• Sonuç bulunamadı

A) ANLAMLARINA GÖRE CÜMLELERDE EKSİLTİ

4. Ünlem Cümlelerinde Eksilti

Sert, dokunaklı etkilerle, duygular birden uyanır, coşkulaşır. Coşkunun söze dönüşmesiyle, yani bir coşkunun etkisiyle içten kopup gelen sevinç, korku, üzüntü acı, şaşma… duygularını canlı canlı anlatmaya yarayan sözcüklere ünlem diyoruz.68

Hengirmen, bir sevinci, korkuyu, şaşkınlığı, heyecanı anlatan cümlelere ünlem cümlesi demektedir.69

Demir, korku, sevinç, şaşkınlık, yüreklendirme, uyarma, sitem, paylama, beğenme, alay, usanç, öfke,… anlatan cümlelere ünlem cümlesi demektedir.70

Sevinme, korku, kızma, şaşma, acıma gibi ansızın beliren duyguları, kimi zaman da birtakım yansıtmaya yarayan sözcüklere ünlem denir. Ünlem ya ya da ünlem gibi kullanılan anlatımlar ya duygusal sözcüklerdir ya da seslenmeye, çağırmaya yarayan sözcüklerdir. Bunun yanı sıra söyleyişe göre bütün sözcükler ünlem gibi kullanılabilirler.71

Külebi, duygu yükü taşıyan ve seslenme biçiminde bulanan yapılara ünlem tümcesi demektedir. Çoğunlukla bir ünlem sözcüğünün kullanılmasının ünlem cümlesi oluşturduğu gibi, bunun yanı sıra çeşitli sözcüklerin de seslenme biçiminde kullanılmalarıyla ünlem cümlesi oluşacağını söylemektedir.72

Türkiye Türkçesinde özellikle konuşma cümlelerinde ünlem sözcüğü tek başına bir cümle sayılmaktadır:

“İmdat!, Dikkat!, Hey!...”cümlesinde olduğu gibi.

Gencan ünlemleri ikiye ayırır:

1) Çağrı ünlemleri (interpellatif): Kendisine söylenenleri (ikinci kişileri) çağırmak, uyarmak, onlara bir şey sormak için kullanılan ünlemler

2) Dokunaklı, duygusal (affectif) ünlemler:

68 GENCAN, s. 517

69 HENGİREN, s. 352

70 DEMİR, s. 222

71 ATABAY, KUTLUK, ÖZEL, s. 117

72 KÜLEBİ, s. 131

Bunlardan kimisi:

a. Pekiştirici (corroboratif)dir.

b. Belirteç görevliler (adverbial) de var.

c. Bağlaçlık (conjonctif) görevinde de bulunur.73

Ancak Gencan, bu ayırımı pek kesin olarak kabul etmemektedir. Bu yüzden de kitabında ünlem olan sözcükleri tek tek incelemiştir.

Ahmet Topaloğlu, “ Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü”’nde ünlem için genellikle tek başına anlamı olmayan, ancak seslenmeleri; korku, sevinç, şaşkınlık, acıma gibi ruh hallerini; yasaklama, tasdik, gösterme gibi hususları ifade eden kelime türü demektedir.74

Tahsin Banguoğlu, başlıca kelime türü olarak aldığı ünlemi, bir duyuşu, bir dileği canlı bir şekilde ve bazan tek başına anlatmaya ve bir kimseye seslenmeye yarayan kelimeler olarak ifade etmektedir.75

Neşe Atabay ve diğerleri, ad soylu sözcüklerin bir bölümü olan ünlemlerin, adların birçok özelliklerini gösterdiklerini, ad durum ekleri, iyelik ve çoğul eklerini aldıklarını ifade ederler. 76

Cümle içerisinde çoğunlukla yinelenmişi ve ikileme biçiminde olan ünlemler, duygusal bir nitelik taşırlar ve cümledeki duyguyu ya da soru kavramını pekiştirirler.

Şunu unutmamak gerekir ki, ünleme anlam ve değer kazandıran söyleyiş biçimidir.

Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, Ünlemlerin anlatımda özel bir yeri olduğunu, çünkü duyguları, heyecanları, sevinçleri en yalın ve en keskin bir biçimde aktarmağa yardımcı olduklarını söyler. Ünlemlerin özel bir işlevi olduğunu belirterek, çoğu

73 GENCAN, s. 516

74 Ahmet TOPALOĞLU, Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, 1.baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1989, s. 149

75 Tahsin BANGUOĞLU, Türkçenin Grameri, 3.baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1990, s. 396

76 ATABAY, KUTLUK, ÖZEL, s. 182-183

zaman birkaç cümle ile anlatılabilecek durumların bir ünlem ile dile getirilebilineceğini söylemektedir.77

Ünlem sözcükleri bakımından oldukça zengin olan dilimizde, ünlem cümlelerinde de diğer cümleler de olduğu gibi eksilti bulunabilmektedir. Bu eksilti de genellikle tek bir sözcüğün kullanılıp, diğer sözcüklerin düşürülmesiyle yapılan eksiltidir.

Çalışmamızda metin düzeyinde inceleme yaptığımızdan, tek başına ünlem sözcüklerin ünlem cümlesi olarak kabul etmenin yanında, yazarın üslubuna bağlı olarak da bazı söyleyişleri de ünlem cümlesi olarak kabul ettik.

“Asıl maksatlarını biraz sonra anladım. Meğer bugün sadece azamet satmak, sultanatlarıyla gözlerimi kamaştırmak için, bu konağa çağrılmamışım! / beni ihsanla tanıştırmak için çağırmışlar./

“……

Evet, bu ağaçlar içinde yine o fakir işçi ile karşı karşıya geliyordum.

Fakat bu sefer büsbütün başka bir kıyafetle. O, başındaki alabros saçlara varıncaya kadar kılıcı, düğmeleri, nişanları, yakası, yüzü dişleri, hasılı her şeyi pırıl pırıl parlayan bir erkânıharp yüzbaşısı idi. Fotoğraf çektirir gibi, iki çam ağacının arasında, başı yüksek, vücudu dik, parmakları birbirine yapışmış duruyordu, ince bıyıklarının altında, yarı açık dudaklarının içinde dişleri, cüretkâr gözleri parlıyordu. Hülasa, öyle bir duruş, öyle bir kıyafet ki, insan beyaz eldivenleriyle kılıcını çekere: “Hazır ol!”

kumandasını vermesini bekliyor.

Mamafih, bir saniyede anladım ki, zabite “ hazır ol” kumandasını başkaları vermiş.

Neriman Hanım, (Paşanın büyük kızı)

- A! İhsan, sn burada mıydın? Nereden çıktın ayol? Diye hayret etti.

77 AKALIN,Şükrü Hâluk “Türkiye Türkçesinde Ünlem”, “Terim ve Tanım, Tasnif, Ünlem Olan Kelimeler, Söz Dizimi ile İlgili Sorunlar”, http://www.anadilim.org/Makale-T%C3%BCrkiye-T%C3%BCrk%C3%A7esinde-%C3%9Cnlem-69 (25.04.2007)

Fakat biçare kadıncağız, rolünü o kadar acemice oynuyor ki: “ A! İhsan sen nereden çıktın?” diye hayret ederken sesine: “Vah vah! Yalan söylediğimiz ne kadar da belli oluyor! Der gibi bir ahenk geliyor.

……..

- Allah senden razı olsun, kızım! İşimizi kolaylaştırdın, dedi. Ben İhsan’ın sütannesiyim, evlat gibi elimde büyüttüm. Feride Hanım kızım, genç kızlarla doğrudan doğruya konuşmak olmaz ama maşallah, siz akıllı uslusunuz. Sizi Allah’ın emriyle İhsan’a istiyorum. Sizi pek beğenmiş. Mademki si de onu beğendiniz inşallah mesut olursunuz. Bir ay izin alırız, düğününüzü yaparız, olmaz mı? Sonra beraber Beyrut’a gidersiniz.”

Çalıkuşu, s. 294-298

Feride’nin konağa çağrılma sebebini biz kendisinden sonra gelen cümlelerden hareketle İhsan’la tanıştırılmak istenmesi maksadıyla olduğunu anlamaktayız. Buradaki eksiltiyi ancak, cümleden büyük birim düzeyinde nicelediğimizde tahmin edebilmekteyiz. Bu yüzden her ne kadar kısaltma yapsak da eksiltinin tahmin edilebilmesi için gerekli bütün cümleleri almak zorunda kaldık.

“Biraz evvel onu beğendiğinizi, / onu / güzel bulduğunuzu söylediniz ya!”

Çalıkuşu, s. 298

Bu ünlem cümlesinde “onu” sözcüğü yan cümlede kullanıldığından yazar tarafından anlatımda tekrara düşmemek ve sözcük tasarrufu yapmak için kullanılmamıştır. Biz derin yapıda bunu var kabul etmekteyiz.

“ Kapıdan çıktığım zaman Rânâ:

- Üç gün sonra sizi bekleriz değimli? Konya’ya dönmeden tabii uğrarsanız!

Dedim

- Evet, üç gün sonra!/ uğrarım / Dedim.”

Damga, s. 128

“Evet, üç gün sonra!” ünlem cümlesinde, kendisinden önceki cümleden hareketle “uğrarım” yükleminin eksiltiye uğrayarak cümleden çıkarıldığını görmekteyiz. Buradaki amaç da soru karşılığı olarak verilen cümlede, hem soru cümlesinin içindeki sözcükleri tekrar etmemek hem de soruyla yapılması istenen davranışın gerçekleşeceğine dair bir söz verme anlamının vurgulanmasıdır.

“Bir gün, bunu gözlerinde saklanamamış yaşlarla itiraf etti:

- Oğulcuğum, ben kendimi faziletli bir insan sanır, budala gibi gururlanırdım.

Meğer ben, senin yanında hiç kalıyormuşum, dedi.

- Şevket şaşırdı.

- Ne söylüyorsun baba… Dünyada senin gibi insan tasavvur edilir mi? Ne

çocukluk! / bunları ancak çocuklar söyler / diye gülmeye başladı.”

Yaprak Dökümü, s. 48

“Ne çocukluk!” ünlem cümlesiyle yazar aslında, “bunları ancak çocuklar söyler:” demek istemektedir. Hayret ve şaşma bildiren ünlem cümlelerinde, anlatımı daha dikkat çekici bir hale getirmek için bu tür eksiltilerin yapıldığını görmekteyiz.

“Bugün şehadetnamemi aldı. Ne saadet! / o kadar çok mutluyum ki / Memleketin belli başlı insanları sırasına giriyorum. Yakında iyi bir memuriyete tayin edileceğim. Sefalete, zarurete, uykusuz, aç geçirdiğim geceler elveda… Bir daha Vezir Hanı’ndaki bu zavallı bekâr odasının önünden bile geçmeyeceğim…”

Acımak, s. 52

“Ne saadet!” ünlem cümlesiyle bunu söyleyen kişi oldukça mutlu olduğunu anlatmaktadır. Yazar burada hem sözcük tasarrufu yapmış hem de anlatılmak istenen sevincin derecesini artırmıştır.

“Kaynanam, evvela biraz hırçınlık etmiş. Fakat kızının intihar tehdidi karşısında susmuş. Ne yapsın analık! / elinden bir şey gelmez / Bahusus, damadı kızını bahtiyar edemeyen, ona hiçbir surette küfv olmayan bir serseri olduktan sonra. Bilhassa

Necib Bey, beni yüksek maaşla yanına aldıktan sonra bir şey söylemeye yüzü ve hakkı kalmamış.…”

Acımak, s. 130

Elden gelmeyen durumlar için söylenen “ Ne yapsın analık!” ünlem cümlesinde, biz daha sonraki cümlelere yaptığımız göndermelerden kaynananın elinden bir şey gelmediği anlamını çıkarmaktayız.