• Sonuç bulunamadı

2.10 Wansbrough’ya Yöneltilen Eleştiriler

2.10.1 Bazı Oryantlalistlerin Eleştirileri

2.10.1.3 Angelika Neuwirth

Neuwirth de QS üzerine kaleme aldığı Alman oryantalistler tarafından yayımlanan ‘Die Welt des Islam’ isimli dergide yayımlanan değerlendirme yazısında Wansbrough’a çeşitli eleştiriler yöneltmektedir. Öncelikle Kur’an araştırmalarına teşvik edici bir katkı yaptığını söylediği Wansbrough’nun iddialarındaki imaların ancak tekrar okumalarla anlaşılacağına işaret eden Neuwirth, kitabın sadece edebiyat araştırmacılığında değil Kitab-ı Mukaddes’in form eleştirisi araştırmalarında da önceden eğitimli olan okuyuculara hitab ettiğini ve Wansbrough’nun bu konuda yapılmış ön çalışmaların zikri ve tartışması konusunda oldukça kısa sözlü davrandığını ifade etmektedir. Ayrıca Wansbrough’nun çalışmasının bu zamana kadar ki çalışmalarda hesaba katılmamış ve İslamî gelenekle hiçbir şekilde bağdaşmayan öngörülere dayanan yeni bir iddia olduğunu söylemektedir.178

Neuwirth, Wansbrough’nun kitabındaki tezinin dayandığı temel düşünceleri naklederken Wansbrough tarafından önyargılı, düşünmeden ve taraflı olarak ‘değişik gelenekler’ olarak tanımlanan Kur’an’ın karakteristik özelliği olarak görünen belli konu grupları arasındaki değişimlerin (geçişlerin), planlı bireysel bir redaksiyon çalışması olduğu önkoşuluyla zor bağdaşacağına işaret etmektedir.179

Neuwirth’in eleştirilerinden birisi de Wansbrough’nun ileri sürdüğü tezin oryantalist çalışmaların muktesebatı açısından çıkaracağı sonuca yöneliktir. Neuwirth’e

177 Juynboll G.H.A., agm, s. 296.

178 Neuwirth, A., “Review of John Wansbrough, Quranic Studies: Sources and Methods of Scriptural

Interpretation”, London Oriental Series, Vol. 31. Oxford Univ. Press 1977.XXVI, 256 S., Die Welt des

Islams, New Series, Bd. 23/24 (1984), Brill, s. 539. 179 Ay.

göre Wansbrough Kur’an ayetlerinin ancak ikincil olarak sureler bağlamında oluşturulduğunu ve az ya da çok değişen kelime şekilleri halinde çeşitli surelere giren söylenceler olduğu şeklindeki hipotezini özellikle Kur’an araştırmalarının bugünkü konumu karşısında savunmadığını, bilakis doğrudan bir karşı model olarak öne sürdüğünü söylemektedir. Neuwirth’e göre: “Aslında bu hipotez Kur’an tefsirine dair geleneksel islamî açıklamalara yönelik her türlü uzlaşma[cı yaklaşımı]yı devre dışı bıraktığı gibi, genelde islamî tanımlamaya dayanan batılı eleştirel yeniden yapılandırmayı [metodunu] da devre dışı bırakmaktadır. Eğer Kur’an Wansbrough’nun iddia ettiği gibi ancak ikincil olarak ikinci yüzyılın sonunda, üçüncü yüzyılın başında çeşitli palalel geleneklerden düzenlenerek oluşturulduysa, Nöldeke tarafından formel ve içeriksel kriterlere dayanarak yapıldığı gibi -Muhammed [s]’in peygamberlik kariyerinin gelişimine atıfla- Surelerin nisbî kronolojisini çıkarma girişimi geçersiz olacaktır. Bu, Wansbrough tarafından vurgulu bir şekilde reddedilmektedir. Böylece Wansbrough’nun kararlı bir şekilde ortaya koyduğu üzere, Kur’an’da anlatılan içeriklerin gelişim sürecine olduğu gibi Kur’an’daki dilsel ve üslubî formlara da dair her türlü mülahaza bireysel bir misyonun gelişmesi anlamında karşılıksız olacaktır. Yine, tek bir surenin düşünsel sırasını izleme teşebbüsü de bu koşullar altında ancak çeşitli erken dönem İslam cemaatlerinin redaksiyon prensiplerini anlamaya[/incelemeye] sevkedecektir.”180

Bu durumda Kur’an araştırmalarının görevinin ne olacağını sorgulayan Neuwirth, Wansbrough’nun QS’te uyguladığı Kitab-ı Mukaddes prototipine göre Kur’an analizine, yâni Kur’an’da tekrar eden vahiy sistematiği dediği bazı karakteristik motiflerin türsel sınıflandırmasını yapmaya, ardından bunların -redaksiyonel- sureler içerisinde yerleştirilmesinde kullanılan retorik malzemelerin tesbitine, en sonunda da metinlerin Kur’an içinde aldıkları kelime formlarını sergilemeye giriştiğini nakletmekte, ancak bu arada somut bireysel metin parçalarının somut coğrafî-kronolojik olarak saptanmış topluluklara ya da gelenek uzantılarıyla ilişkilendirmeye yönelik her hangi bir teşebbüsün bulunmadığına işaret etmektedir.181 Yâni, Wansbrough kelime analizleri üzerinden çıkarımlar yaparken bunları hangi toplumun, kabilenin yahut cemaatin nerede, ne zaman ve nasıl yaptığı gibi akla gelecek sorulara cevaplar sunmamaktadır.

180 Neuwirth, A., agm, s. 539-540. 181 Neuwirth, A,, agm, s. 540.

Neuwirth’in ele aldığı diğer bir konu, Wansbrough’nun Kur’an’daki peygamber kıssalarında bulunan ve Kur’an’ın özü (Nucleus of the Quran) olarak gördüğü işarî/göndergesel üsluba (referential style) dair düşüncesidir. Wansbrough’ya göre bunların kendi içlerinde anlaşılır olmadığını, bunları tamamlayan başka bağlamlarla anlaşılacabileceğini, bu kıssaların Kur’an dışındaki versiyonlarında başlı başına açıklandığını ve Kur’an’da eksik olan bilgilerin her nereden (Kitab-ı Mukaddes, Rabbinik Yahudi tefsiri, hıristiyan vaazları, putperest Araplara ait unsurlar) geldilerse Wansbrough’nun bunları anlatıya dayanan haggadic tefsirlerde ve siyer literatüründe gösterdiğini söylemektedir. Neuwirth’e göre, aslında Siyer, kısas el-enbiya ebebiyatı gibi anlatım karakterli tefsirlerin yeni bir şey olmadığı, ancak ehl-i kitab’ın, daha doğrusu sonradan müslüman olanların, kendi çevrelerinden [getirdikleri] islamî öğreti literatürüne katkı olarak görünen şeyin, Wansbrough’nun düşüncesinde yeni bir değer kazandığını, yâni bu kıssaların Kur’anî işaretler üzerinde sonradan yapılan değil, hatta daha önceden ortaya çıkmadılarsa, eş zamanlı olarak yapılmış kurgulamalar olarak göründüğünü söylemektedir. Neuwirth’in ifadesiyle: “Ona göre anlatıma dayanan tefsirler ve Kur’an’ın kendisi vahiy şemaları (schemata of revelation) denilen ama Kur’an’da terhîb/tergîb hizmeti gören ve bu nedenle öğretici, kinayeli konuşma özelliği almış olan ortak bir monoteistik tahayyüller geleneği hazinesinden oluşmaktadır. [Ona göre] Kendi sınırlandırması içinde öğretme amacına indirgenmiş olan bu versiyonlar, çağdaşı olduğu dinleyicilere ancak eşzamanlı olarak bilinen ve daha sonra bizlere anlatım[rivayet] tefsirleri veya siyerle gelmiş olan tam versiyonlarıyla bilinmekteydi. Yâni Kur’an anlatımlarındaki işarî üslub, aynı anlatımların tam versiyonlarının Kur’an’la eşzamanlı olarak siyer ve tefsir literatüründe mevcudiyetine işaret etmektedir. Yanî [bu durumda] içeriğiyle ve sözdizimiyle belli bir zaman dilimi içerisinde değişikliğe uğramamış kümelerden oluşan bir Kur’an [anlayışın]dan bizce ne coğrafî olarak ne de kronolojik olarak tespit edilemeyen bir toplum kesimi tarafından düzenlenmiş, çeşitli kökenlerden gelen parçalardan oluşan bir yazı/kitap (schrift) anlayışına radikal bir yorumlama söz konusudur. Bu peygamber söylencelerinden ve ikincil olarak derlenmiş terhîb/tergîb edici parçalardan oluşan külliyatın oluşumu Wansbrough tarafından sık sık Kitab-ı Mukaddes oluşumuna benzer olarak gösterilmektedir ki bu benzetme kuşkuşuz Kitab-ı Mukaddese yönelik diğer bir

tamamlayıcı paralel benzetme ile kabul edilebilirliğini yitirmektedir:

stiline getirilmiş söylenceler kolleksiyonu, tamamlanmış bir Muhammedan Evangelium’un, Siyer’in yanında durmaktadır. Bu ikinci benzetme ve onun isimlendirilmesi ne islamî materyalin kendisi ne de [İslam’daki] bizim bildiğimiz ilk Hıristiyanlık imajı açısından ikna edici değildir. Kendi din kurucusunun tamamen farklı olan anlayışı bunu bütünüyle yasaklamaktadır.”182

Buna göre Kur’an ve anlatım karakterli tefsirler aynı koşullar altında ikinci ve üçüncü yüzyıllarda mezhebsel tartışmaların olduğu bir çevrede ortaya çıkmaktadır. Wansbrough bunu mezhebî çevre, “sectarian milieu”, olarak tanımlamaktadır –bu nedenle de Quranic Studies’ten sonraki çalışmasının ismi böyledir- elbetteki buna dahil olan grupları da belirlemeden. İmalarını doğru anlıyorsak, Mezopotamyada ve Suriyedeki yahudi ve hıristiyan gruplarla tartışmalar içerisinde, bizim bildiğimiz klasik İslamı ortaya çıkaran Arap bir tarikat/cemaat düşünülmüştür. Wansbrough’nun, Kitab (nakledilen şekliyle Kur’an) ’ın, Tefsirin ve Siyerin oluşumunu aynı ölçüde ikinci veya daha doğrusu üçüncü yüzyıla -ki geniş çapta teolojik olarak eğitim almış ve Kitab- Mukaddes içeriklerine aşina bir topluluğun sürece katkıda bulunabileceği bir zamana tarihlendirmesiyle zorunlu olarak Muhammed [s] tarafından alınan vahyin oluşu, ki bu hipoteze göre artık Kitab’ın özünü sunmamaktadır, Kitab’ın evveliyatının karanlıklarına gömülmektedir. Wansbrough’ya göre peygamberî söylenceler külliyatı halinde devam etmiş olan, Muhammed [s]’e nisbet edilen metinler bugün Kur’an olarak önümüzde olan, sonradan Kitab sitiline dönüştürülmüş külliyata artık bir ilk aşama değildirler. Fakat bu külliyatın kendisi Wansbrough’ya göre – materyal olarak fazlasıyla tam olan Siyere karşı- torso [yarım kalmış heykel gövdesi]dur. Ancak o nedenle bağımsız bir ‘Kitap’ olabilirdi, çünki topluluğun kendini kitabî bir dinin mensubları olarak görmesi, daha doğrusu, daha önceden var olan kitabî dinlerin taklitçisi olarak, bir tilavet metni olarak öyle bir külliyatı gerektiriyordu.183

Neuwirth’e göre, Wansbrough’nun tasviri, kendi metodik adımları içinde etkileyici bir inşa oluşturmaktadır. Ama bu önümüzde olan Kur’an metnini tamamen aşmaktadır. Tüm metnin genel yapısını belirlemeden, aynı temaların sıkça değişimi, anlatımların kesintili yapısı, çeşitli sure parçaları arasındaki kalıpsal geçişler gibi bazı özelliklere çok aceleyle sarılmalar, Neuwirth’in ifadesiyle, Wansbrough’ya Kur’an’daki şekilsel kuralları algılamayı sağlayacak yolu tıkamıştır. Kur’an’ın işarî

182 Neuwirth, A., agm, s.540. 183 Neuwirth, A., agm, s.541.

üslubu onun açıklamasına göre, yanlışlıkla olmayarak, eşzamanlı tam versiyonların varlığına bağlanmakta ve gerekli önceki ehl-i kitabın geleneklerine ya da diğer islam öncesi Arabistanda bilinen anlatımlara dayanması şeklinde hiç anlaşılmamalıdır. Bu daha ziyade, geliştikçe, liturjik [ibadete yönelik] uygulamalar sayesinde var olan Kur’anî okuma parçalarının kendisine dayanma ihtimalinden ortaya çıkmaktadır. Böylece Kur’anî imalar, tekrarlar, ifade değişiklikleri ve genişlemeleri prensibi tamamen kurgusal içselleştirme anlamında anlaşılmaktadır.184

Neuwirth’e göre, Wansbrough’nun radikal ama özünde spekülatif, gerçi bazı gerçek tek tük metin incelemelelerinden neşet eden, fakat tüm metin düzeyinde kontrolü yapılmamış, Kur’an metninin ve esasında onunla beraber harmanlanmış ve ikincil olarak ayıklanmış tefsir ve siyer literatürü olduğu şeklindeki tezi, onu metni en küçük parçalarına ayırma yanlışına sürüklemektedir. Böylece tezi açısından çok önemli olan sağlama yapmayı kaçırmaktadır: Bu durumda yığınla bulunan ispat edilebilir kalıpsal kuralların yalın tesadüfî ürünler derecesine indirilmesi gerektiğini fark etmemektedir. Wansbrough’nun hipotezi Kur’an’ın gerçek şekliyle bağdaşmamaktadır. Kur’an –Wansbrough da bu konuda hemfikirdir- en baştan itibaren kutsal kitaptır, yani tilavet metnidir, öyle olarak biçimlendirilmiştir ve elbette ki onunla alakalı şekil kuralları da buna göredir. Wansbrough’nun aksine bu kitabın oluşumu ilk olarak ikinci yüzyılın sonuna tarihlendirilemez: başka yerde (Eski Ahit, İncil) çıkılan uzun kanonlaşma yoluna başvurulmaya gerek yoktu, başka yerde ikincil olarak kutsal kitap statüsününe çıkarılan şey burada ilk vahiylerin hükmüyle Kur’an olarak verilmektedir: Kur’an en baştan, yani en ilk surelerden itibaren tilavet metnidir. Sonra gelen redaktörler, cemaat geleneği vb. gibi bilinmeyen şeylerin araya sokulması rivayet edilen metin şeklinin açıklanmasına bir katkıda bulunmaz, ancak kimliği belli olmayan çeşitli aranjörlerin müdahalesinde metnin şaşırtıcı derecede homojen biçiminin nasıl bâki kaldığı sorusunu ortaya çıkarır. Herşeyden önce tezinin ön gördüğü koşul altında peygamber Muhammed [s]’in mesajının parklak özünün ne olduğu meselesi tamamen belirsiz kalmaktadır.185

Neuwirth’in ulaştığı sonuca göre, Wansbrough bazı şekilsel elementlerin Kitab-ı Mukaddes araştırması araçlarıyla açıklamaya çalışma işini yerini getirmiştir ama aynı

184 Ay.

zamanda böyle bir yapılandırmanın Kur’an üzerine uygulanamaz olduğunu da göstermiştir.186