Varoluş Sürecini tamamladığımızda deneyimleyeceğimiz sonuçların en güçlülerinden birisi de tepkisellikten duyarlı varlıklara dönüşümümüz olacaktır. Bu dünyayı algılayışımıza yaptığımız sıradan ayarlama, tüm yaşam deneyimimizin kali
tesini artıracaktır. Yaşam deneyimlerimizin kalitesinin sorum
luluğunu almayı seçmenin sonuçları ebedidir.
Düşüncelerimizin, sözlerimizin, anlaşmalarımızın sonuçla
rı ne zaman gecikse, bize bir nedenden bağımsız olarak vuku buluyorlarmış gibi gelir. Neticede bu şekilde yaklaşarak yaşa
mımızdaki olayların bizim başımıza geldiğini düşünür, bizim yüzümüzden gerçekleştiğini anlamayız. Bu bizi kurban ve galip zihniyetine sokar.
VA R O L U Ş S Ü R ECİ I 1 9 5
Kurban veya galip olmak ya y�şadığımız deneyimlerden şikayet ediyoruz ya da başkalarının deneyimleriyle yarışıyoruz demektir. Zamanın yarattığı neden ve sonuç arasındaki
durak-samadan dolayı, bizler aslında kendimizden ve kendi hareket- J
!erimizin neticelerinden şikayet ettiğimizi ya da kendi yolu-muza koyduğumuz engeller yüzünden kendimizle yarıştığımızı görmeyiz. Kurban ya da galip olmak kendi kuyruğunu yakala-maya çalışan bir köpeğin davranışından farklı değildir.
Tepkisel davranış " hayat bizim başımıza gelen olaylardır ve bizim görevimiz de irademizi hayat üstünde uygulamaktır"
inanışına dayanır. Bu ilüzyonun bize gerçekmiş gibi görünme
sinin tek sebebi bizim zaman içinde yaşamamızdır. Zamanda yaşamak bir bilinçsizlik durumudur, dikkatimiz ya tüm olarak geçmişe ya da kendimiz için öngördüğümüz geleceğe odaklan
mıştır. Bu bilinçsizlik durumunda çoğu zaman kendi düşünce
lerimiz, kelimelerimiz, sözlerimiz ve bunların kaçınılmaz fizik
sel, zihinsel ve duygusal sonuçları arasındaki sürenin uzunlu
ğu, kendi yaşam deneyimlerimizin nedeninin kendimiz oldu
ğunu göremeyeceğimiz kadardır.
Başka bir deyişle zamanda yaşarken, neden ve sonuç arasın
daki bağlantıyı net bir şekilde göremeyiz. Bunun nedeni tüm nedenlerin ve onların kaçınılmaz sonuçları arasındaki enerje
tik bağın bizim 'şimdiki zaman' dediğimiz yerde gerçekleşi
yor olmasıdır. Bilinçli olarak farkında olmadığımızda, şimdi
ki zaman farkındalığımızda kör bir nokta haline gelir. Bu kör nokta ya da şimdiki zaman farkındalığının yoksunluğu, bizim tüm yaşamdaki bağlantıyı ve devamlılığı algılamamızı olanak
sız kılar.
1 9 6 j VAR O L U Ş S Ü R ECİ
Tüm yaşam bağını ve devamlılığını algılayabilmek için neden ve sonuç arasındaki yakın ilişkinin farkında olmamız gerekir. Eğer neden sonuç ilişkisini göremiyorsak, yaşam dene
yimlerimiz bize kaotik, düzensiz, anlamsız ve nedensiz gerçek
leşiyormuş gibi gelir.
Bu yüzden, zamanda yaşadığımızda hayatımızı yaşamın anlamını arayarak harcarız. Şimdiki anda ise yaşamın keyfini anlam yüklü olarak çıkartırız.
Zaman bir gecikmenin, duraklamanın ya da herhangi bir düşünce, kelime, söz ve bunların kaçınılmaz neticeleri arasın
da boş bir anın olduğu bir deneyimdir. Büyük bir kısmında bu düşünceler, kelimeler, sözler ve onların kaçınılmaz neticeleri ara
sında bir gecikme, duraklama olduğundan iki olayın birbirinden bağımsızmış gibi görünmesine yol açar. Bu gecikme, duraklama, boşluk anı birer ilüzyondur çünkü düşünceler, kelimeler, sözler ve bunların neticeleri birbirlerine çok yakından bağımlıdır ve hiç
bir zaman ayrıştırılamaz. Birbirlerine enerjetik olarak bağlıdırlar.
Örneğin, bir kişi hakkında olumsuz düşünebiliriz. Ve birkaç gün içinde biri bize karşı olumsuz davranır. Zamanda yaşadı
ğımızda, otomatik olarak biri bize olumsuz davrandığında bu kurban-galip zihniyetinin bir onayıdır ama gerçekte bu sadece bizim olumsuz düşüncelerimizdir.
Bu evrensel kanunun hareketini algılamamıza başka bir engel de, dikkatimizin fiziksel kalmasıdır. Bu bizim olayların yüzeyine bağımlı kaldığımız anlamındadır. Bu fiziksel dünyaya bağlı kal
dığımızda herşey bizi etkiler. Ve kendimizi gördüklerimizin hika
yesinde kaybederiz.
VA R O L U Ş S Ü R EC İ l 1 9 7
Bu fiziksel algısal bağımlılığın sonucu bizim sadece nesne
lerin yüzeylerinde donup kalarak hayatın içindeki ve arasın
daki enerji akışını artık görmememizdir. Yaşamın içeriğini ve bütünlüğünü algılayışımızı, ki bu yaşamımızdaki tüm dene
yimlerin neden-sonuç ilişkisini görebilmemiz için gereklidir, tekrar canlandırmak için yaşamı algılamayı 'hareket halindeki enerji' olarak tekrar öğrenmemiz ya da hatırlamamız gerekir.
Algımızdaki düzeltmeyi yapmak için dikkat noktamızı, dene
yimlerimizin duygusal içeriklerine bilinçli olarak yönlendir
meyi öğrenerek başlatabiliriz. Başka bir deyişle, ilk önce hare
ket halindeki kendi enerjimizin farkına varmalıyız ki, bu far
kındalık otomatik olarak bizi çevreleyen dünyaya yansısın.
Yaşamla aramızdaki bağı algılama yetimizi canlandırmak yaşamı hareket halindeki enerji olarak görmeyi öğrenmemi
zi gerektirir. Bu algısal düzeltmeyi kendimizi, dikkatimizin odağını devamlı olarak kendi deneyimlerimize yöneltmek için bilinçli olarak eğiterek sağlayabiliriz. İlk önce hareket halin
de olan kendi enerjilerimizin farkına varmamız gerekir ki, bu farkındalık sonrasında çevremizdeki dünyayı saran enerjilere yansısın.
Bu aşama aşama gerçekleşen değişimin sonucu düşüncele
rimiz, sözlerimiz, eylemlerimizle bunların kaçınılmaz fizik
sel, zihinsel ve duygusal sonuçları arasındaki sürenin olduk
ça kısalması olur. Bu değişim genelde bize zamanın hızlanma
sı hissini verir.
Asıl gerçekleşen ise bizim deneyimlerimizin altındaki duy
gularımızın, yaşamımızdaki tüm neden ve sonuçların enerje
tik olarak birbirine bağlı olduğunun farkına varmamızdır. Bu enerji bağı bizim şimdiki zamanın ve şimdiki zaman
farkında-1 9 8 farkında-1 VA R O L U Ş S Ü R E C İ
lığımızın tekrar doğuşunu algılayışımızın başlangıcıdır. Ancak bu fiziksel gözlerimiz ve zihinsel anlayışımızla ayırt edilemez.
Sadece kalp gözümüzün ve hissel algımızın gelişmesiyle ayırt edilir.
Şimdiki zaman farkındalığına girişimizin sonucu olarak, zamana bağlı yaşadığımızda yaşam kalitemizi bir sonuç ola
rak görmeye başlarız. Şimdiki zaman farkındalığımız arttıkça şu andaki yaşam deneyimlerimizin kalitesinin aslında çocuk
luğumuzda entegre edilmemiş olan deneyimlerden kaynakla
nan inanç sistemlerinin tekrarlanan etkileri olduğunu açıkça görmeye başlarız. Ancak bu noktada gerçekten entegre edil
memiş çocukluk duygularımızın bizim yetişkin yaşam tecrü
belerimiz olarak önümüze fiziksel ve zihinsel olarak geldiği
ni farkederiz.
Şimdiki zaman farkındalığının yoksunluğundan kaynak
lanan kör noktanın haricinde, bu duygusal kaynaklı inanç sistemlerinin günlük fiziksel ve zihinsel bilincimizin dışında olmasının iki sebebi vardır:
Birçoğu duygusal bedenimize, farkındalığımız bilinçli bir şekilde zihin alanımıza girmeden önce mühürlenmiştir. Onun için zihnimizde, sözlerimizde ve kavramlarımızda yer almaz
lar, sadece duygularımızda bulunurlar.
Şimdiki hayatımızda yaşadığımız tüm olumsuz geçmiş duy
gusal deneyimler doğaları gereği bizim için rahatsızlık verici
dirler. Onun için otomatik dürtümüz onları bilinçli farkındalı
ğımızdan uzak tutmaktır ki, böylece 'hayatımıza devam' ede
bilelim. Buna 'bastırma' denir. Biz nasıl başa çıkabileceğimi
zi bilmediklerimizi kendimizden saklama sanatında ustayızdır.
f ı
ı 1
VAR O L U Ş S Ü R E C İ I 1 9 9
Yetişkin yaşantımıza devam etmek için gerçekten de bu rahatsız duygusal deneyimleri arkamızda bırakırız ve bunu yaparak başarılı bir şekilde, şimdide bizi rahatsız eden bir
çok nedeni de kendimizden saklamış oluruz. Sonucunda artık bilinçli olarak nedensel olaylar ve bunların günümüz yaşantı
sında süregelen etkileri arasındaki bağı göremeyiz. Bu kaotik bir şekilde yaşanmakta olan hayatı oluşturandır. Kurban ya da galip olma davranış kalıbı da geçmişimizde bastırdığımız duygusal rahatsızlıkların bilinçaltında oluşturduğu inanç sis
temiyle şu andaki hayatımızda yaşadığımız olaylar arasında bir bağ kuramamaktan kaynaklanır.
Varoluş Sürecine başlayarak, çocukluğumuzda bastırdığı
mız bu duyguların ve bunların oluşturduğu inanç sistemlerinin farkındalığımıza yükselmelerine niyet ederiz. Bunu su ve sıvı
yağ ile dolu kavanoz örneğiyle betimleyebiliriz. Su, bizim kim ve ne olduğumuz, sıvıyağ ise rahatın fiziksel, zihinsel ve duy
gusal deneyimleridir. Tepkisel yaşadığımızda kurban ve galip zihniyetindeyken kavanozu, durumumuzda bir değişiklik olması için sonsuz kere sallıyoruz demektir. Ancak tek olan, su ve sıvıyağın birbirine ayrıştırılamayacak derecede karışma
sıdır. Bu sonsuz 'yapış' sadece bulanık bir karışım meydana getirir. Yanıtlama ise kavanozun durgun hale gelmesidir.
Varoluş Süreci ise 'yapmama' ile ilgilidir. Yaşam deneyim
lerimiz kavanozunu bir yere koyup durulmasına izin verme
yi öğretir. Bu otomatik olarak sıvıyağın yüzeye çıkarak sudan ayrılmasını sağlar. Bu yükselen sıvıvağ bizim bilinçaltımızdaki çocukluk anılarımız ve olumsuz inanç sistemimizdir.
Varoluş Süreci bizi 'yapmama' durumuyla tanıştırırken eş zamanlı olarak bize yüzeye çıkan sıvıyağı kaşıklayıp ayırır gibi
2 0 0 I VAR O L U Ş S Ü R ECİ
bastırılmış duygularımızı nazik bir şekilde yaşam deneyimle
rimizden ayırmamızı gösterir. Bunu başardığımızda, yaşam kavanozumuz daha az sıvıyağ ihtiva eder. Ve eşzamanlı olarak su, yani yaşam deneyimlerimiz berraklaşır. Başka bir deyişle Varoluş sürecinde ilerleyerek, otomatik olarak kendi iç rahat
sızlıklarımıza verdiğimiz tepkilerden kaynaklanan sonsuz deneyimlerin yerine gerçekte kim ve ne olduğumuzun farkına varmaya başlarız.
Şanslıyız ki bastırılmış çocukluk deneyimlerimizi tekrar deneyimlemek, tekrar yaşamak ve tekrar şahitlik etmek duru
munda değiliz. Birçoğunun bizim için gerçek bir değeri yoktur.
Çoğu bilincimize tekrar girip biz anlamlandıramadan çıkacak
lardır.
Tüm bu bastırılmış duygular geçerken ve biz bunları tekrar deneyimlerken bu şekilde görünebilir, bunları ilk başta ilk kez deneyimliyormuş gibi algılayabiliriz. Ancak şimdiki zaman farkındalığımız arttıkça, bunların bilinçaltımızda tuttuğumuz ve kendimizden bile sakladığımız duygular olduğunun farkı
na varırız. Bize dikkatimizi ne şekilde kullanıp bunları niyeti
mizle ne şekilde entegre edeceğimizin bilgileri verilecektir. Bu görevi gerçekleştirmek için sadece bizim kesintisiz dikkatimiz ve arzulu niyetimiz gereklidir. Bunları deneyimlerken yargısız
ca yaklaşmamız bütünlemeyi başlatır.
Bu bastırılmış hatıralar ve onlara bağlı duygular bilinçaltı
mızda o kadar derine gömülmüşlerdir ki, bize sadece isimsiz hisler olarak kendilerini gösterirler. Bu yüzden yakın geçmişi
mizdeki bir hatırada olacağı gibi onları zihin gözümüzde belli bir imge olarak canlandıramayız. Onun için
farkındalığımız-I
VA R O L U Ş S Ü R E C İ I 2 0 1
da kendilerini farklı şekilde göstereceklerdir. Şimdi bunların yaşam deneyimimizde yüzeye çıkmalarına ve bu şekilde bilinç
li olarak entegre etmeye niyet ettiğimizde, kendilerini yansı
malar ve izdüşümler olarak göstereceklerdir.
Yansıma, bize yaşamımızda bazı şeyleri hatırlatan deneyim
dir. İzdüşüm ise bu hatıraya karşı reaksiyon verirken gösterdi
ğimiz davranıştır.
Örneğin, birisi bize ebeveynlerimizden birini hatırlatıyor
sa bu yansımadır. Biz bu kişinin yanındayken ebeveynimizin yanındaymışız gibi davranmaya başlıyorsak bu izdüşümdür.
İlk önce yansıma, bunu hemen takiben de izdüşüm gerçekleşir.
Çoğunlukla bu yansıma ve izdüşüm bilinçsizce gerçekleşir.
Bu süreç genelde 'tetiklenmek' ya da 'düğmemize basılması' olarak adlandırılır. Gerçekte olan geçmişimizin hayaletlerini görüp (yansıma) ve bunları takip etmemizdir (izdüşüm).
Şimdiki zaman farkındalığımız yükselmeden önce, bu yan
sıma ve izdüşümler bizim davranışlarımızdan bağımsız ola
rak gerçekleşiyormuş gibi gelebilir. İlk başta bunlar gelişigü
zel ve kaotik dış durum görüntüsü altında ya da çevremizdeki insanların sebepsiz şekilde hareket ederek bizi duygusal olarak üzmeleri şeklinde görülürler.
Ama bizim şimdiki zaman farkındalığımız arttıkça, ne zaman duygusal olarak rahatsız olacak şekilde tetikleniyorsak o zaman kasti olarak bu tuzağa düşürüldüğümüzü görebilme yetisi kazanmaya başlarız.
2 0 2 1 VAR O L U Ş S Ü R E C İ
Tuzağa düşürüldüğümüzde, geçmişteki hayaletlerimiz tara
fından kasıtlı olarak ziyaret ediliriz, çünkü bu şekilde şimdiki zamanımıza dadanmış bu hayaletleri bilinçli olarak içimizden çıkartma şansına sahip oluruz.
Bizi çevreleyen yaşamda bilinçaltı hatıralarımızın yansıma
larını tanımak için şu iki içgörüyü hatırlamamız gerekir:
Ne zaman duygusal olarak bizi üzecek bir olay olsa, bir olay ya da başka bir kişinin davranışı olarak karşımıza çıkan geç
mişimizden bir yansıma görüyoruz demektir.
Ne zaman fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak bu duruma tepki veriyorsak bu bir izdüşümdür.
Maalesef bu kuralın bir istisnası yoktur. Duygusal üzüntü hatıraların canlanmasıdır.
Eğer duygusal olarak birşeye üzülmüşsek, bilinçaltımızda bizden saklanan bir şeyi o an hatırladığımız içindir. Buna, geç
miş duygusal durumumuzdan dolayı enerjetik olarak bağlıyız
dır. Bunun tarafından devamlı takip edildiğimizden tepki gös
teririz. Galip ya da kurban olarak davranmamızın sebebi, yan
sıtmamız da bundan ötürüdür.
Şu andaki yaşantımızda bizi üzen durumların aslında geç
mişteki duygusal hatıralarımızın yüzeye çıkmasından kaynak
landığını göremememizin bir sebebi de 'zaman' içinde dikkati
mizi sadece bizi üzen durumların fiziksel yönlerine odaklama
mızdır. Başka bir deyişle dikkatimiz çoğunlukla, sonuç olarak deneyimlediğimiz duygusal reaksiyonun yerine fiziksel olaya
I
VAR O L U Ş S Ü R E C İ I 2 0 3
ya da diğer kişinin fiziksel davranışlarına kilitlenmiştir.
Anahtar şudur: Yüzeye çıkan hatıra fiziksel olarak bakma
mız için ya da zihinsel olarak anlamamız gereken birşey değil ama duygusal olarak sadece algısal hisselerimizle bağlandığı
mız bir şeydir.
Anılarımız duygularımızla algıladığımız enerjetik yankı
lardır. Bunun için üzüntü yapıyorum, üzüntü düşünüyorum değil, üzgün hissediyorum deriz.
Varoluş Süreci boyunca fiziksel olaylara, kişilerin davranış
larına ya da bunlar hakkında anlattığımız hikayelere odaklan
mamayı öğreniyoruz. Onun yerine kendimizi hatıranın duygu
sal mührünü içeren, üzüntü veren durumdan kaynaklanan his
sel titreşimi deneyimlemek için eğitir.
İlk hatıralarımız duygusal mühürler olarak mevcuttur. Bun
ları tanımak ve bilinçli olarak bütünlemek için gerekli olan kapasiteyi kazanmak için hissel algımızın farkına varmamız gereklidir. Hissel algımız bizi mevcut fiziksel durumun ve onunla bağlantılı zihinsel hikayelerin ötesine geçmemiz için güçlendirir. Onun yerine yaşam olaylarımızın altında yatan duygusal durumların farkına varırız.
Fiziksel dünya devamlı değişim halindedir. Yaşamdaki fizik
sel durumlar devamlı değişim halinde olduklarından ve yüzey
de gerçekleştiklerinden tamamen yeni birer durum olarak görünürler. Bu nedenden ötürü ne zaman bir olayın yüzeyine odaklansak, onun o anda meydana gelen yeni bir olay oldu
ğunu düşünürüz.