• Sonuç bulunamadı

B. Dahilî Kaynaklar

2. Şair olduğu İddiası

hayatı olan Hz. Peygamber’in bu yaştan itibaren kâhinliğe merak sardığını iddia etmek yersizdir. Müşrikler Hz. Peygamber’i kâhin olmakla itham ettiklerinde Allah Teala Rasûl’ünü teselli etmek için şöyle buyurmuştur:

“Ey Resulüm, sen irşad ve nasihatine devam et! Sen Rabbinin ihsanı sayesinde kâfirlerin iddia ettikleri gibi kâhin de değilsin, deli de değilsin”343

Ayrıca Allah Teala O’nun getirdiği vahyin, kâhinlerin kehanetlerine benzetilmesini şöyle yalanlamıştır:

“O bir kâhinin sözü de değil! Ne de az düşünüyorsunuz! O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”344

Hz. Muhammed’in hiçbir halinin kehanete işaret eden bir yönü olmadığına dikkat çekmek için Allah Teala “Ne de az düşünüyorsunuz!” ifadesini kullanmıştır.

Ayrıca Kur’an’da ve hadis kitaplarında veya Hz. Peygamber’in hayatı ile ilgili yazılmış eserlerde, Hz. Peygamber’in vahiy gelişi sırasında, üzerine herhangi özel bir kıyafet aldığına dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Ancak vahyin ilk geldiği zamanlarda korku, şaşkınlık, heybet, belki de üşüme sonucu üzerini örtmelerini istediğini bilmekteyiz. Ancak bundan sonraki vahiy tecrübelerinin hiçbirinde böyle bir uygulaması bulunmamaktadır. Nitekim onun üzerini örtmesindeki gayesi de, vahyi tahrik etmek değildir. Dolayısıyla bu durumun, kâhinlerin ilham almak için belli bir kıyafete bürünmeleriyle hiçbir benzerliği bulunmamaktadır.

2. Şair Olduğu İddiası

Daha önce oryantalistlerin bir kısmının, Kur’an’ın kaynağı meselesinde, Hz. Peygamber’in bazı şairlerden vahyini aldığı şeklindeki iddialarını görmüştük. Burada ise müşrik Arapların da iddia ettiği gibi onların Hz. Peygamber’in şair, Kur’an’ın ise şiir olduğu yönündeki iddialarını ele alacağız.

Caetani’ye göre Hz. Muhammed’in dinsel çalışmalara nasıl başladığı konusunun anahtarını çok eski toplumlarda, Hintlilerde, Yunanlılarda, Romalılarda bulunan daha eski bir düşüncede aramak gerekir. Bu inançsa şairlerin esinlerinin

343 Tûr 52/29. 344 Hâkka, 69/42-43.

doğrudan doğruya bir tanrısal etki ürünü olduğu kanaatinden ibarettir. Caetani sözlerine şöyle devam eder: “Çok eski Araplar şiirin kökenine ilişkin aynı inanca sahiptirler. Yalnız şu fark ile ki onlara göre bir adamda şairlik kabiliyetinin olması doğrudan doğruya cinlerin mahsulü olan ilhamıydı.”345

Bell ise Hz. Peygamber’in şair olduğunu kabul etmekte, ancak diğer Arap şairlerle tarz bakımından farklı olduğunu iddia etmektedir: “Biz sadece, onun çalışmaya başladığı zaman kırk yaşının üzerinde olduğunu ve Kur’an’ın ilk inen kısımlarının sırf dinç hayal gücünün kıpırtıları sebebiyle olmadığını hatırlamalıyız. Kur’an’ın bu ilk bölümleri gerçekten çok güçlüdür. Kısa, canlı, muhtemelen tasarlanmış belli bir gizlilikle, fakat amaç için harika, anlamlı ve etkileyiciydi. Onun bir şair olduğu Mekkeliler arasında alay noktası oldu. Bir şair o, fakat sıradan bir Arap tarzı değil. Din, doğruluk ve yargıya yönelik ortaya koyduğu konular, sıradan bir Arap şairin neredeyse hiç dokunmadığı konulardır.”346

Bell gibi Rodinson da Hz. Peygamber’in aldığı mesajın, geleneksel Arap şiirinden uzaklaştığını, saf şiire yaklaştığını iddia eder. Onun belirttiğine göre Hz. Muhammed’i dinleyenlerin sayısı arttıkça ve sözleri dikkat çekmeye, yankı uyandırmaya, heyecan ve harekete sebep olmaya başladıkça, Hz. Peygamber’in açıklamalarda bulunması, betimlemesi, sonra da itiraz ve eleştirileri cevaplaması, kanıtlarla çürütmesi gerekmektedir. Bunun için yoğun bir heyecan dalgası meydana getirmek artık yeterli değildir. Bu şekilde mesaj, kaynak aldığı saf şiirin içine işlemiş olarak daha uzun süre görkemini koruyacak, ancak zamanla biraz daha kesinleşecektir.347 Rodinson kitabının bir başka yerinde ise “Burada aradan on üç yüzyıl geçmesine rağmen, büyüleyici etkisi hala fazlasıyla güçlü olan bir şiirle karşı karşıyayız. Yani Muhammed biçim bakımından hiçbir yenilik getirmemektedir. Buna karşılık içerik, alabildiğine yenidir. Çünkü söz konusu içerik, o mizaçtaki insanlara verilmiş geleneksel rolü oynayan zavallı kâhinlerin getirdiği içerikten kat kat üstündür ve alabildiğine zengindir.”348 diyerek Kur’an’ın aslında Arap şiirinin bir

uzantısı olduğunu iddia etmektedir.

345 Caetani, a.g.e., II/62. 346 Bell, a.g.e., s. 97. 347 Rodinson, a.g.e., s. 127. 348 Rodinson, a.g.e., s. 111.

Ancak F. Buhl, bu iddiayı ileri süren oryantalistlerin aksine onların Hz. Peygamber’in bir şair olduğu şeklindeki iddialarını reddetmektedir. Çünkü ona göre surelerdeki seci’li dilin o zamanki Arap şiiri ile ortak hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Ancak kendisi şekillerin sabit olması, eklerin değişmemesi ve Arap dilinin zenginliği göz önünde bulundurulduğu takdirde, bu çeşit cümleler yapılmasının güç olmadığı kanaatindedir. Üstelik seci’ için, şiir kafiyesinde dikkat edilmesi icap eden ince kaideler olmadığını, fakat Kur’an’da seci’ şeklinin büyük bir serbestlik ile kullanıldığını, aynı kelimenin sık sık tekrar ettiğini ve yarım kafiyelerin kullanıldığını dile getirmiştir. Son vahiylerde ise şekil bakımından daha fazla bir serbestlik bulunduğuna dikkat çekmiştir.349 Esas itibariyle Buhl, yukarıdaki iddiaları

daha da ileriye götürerek, Kur’an’ın seci’ ve üslubunu küçük görmekte, Kur’an’daki cümleleri oluşturmak için üstün bir meziyete sahip olmak gerekmediğini ileri sürmektedir.

Hz. Muhammed’in döneminde yaşayan müşriklerin O’nun için ileri sürdüğü şairlik iddiası günümüzde oryantalistler tarafından tekrar edilmiştir. Ancak onlar bu iddialarını ortaya koyarken, müşriklerinkinden daha farklı ve kimi zaman dolaylı bir üslup kullanmışlardır. Allah Teala, eski iddiaların tekerrür ettiğini “Hayır, onlar evvelkilerin dediği gibi dediler.”350 “Onlardan evvelkiler de tıpkı onların dediklerini

demişlerdi. Kalpleri nasıl da birbirine benziyor.”351 ayetleriyle ifade etmiştir.

Kur’an’ın şiir olduğu iddiasına gelince, onun bir şiir olmadığını Allah Teala şu ayetlerle bildirmektedir:

“Biz ona şiir öğretmedik. Bu onun için gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur’an’dır.”352 “O, bir şair sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz.”353

Nitekim bu ayetlerde de ifade edildiği gibi, vahiy ve şiir birbirine karıştırılmamalıdır. Bununla birlikte, Kur’an’ın ifadelerini müşriklerin şiire benzetmelerinin sebebi olarak, onun güçlü edebî yönü bulunması, bazı surelerde ses

349 Buhl, “Kur’an”, s. 999. 350 Mü’minun 23/ 81. 351 Bakara 2/118. 352 Yasin 39/69. 353 Hâkka 69/41.

uyumu bakımından şiirsel bir tarzın olması, nazım-nesir karışımı bir üslubunun olması gibi özellikleri sayılabilir. Ancak Kur’an ne nazım ne de nesirdir. Arapların daha önce hiç görmedikleri bir üsluba sahiptir. Zira en yetenekli Arap şairleri bile bu vahiylerin üstün belağatı ve fesahati karşısında bir benzerini getirmek konusunda aciz kalmışlardır.