Duygusal yükün ana karakteri bizim tarafımızdan rahatsız
lık verici olarak algılanmasıdır. Bunun nedeni de sıkışmış, blo
ke olmuş, bastırılmış ve kontrol edilmiş enerji olmasıdır.
Bu duygusal yük çocukluğumuzdan beri bizimle olduğun
dan, bizler çoğunlukla onu hissetmeyiz. Ancak duygunun özündeki baskıya olan karşı koyuşumuz bir sürtünmeye, bu sürtünme de deneyimlerimiz farklı yönlerinde kızgınlığa sebep olur. Böylece bu içsel kızgınlığımızın yansımalarını yaratıp yaşam deneyimlerimizi cehenneme çeviririz.
Şu andaki insani deneyimlerimiz yanıcı nitelikte. Tüm durumları ısıtarak, kaynatarak ya da yakarak gerçekleştiriyo
ruz. Neredeyse tüm yiyeceklerimizi ısıtıyoruz. Kahveden alko
le içtiğimiz tüm içecekler vücudumuzun ısınmasına sebep olu
yor. Kullandığımız birçok malzeme şeker gibi yine vücudu
muzda ısıya sebep oluyor. Hatta ürettiğimiz sigarayı bile yakıp içimize çektiğimiz havayı ısıtıyoruz. Şu andaki ulaşım araçları
mızda bu yanma özelliği olmadan işlemiyor.
Tüm bu süregelen ısı etkili insanlık tecrübesi bizim bilinçsiz, ortak, içsel yangınımızın vuku bulmasıdır. Özümüze dönmeye olan direncimiz bu ateşi körüklemektedir. Çünkü var olmak yerine yapmacık davranışlar içinde kendimizi daha rahat his
sederiz. İçsel ısımızın enerjetik mekaniklerini algılayamadığı
mız için cehennem ateşinde yaşamanın ne olduğunu da algıla
yamayız.
Bu duygusal yük durumunun hissedilen yönünü tarif etmek için birçok isim bulunur ancak bunların kutsal üçlüsü
kor-1 0 0 kor-1 VA R O L U Ş S Ü R E C İ
ku, öfke ve acıdır. Korku, öfke ve acı bu duygusal yüklere olan direncimizden kaynaklanan bu ısıya getirdiğimiz zihin
sel açıklamalardır. Isı ve duygusal yük arasındaki ilişkiyi ve aynı zamanda duygusal bedenin sembolik olarak su elemen
ti ile bağdaştığını anlamak bize konuşmalarımızda kullandığı
mız birçok deyime yeni bir bakış kazandıracaktır:
"Sıcağı sıcağına"
"Barut kesilmek"
"İçini dökmek"
"Başından dumanlar çıkmak"
"Soğukkanlılığını kaybetmek"
"Sıcak sularda olmak"
"Patlamak"
Bu duygusal yüklerden kaynaklanan cehennem ateşi görü
nümlü deneyimin yanısıra, bu çıkmaz kendini iki şekilde ger
çekleştirir:
DRAM: Duygusal yükün ilk sonucu dramdır. Dram bizim kendimize gösteremediğimiz ilgiyi başkalarından almak için kullandığımız - ister fiziksel, zihinsel ya da duygusal - tepki
sel bir yansıtmadır.
Hepimizin, özgün hareketlerimizden caydırıldığımızda deneyip test ederek oluşturduğumuz hareketlerimiz vardır -spontane olmaya karşı dirence yöneltildiğimizde. Bu hareket
ler bizim tepkilerimizdir.
Kendiliğinden neşeli ve yaratıcı olan çocuk, hareket halin
deki saf enerjidir. Yetişkinlerin dünyasına uyumlanmak için
-S Ü R E C E U Y U M LA N M A 1 1 0 1
Varolma Süreci'nde bizim zaman içinde yaşama olarak adlan
dırdığımız - ebeveynlerimiz ve çevremiz bizim spontane dav
ranışlarımızı ayıklamaya başlar. Duygusal mühürlemenin bir bölümü olarak, çocukluğumuzda sergilediğimiz özgün dav
ranışlarımızdan caydırılıp onların yerine hesaplanmış uygun
luktakiler konur. Tüm bunlar yetişkinlerin dünyasında sosyal olarak kabul görmemiz için gerçekleşir. Bu şekilde çocuğun Varlığı, yetişkinin yapmacıklığıyla yer değiştirir.
İki yaşında bir çocuğun toplum içinde çıplak olarak koşuş
turması sevimli dururken, bu davranış sekiz yaşındaki bir çocuk için uygunsuz ve hatta birçok toplumda onsekiz yaş için yasa dışıdır. Bu spontane davranışın düzeltilme ihtiyacı konu
şulmadan sadece bu davranışın sonucuna odaklanmaktayız.
Spontane davranışın düzeltilmesi genelde ebeveynin dur ya da hayır kelimelerini kullanmasıyla gerçekleşir. Ancak burada gözardı edilen aslında bu spontane davranışın altında yatan enerjetik aktivitenin zorlama bir disiplin ile hiçbir zaman dur
madığıdır. Bu genelde başka bir şekle dönüşür, enerjetik kar
şı koyuş olarak kendini hesaplanmış dramlar şeklinde meyda
na getirir.
Bu tasarlanmış dramlar yetişkinlerin dünyasına girmemizde başarılıdır ancak aynı anda kendi özgünlüğümüzü bizim için kabul edilmez kılarlar. Bu içsel varlığımızın reddi enerjetik bir karmaşayı tetikler ve bu karışıklık dışarıya dikkat çekmek ve kabul edilmek için farklı hareketlerle yansıtılır.
Kendimizi bu şekilde yansıtmayı, başkalarının bizi kendi
mizin yerine kabul etmesi arayışını getirir. Ümitsizce
başkala-1 0 2 I VAR O L U Ş S Ü R E C İ
rının bizi kabul etmesine uğraşırız. Birçok dramın çıkış nok
tası budur. Arzu ettiğimiz ilgi ve kabullenmenin altında yatan nedeni hissizleştirdiğimiz bu duygusal yükün oluşturduğu rahatsızlık ve ısıdır. Yansıtılan dram dışarıdan bir başkasının bizim yerimize bu rahatsızlığı geçireceğine ve çıkarabileceğine olan yanlış inanıştır.
Özgün davranışlarımızın belli yönlerinin artık kabul edi
lemez olduğunu anladıgımızda ve kabul görmek için küçük oyunlar sergilediğimizde, ölçütümüz bu oyunlarımızın ebe
veynlerimiz ya da yakın çevremizden ne kadar ilgi gördüğü
dür. Çoğunlukla sonuç ne kadar rahatsız edici ya da tatsız olursa olsun görülen en ufak bir ilgi bile hiç ilgi görmemek
ten iyidir. Buna istinaden davranış repertuarımızda hem olum
lu hem de olumsuz ilgiye yöneliş gerçekleşir.
İlgi ve kabullenilme arzusu uygulamalı ve yaratıcı sanatlar
da olduğu gibi, olumlu ve yaratıcı bir şekilde yönlendirilebili
nir. Ancak özgün olmak ilk başta kendi kendimize başkaların
dan edinmeye çalıştığımız koşulsuz ilgiyi göstermemizi gerek
tirir.
BAGIMLILIK -yatıştırma ve kontrol: Duygusal yükün getirisi olan ikinci durum da içsel rahatsızlığa bir tepki olarak ortaya çıkan başka bir tür dramatik davranıştır. Ancak burada dışa
rıdan başkalarından dikkat çekmeye yönelmenin yerine, dav
ranış içsel rahatsızlığımızı dindirmek için kendi içimize doğ
ru yönelme girişimindedir. Varoluş Sürecinde bu davranışa biz bağımlılık diyoruz. Bu kendini yatıştırma ve kontrol etme ola
rak gerçekleştirir.
S Ü R E C E U Y U M LA N M A 1 1 0 3
Ne zaman duygusal yükün neden olduğu durum farkındalı
ğımıza yükselir ve kendimizi rahatsız hissetmeye başlarsak bu deneyimi yatıştırmayı ya da kontrol etmeyi seçeriz. Şimdi bu iki çeşit tepkiyi inceleyelim:
Yatıştırma, dişi tarafımızın işlev bozukluğudur ve duygusal yüke olan farkındalığı hissisleştirme girişimidir. Örneğin, alkol kullanım ihtiyacı sıkıntıyı yatıştırma amaçlıdır. Kendi özgün duygusal durumumuzu bastırırız. Halk arasındaki deyişle acı
larımızı bastırırız.
Kontrol, eril tarafımızın işlev bozukluğudur ve duyulan rahatsızlık üzerinde güç kazanma girişimidir - üstesinden gel
mek için. Sigara kullanımı duygusal yükü kontrol amaçlıdır.
Ne olup bittiğini bilemediğimizde ya da kontrolsüz hissettiği
mizde elimiz sigaraya gider çünkü sigara ile en azından siga
ra içmekte olduğumuzu biliriz. Sigaraya uzanıp, onu yakmak ve içmek bizim duygusal yükün kontrolünü sağladığımız ilüz
yonunu yaratır.
Alışkanlık gereği esrar kullanımı da oldukça sık rastlanan bir bağımlılıktır çünkü eş zamanlı olarak hem yatıştırma hem de kontrol sağlar.
Yatıştırma ve kontrol ile bağlantılı davranışlar kabalık
tan hilekarlığa kadar uzanır. Duygusal yüklerimizi gerçekten boşaltmadan o ya da bu şekilde bir şeylere bağımlıyızdır. Mut
luluk, iyilik ve kolaylık arayışlarımızın hepsi kontrol ve yatış
tırma ile bağlantılı davranışlardır.
1 0 4 I VA R O L U Ş S Ü R E C İ
Çevresel alışkanlıklara ya da bağımlılıklara girmediğimiz
de, bu alışkanlık ve bağımlılıkların altında yatan duygusal yüklerin hissedilen kimliklerini keşfederiz. Bunları kullanma
dığımızda, bizi bağımlılığa iten duygusal yükün doğasını ve yoğunluğunu hissederiz.
Bağımlılıklar enerjetik alanımıza titreşimsel, duygusal, zihinsel ve fiziksel mühürleme ile ekilmişlerdir. Bağımlılık içsel duygusal çıkmazın bir etkisi olduğu için duygusal yükle
rimizi bütünlemek bağımlılıkları nedensel olarak tedavi ede
cek tek kişisel özgün seçenektir.
Bağımlılıkları ilişkili oldukları duygusal yükleri bütünleme
den bırakmaya çalışmanın hiçbir etkinliği ve başarı şansı yok
tur. Dikkatimizi duygusal yüklerin nedensellik noktası yerine bu yüklerin yaratımlarına odakladığımızda, kaçınılmaz olarak bir bağımlılığı başka bir tanesiyle değiştiririz. Buna aktarım diyoruz.
Kendi yaşam deneyim kalitelerinin yüklerini özgün olarak ellerine alanlar ile deneyimlerinin yüklerini taşıyanlar arasın
daki farkı duygusal yükleri bütünlemenin kapsamı belirler.
Farkındalığımıza giren birinin deneyimlerinin sorumluluğu
nu almış mı yoksa altında ezilmiş mi olduğunu hemen anlaya
mayabiliriz. Ancak zaman içinde onların davranışlarını izler
sek bunu görürüz: Duygusal yük taşıyan birisi er ya da geç fiziksel, zihinsel ve duygusal bir dram sergiler. Ve ayrıca yatış
tırma ve kontrol içerikli bagımlılıkları vardır. Alkol ve sigara kullanımının sosyal çevremizde kabul görmüş olması bize bu rahatsızlık verici duygusal yüklerimizi bütünleyememe
duru-S Ü R E C E U Y U M LA N M A I 1 0 5
mumuzu kendimizi kötü hissetmeden açıkça bastırmamızı sağlar.