• Sonuç bulunamadı

2. İNSAN HAYATININ EMNİYETİNİ SAĞLAYAN GENEL KAİDELER

2.9. Hased

Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: “Seni öldüreceğim” dedi. O da: “Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el

192 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, III, 508. 193 Münafikun, 63/4.

kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” “Ben isterim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası işte budur!”195

Hased, Râğıb’ın açıklamasına göre nimet verilmiş olan kimseden o nimetin zevalini istemek, yani nimetin yok olarak o kimsenin mahrum kalmasını temenni etmektir.196 Bazı âlimler “kişinin bu nimete, kendisinin sahib olmasını temenni etmesidir” diye tarif etmiştir. Fakat hased, her iki mânaya da şâmildir.197

Mâide Suresi’nin başlarında Allah, Yahudî milletinin karakterini ana çizgileriyle belirttikten sonra, kin ve hasedin her devirde bir takım cinayet ve kötülüklere yol açtığını hatırlatarak Âdem’in iki oğlu arasında hasetten dolayı geçen elîm olayı peygamber ve mü’minlere teselli anlamında haber vermiştir. Yahudilerin de Resulullah (s.a.v) ve ashabına düşmanlığının tek sebebi vardı. O da hased idi. Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuş: “Allah Âdemoğullarını size örnek verdi. Siz hayırlı olana uyunuz. Şerli olana değil.”198

Kur’an’ı Kerim’de hasedin ilk çıktığı yer, Şeytan’ın Hz. Âdem (a.s)’a karşı hasedi olarak gösterilir. İkincisi de Hz. Âdem (a.s)’ın iki oğlu arasındaki hased olarak anlatılır.199

Daha önce “Ey iman edenler! Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmaya, sizi öldürüp yok etmeye teşebbüs etmişti de O, bunların ellerini size zarar vermekten menetmişti.”200

Buyurmak suretiyle düşmanın sürekli kendilerini sıkıntı içerisine sokmak istediği belirtmiştir. 11. Ayetten 27. Ayete kadar hased eden ve edilenlerden bahsedilmiş. Dolayısıyla Hz. Muhammed (s.a.v)’e Yahudilerin hased etmelerinin kendileri için iyi olmayacağı anlatılmış oluyor. Müslümanlar da benzer durumlara düşmemek için uyarılıyor.201

Bunun için İsrailoğullarına kitapta bildirmiştik ki: “Kim kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde fesat işlemeksizin bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. And olsun ki onlara Peygamberlerimiz mucizeler getirdiler. Sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde

195 Mâide, 5/27-29.

196 İsfahânî, Müfredât, s.125. 197

Canan, İbrahim, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, İstanbul, 2012, VI, 321.

198

Taberî, Camiu’l-Beyân en Te’vîli Âyi’l-Kur’an, X, 230.

199 Bkz., Soysaldı, Mehmet, Kalbin Manevi Hastalıkları, Bizim Büro Yayınevi, Ankara, 2006, s.74-76. 200 Mâide, 5/11.

taşkınlık yapanlar oldular.202

Yüce Allah, Kabil’in işlediği cinayet sebebiyle İsrailoğullarına Tevrat’ta bildirmiştir ki, hakkında kısas gerekmeyen birisini veya yeryüzünde Allah’a şirk koşmayan ve fesat çıkarmayan bir kimseyi öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. Öldürmelerde kısası farz kılmıştır. Maktulün velisi affetmediği takdirde katilin cezası ölümdür. Allah’a şirk koşarak yeryüzünde fesat çıkaranların, nikâhlı olmalarına rağmen zina yapan kadınların ve erkeklerin cezaları ölümdür. Bu suçlardan birini işlemeyen bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibi olur. Günahı da o nisbette ağırdır ve ebedî cehennemdir. Kim de ölüm tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş bir insanı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Şöyle ki: Ateşte yananı, suda boğulanı, açlıktan öleni kurtarmak, kısas cezasıyle cezalandırılanı affetmek, düşmanın tehlikesinden bir insanı kurtarmak gibi. İşte bu durumda olan birisini kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibi olur ve o nisbette de mükâfat kazanır. İslâm dini insana bu kadar değer vermiş, haksız yere bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmüş gibi, bir insanı ölüm tehlikesinden kurtarmayı da bütün insanlığı kurtarmış gibi kabul etmiştir.

Bir milletin sosyal yapısında madde ve kişisel çıkar ön plânda bulunur; faziletin ruhları aydınlatan ışıkları sönük kalırsa, o toplumda insan kıymeti sıfıra düşer; sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma, kelimelerin dar kalıbında birer masal halini alır. Bilhassa diğer ırk ve milletlere karşı her türlü insanî yakınlıktan uzak bir tutum içine girmiş olur. Bu düzeye gelen bir toplumda adam öldürme, haklara tecavüz, vurgunculuk, tez elden zengin olmak arzusu, aşırı faizcilik, çeşitli yollardan sömürme had safhaya varır. Bunun için hemen her devirde ve her toplumda dini ve varsa fazilet duygusunu geliştiren millî eğitimin lüzumu, hakları koruyucu yasaların işlerliği geçerlidir. Başta İslâm olmak üzere bütün hak dinler, insan unsuruna üstün değer verilmesini emretmiş ve bir insanın hayatını kurtarmanın, bütün insanların hayatını kurtarmak kadar anlamlı olduğuna dikkatleri çekmişlerdir.203

Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: “Seni öldüreceğim” dedi. O da: “Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”204

202 Mâide, 5/28.

203 Bkz.,Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, IV, 1663-1664. 204 Mâide, 5/28.

Habil’in davranışlarından hasetçilerle muameleye dair bazı dersler çıkarmak ta mümkündür. Hased edenin tek ilacı ona sabretmek ve yapılabiliyorsa nasihat edip içindeki imanı harekete geçirmektir. Ta ki içindeki hased yok olsun onun dışında onu durduracak başka bir şey yoktur. İnsanın kendisini savunması ya farzdır. Ya da en azından caizdir. Neden Habil kendini savunma yolunu tercih etmemiş de yukarıdaki gibi adeta yemin ederek kardeşine elini uzatmayacağını söylemiştir? İşte burada Habil kardeşinde Allah korkusu uyandırmaya çalışıyor. “Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” Büyük bir olgunluk gösteriyor. Kardeşine takva yolunu göstererek nasihat ediyor.205 Çünkü Hz. Âdem’in iki oğlu arasında herhangi bir olay olmamış, öncesinde kendisine bir saldırı yapılmamış sadece Allah birinin kurbanını kabul etmiş diye kıskanmıştır. Bu da Habil’in elinde olan bir şey değildir. Kabul eden Allah’tır. Dolayısıyla hasedçi insanın itirazı Allah’a olmuş oluyor. Bu cürmün büyüklüğü de bundan dolayıdır. Allah’a itiraz manası vardır. Hasedin tek yolu vardır o da karşıdakini öldürmektir. Çünkü karşıdakini öldürmekten başka bir şey onu tatmin etmiyor. Bu yüzden bu olaydan sonra kısas farz kılınıyor ki her hased eden insan hased ettiği kişiyi kolaylıkla öldüremesin.

Bu kıssada Müslümanlara da bir ders vardır. Aynı evde büyümüş peygamber evladı olan birisi nasıl kardeş katili oluyor? Üstelik hiçbir gerekçe olmadan nasıl böyle oluyor? Bu ayetlerden bunun cevabını alabiliyoruz. Sorunun cevabı elbetteki kolaydır. Cevap haseddir. Bize düşen ise böyle durumlarda Habil’i örnek almaktır. Nitekim peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Allah size Âdem’in iki oğlunu misal olarak verdi. Siz hayırlı olana uyunuz. Şerli olanı bırakınz.”206

Kardeşin kardeşi öldürmesi için hiçbir gerekçe gösterilmez. Keza ruhunda, katlin tehlikesini ifade için de bir gerekçe gösterilemez. Öldürme fiili, müstakim bir ruha gelmesi en uzak olan fikirlerden biridir. Hele ibadet ve takarrub sahasında. Kardeşinin iradesinin de dahli bulunmayan gizli ve meçhul kudretin önünde and olsun ki seni öldüreceğim sözünü hiçbir gerekçe yokken söylenmiştir.207

Bu ayetin benzerleri çoktur.

“De ki: Ey ehl-i kitâb, sizin bizden hoşlanmayışınız (ın sebebi) Allaha (inandığımızdan) ve bize indirilenlerle daha evvel indirilenlere îman ettiğimizden ve

205 Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, VIIII, 32. 206 Taberî, Camiu’l-Beyân en Te’vîli Âyi’l-Kur’an, X, 230.

sizin birçoğunuzun da fasık kimseler olduğunuzdan başka (bir şey) değildir.”208 Bu ayete göre aynı şekilde sebepsiz düşmanlık peygamberimize karşı da devam etmiştir.

Bunun benzeri daha önceki kavimlerde de olmuştur. “Bu inkârcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah’a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.”209

Hiçbir haklı gerekçeleri olmadan eğer düşmanlık yapılıyorsa o zaman bu düşmanlığın nefsin hastalıklarından kaynaklandığını kabul etmek lazımdır. O halde insan hayatının gerçek manada korunması ancak nefsin böyle hastalıklarıyla mücadeleyle mümkündür. Habil’in yaptığını yapmaktır. Sabretmek ve nasihat etmektir. Çünkü o, kardeşine hem el uzatmayacağını, hem de Allah’ın ancak muttakilerden kabul edeceğini söylemişti.210