• Sonuç bulunamadı

2.8 Wansbrough’nun Kur’an’a Yaklaşımı

2.8.4 Tefsire Bakışı

2.8.4.2 Halakhic (fıkhî/ahkâm) tefsirler

‘Halakhic’ terimi Yahudi hukuk literatürünü ifade için ve dolayısıyla Yahudi kutsal kitabının her türlü geleneksel hukukî yorumu için kullanılmaktadır.145

Wansbrough bu terimi hukukî hükümler içeren ayetlerin ağırlıklı olarak ele alındığı eserleri nitelemekte kullanmaktadır. Yahudi hukuku için kullanılan bir terimi kullanarak işe girişmesi İslam fıkhının kaynağı olarak Kur’an’ın değil Yahudi hukuk ve geleneklerinin esas alındığı çağrışımını hemen akla getirmektedir. Nitekim verdiği örnekler ve İslamî hüküm ve ibadetlerin kaynağını Yahudilerle Müslümanlar arasındaki polemiğe ve yahudi geleneklerine bağlaması bu doğrultuda hareket ettiğini göstermektedir. Esbab-ı Nüzulün bu tefsirlerde kullanımına dikkat çeken Wansbrough, bunun asıl işlevinin ayetlerin kronolojisini belirlemek olduğunu söylemektedir. Ona göre, esbab-ı nüzul haggadic tefsirlerde ilkel (primitive) bir şekilde kullanılmışken bu tefsirlerde daha gelişmiş bir kullanım tarzı vardır.

Bu tür tefsirlerde en çok kullanılan metotlar nasih-mensuh, kıyas ve esbab-ı nüzuldür. Halakhic tefsirlerin Kur’an’ın tedricî olarak kitap haline geldiğinin en önemli delili olduğunu düşünen Wansbrough, buna örnek olarak Mukatil bin Süleyman’ın Tefsir hamse mieh âyeh min el-Kur’an eserini göstermektedir. Yani Mukatil’in bu eserde yanlızca beş yüz ayeti tefsir etmesinden Kur’an’ın o zaman itibariyle henüz kitap olarak tamamlanmamış olduğu sonucunu çıkarmaktadır. Kronolojik açıdan bakıldığında ilk tefsirler arasında ele aldığı Mukatil’in tüm Kur’an’a yönelik yazdığı Tefsir’in, mevcut bir Kur’an nüshası var olması gerektirdiği çıkarımını da Mukatil’in Tefsir’in de bulunan bazı ifadelerde ondan sonra yaşamış olan Ferra’ya atıflar da bulunduğunu, Mukatil’in kendinden sonra yaşamış olan Ferra’dan atıf yapma ihtimali bulunmayacağı

için Mukatil’in eserinin sonradan geliştirilerek Mukatil’e nisbet edilmiş olması ihtimaline bağlamaktadır.

Wansbrough’ya göre hadis kitapları, İslam peygamberinin fiilleri ve sözleriyle ve Kur’an’ın içeriğiyle alakalı olarak sadece hukuksal bir ilgiyi değil, aynı zamanda Siyer, Megazi ve Eyyam literatüründeki anlatıma dayalı ifade tarzının hem şekilsel hem de içeriksel özelliğini göstermektedir. Ona göre bu eserlerde bulunan isnad zincirleri halakhic bir süsleme unsuru olarak edebî eleştiri açısından lüzumsuz şeylerdir. Yine Wansbrough’nun iddiasına göre; Buhari, Müslim ve Tirmizi gibi hadis kitaplarındaki bilgilerin esası Mukatil, İbn İshak, Süfyan ve Kelbî’den alınmadır. Hatta Suyuti’ye kadar, o da dahil olarak, tüm tefsir literatürünün özü, Masoretic tefsirler hariç olmak üzere yine onlardandır.146

Wansbrough’ya göre, hadis kitapları aslında İslamın öngördüğü Yahudi karşıtı bir takım adetleri Cahiliye Arap toplumuna transfer ederek İslamîleştirme işlevi görmüşlerdi. Buna örnek olarak aşure orucu, cenazede ağıt yakmanın kaldırılması, adet dönemlerinde kadınlarla ilişkiye girmenin yasaklanması gibi şeylerin birer eski Yahudi adeti olarak değil putperest Arap uygulamaları olarak tanımlanmasını göstermektedir. Wansbrough bunlarda uygulanan tekniğin doktrine dönüştürme olduğunu, kökeninin ise üçüncü/dokuzuncu yüzyılda iken bile İslam toplumunun hafızasından silinmemiş Yahudilerle olan tartışmalar olduğunu iddia etmektedir.147

Wansbrough İslam fıkhındaki recm cezasını Kur’an’ın kanonik bir statü elde etmesi ve hukukun kaynağı olarak görülmesiyle ilişkilendirmektedir. Ona göre, Ebu Ubeyde Kitabu’l Nâsih ve’l- Mensuh’da recm ayetini belirtmemiş olsa da, onunla ilgili hadisler hakkındaki sunumundan açık olacağı üzere recm cezası vahiy statüsünde idi, yani Kur’an değil de, Sünnet’te idi. Recm cezasının böylece recm ayetine dönüşmesi (?) Kur’an’ın kanonik statüye kavuşmasının ve hukukun kaynağı olmasının yansıması olarak görülebilirdi.148 Wansbrough’nun teorisine bir dayanak oluşturmak için burada Kur’an’da bir ayet olarak bulunmadığı halde recm cezası ile ilgili rivayeti recm ayeti olarak sunması oldukça ilginç görünmektedir.

Wansbrough’ya göre ancak sonradan geriye dönük olarak (restrospectively) vahiyden hukukun çıkarılması olarak anlaşılabilecek ahkâmın formulasyonunda Kur’an’ın kanonik metni pek engel olmadıysa da çok az fayda sağlamıştı ve

146 Wansbrough, QS, s. 183. 147 Ay.

muhtemelen de uğraştırıcı bir şey (challenge) olarak görülüyordu. Ona göre, halakhic tefsirlerin ne üslubunda ne de yapısındaki hiçbir unsur, açık bir şekilde nihayet derecede korunan ve aktarılan bir kutsal kitabın gerekliliğine ve hatta varlığına işaret etmiyordu. Bu eserlerdeki nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih gibi kıyaslama ve sınıflandırmaların parçadan bütüne değil, parçadan parçaya karşılaştırmalar olduğunu söyleyerek bunların kutsal kitabın varlığına delil olamayacağını, Sünnet ve Kuran arasında bağlantı kurmak için hadislerin kullanımının da kitabın değil vahyin rolünü vurgulamak için yapıldığını düşünmektedir.149

Wansbrough’ya göre Kur’an’ın kanonik bir şekle kavuşması toplum içinde kitabın otorite kazanmasından önce olmuş olamazdı. Ona göre, Arap edebiyatındaki bilgiler üçüncü/dokuzuncu yüzyıl başlangıcından önce kutsal kitabın varlığına şehadet etmemektedir. Halakhic tefsirlerde, seçilmiş ve ayrık pasajların delillendirmelerde kullanımının da negatif bir delil olarak bu düşüncesini desteklediğini ve hatta halakhists diye nitelediği âlimlerin eserlerindeki kelimesel, dilbilgisel ve sözdizimsel analizlerin marjinal özelliğinin değişmemiş ya da nispeten bile olsa sabit bir kitabın varlığına gerek göstermediğini iddia etmektedir.150

Wanbrough’nun fıkhî eserlerde belli konuların anlatımında yalnızca o konuya ışık tutan ayetlere gönderme yapılmasından hareketle Kur’an’ın kitap olarak mevcut olmadığı sonucunu çıkarması oldukça zorlama yorumlara giriştiğini göstermektedir. Hele de Kur’an’a önce otorite kazandırıldığını sonra kanonik şekle sokulduğunu fakat bunun da bu dönemde değil daha sonra masoretic tefsirlerle olduğunu iddia etmesi, kurgusal bir plana uygun adımları bu sürece yerleştirmeye yönelik bir çabanın güdümünde değerlendirme yaptığı izlenimini vermektedir.

Wansbrough, Mukatil’in Tefsir-u Hamse mieh ayeh min el-Kur’an’ı, İmam Malik’in Muvatta’sı, İmam Şafiî’nin Risale’si, İmam Müslim’in Sahih’inde tefsir ve esbab-ı nüzul ile ilgili kısımları, benzer şekilde İmam Buharî’nin Sahih’inin kitab-ı tefsir bölümünü ve Cessas’ın Ahkamu’l-Kur’an’ı gibi eserleri bu tür tefsirler arasında değerlendirmektedir. Ancak hadis kitaplarının ağırlıklı olarak haggadic özellik gösterdiğini ara sıra da hükümlere (halakhic) ve dilsel unsurlara (masoretic) da rastlanıldığını söylemektedir. Ona göre bu tür tefsirler toplumun ahkama dair

149 Wansbrough, QS, s. 201-202. 150 Wansbrough, QS, s. 202.

ihtiyaçlarını karşılamış, ancak Kur’an henüz son şeklini bir sonraki dönemde kazanmıştır.