi içinde geçecekti./ hayatım karışık, anlaşılmaz bir şekilde geçecekti. /”

Çalıkuşu, s.9

Burada roman kahramanı Feride düşünce saatlerinin nadir olduğunu söyleyerek, böyle olmasaydı, hayatının masallardaki meşhur “Çarşamba karısı ve ocak anasının” hayatına benzeyeceğini söyleyerek, hayatını karışık bir saç kümesine benzetmektedir. Biz karmaşık saç kümesinden hayatın karışıklılığını anlamaktayız.

Masallardaki Çarşamba karısı ve ocak anası benzetmesinden de yine yoğun ve karmakarışık bir hayatı tahmin etmekte ve buradaki eksiltiyi eski bilgilerimize dayanarak tahmin etmekte ve yorumlamaktayız.

“Ne vardı ölüp de bu yaşında bu canavarı / kurt gibi acımasız ve yaramaz Feride’yi / benim başıma musallat edecek?”diye anneme çıkışıyordu.

Çalıkuşu, s.21

“Canavar” halk arasında son derece tehlikeli olan kurtlara verilen bir addır. Roman kahramanı Feride de yaramazlığı ve çevresine verdiği zararlardan dolayı canavara benzetilmektedir. “Canavar” kelimesiyle biz cümlenin derin yapısında Feride’nin anlatılmak istendiğini anlamaktayız.

“- Zavallı Ferideciğim. Sen, Kâmran’ı sahiden seviyorsun, dedi.

Bir çığlık kopararak Müjgân’ın üstüne atıldım, onu kuru otların içine yuvarlayarak tartaklamaya başladım.

Ne dedin abla, ne dedin? Ben, sinsi sarı çıyanı…/ Sarı çıyan gibi zehirli Kâmran /”

Çalıkuşu, s. 68

“Çıyan” çok ayaklılardan, sarımtırak renkte zehirli bir böcektir. Genellikle hain olan insanlar için bu sözcük kullanılmaktadır. Romanı bir bütün olarak incelediğimizde, Feride Kâmran’ı saçlarının sarısı ve beğenemeyişinin ifadesi olarak sarı bir çıyana benzetmektedir. Biz “sarı çıyan” denilince daha önceki cümlelere yaptığımız göndermelerden Kâmran’ın kastedildiğini anlamaktayız.

“Kar bir gün evvelki şiddetini kaybetmiş olmakla beraber hâlâ devam ediyordu.…”

Üşümek mi? İnsanın içinde güneş yanarken üşümek mi? Bu akşam, gökyüzü bana batıdan doğuya kadar dallarını uzatmış bir ağaç gibi göründü; yavaş yavaş sallandıkça, üstümüze beyaz çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacı! / gökyüzü kar yağışı yüzünden dünyaya beyaz çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacı gibi

/”

,Çalıkuşu, s.209

Kar yağışı yüzünden Feride, gökyüzünü, dünyaya beyaz çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacına benzetmektedir. Karı da yasemin ağacının beyaz çiçeklerine benzetmektedir.

“- Ah benim yapışkan kızım, evvela insanı yadırgarsın, kaçarsın; sonra çamsakızı gibi öyle bir yapışırsın ki… derdi. / insanlara aşırı bağlanırsın /”

Çalıkuşu, s. 231

“Çamsakızı gibi yapışmak” deyiminden biz, Feride’nin insanlara aşırı derecede bağlandığını, onları çok sevdiğini tahmin etmekteyiz.

“Ali Rıza bey’e gelince, o artık evinde bir bostan korkuluğu mevkiine / hiçbir işe yaramayan / düşmeye başladığını gayet iyi görüyordu.

Yaprak Dökümü, s. 50

“bostan korkuluğu” sözcük öbeği, hiçbir işe yaramayan insanlar için yapılan bir benzetmedir. Alı Rıza Bey’in işi olmadığından, söze daha etkili bir anlatım kazandırmak ve az sözle çok şey anlatmak için yazar, onu, bostan korkuluğuna benzetmektedir. Biz “bostan korkuluğu” sözcük öbeğiyle, “hiçbir işe yaramayan adam

“ifadesini tahmin edebilmekteyiz.

“Hayrullah Bey beni yanına çağırdı:

- Küçük, dedi. Ehemmiyetli bir terzilik / ameliyat / ettik. “Ameliyata terzilik diyor.”

Çalıkuşu, s. 344

Biz terzilik etmenin, bir sonraki cümleden “ameliyat etmek” olduğunu anlamaktayız. Böylece terzilik deyince aklımıza yapılan ameliyatlar gelmektedir.