• Sonuç bulunamadı

D. Hz Peygamber’in Samimiyeti Meselesi

2. Halk Fikirlerinden Aldığı İddiası

Yahudilik ve Hristiyanlığın, Kur’an’ın kaynağı olduğu şeklindeki meşhur iddiadan sonra Hz. Peygamber’in çevresinde yaygın olan bazı halk fikirlerinden birtakım alıntılar yaptığı iddiasını ele alacağız.

Meşhur Fransız düşünür E. Renan (v. 1892) “Mahomet et les origines de L'lslamisme” adlı makalesinde, Kur’anî doktrini teşkil eden bütün unsurların, Kur’an-ı Kerim nazil olmadan önce, Hicaz çevresinde mevcut olduğunu iddia etmiştir. Buna göre Hz. Muhammed (s.a) yeni bir din getirmemiş, aksine zamanındaki görüşlere tabi olmaktan başka bir şey yapmamıştır.256

Renan’ın Kur’an’daki unsurların tamamını halk fikirlerinde aradığı görüşe karşın Macar müellif Ignaz Goldziher, eklektik bir din anlayışı benimsemiştir. Hz. Muhammed’in, İslam'ı tesis ederken cahiliye toplumunun inanç, sosyal yaşantı, kabile hayatı ve alem anlayışını “Cahiliye” adı verilen Arap putperestliğinin bütün vahşi unsurlarından ayıklama yoluna gittiğini iddia etmiştir. O’nun doktrin ve kurallarının seçici bir karakter arz ettiğini, ancak Yahudilik ve Hristiyanlığın

255 Sönmezsoy, a.g.e., s. 121. 256 Akdemir, a.g.m., s. 198.

bunlarda bir payının bulunduğunu belirterek, İslam’ın orijinalliğinin bundan ibaret olduğunu ileri sürmüştür.257

C. Tisdall’ın ise Goldziher’in izinden gittiği anlaşılmaktadır. Nitekim Tisdall, Kur’an-ı Kerim’in kaynaklarını kısa ve öz olarak açıkça çözmek amacıyla yazdığı258

“The Original Sources Of The Qur’an” adlı eserinde Hz. Muhammed (s.a)’in Kur’an’ı oluştururken eski Arap inanışlarından faydalandığını iddia etmektedir: “Araplar arasında Tanrı’nın tekliği anlayışını ilk kez Muhammed’in ortaya attığını düşünmek mümkün değildir. Çünkü Allah kelimesinin bir harf-i tarifi olması, bu kelimeyi kullananların İlahi Birliğin bir ölçüde bilincinde olduklarının kanıtıdır. Bu sözcüğü Hz. Muhammed bulmamıştır, ancak dediğimiz gibi, kendisinin Peygamber, Allah’ın görevlendirdiği bir elçi olduğunu ilk kez iddia ettiğinde, hemşerilerinin bu sözcüğü zaten kullandıklarını biliyordu.” Bunun kanıtı olarak da Tisdall, Hz. Muhammed’in doğmadan önce ölen babasının adının Abdullah (Allah’ın Kulu) olduğunu, Kabe’ye Hz. Muhammed döneminden çok önce de Beytullah (Allah’ın Evi) dendiğini göstermektedir. Ayrıca İslamiyet’ten önceki dönemden, kuşaktan kuşağa geçerek günümüze kadar gelen el-Muallakat adlı şiirlerde, Allah kelimesinin çok sık geçtiğini ifade etmektedir. 259

Tisdall daha sonra şöyle devam eder: “İslam’ın ilk kaynağının, Hz. Muhammed dönemindeki Arapların dinsel inançları ve adetleri olduğu besbellidir. İslamiyet çok eşlilik ve kölelik geleneklerini bu putperest kaynaktan almıştır. İkisinin kötü etkisine başka alanlarda başka şeyler eklenmemiş olsa da, Hz. Muhammed bunları benimsemekle her zaman bunları onaylamıştır.”260

Buhl ise Hz. Peygamber’in kendi fikirlerini nereden aldığı konusunun önemli olduğunu vurgulayarak, O’nun yabancı tesirlere karşı büyük bir meyil gösterdiğini ifade eder. Hz. Peygamber’in önceleri kendi muhitindeki dinî görüşleri paylaşmış olmasının muhtemel olduğunu, hayatının daha sonraki yıllarında da bu hususta açıkça görülen izler bulunduğunu ifade eder. Buna hemşerilerinin cinlere veya

257 Hatip, a.g.e., s. 279. 258Tisdall, a.g.e., s. 6.

259 Tisdall, a.g.e., s. 9. 260 Tisdall, a.g.e., s.11.

şeytanlara ve fena alametlere olan inançlarını Hz. Peygamber’in de kabul ettiğini, Mekke’nin Kabe ile birlikte onun için kutsal bir yer olmasını, oradaki kurban kesme adetini hakiki menasikten saymasını, kendi taraftarlarının hac seferlerine katılmasına izin vermesini örnek göstererek, iddiasını kanıtlamaya çalışır.261 Dolayısıyla Goldziher ve Tisdall’ın da iddia ettiği gibi Buhl Hz. Peygamber’in, çevresindeki Arap adet ve uygulamalarından bir kısmını, kendi dinine aldığını kabul eder.

Torrey de diğer oryantalistlerin izinden giderek, İslam’ı farklı unsurların kaynaşması olarak nitelendirmiş, bunların bazılarının kolayca tespit edildiğini, bazılarının ise belirsiz kökenli olduğunu söylemiştir. Ona göre Kur’an, Hz. Muhammed’in ya kendi seçimiyle ya da baskıyla benimseyerek, Arap putperestliğinden hatırı sayılır bir katkı ihtiva etmektedir. Yerli putperestlikten yapılan bu alıntı ise ona göre yeterince açıktır.262

İngiliz oryantalist Hamilton Gibb ise şöyle demektedir: “Şüphesiz, Muhammed yeni ortaya çıkmış diğer bütün reformistler gibi, bir taraftan kendisini çevreleyen dış şartların gereklerinden etkilenmiş, sonra O, diğer taraftan zamanında hakim olan ve büyüdüğü yörede yürürlükte olan düşünce ve inançlar arasında yeni bir yol açmıştır. Mekke’nin bu seçkin döneminin, Muhammed (s.a)’in hayatının her safhasındaki açık etkisi üzerinde görülebilir. İnsani bir ifadeyle; gerçekten Muhammed (s.a) başarılı olmuştur. Çünkü o bir Mekkelidir.”263

Watt, Kur’an’ın ilk nazil olan bölümlerinden son nazil olan bölümlerine gelindiğinde, orada Medine’deki topluluğun idaresi için ortaya konan kuralların, en azından ayrıntılarında, orijinal olduğunu iddia eder. Ona göre Hz. Peygamber, genellikle Arap örf ve adetlerini yeni duruma uydurmuş, İslam’ın derece derece gelişmesini sağlamıştır. Bunu sağlayan ideallerin ise Arabistan’a özgü çeşniden kaynaklandığını iddia etmektedir.264 Ona göre gerek Kur’an’ın Arap çoktanrıcılığını

reddetmesi, gerekse eski dinin bazı yönlerini zımnen benimsemiş olması, Yahudilik

261 Buhl, “Muhammed”, s. 454. 262 Torrey, a.g.e., s. 3.

263 Gibb, a.g.e., s. 25.

veya Hristiyanlık’tan gelen şeyler olmayıp, yeni şeyler olarak kabul edilmelidir.265 Bu bakımdan Watt, bazı oryantalistlerin aksine Hz. Peygamber’in oluşturduğu dinin yapısında orijinal kısımların da bulunduğunu kabul ederek, bunu Arap örf ve adetleri ile açıklamıştır.

Cahiliye döneminde bulunan bazı hükümlerin benzerlerinin İslam’da da mevcut olduğu bilinmektedir. İslam, kendi teşri felsefesine ve gerçekleştirmek için nazil olduğu maksatlara uygun olduğu takdirde, bunların faydalı olanlarını devam ettirmiştir. Bu bakımdan, bu hükümlerin devam ettirilmesinden dolayı Hz. Peygamber’in edindiği fikirleri, içinde yaşadığı toplumdan aldığı ve Kur’an’ın Allah tarafından vahyedilmediği sonucu çıkarılamaz.266 Nitekim Kur’an’ın bazı Cahiliye

hükümlerini devam ettirmiş olması, toplumun alışık olduğu bu uygulamaları tatbik etmesini kolaylaştırmıştır.