• Sonuç bulunamadı

C) SÖZCÜK ÖBEKLERİNDE EKSİLTİLİ KULLANIMLAR

3. Eksik İyelik Gurubunda Eksilti

Zamirler, Türkiye Türkçesinde çok kullanılan sözcüklerdir. Öyle ki, bir anlatımda bir şeyin ya da kişinin adı belirtilmiyorsa onun yerine çoğunlukla onu karşılayacak bir kişi zamiri kullanılıyor demektir. Zamirler bu bakımdan sözcük türleri içinde adlardan sonra en çok özne görevi yapan sözcüklerdir. Çoğu kez cümlede zamir, özne olarak kullanılırken, yüklemdeki kişi kavramıyla pekiştirilir. Kimi zaman da cümledeki özne söylenmeden yüklemdeki kişi kavramı özneyi belirtir. Örneğin “dersimi yaptım” cümlesinde özne, ben kişi zamiridir. Bundan başka “okulum” gibi bir anlatımda benim okulum gibi bir tamlama söz konusudur. Türkçenin eskiden beri görülen bir özelliği olarak kişi zamirlerinin görevinin yüklem sonundaki ekle yerine getirildiği görülür.

Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi buradaki tamlanan ekinden “benim”

kişi zamiri ve “benim okulum” gibi bir eksik iyelik grubu varlığı ortaya çıkmaktadır.

İşaret zamirleri, belgisiz ve soru zamirleri de tamlamada tamlayan olurlar ve tamlama

için gerekli olan tamlayan durumuna girerler: bunun evi, şunun evi, köyün evlerinin hepsi, kimsenin yüzü, kimin parası, gibi.48

Dönüşlü zamir olan “kendi” sözcüğü de kişi zamirleri gibidir. Çoğu kez kişi zamirlerinin yerine kullanılır. “Kendi” zamirinin öteki kişi zamirleriyle aynı özellikleri taşıdığı görülür. Anlamca kişi zamirlerinde farklı değildir. Ad durum eklerini alarak çekime girerler: kendimi, kendime, kendimde, kendimden, kendimizi, kendimize, kendimizde, kendimizden

“Kendi” sözcüğü tamlayan durumuna girerek tamlayan olur: kendimin işi, kendisinin işi gibi. Bununla birlikte dilimizde kendi işin, kendi işi gibi kullanılışlar yeğlenmektedir.

Kendi zamiri kimi deyimlerde sık sık kullanılır: kendine gelmek, kendini kaybetme, kendine yedirememek, kendini bilmek gibi.

Çalışmamızda, gerek kendi zamiri olsun gerekse diğer kişi zamirlerinden olsun bu sözcüklerin, kurmuş oldukları gruplarda, tamlayan pozisyonunda olmalarında rağmen, tamlanan olan isimde kişi zamir ekleri bulunduğundan, sözcük tasarrufu sağlamak, kısa ve tok bir anlatım sağlamak amacıyla kullanılmadıklarını gördük.

“Ev sahibi, yemek odasının terasa açılan kapısından /kendi / misafirine seslendi:

- Paşa, sen bu güzel mehtaba karşı bir hab-ı naza dalacak gibi görünüyorsun… Hele bir dakika buraya zahmet et…

Yayvan bir koltuğun içinde yemek ağırlığı ve yol yorgunluğu ile uyuşup kalan Vefik Paşa, üşene üşene gözlerini açtı, yorgun bir rica ile:

- Artık merhamet dedi, zannederim, bana bir yemek dah yedirecek değilsin…

Münir Bey, yavaş yavaş ona doğru yürüyerek cevap verdi:

- Bu seferki başka cinsten bir ziyafet… Yeni gençlerin tabiri üzere «özler için bir bedii ziyafet…»

48 Neşe ATABAY, İbrahim KUTLUK, Sevgi ÖZEL, Sözcük Türleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, s. 121-131

- Ona bile / benim / tahammülüm kalmadı…”

Dudaktan Kalbe, s.5 “misafirine” kelimesindeki “–n-“ iyelik zamirinden biz, misafirin, Münir Bey’e ait olduğunu anlıyoruz. Göndermesi Münir Bey’edir. Dolayısıyla kişi zamiri olan kendi zamirinin kullanılmasıyla buradaki eksiklik çok rahat giderilebilir. Tabii ki, kendi kişi zamiri cümlenin derin yapısında bulunmaktadır. Kendi misafirine derken de derin yapıda zamirle kurulmuş bir eksik iyelik grubu oluşturmaktadır. Burada da tamlayan durumunda olan kendi zamirinin eksiltiye uğradığın görmekteyiz. Göndermesi de Münir Bey’e olduğundan, burada bir eksilti söz konusudur diyebiliriz

“tahammülüm” kelimesindeki “-m-“ iyelik zamirinden tahammülü kalmayan kişinin Vefik Paşa olduğunu anlamaktayız. Bu romanda konuşan Vefik Paşa olduğundan, anlatım birinci tekil kişi ağzından verilmektedir. Dolayısıyla tamlayan durumundaki “benim” zamiri burada eksiltiye uğramıştır. Biz bunu, daha önceki cümlelerden tahmin edebilmekteyiz.

“Çoban, bak / senin / koyunlarından birkaçı Şehit mezarlığına doğru gidiyor.”

Dudaktan Kalbe, s.49

Bu cümlede koyunlarından sözcüğündeki kişi ekinden koyunların çobana ait olduğunu anlamaktayız. Burada yazar “senin koyunlarından” demek yerine sözcük tasarrufu yapmak, tekrara düşmemek için “senin” zamirini kullanmak istememiştir.

Yüzey yapıda olmamasına rağmen biz çobana yapılan gönderme ile bunu tahmin ediyor ve burada seslenilen kişinin ikinci tekil kişi olduğunu ve ikinci tekil kişinin yerine geçen kişi zamirinin de ‘sen” olduğunu bildiğimizden eksik olan birimi yerine rahatlıkla koyabiliyoruz.

“Nimet Hanım, endişeyle sordu:

- Bir şey mi oldun, Lâmia?...

Kınalı Yapıncak gülümsedi:

- Hayır, ehemmiyetli bir şey değil, dedi, / benim / eteğime çalı takıldı, düştüm…”

Dudaktan Kalbe, s. 50 “Eteğime” derken biz eteğin Lâmia’ya ait olduğunu bir önceki cümleye yaptığımız göndermeyle anlamaktayız. Burada anlatım birinci tekil kişi ağzından yapılmıştır. Yani Lâmia kendi ağzından durumu anlatmakta olduğundan, özne birinci tekil kişi olmuştur. Yazar anlatımda kısalığı sağlamak ve tekrara düşmemek için, tamlayan durumunda olan benim sözcüğünü kullanmak istememiştir.

“Hiç unutmam;: / benim / yaramazlığımdan, / benim / gevezeliğimden bıkan öğretmenler, o sınıfta beni / benim / arkadaşlarımdan ayırmışlar, bir köşede tek kişilik bir küçük sıraya oturtmuşlardı.

Çalıkuşu, s.7

Bu cümlede “yaramazlığımdan, gevezeliğimden, arkadaşlarımdan” derken;

aslında tamlayan durumundaki “benim” zamirini yüzey yapıda görmesek bile, derin yapıda var saymaktayız. Buradaki eksilti tamamlanabilir niteliktedir. Çalıkuşu romanı tamamında anlatım birinci kişi ağzından yapılmaktadır. “Benim” zamiri de roman kahramanı Feride’nin yerini geçici olarak tutmaktadır. Bu zamirin göndermesi de Feride’yedir. Biz bunu daha sonraki cümlelerden anlamaktayız.

“Çünkü, onun bir sevdiği vardı. Evin küçük beyi, o vakit Harbiye Mektebi’ne giden, bıyıkları henüz terlemiş bir genç. Gerçi bir ümidi yoktu, ne de olsa bir evlatlık parçası olduğunu biliyordu. Fakat, hafta başlarında onun yüzünü görmeyi, / onun / sesini işitmeyi şimdilik kâr sayıyordu.”

Çalıkuşu, s.229.

“Onun sesi” sözcük öbeği bir eksik iyelik grubudur.. Son cümlenin derin yapısında tamlayan durumundaki onun sözcüğünü biz var kabul etmekteyiz.

“Mektebe gidip gelirken kaç kişi peşime takıldı, kaç kişi artık iki kat örtmeye başladığım peçemin altında yüzümü seçebilmek için / benim / yolumu kesti, kaç saygısızın, biraz sesini alçaltmaya bile lüzum görmeden:”

Çalıkuşu, s. 277

Eksik iyelik gruplarında tamlayan durumunda olan zamirin bazen düştüğünü görmekteyiz. Burada da tamlayan durumundaki “benim” sözcüğü düşmesine rağmen biz derin yapıda var kabul etmekteyiz.

“Arkadaşım:

- Neredesin, İffet, diyordu, bir haftadır seni arıyorum. Dolaşmadığım yer kalmadı. Cihangir’deki pansiyonuna gittim. Çıktığını söylediler. Kardeşine müracaat ettim. / senin / Adresini bilmiyor.”

Damga, s. 109

“Adresin” sözcüğünde bulunan iyelik ekinden biz, ikinci tekil kişi yani

“senin” zamirini tahmin etmekteyiz. Bu grupta, tamlayan durumunda olan “senin”

zamirinin göndermesi de cümleyi CBB düzeyinde incelediğimizde “İffet’edir.

“- Sen misin baba? / benim / Ödümü kopardın!”

Yaprak Dökümü, s. 121

Cümlenin derin yapısından “benim ödüm” eksik iyelik grubunda, tamlayan durumunda olan “benim” zamiri, “ödüm” sözcüğünde bulunan birinci tekil kişi iyelik ekinden dolayı cümlede eksiltiye uğratılmıştır. Yazar böylece sözcük tasarrufu yapmıştır diyebiliriz.

“- Komşumuz Mesadet Hanım / bizim / sefaletimize acıdı. Sana bir iş bulması için / kendi / kardeşine yalvarmış.”

Acımak, s. 127

Cümlenin derin yapısında “bizim sefaletimiz” zamir tamlamasında, tamlanan durumundaki “sefaletimize “ sözcüğünde birinci çoğul şahıs iyelik eki bulunduğundan yazar “bizim” sözcüğünü cümleden çıkarmıştır. Aynı şekilde “ kendi” kişi zamiri de öznenin birinci tekil kişi olduğu cümlelerde eksiltiye uğramaktadır. Bu durum cümlenin anlamını bozmadığından yazarın burada sözcük tasarrufu yaptığını söyleyebiliriz.