• Sonuç bulunamadı

2.2. HALKLA İLİŞKİLER MODELLERİ

2.2.4. Halkla İlişkiler Teorileriyle İlgili Diğer Yaklaşımlar

1900’lardan itibaren çok sayıda teorik yaklaşım gözlemlenmiştir. Bu yaklaşımlardan bazıları şöyle sıralanabilir (Okay, Okay, 2002, ss.217-218):

- Dorer (1995), halkla ilişkileri kamusal güçte yer alma, onu paylaşma şekli olarak değerlendirmiştir.

- Zerfaβ (1995), halkla ilişkiler için sosyal teori, iletişim bilimleri ve işletme bilimi arasında bir köprü oluşturacak davranış oryantasyonlu bir kavram oluşturmaya çalışmıştır.

- Werner Faulstich (1992), halkla ilişkileri sistem ve çevrenin karşılıklı etkileşimi olarak değerlendirmiştir.

- Ulrich Saxer (1991), halkla ilişkileri tarihsel gelişim süreci içerisinde bir yenilik olarak değerlendirmiştir.

- Anna Maria Theis (1992), halkla ilişkiler sayesinde çevrenin kontrol edilebileceğini vurgulamıştır.

- L.Long ve V.Hazleton (1987), halkla ilişkiler süreç modelini ortaya koymuş ve sibernetik sistem teorisini, organizasyon teorisini örnek olarak göstermişlerdir.

- Scott Cutlip vd. (1985,1987), halkla ilişkilerin sibernetik modelini ortaya koymuşlardır.

Görüldüğü üzere yapılan hemen her teoride kamunun görüşlerine yer verilmiştir ve değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, halkla ilişkiler kamunun desteğini de alarak gün geçtikçe önemi ve ihtiyacı artarak anlaşılan meslek olarak konumunu belirleyeceği söylenebilir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MESLEK KAVRAMI - HALKLA İLİŞKİLER VE MESLEK- HALKLA İLİŞKİLERDE MESLEKİ KURALLAR

3.1. MESLEK KAVRAMI

Bütün ekonomik sistemler, mal ve hizmetlerin üretimi ve dağılımı için gerekli olan kurumlardan oluşur. Bu kurumların temelinde iş kavramı bulunmaktadır. Bir iş ekonomik sistemin ve kültürün şekillendirdiği koşullara uygun olması durumunda meslekleşir. Dolayısıyla meslekleşme ekonomik sistemin temel unsurlarındadır. Meslek kavramı üzerine literatürde pek çok tanım ve model bulunmaktadır (Tuncer, 2009: 64).

Bir uygulama alanının meslek olarak kabul edilebilmesi için eğitiminden, uygulama aşamasındaki etik yaklaşıma, meslek kültürünün oluşumundan, uygulayıcının sahip olması gereken temel özelliklere ve öğrenme koşullarına kadar birçok ayrıntının temel mesleki esaslar çerçevesinde tanımlanmış olması gereklidir (Işık, Akdağ, 2011:

113).

Dursun ve Şentürk’ün tanımlamasına göre Meslek; bilgiye dayanan, araştırma ve deney üstüne kurulan, ahlaki değerleri kapsayan ve belli ücret karşılığında yapılan hizmettir (1993:126). Bu tanımdan yola çıkarak mesleğin sadece ekonomik bir süreç değil aynı zamanda sosyal, kültürel ve teknik bir olgu olduğu söylenebilir.

Meslek bir kişinin hayatını kazanmak ve geçimi sağlamak için sürekli olarak çalıştığı iş ya da fikir alanı anlamı ile beraber sosyal, kültürel ve teknik yapıyı barındıran bir kavramdır. Toplumsal bir ihtiyacın giderilmesi, toplum tarafından benimsenmiş bilimsel ilkeler üzerinde temellenme, meslek öncesi temel bilimlerde ve kültür konularında yeterli hazırlık, denenmiş ve geliştirilmiş tekniğe sahip olma, görevinin yerine getirilmesinde zaman ve davranış yönünden algılama, yargılama ve aklın kullanılması, toplum sorumluluklarının yerine getirilmesinde kabul edilmiş ahlaki değerlere uyma, meslek öğelerini oluşturur (Canpolat, 2012 :4230). Ayrıca meslek çift taraflı yararın olduğu bir durumdur. Diğer bir anlatımla, meslek sahibinin o meslekten yarar sağlamasının yanında toplum da o meslekten fayda sağlamaktadır (Ertekin, 1988;

Vural ve Coşkun 2011:70). Bu tanımda diğer tanımlardan farklı olarak bir işin meslek

olarak nitelendirilebilmesi için kişi-toplum bazında karşılıklı olarak fayda sağlaması gerektiği vurgulanmıştır.

Myron Lebermann’a göre meslek; uzun süreli özel bir eğitim, mesleğe ve meslektaşa mesleki uğraşında serbesti vermek, bu profesyonel serbesti çerçevesinde mesleğe bağlı her türlü yargı ve kararlarında kişisel sorumlulukları kabul etmek, ahlak kurallarını belirlemiş olmak (Dursun ve Şentürk, 1993:127) gibi kendine özgü kuralları olan sosyal bir hizmettir (Canpolat, 2012: 4230). Lebermann bu tanımla mesleğin kendi kendini kontrol edebilen bir olgu olduğunun altını çizmiştir.

Ertekin (1988), Vural ve Coşkun (2011)’a göre bir işin meslek sayılabilmesi için dört özelliğin var olması gerekmektedir. Bunlar; entelektüel olma, hizmet etme, mesleki örgütlenme ve ahlaki sorumluluk (Canpolat, 2012: 4230-4231).

Kalender ise meslek tanımının içine, eğitime dayalı olması, bir sanat yada hizmeti yürütebilecek kadar ustalık gerektirmesi, bir bilgi dalı ve ahlak standartlarına bağlı kalınması gibi unsurların katılması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca Kalender, bir faaliyet alanın meslekleşmesi için, işin tanımlanması, görevlinin vazgeçilmez bir rol üstlenmesi, eğitim, işe alma ve ahlak standartlarının bulunması, meslek görevlilerinin örgütlenmesi gibi bazı ön şartların bulunması gerektiğini savunarak (1999 Aktaran:

Güllüoğlu, 2006, ss.1-2) görev tanımlarının ve standartlarının açık olması gerekliliği ve dernekleşmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Işık ve Akdağ (2011: 11) da bir uygulama alanının meslek olarak kabul edilebilmesi için eğitiminden, uygulama aşamasındaki etik yaklaşıma, meslek kültürünün oluşumundan, uygulayıcının sahip olması gereken temel özelliklere ve örgütlenme koşullarına kadar birçok ayrıntının temel mesleki esaslar çerçevesinde tanımlanmış olması gereklidir, ifadesi ile Kalender’in tanımını desteklemektedir.

Şimşek herhangi bir uğraşın meslek sayılabilmesi için taşıması gereken bazı ön koşulları şöyle sıralamıştır (1995:10):

- Belirli bir eğitimi tamamlamak ve konusunda sistemli bir bilgi sahibi olmak, - Uzmanlaşmış bir uygulama,

- Mesleğe giriş ve mesleğin icrasında kesin standartların bulunması, - Ahlak kurallarına uyma,

- Sosyal sorumluluk ve kendi kendini kontrol.

Ertekin, herhangi bir uğraşın meslek olarak nitelenebilmesi için üzerinde durulması gereken bir takım noktaları şöyle sıralamıştır (Ertekin, 1988: 2-3):

- İşin sosyal niteliği nedir?

- Meslek yapısının çözümlenmesi, geçirdiği değişim ve bunun nedenleri nelerdir?

- Bu uğraşın kurumsal içeriği ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken noktalar neler olabilir?

- Uğraşın toplum içindeki diğer işlerle ilişki biçimi, sosyal tabakalaşma, yaşam biçimi ve öteki etmenlerle olan bağlantısı ne düzeydedir?

- Toplumda belli bir meslek adamı olarak oynadığı rol nedir?

- Yapılan görevin incelenmesiyle ortaya çıkarılan bir takım ölçütlere göre irdelenmesi, nasıl bir sonuç vermektedir?

- Mesleğin bir geçim kaynağı olarak durumu nedir?

- Sosyal statüde değişim meslekte, saygınlıkta, yetki, görev ve sorumluluklarda gelir ve refah düzeyinde ne gibi farklılıklar yaratmaktadır?

- Bu değişkenlerin birinde veya birkaçında meydana gelen yükselme ya da alçalma, genellikle öteki değişkenlerde de bir farklılık meydana getirebilir mi?

Ertekin, halkla ilişkilerin bir meslek olarak gelişmesinde bu noktaların açığa kavuşturulması ve sorulara doyurucu yanıtlar verilmesi gerektiğini (1988: 3) savunmasına karşın, 1998 yılında Türkçe Sözlüğünde meslek, “bir kimsenin yaşamını sürdürmek, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş” olarak tanımlanmaktadır. Bu durum bilim adamları tarafından yıllarca yapılan tanımlamaların aksine mesleğin sadece geçimi sağlamak için var olduğunu ifade ettiği söylenebilir. Halk arasında da bu ifadenin yaygın olduğu bilinmektedir. Ancak günümüzde bir uğraşın meslek olarak kabul edilebilmesi için; geçim kaynağını olmasının yanı sıra; bilgiye dayanması, araştırma ve deney üstüne kurulması, ahlaki değerleri kapsaması, sosyal, kültürel ve teknik yapıyı barındırması, uzmanlaşılması, karşılıklı fayda sağlaması, kendine özgü kuralları olması, mesleki örgütlerinin olması ve sürekli olarak çalışılan iş ya da fikir alanı olması gerekmektedir. Bu tanım yıllar içerisinde yerini bulmuş olmalı ki, 2012 yılı Türk Dil Kurumu-TDK’da mesleğin tanımı:”bir kimsenin geçimi sağlamak için sürekli yaptığı; bilgi; eğitim ve yaratıcı güç gerektiren etkinlik” olarak genişletilmiştir.