• Sonuç bulunamadı

2.10 Wansbrough’ya Yöneltilen Eleştiriler

2.10.1 Bazı Oryantlalistlerin Eleştirileri

2.10.1.2 G.H.A Juynboll

Juynboll’un QS üzerine yazdığı değerlendirmesindeki eleştirileri birkaç gruba ayırabiliriz. Bunlardan birincisi Wansbrough’nun kullandığı dil ve üsluba yönelik olmuştur. Juynboll, öncelikle Wansbrough’nun yıllar süren araştırma sonucunda ortaya koyduğu görünen çalışmasında iddialarını anlaşılır bir şekilde ifade etmek için gösterdiği durmak bilmez çabasına rağmen bu konuda başarılı olamadığını ifade etmektedir. Daha önceden göz attığı hiçbir kitabın kendisi için bunun kadar tekrar okuma gerektirmediğini ifade ederek kitabın anlaşılmasındaki zorluğa dikkat çekmektedir. Wansbrough’nun kitapta kullandığı çeşitli dillere atıfta bulunarak bunlara hakim olmayan okuyucuların kitaptan muhtemelen fayda göremeyeceklerini dile getirmekte ve hatta hiç girişmemelerini dahi tavsiye etmektedir. Juynboll kendisinin dahî, Wansbrough’nun kullandığı İngilizce’yi anlaşılmaz bulduğunu ve kitabın çok dilli

171 Ay.

oluşu engelinden dolayı ilk planda kendileri için yazılmış olması gereken Müslüman okuyuculara ulaşmakta zorlanacağını ifade etmektedir.173

Juynboll’un ikinci tür eleştirisi Wansbrough’nun yaklaşımına yöneliktir. Bu kapsamda Juynboll Wansbrough’nun iddialarını naklettikten sonra Wansbrough ve onun gibi düşünen Patricia Crone ve Michael Cook gibilerinin Araplara bir ojinallik atfetmemelerinin ve sürekli olarak Muhammed [s]’in toplumuna kaynak olarak Yahudi ve Hıristiyan modellerini arayanların kendisini her zaman sinirlendirdiğini söylemektedir. Wansbrough’nun erken dönem Arapça tarihî kaynakları uyumlu bir resim çizmek için yetersiz gördüğünden güvenmediğini ve tüm o kaynakları nisbeten daha sonra bir vakitte yalnızca İslamın kökenine daha fazla prestij kazandırmak için uydurulmuş şeyler olarak ortaya çıktığını öngördüğünü söylemektedir.

Juynboll’un üçüncü tür eleştirisi Wansbrough’nun gösterdiği delillere yöneliktir. Juynboll Wansbrough’nun ana delil olarak argumentum e silentio [sessizlik delili]yu gösterdiğini, yâni en eski ebebî eserlerin hicrî ikinci yüzyılın ikinci yarısından kalma olduğu [varsayımın]ndan yola çıkarak Kur’an’ın nakil sürecine dair çıkarımla yaptığı imalar ve kullandığı mantığın yalnız ve yalnız Wansbrough’a ait olduğuna işaret etmektedir.

Ayrıca, Wansbrough’nun teorilerini kabul etmeyi en zor kılan şeyin Mekkî ve Medenî sureler arasındaki açık içerik ve üslub farkı olduğuna dikkat çekmektedir. Juynboll devamla “eğer iddia hatırına Kur’an mushafının Arap bir peygambere nisbet edilen, temelde sözlü olarak nakledilen söylencelerin son versiyonu, ama büyük ihtimalle de kademeli olarak sonraki nesillerle ortaya çıkmış olduğunu farz etsek, Hicretin tarihsel [gerçek]liğini kabul ile ve o kadar yeterli şekilde açıklanan en azından siyerin ana özellikleriyle bu iki tür arasındaki farkı neyle açıklayacağız?” demektedir.

Juynboll buna dayanarak Wansbrough’nun Kur’an’ın “birkaç, kısmen örtüşen söylenceler külliyatı…” ve Yahudi-Müslüman polemiğinin sonucu olarak oluştuğunu iddia eden düşüncelerinin Mekkî ve Medenî sureler ve arasındaki ayrılmayı ve Hicreti açıklamadığını ortaya koymaktadır.

Juynboll’un dikkat çektiği diğer bir husus da Wansbrough’nun erken dönem kaynaklarının kronolojisi üzerinden delil gösterirken içine düştüğü paradokstur. Juynboll bu çelişkiyi gösterirken:

173 Juynboll, G.H.A., “Review of J. Wansbrough, Quranic Studies: Sources and Methods of Scriptural

Interpretation” (London Oriental Series, XXXI), Oxford University Press 1977, Journal of Semitic

“Wansbrough’nun hipotezi ilk derleyenleri hayatta iken yapılmış, düzeltmeleri ise ikinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bize ulaşmış Arap lireturatüründeki en eski kaynakların kronolojisine dayanmaktadır. Eğer bu kaynakların geçmişte çok geriye uzanan isnad zincirleri temelinde ilk derleyenleri tarafından yapıldığı zaman kadar eski oldukları iddia edilirse, Wansbrough bu faktörün [isnadın] destekleyici bir delil oluşturduğunu açıkça görmezden gelmektedir. İsnadların tarihsel değerinden ya da, genel olarak ifade edilirse, eski bir otoriteye nisbet edilmesinden o kadar kuşku duymaktadır ki sadece derleyenin zamanından kalma malzemenin içeriğine odaklanmaktadır. İsnadlar hakkında o kadar şüpheli olmak için bazı sebepler olmasına rağmen, şüphe tek başına onların kronoloji problemini çözmez. İsnadları önemsememesinden [anlaşıldığına göre] görünüşte Wansbrough için İbn Hacer’in Tehzîbu’t-tehzîb’inde parçalar halinde muhafaza edilen erken dönem cerh ve ta’dil literatürüne itimat etmeye de gerek yoktur. Ben kendim tüm bu malzemeleri düşünmeden devre dışı bırakmaya tereddüt ederdim” demektedir.174

Juynboll’un işaret ettiği üzere, Wansbrough’un teorisi hem erken dönemden kalma eserlerin isnad silsileleriyle bir nesilden diğerine nakledilerek ve redaksiyona uğrayarak geldiğini ön görmekte ve bunu da iddiasındaki evrimleşmeye delil göstermekte, hem de isnadların rivayetlerin naklindeki tarihsel kronolojiye olan delaletini ve bu açıdan değerini reddetmektedir. Juynboll bu tesbitiyle Wansbrough’nun ideolojisindeki çarpıklığın bir yönünü isabetli bir şekilde dile getirmektedir.

Juynboll diğer bir eleştirisini Wansbrough’nun teorisini desteklemek için kullandığı kaynaklar konusundaki seçiciliğine yapmaktadır. Öncelikle Hasan Basrî’nin Abdulmelik’e gönderdiği kader mektubu gibi diğer literatür eserlerinin de varlığına dikkat çeken Juynboll, bunun gerçekliği ispat edilirse, hicrî 110 tarihinden önce yazılmış olması gerektiğini, içeriğinde Kur’an’dan doğru alıntılar sunduğundan dolayı Wansbrough tarafından öne sürülen Kur’an mushafının gelişim kronolojiisine uymadığını, (bu nedenle de) Wansbrough’nun bunu en az yüz yıl sonrasında bir zamana tarihlendirdiğini ifade etmektedir. Diğer taraftan, içerisinde Kur’anî referanslar az olan Ibn Mukaffa’nın Risale fi’s-sahabe’sinin Wansbrough’nun kronolojisine uyduğunu, bu nedenle de Wansbrough’nun, yazarın eseri hicrî 142’de vefatından önce meydana getirmiş olabileceği sonucunu çıkardığını söylemektedir. Bununla beraber Juynboll, Wansbrough’nun içinde Kur’an’dan alıntıların bol olduğu aynı değerde eski metinler

olan ve Ebu Hanife (ö. 150 h.) ’ye nisbet edilen el-Âlim ve’l-Müteallim ve Risâle ilâ Osman el-Bettî gibi metinlere dikkat çekmekten uzak durduğunu da ifade etmektedir. Juynboll, bunların Ebu Hanife’ye ait olmasalar bile, Schacht gibi bir şüphecinin bunların muhtemelen O’nun ölümünden sonra ortaya çıktığını düşündüğünü ve kendisinin de bu görüşü paylaşmaya eğilimli olduğunu ifade etmektedir. Juynboll ayrıca, Van Ess tarafından Arabica’da yayımlanan Hasan bin Muhammed bin al- Hanefîye (ö. 100 h.)’ye nisbet edilen risale gibi çok eski olduğu söylenilen daha bir çok risaleler bulunduğunu ve bu risalenin de gerçek [authentic] olduğu ispat edilebilirse, içerisinde Kur’an’dan çok sayıda alıntılar bulunduğundan dolayı Wansbrough’nun teorisini tamamen çökerteceğini ifade etmektedir. 175

Wansbrough’nun tefsir türleri sınıflandırmasında yaptığı incelemeye de değinen Juynboll bu analizin çok sayıda dikkat çekici özellikler ve belli sayıda benzerlikler ortaya koymakla beraber herkesin, yazar gibi Müslüman tefsirlerinin, Yahudi tefsirlerini model alarak ya da beceriksizce bir taklidi olarak ortaya çıktığını iddia edecek kadar ileri gitmeyeceğini de söylemektedir.

Juynboll bunlara ilaveten bir de Wansbrough’nun yaptığı bir hatanın düzeltilmesi gerektiğini söylemektedir. Buna göre: “Wansbrough ‘ahlakî kategoriler’ haram ve helal (s. 173’den [kitabın ilk baskısına göre] itibaren) den bahsettiği yerde bu terimlerin yalnızca hadislerin bir türüne, yani hukuken yasak ya da caiz olan şeyler ve faaliyetlere değinen türe işaret ettiğini bilmiyor görünmektedir. Hadis’te ahlakî kategoriler yoktur, kategorilerdeki doğru bölümlendirme hukukî (haram/helal), sakındırıcı/teşvik edici (terhîb/terğîb), faziletler (fedail/mesalib) ve tarihî rivayetleri (ahbar) değerlendirmeler üzerinde temerküz etmektedir.”176

Juynboll’un bu tespitinden anlaşıldığına göre, Kur’an, hadisler ve tefsir eserlerindeki kelimeler üzerinden Kur’an tarihi çıkarımları yapmaya çalışan ve kitabı yazdığı zaman itibariyle Arapça doçenti olan John Wansbrough, daha haram ve helal kavramlarının hadis ilmindeki yerini dahî bilmeden yahut da çarpıtarak bu konuda sayfalarca analiz yapmaya çalışmaktadır.

Juynboll değerlendirmesinde son olarak, Wansbrough’nun eğer teorilerini daha açık sözlü/kolay bir şekilde sunmuş olsaydı tahminen daha fazla okuyucuya hitap edebileceğini ifade ederken, Wansbrough’nun çok kişiyi dininden döndürüp

175 Juynboll, G. H. A., agm, s. 295. 176 Juynboll, G. H. A., agm, s. 296.

döndüremeyeceği konusunda şüphe duymasına karşın yine de kitaba el atacak kişilerin pek çok şey öğrenebileceğini söylemektedir.177

Kendisi de bir oryantalist olan Juynboll’un bu son sözündeki değerlendirmeye özellikle dikkat çekmek isteriz. Juynboll’un bu sözlerini, Wansbrough’nun Müslümanlar için yazdığını düşündüğü bu eserle çok kişiyi mürted yapıp yapamayacağına duyduğu şüpheyle gerek Wansbrough’nun gerekse onun tarzında çalışmalar yapan oryantalistlerin nihaî amaçlarına işaret etmesi bakımınından çok dikkate değer görüyoruz. Juynboll âdeta Wansbrough’yu teorilerini sunarken ikna edici olmadığından, yani müslümanları dinlerinden döndürme konusunda yeterince başarılı bir eser ortaya koyamadığından dolayı eleştiriyor gibi bir izlenim vermektedir.