• Sonuç bulunamadı

KONUYA İLİŞKİN KURAMSAL ÇERÇEVE

1.2. HALK SAĞLIĞI

1.2.2. Halk Sağlığının Tarihsel Gelişimi

coğrafyalarda birbirlerinin yerine kullanılabilmektedirler. Yukarıda tanımlanan kavramların tümü bir anda oluşmamış olup tarihsel süreçte belirli gelişmelerden sonra şekillenmiştir. Bu yüzden halk sağlığının ve kendisi ile alakalı kavramların tarihsel gelişimini ele almak yararlı olacaktır.

(Goldsteen, Goldsteen, ve Dwelle, 2015; Fişek, 1983; Öztek ve ark., 2015; Öztürk, 2011).

Halk sağlığının kökenlerine inmek ve halk sağlığı kavramını anlamak için göz ardı edilmemesi gereken diğer önemli bir husus 18. ve 19. yüzyıldaki meydana gelen Sanayi Devrimi’dir. Çünkü erken sanayileşme döneminde meydana gelen insan sefaleti, halk sağlığının profesyonel bir alan (kimliği, yönetimi, amaçları, yöntemi ve duyarlılığı) olarak doğmasında rol oynamıştır. Sanayileşme ile birlikte hızlı kentleşme, fabrikalaşma, göç, yoksulluk, kırsal mahalleler ve bulaşıcı hastalıkların yayılma oranı artmıştır. Bu dönemlerdeki yaşam koşulları, fabrika hayatı, çocuk işçiliği halk sağlığına olan ihtiyacı ortaya koymuştur (Goldsteen ve ark., 2015).

Halk sağlığının tarihsel gelişimine katkı veren önemli aktörlere baktığımızda ise;

- Hastalıkların insandan insana bulaştığını söyleyen Galen, - Bazı hastalıkların su ile bulaştığını söyleyen İbn-i Sina,

- “Sağlık Polis Hizmetleri Sistemi” adlı 6 ciltlik kitabı yazan Johan Peter Frank, - İngiliz Parlamentosuna 1848 yılında Halk Sağlığı Kanunu’nu kabul ettiren

Edwin Chadwick,

- Virüs teorisini ortaya koyan Louis Pasteur,

- Koruyucu tıp ve beslenme üzerine çalışan Milton Joseph Rosenau, - Halk sağlığı tanımını ilk kez yapan Charles Edward Amory Winslow, - Sosyal hekimliğin tanımını yapan Dr. Guerin,

- Koleranın neyden kaynaklandığını açığa çıkaran John Snow,

- Doğum sonrası yüksek ateşi kontrol altına alan ve ana-çocuk sağlığını geliştiren Avustralyalı Dr. Semmelweis gibi isimler erken dönemlerde koruyucu hekimliğin ve halk sağlığının gelişmesine katkı veren önemli aktörler olarak karşımıza çıkmaktadır (Bouldin, 2010; Öztürk, 2011; Riegelman, 2010; Seltzer, 2011).

Sonuç olarak, halk sağlının bilimsel anlamda gündeme gelmesi 19. yüzyılda (Öztürk ve Günay, 2011; Riegelman, 2010); evirilme süreci ve önemli hareketlere ulaşması 20.

yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. 21. yüzyıl ise halk sağlığı çağı olmuştur (Scriven, 2007).

1.2.2.1.Türkiye’de Halk Sağlığının Gelişimi

Halk sağlığının Türkiye’deki gelişimini ele almadan önce Türkiye’de tüm sağlık sisteminin gelişim dönemlerine değinmek gerekmektedir. Kısaca açıklamak gerekirse, Türkiye’deki sağlığın gelişim dönemlerini şu şekilde sınıflamak mümkündür:

- 1920-1923: Savaş sonrası yeniden yapılanma dönemi,

- 1923-1946: Temel mevzuatın geliştirildiği “dikey örgütlenme” dönemi (Dr.

Refik Saydam dönemi).

- 1946-1960: Kurum sayılarının arttırıldığı ve merkezden yönetimin başladığı;

tıp meslekleri kanunlarının oluşturulduğu dönem (Dr. Behçet Uz dönemi).

- 1960-1980: Sağlık evleri, sağlık ocakları, ilçe ve il hastaneleri şeklinde yapılanma dönemi (Sosyalizasyon dönemi).

- 1980-2002: Teorik reform çalışmalarının yapıldığı dönem.

- 2003-2011: “Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı” dönemi

- 2012-2016: Aile sağlığı merkezleri, toplum sağlığı merkezleri, halk sağlığı müdürlükleri şeklinde yapılanma dönemi olarak ele alınmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2012).

Bu dönemlerde meydana gelen bazı gelişmeler ya doğrudan ya da dolaylı olarak halk sağlığının gelişmesine katkı sunmuştur. Refik Saydam dönemi (sağlığın tek elde toplanması) ve Dr. Behçet Uz dönemi (milli sağlık planı) bu gelişmelerin daha yoğun olduğu dönemlerdir. Sosyal Sigortalar Kurumunun kurulması, 1953 yılında özel idarelerin elindeki hastanelerin devletleştirilmesi, 1961 yılında sağlık hizmetlerini sosyalleştiren kanunun kabul edilmesi, 1978 yılında sağlık personeline tam süre çalışma esasının getirilmesi ve 1982 yılındaki hekimlere “Mecburi Hizmet” ve 1987 yılındaki

“Sağlık Hizmetleri Hakkında Temel Kanun” Türkiye’deki sağlık ve halk sağlığı hizmetlerini erken dönemde şekillendiren diğer gelişmeler olmuştur (Öztürk, 2011).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti döneminde, sağlık hizmetlerinin yönetimi Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na (Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletine) verilmiştir.

Bakanlığın adında geçtiği üzere sağlık ve sosyal boyut bir arada ele alınmıştır. Refik Saydam, dönemin ilk sağlık bakanı olmuş ve sağlık politikalarında ciddi izler bırakmıştır.

Refik Saydam’ın 1935 yılında dile getirdiği “tabip hastalıkların bertaraf edilmesinde oynadığı rolden ziyade sıhhatte olanların bu hallerini muhafaza etmesi için emek sarf edecektir” sözü halk sağlığına ve koruyucu hekimliğe verdiği önemi açıkça göstermektedir. Refik Saydam, uygulamada daima koruyucu çalışmaları gündemde

tutmuştur. Koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında, tüm köylere sağlık hizmeti ulaştırmayı hedeflemiştir. Refik Saydam’ın sağlık örgütlenme politikası daha çok

“Hükümet Tabipliği” üzerine olmuştur. Hükümet Tabipliği, özellikle bulaşıcı hastalıkların kontrol altına alınmasında, ücretsiz muayenelerde, adli tabiplikte önemli rolleri olan bir örgütlenme biçimi olmuştur. 1937-1949 yılları arasındaki (2. Dünya Savaşı sonrası) sağlıkla ilgili gelişmeler, Türkiye’deki halk sağlığı çalışmalarını yakından etkilemiştir. Bu dönemde artan sıtma, çiçek, epidemik tifüs gibi büyük salgınlar 1945 yılında “Olağanüstü Sıtma Savaş Kanununun” çıkmasına vesile olmuştur. Dr. Behçet Uz’un Sağlık Bakanlığı döneminde ise her kırk köy için bir sağlık merkezi kurulması kararı alınmıştır. Bu dönemde kısmen sosyal tıp prensipleri kabul edilmiştir. 1960 yılı ve sonrasında, “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun” ile özellikle koruyucu sağlık hizmetleri ve halk sağlığı için yepyeni bir sayfa açılmıştır. 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu, sağlığın sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine göre sunulması bakımından önem arz etmektedir. Bu dönemlerde birinci basamak sağlık hizmetlerinin köylere kadar gitmesi hedeflenmiştir. Tam anlamıyla sağlık hizmetleri devlet eli ile yürütülmüştür. Türkiye’de, ilk uygulaması Muş ilinde olan ve 1979 yılında 45 ilde uygulanan 1961 tarihli Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesine öncülük etmiştir. Bu uygulama 1963-1965 yılları arasında büyük bir başarı ile yürütülmüş fakat 1966 yılından sonra başarısında düşüş olmuştur. 1980’li yıllarda ve sonrasında sağlık ocakları birinci basamak sağlık hizmetlerinin bel kemiği olmuştur. Hekim, sağlık memuru, hemşire ve ebelerin yer aldığı sağlık ocağı sistemi koruyucu sağlık hizmeti sunma üzerine kurgulanmış ve kişileri hastalıklardan korumak temel amaç olmuştur (Fişek, 1983).

2000’li yıllara doğru geldikçe sağlıkta dönüşüm hareketleri hız kazanmaya başlamıştır.

2000’li yıllardaki en büyük gelişme ise 2003 yılında başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Politikası olmuştur. Bu politikanın amacı, sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde sunulmasıdır. Sağlıkta dönüşüm politikasının üç temel hedefinden birisi topluma yönelik sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi ve aile hekimliği uygulamasının tüm ülkede yaygınlaştırılmasıdır. Burada amaç, hasta hekim arasındaki ilişkiyi yakınlaştırmak ve sağlığı bir bütün olarak korumaktır (Sağlık Bakanlığı, 2012).

Türkiye’de, sağlıkta dönüşüm programları kapsamında, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının yeniden yapılandırılması gerçekleştirilmiştir.

Kararnameye istinaden, Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu kurulmuştur. Misyonu; “İnsan merkezli yaklaşımla, birey ve toplum sağlığını korumak ve

geliştirmek, sağlık için risk oluşturan faktörlerle mücadele etmek, halkın yaşam kalitesini yükseltmek ve halk sağlığını tehdit eden konularda gerekli tüm önlemleri almak” ve vizyonu; “Herkesin sağlığının korunup geliştirildiği sağlıklı ve mutlu bir Türkiye” (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu [THSK], 2016) olan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Türkiye’de halk sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesinde önemli bir rol üstlenmiştir.

Sonuç olarak, Türkiye’de;

- 1930 yılında kabul edilen Umumi Hıfzıssıhha Kanunu,

- 1930 yılında kabul edilen Belediye Kanunu (Çevre sağlığı ile ilgili konularda belediyelere görevler vermektedir),

- 1953 yılında kabul edilen Türk Tabipler Birliği Kanunu,

- 1961 yılında kabul edilen 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu,

- 1964 yılında kabul edilen Sosyal Sigortalar Kanunu, - 1936 yılında kabul edilen İş Kanunu,

- Sağlık Bakanlığı teşkilatını yeniden yapılandıran 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname,

- 2003 yılından beridir Türkiye’de sürdürülen sağlıkta dönüşüm politikaları Türkiye’de halk sağlığı disiplinini şekillendiren temel gelişmelerdir (Fişek, 1983;

Sağlık Bakanlığı, 2012).

Dünyada ve Türkiye’de halk sağlık alanında meydana gelen gelişmeler günümüz halk sağlığı anlayışının oluşmasında etkili olmuştur. Peki, 21. yüzyılda kendisine geniş bir uygulama alanı bulmuş halk sağlığı disiplininin günümüz anlayışı nasıl bir şekil almıştır?

Amacı, temel felsefesi, temel görevleri, kapsamı, uygulama düzeyi ve önemi nedir? Bilgi dayanağı, birlikte çalıştığı bilimler hangileridir? Sağlık alanında çalışan sosyal hizmet uzmanları, halk sağlığı alanında sosyal hizmetin bir alt uzmanlık dalı olan halk sağlığı sosyal hizmetini uygulayacaklarsa halk sağlığı alanına ilişkin tüm bu bilgileri kendi mesleki bilgilerine entegre etmelidirler. Bu yüzden, halk sağlığı sosyal hizmetine geçmeden önce bu soruların yanıtları üzerinde durulmaya çalışılacaktır.